Geri

   

 

 

 

İleri

 

8 - Erkekle Kadın Menilerinin Sıfatını ve çocuğun Her İkisinin Menisinden Halk Olunduğunu Beyan Bâbı

742- Bana Hasan b. Alî el-Hulvânî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Tevbe —ki Rabî' b. Nâfi'dir— rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Muâviye yâni İbn Sellâm, Zeyd'den yani kardeşinden naklen rivâyet etti. Zeyd Ebû Sellâm'dan dinlemiş.

Dedi ki: Bana Ebû Esma' er-Rahabî rivâyet etti. Ona da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in âzâdlısı Sevbân rivâyet etmiş.

Dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den rivâyet etti. Ona da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında ayakta duruyordum. Derken Yahûdi ulemâsından bir âlim gelerek esselâmu aleyke yâ Muhammedi dedi. Bunun üzerine ben onu öyle bir ittim ki az daha yere yuvarlanıyordu.

— Beni Niçin itiyorsun? dedi.

— Yâ Resûlüllah desene! dedim. Yahûdi:

— Biz onu ancak ailesinin verdiği ismiyle çağırırız; dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hakikaten benim adım ailemin bana isim olarak verdiği Muhammed'dir.» buyurdu. Müteakiben yahudî:

— Sana bazı şeyler sormaya geldim; dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Acaba söylersem sana bir faydası olur mu?» dedi Yahûdi:

— Kulaklarımla dinlerim; cevabını verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındaki bir sopa ile yere bir takım çizgiler çizerek:

«Sor.» dedi. Yahutî!

— Yerle göklerin başka bir kılığa değiştirileceği gün insanlar nerede olacak? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Köprünün yanında karanlık içinde olacaklar.» cevâbını verdi. Yahûdi:

— «Peki insanlardan (köprüyü) ilk geçen kim olacak? diye sordu.

«Fakir muhacirler.» buyurdu. Yahûdi:

— Ya cennete girerken onların hediyesi ne olacak? dedi.

«Balık ciğerinin ziyâdesi!» buyurdular.

— Onun arkasından yiyecekleri ne olacak? diye sordu.

«Onlara cennetin etrafında otlayan cennet öküzü kesilecek.» buyurdu,

— Onun üstüne ne içecekler? dedi.

«Orada Selsebîl adı verilen bir kaynaktan (içecekler).» buyurdular Yahûdi:

— Doğru söyledin; dedi ve şunu ilâve etti: Hem ben sana yer yüzünde yaşayanların bir peygamberden yahut bir veya iki kişiden başka hiçbirinin bilmeyeceği bir şeyi sormağa geldim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Acaba söylersem sana bir faydası olur mu?» buyurdu. Yahûdi:

— İki kulağımla dinlerim; dedi ve ilâve etti: Sana çocuğun nasıl meydana geldiğini sormaya geldim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Erkeğin menisi beyaz, kadının menisi ise sarıdır. Bunlar bir yere gelirde, erkeğin menisi kadınınkine galebe çalarsa Allah'ın izni ile erkek çocuk doğururlar. Kadının menisi erkeğinkine galebe çaldığı zaman da Allah'ın izni ile kız doğururlar.» buyurdular. Yahûdi:

— Vallahi doğru söyledin sen gerçekten bir Peygambersin; dedi sonra çekilip gitti. Müteakiben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Hakikaten bu adam bana soracağını sordu. Ama ben onun sorduklarından bir şey bilmiyordum. Tâ ki Allah onları bana bildirdi.» buyurdular.

743 - Bu hadîsi bana Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Hassan haber verdi.

(Dedi ki): Bize Muâviyetü'bnü Sellâm bu isnadda bu hadîsin mislini rivâyet etti. Yalnız o:

«Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında oturuyordum» dedi. Birde:

«Balık ciğerinin zaidesi. »

«Çocuk doğurur; kız doğurur.» dedi.

Çocuk doğururlar kız doğururlar.» demedi.

Yahûdi âliminin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelmesi ya onun doğruluğunu deneyerek îman etmek için yahut sırf imtihan maksadı iledir. Zahire bakılırsa cevaplarını tastik ettiği halde iman etmeden oradan ayrılmıştır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) selâm vermesi ve Hazret-i Sevban (radıyallahü anha) kendisini ittiği halde onun ona şiddetle cevap vermemesi ilminin kendisine kazandırdığı edep ve terbiyeye delâlet eder: Biz onu ancak ailesinin verdiği ismiyle çağırırız» demesi de âlime yakışan bir cevaptır. Halbuki Kureyş Hudeybiye musâlehasında; «Senin hakikaten Resûlüllah olduğunu bilsek seninle harb etmezdik» demişlerdi. Maamafih Yahûdi âliminin nezâket göstermesi o anda başka bir şey elinden gelmediği için de olabilir;

«Kulaklarımla dinlerim» demesi: «Senin söylediklerini dinler doğru mu değil mi düşünürüm» manasınadır. Yoksa bununla senin sözlerin bir kulağımdan girer bir kulağımdan çıkar manasını kastetmemiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elindeki değnekle yeri kazması öteden beri arap büyüklerinin âdeti olan bir iştir. Onlar mühim bir mesele karşısında düşünceye daldıkları zaman böyle yaparlardı.

Yahûdi âliminin, ilk Suali kıyâmete dair olmuştur. Gerek onun sualinden gerekse Fahr-i kâinat (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin verdiği cevaptan anlaşılıyor ki kıyâmet gününde yer yüzünün yalnız sıfatı değil bizzat kendisi değişecektir. Çünkü yeryüzünün yalnız sıfatı değişse meselâ dağlar vadiler dümdüz edilmek sureti ile yeryüzü bugünkünden başka bir hal alsa yahûdî âlimine bunu anlamak müşkil gelmezdi.

Ayni suali Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Âişe (radıyallahü anha)'nın dahi sorduğu rivâyet olunur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in:

«Onlar köprünün yanında karanlıkta olacaklardır.» buyurması da bu değişmenin zat itibarı ile olacağına delildir. Köprüden murâd sırattır. Nitekim Âişe (radıyallahü anha)'ya. verilen cevapta tasrih edilmiştir.

Değişen yerin dümdüz beyaz olacağı gizlenecek hiçbir yeri bulunmayacağı Hazret-i Sehl (radıyallahü anh)’ın rivâyet ettiği bir hadiste beyan buyurulmuştur. Bunun keyfiyetini Allah bilir.

Yahûdinin: «Sıratı ilk defa kimler geçecek?» sualine Resûlu Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)«fakır muhacirler.» cevabını vermiştir. Bu sözün umumu fakir muhacirlerin zenginlerden efdal olmasını iktizâ ederse de Hazret-i Osman ve Abdurrahman b. Avf (radıyallahü anhüm) gibi zenginlerin Ebû Hüreyre ve Ebû Zerr (radıyallahü anhüm) gibi fakirlerden efdal olduğuna icmâ'ı ümmet vardır. Bâzan bir zât kendisine hâss bir meziyetten dolayı üstünlük vasfı . ile zikrolunabilir. Bu onun mutlak surette başkalarından üstün olduğuna delâlet etmez. Bu sebepledir ki böyle hadislerle fakirliğin zenginlikten daha makbul olduğuna istidlal edilemez. Ashâb-ı kirâmın kendi aralarında fakirlik mi daha makbul dür, Zenginlik mi? meselesini münakaşa ettikleri ve neticede zenginliği daha makbul buldukları rivâyet olunur. Çünkü zenginlerin malları ile kazandıkları dereceleri fakirler kazanamaz. Fakirle zenginin ibâdet ve tâât hususunda müsavi olduklarını kabul edersek zengin mâli ibâdetleri sayesinde fakiri geçer. Resul Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zikrettiği fakirler kendi zamanındaki fakirlerdir. Yoksa sırattan önce geçmek için muhacirlerin aleddevam fakir kalmaları şart değildir.

Yahûdinin üçüncü suali cennete girerken ehl-i cennete ne gibi izzet-ü ikramda bulunulacağı meselesidir. Tuhfe: ikram için bir kimseye verilen hediyedir. Bu suâle cevaben Resûl-ü Zîşân (sallallahü aleyhi ve sellem) bir rivâyette «Balık ciğerinin ziyadesi.» diğer bir rivâyette «Balık ciğerinin zaidesi.» buyurmuştur. Bu iki kelime manâca birdir. Ve ciğerin kenarındaki çıkıntı demektir ki; ciğerin en güzel yeri de orasıdır. Cennete girer girmez yiyecekleri şey evvelce kendileri için tahsis edilip cennet bahçelerinde otlamakta olan öküzün eti, içecekleri de selsebil ismindeki kaynağın suyu olacaktır. Bunların hakikatlarını Allah bilir.