21- «Su Ancak Sudan Dolayı İcab Eder» Hadisi Bâbı 801 - Bize Yahya b. Yahya ile Yahya b. Eyyüb, Kuteybe ve İbn Hucr rivâyet ettiler. Yahya b. Yahya «Ahberanâ» diğerleri ise «Haddesana» tabirlerini kullandılar. (Dediler ki): Bize İsmail - ki İbn Ca'fer'dir- Serik'ten yani İbn Ebi Nemr'den, o da Abdurrahman b. Ebi Saîd el - Hudrî'den, o da babasından naklen rivâyet etti Dedi ki: Pazartesi günü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte kuba'ya (gitmek üzere yola) çıktım Benî Salim (in bulunduğu yer)’e vardığımız zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Itbân'ın kapısı önünde durarak ona seslendi, İtbân esvabını sürükleyerek çıktı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Adama acele ettirdik.» buyurdu, İtbân: «Ya Resûlüllah ne buyurursun, bir adam karısı ile cima halinde iken acele ettirilirde meni indirmezse ona ne lâzım gelir? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Su ancak sudan dolayı icab eder.» buyurdular. 802 - Bize Harun b. Said el - Eyli rivâyet etti (Dedi ki): Bize İbn Vehb rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Amr b. Haris, İbn Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Ebû Selemete-bnü Abdirrahman, Ebû Saîd-i Hudrî'den o da peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmiş ki,. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Su ancak sudan dolayı icab eder.» buyurmuşlar. Bu hadîs'in şerhinde Nevevî şunları söylemiştir.: «Malumun olsun ki şimdi Ümmet inzal vaki olsun olmasın cima'lâ gusl'ün vacip olacağına ittifak etmiştir. Ashâb-ı Kirâm'dan bir cemaat guslün ancak meninin inzali ile vacip olacağına kaildiler. Sonra bazıları bu kavilden döndü ve diğerlerinin vefatından sonra icma «Münakid oldu.» Buhârî ile Müslim'in ittifaken rivâyet ettikleri aşağıda görülecek bir hadiste Zeyd b. Hâlid el-Cüheni'nin Osman b. Affan'a: «Bir adam karısı ile cima ederde meni gelmezse buna ne dersin?» "diye sorduğu, Osman (radıyallahü anh)'ın; «Namaz abdesti gibi abdest alır ve zekerini yıkar» dediği Hazret-i Osman'ın bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiği ve Ali b. Ebi Talib, Zübeyrü'bnü'l-Avvam, Talhatü'bnü Ubeydillâh ve Ubeydü'bnü Kâ'b (radıyallahu anhüm) hazeratına da sorduğu onların da abdest almayı ve zekerin yıkanmasını emrettikleri bildiriliyor. Bâbımız hadisinde dahi: «Su ancak sudan dolayı icab eder.» buyurulmaktadır. Fakat bu Babdan sonra Müslim'in rivâyet ettiği bir hadiste cima' halinde, meni nâzil olsun olmasın gusül lâzım geldiği beyân olunmaktadır. İşte ulemâ bu hadisle amel etmişlerdir. «Su ancak sudan dolayı icab eder.» hadisi sahabenin cumhûru ile onlardan sonra gelen ulemaya göre mensuhtur. Onlara göre buradaki nesihden murad vakti ile meni nâzil olmaksızın yapılan cima'dan dolayı yıkanmak sakıt iken sonra vacip olmasıdır. İbn Abbâs (radıyallahü anh) ile başkalarına göre hadis mensuh değildir. Ondan murad uyku halinde ihtilâm olup da meni görmeyenlere guslün vacip olmamasıdır. Bu hüküm şüphesiz ki bakidir. Hadîsin mânâsı gusül ancak meninin çıkması dolayısiyle vâcîb olur demektir. Yani Hadisteki birinci sudan murad hakîki su, ikinciden murad da menidir. Buna Bedi' ilminde «Cinası tam» derler: 803 - Bize Ubeydullah b. Muâz el - Anberi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize el- Mu'temir rivâyet etti. (Dedi ki): Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ebû'l-Alâ' İbn'ş-Şihhir rivâyet etti Dedi ki: Kur'ân'ın bazı âyetleri birbirini nasıl neshederse Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bazı hadisleri de birbirini neshederdi. Müslim'in Ebû’l-Âlâ'dan naklolunan bu haberini burada rivâyet etmekten muradı yukarıda geçen: «Su ancak sudan dolayı icab eder.» hadisinin mensuh olduğunu anlatmaktır. Ebû’l Âlâ'nın: «Sünnet de sünneti neshederdi» sözü doğrudur. Ulema sünnetin sünnetle dört şekilde neshedildiğini söylerler. Şöyle ki: 1- Mütevâtir hadis yine kendisi gibi mütevâtir olan bir hadisle nesh edilir. 2- Haber-i Vahid, Haber-i vâhidle neshedilir. 3- Haber-i vâhid mütevâtir hadisle nesh edilir. 4- Mütevâtir Haber-i vâhid ile nesh edilir. Bu dört vecihten üçü bilittifâk câizse de dördüncüsü ihtilaflıdır. Cumhûr'u Ulemâya göre mütevâtir bir hadis haber-i vahid ile neshedilemez. Zahirîlerden bazıları bunu tecviz etmişlerdir. Usûl-ü Fıkıh ulemâsı neshin kitapla sünnet arasında da cereyan ettiğini söylerler. Onlara göre kitap kitapla sünnette sünnetle neshedildiği gibi sünnet kitapla ve kitap sünnetle dahi neshedilebilir. Ancak kitabı neshedecek sünnetin kitap derecesinde olması îcab eder. Bundan murad sünnetin mütevâtir olmasıdır. Mütevâtirden bir derece aşağı olan Haber-i meşhur ile kitap üzerine ziyade meselesi usul uleması arasında ihtilaflıdır. Kitap âyetlerinin birbirlerini neshetmesi de üç şekilde tasavvur olunabilir. 1- Bazen bir âyetin başka bir âyetle hem tilâveti hem hükmü neshedilir, Yani artık o âyetin hükmü ile amel edilemediği gibi namazda okunması da caiz değildir. 2- Tilâveti nesh edilmekle beraber hükmü baki kalır. 3- Hükmü nesh edilir, tilâveti kalır. Yani o âyetin hükmü ile amel olunmaz. Fakat âyet Kur'ân'da yazılıdır, namazda okunabilir. 804 - Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Gunder Şu'be'den rivâyet etti. H. Bize Muhammedü'bnü'l - Müsennâ ile İbn Beşşâr da rivâyet ettiler. Dediler ki. Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be Hakem'den, o da Zekvan'dan, o da Ebû Saîd'i Hudri'den naklen rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ensardân bir zatın yanına uğramış ta kendisini çağırtmış. O zat başından su damlayarak çıkmış bunun üzerine Peygamber «Galiba sana acele ettirdik.» buyurmuş. O zat: «Evet Ya Resûlüllah» mukabelesinde bulunmuş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Şayet acele ettirilir veya meninin tıkanmasına maruz kalırsan, sana gusül lâzım değil, yalnız abdest icab eder.» buyurmuşlar. İbn Beşşar: «Acele ettirilir veya meninin tıkanmasına maruz bırakılırsan.» demiştir. Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l Vudu'» da tahrîc etmiştir. Hadîsin buradaki rivâyetinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ensârdan bir zatın evine uğrayarak kendisini çağırttığı, Buhârî'nîn rivâyetinde ise evine uğramaktan bahsedilmiyerek ensardân bir zatı çağırttığı bildiriliyorsa da hâdise bir olduğuna göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o zatın evine uğrayarak kendisine haber göndermiş demektir. Mezkûr zatın Itban (radıyallahü anh) olduğunu Müslim yukarıki rivâyetlerinden birinde tasrih etmişti. İtbân b. Mâlik (radıyallahü anh) Bedr gaza'sına iştirak eden ensardandır. Bazı rivâyetlerde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in çağırttığı zatın Salih ismini taşıdığı bildirmiştir. Bu takdirde hâdise ayrı ayrı iki yerde tekerrür etmiş demektir. Aksi takdirde Müslim'in rivâyeti daha sahihtir. İkhât: Asıl itibarı ile yağmursuzluk ve yerin bu sebeple çoraklaması demektir. Burada ondan murad istiare tarikiyle cima' esnasında meninin tıkanması ve dışarıya çıkmamasıdır. 805 - Bize Ebü'r - Rabî' ez - Zebram rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hammâd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişâm b. Urve rivâyet etti. H. Bize Ebû Küreyb Muhammed b. A'lâ dahi rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Hişam babasından, o da Ebû Eyyûb'dan, o da Übey b. Ka'b'dan naklen rivâyet etti. Übey Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e kadınla cima’ ederken menisini getirmeyen erkeğin hükmünü sordum. «Kadına temas eden nesneyi yıkar, sonra abdest alarak namaz kılar.» buyurdular. 806 - Bize Muhammed b. El-Müsennâ da rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be, Hişâm b. Urve'den naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam mutemed bir zattan, - bununla Ebû Eyyûb'u kastediyor - O da Übey b. Ka'b'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ehliyle cima' edip de meni indirmeyen erkek hakkında: «Zekerini yıkar; ve abdest alır.» buyurmuşlar. Bu Hadîs-i Buhârî «Kitabû'l - Gusl» de tahric etmiştir. «Kadına temas eden nesneyi yıkar...» cümlesinden murad kadının fercine temas eden zekerini yıkar demektir. Burada Buhârî şarihlerinden Kirmânî şöyle diyor: «Eğer bundan maksad kadının fercinden bulaşan rutubeti yıkamak sa, o halde bu söz bu manaya nasıl delâlet ediyor? Zahire göre kadına mutlak surette temas eden el ve ayak gibi uzuvları yıkamak vacib değildir? dersen, ben de derim ki: Bu sözde izmar vardır. Yahut bu söz kinayedir. Çünkü şöyle takdir edilir. «Erkek kadının fercine temas eden uzvu yıkar» bu ise lâzımı zikir, melzumu murad kabilinden kinayedir. Zira kadına temas lâzım, rutubet bulaşması da melzumdur.» Anlaşılıyor ki; erkek evvelâ avret mahallini yıkayacak, sonra abdest alacaktır. Hatta hadîsin bir rivâyetinde namaz abdesti gibi abdest alacağı tasrîh edilmiştir. Buhârî bu hadîsi rivâyet ettikten sonra «Yıkanmak daha ihtiyattır» demiş ve hadîsin mensûh olmadığına işaret etmiştir. Fakat Cumhûr'u ulemâya muhalefet ettiği için İbn'l A'râbî (468-543) kendisine şiddetli tariz de bulunmuş: «Meni gelmese bile her cima'nın gusl icab edeceğine Ashâb-ı Kiram ve onlardan sonra gelen ulemâ ittifak etmişlerdir. Bu bâbda Dâvûd-u Zahirî'den başka muhalif yoktur. Onun muhalefetine de itibar yoktur. Binaenaleyh din İmâmlarından ve müslüman ulemasının en büyüklerinden biri olduğu halde nasıl olurda İmâm Buhârî burada guslün müstehab olduğunu söyleyebilir. Ama ihtimâl o bu sözü ile «dinde ihtiyat olan yıkanmaktır» manasını kastetmiştir. Bu mesele Usul-ü dinde meşhur bir babtır. İmâm Buhârî'nin ilmine ve İmâmlığına yakışan da bu mânâdır» demiştir. İbn'l A'rabî'nin ittifak iddiası söz götürür. Çünkü az yukarıda da arz ettiğimiz vecihle bu mesele hakkında Ashâb-ı Kiram arasındaki hilaf meşhurdur. Yalnız Nevevî'nin dediği gibi bu mesele hakkında ihtilâf eden Ashab ile tabiinden sonra icma' vak'i olmuştur denilebilir. Tahâvî'nin (238-321) rivâyet ettiği bir habere göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı Ömer’übnü'l Hattab'ın huzurunda cünüplükten yıkanma meselesini müzakere etmişler. Bazıları: «Sünnet mahalli sünnet mahallini geçtimi gusül vacip olur demiş, diğer bazıları yıkanmak ancak meninin çıkması ile vacib olur» idiasında bulunmuşlar. Bunun üzerine Ömer (radıyallahü anh) «Sizler en hayırlı insanlar, Bedr gazileri olduğunuz halde bu meselede böyle ihtilâf ederseniz, sizden sonra gelenlerin hali ne olur? demiş. Hemen Ali b. Ebi Tâlib söz alarak; «— Ya Emire'l Mü'minin Bu meseleyi öğrenmek istersen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerine birini gönderde sorduruver» demiş. Ömer (radıyallahü anh)'da Âişe (radıyallahü anha)'ya bir adam göndererek sordurmuş. Hazret-i Âişe: «Sünnet mahalli, sünnet mahallini geçtimi muhakkak gusl vacib olur» cevabını vermiş. O zaman Ömer (radıyallahü anh) şunu söylemiş: «Bundan sonra gusül ancak meninin çıkması dolayisiyle vâcib olur diyen birini işitmeyeyim, yoksa şiddetle cezalandırırım. « Tahâvi bunları kaydettikten sonra şöyle demektedir. «İşte Ömer halkı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabı huzurunda bu meselede yıkanmaya teşvik etmiş kendisine hiçbir itiraz eden bulunmamıştır.» Hâsılı, Ashâb-ı Kirâm'dan sonra bâzı zevat menî nâzil olmayan cima'dan gusül lâzım gelmiyeceğine kail olmuşlarsa da ulemânın büyük ekseriyeti lâzım geleceğine ittifak ettiklerinde şüphe yoktur. Bu sebeple bu mesele hakkında icma'ı ümmet vaki olduğu söylenmiştir. Atâ' ; «Bu meselede nâs ihtilâf ettikleri için ben en sağlam bir mesnede istinad etmiş olmak maksadıyle yıkanmadıkça canım rahat etmiyor» dermiş. 807 - Bana Züheyr b. Harb ile Abd b. Hümeyd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Abdüssamed b. Abdülvârîs rivâyet etti. H. Bize Abdülvâris b. Abdüssamed'de rivâyet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki): Bana babam, dedemden, o da Hüseyin b. Zekvân'dan, o da Yahya b. Ebî Kesir'den naklen rivâyet etti. (Dedi ki): Bana Ebû Seleme haber verdi, ona da Atâ' b. Yesâr haber vermiş, ona da Zeyd b. Hâlid el - Cühenî haber vermiş ki kendisi Osman b. Affan'a sormuş ve şöyle dedi.: «Bir adam karısı ile cima' ederde menisini indirmezse ne buyurursun?» dedim. Osman: «Namaza abdest alır gibi abdest alır ve zekerini yıkar» dedi ve şunları ilâve etti.: «Ben bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim.» 808 - Bize yine Abdülvâris b. Abdüssamed rivâyet etti. (Dedi ki): Bana babam dedemden, o da Hüseyin'den naklen rivâyet etti. Yahya Dedi ki: Bana Ebû Seleme de haber verdi. Ona da Urvetü'bnü Zübeyr haber vermiş. Ona da Ebû Eyyûb kendisinin bu hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğini haber vermiş. Bu Hadîsi Buhârî «Kitabü'l Vudû» ve «Kitâbü'l - Gusl) de tahric etmiştir. Osman (radıyallahü anh)’ın evvelâ abdest almayı sonra zekerini yıkamayı zikretmesi, bu işin bu tertib üzere yapılmasını îcâb etmez. Çünkü cümleler birbiri üzerine atıf edatlarından (vav) ile bağlanmıştır. Vav tertibe delâlet etmez. O mutlak surette cemi' bildirir. Yani iki iş birden yapılacaktır. Binaenaleyh ibarede her ne kadar zekerin yıkanması sonra zikredilmişsede fi'len evvelâ o yıkanacak sonra abdest alınacaktır. Nitekim bunu tasrih eden rivâyetler de vardır. Mamaafih evvelâ abdest alsada sonra zekerini yıkasa abdesti bozulmaz. |