70 - İmanı Zaif Olduğu İçin İmanından Korkulan Kimsenin Kalbini Yatıştırma ve Kati Delil Olmadıkça Kati Surette Îman Hükmü Vermekten Nehi Bâbı 395- Bize İbn Ebû Ömer rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Süfyan Zühri'den, o da Âmir b. Sa'd'dan, o da Babasından (m) naklen rivâyet (6?4) Ebû İshâk Sa'd b. Ebû Vakkaas (radıyallahü anh): Ensar-ı Kiramdan ve hayatlarında cennetle müjdelenen bahtiyarlardandır. Bedir gazasiyle diğer bütün gazalara iştirak etmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den 270 hadîs rivâyet etmiştir. Vefat tarihi 55 veya 57 dir. etti. Babası Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (askere) bazı şeyler taksim etti. Ben: — Yâ Resulâllâh, filâna da ver; çünkü o mü'mindir, dedim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yahut müslimdir.» buyurdu. Ben sözümü üç defa tekrarladım. O da bana üç defa: «Yahut müslimdir.» diye red cevabı verdi. Sonra: «Ben —kendimce başkası daha lâyık olduğu halde— (bazen) bir adama (sırf) Allah onu yüzü üstü cehenneme atmasın endişesi ile (bir şeyler) veriyorum.» buyurdular. 396- Bana Zübeyr b. Harb rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yâkûb b. İbrahim rivâyet etti. (Dedi ki): Bize İbn Şihâbın kardeşi oğlu, Amcasın-rivâyet etti. Dedi ki: Bana Amir b. Sa'd b. Ebû Vakkaas, Babası Sa'd'dan naklen haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), (Sa'd'da aralarında oturmakta iken bir kaç kişiye dünyalık vermiş. Sa'd hâdiseyi anlatırken) Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlardan birini bıraktı; ona bir şey vermedi. Halbuki en çok beğendiğim o idi. Bunun üzerine ben: — Yâ Resulâllâh, filânı neye bıraktın? Vallahi ben onu pek mü'mîn görüyorum, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Yahut müslim.» dedi. Biraz sustum. Sonra yine o zat hakkındaki bilgim galebe çalarak: — «Yâ Resulâllâh! Filânı neye bıraktın? Vallahi ben onu pek mü'min görüyorum, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine: «Yahut müslim» buyurdu. Biraz daha sustum. Sonra yine o zat hakkındaki bilgim galebe çaldı. Ve: Yâ Resulâllâh! Filânı neye bıraktın? Vallahi ben onu pek mü'min görüyorum, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekrar: «Yahut müslim. Ben —başkası benim için daha makbul olduğu halde— (bazan sırf) bir adam yüzü üstü cehenneme atılır endişesiyle ona bir şeyler veriyorum.» buyurdular. 397- Bize Hasen b. Aliy el-Hulvani ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ya'kûb —ki İbn İbrahim b. Sa'd'dır — rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Babam, Salîh' den, o da İbn Şihâb'dan naklen rivâyet etti. Dedi ki: Bana Âmir b. Sa'd, Babası Sa'd'dan naklen onun şöyle dediğini rivâyet etti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bir kaç kişiye atiyye verdi. Ben de aralarında oturuyordum... İlâh, İbn Şihâb'ın kardeşi, oğlunun Amcasından rivâyet ettiği hadis gibi tahdisde bulundu. Şunu da ziyade eyledi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e giderek: fi lanı neye bıraktın? diye fısıldadım. 398- Bize Nasen el-Hulvani dahi rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Ya'kub rivâyet etti. (Dedi ki): Bize, Babam, Sâlih'den, o da İsmail b. Muhammed' den naklen rivâyet etti. Dedi ki: Ben Muhammed b. Sa'd'ı bu hadisi rivâyet ederken dinledim. Rivâyeti esnasında şöyle dedi: Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) omuzumla ensem arasına eliyle dokunarak: «Müdafa'amı ediyorsun? Ey Sad! Ben adama veriyorum işte!» buyurdular. Bu hadisi Buhârî ile Ebû Dâvûd da tahriç etmişlerdir. Sahih-i Buhârî'deki yeri: «Kitabü’l-iman» ve «Kitabu'z-Zekât» tır. Hadisin bir tariki hususunda İmâm Müslim'e itiraz edilmiştir. Çünkü bu tarikde Müslim hadisi Süfyân b. Uyeyne vasıtasiyle Zühri'den rivâyet etmektedir. Halbuki Humeydi, Said b. Abdirrahman ve Muhammed b. Sabbâh, Süfyan'la Zühri'nin arasında Mamer'i de zikrederler. Mahfuz olan da budur. Müslim onu senedden düşürmüştür. Btı itiraza Nevevî şu cevabı vermiştir; « Süfyân'ın bu hadisi bir defa Zühri'den, bir defa da Ma'mer'den dinlemiş; ve her iki veçhe göre rivâyet etmiş olması muhtemeldir. Binaenaleyh rivâyetlerin biri diğerine dokunmaz,» Sarihlerden bazıları Nevevî nin sözünü de cây-i te'emmül bulmuş; fakat vechini beyân etmemiştir. Bu te'emmülün vechini Buhârî sarihi Aynî şöyle izah ediyor: Cami' denilen kitaplarda olsun, müsned-lerde olsun Süfyân b. Uyeyne'nin rivâyetleri hep Ma'mer vasıtasile Zuhrî'dendir. Rivâyetler Mamer'i zikretmekte bir birini tutarlar. Senedden Ma'mer'i düşüren, yalnız Müslim'dir. Halbuki Müslim'in şeyhi Muhammed b. Yahya'nin «Müs-ned» inde Ma'mer zikredildiği gibi Ebû Nuaym'in «Müstahrec »inde de mevcutdur. Ebû Mes'ud «El-Etraf» nâm eserinde buradaki vehmin râvi İbn Ebî Ömer'den geldiğini söylemektedir. Müslim'e rivâyet ederken onun vehmetmiş olması muhtemeldir; fakat bu ihtimal teayyün etmiş değildir. Vehim Müslim'den de olabilir; Nevevî'nin dediği gibi de. İhtimâl kapısı açıktır.» Raht'ın mânası hususunda çok ihtilâf edilmiştir. Raht: sayıları ondan aşağı olan erkeklerdir; diyen olduğu gibi: üçten ona kadar olan cemaattır; yediden ona kadar olan cemaattır; sayılan yediden üçe kadar inen cemaattır; diyenlerde olmuştur. Kelime ism-i cemi' olup kendi lâfzından müfredi yoktur. Bazan bu kelime on kişi hakkında kullanılır. «Rahtu'r-racül» yani kişinin rahatı tâbiri: babasının oğulları, kabilesinin adamları mâna-larınadır. Cem'i erhut ve erhât; cem'inin cem'i de: erâhit ve erâhît gelir. Bu kelime adetle birlikde kullanılırsa şahıs, kişi mânası ifâde eder. «se-lâsetü raht in» üç kişi demektir. Hadis-i şerif Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir atıyye ve ihsan tevzini anlatıyor. Hazret-i Sad b. Ebî Vakkas (radıyallahü anh)'ın görüp hikâye ettiği bu taksimde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) imanı zaif olan bazı kimselere ihsanda bulunmuş; dinî bütün fakir müslümanlar-dan bazılarına bir şey vermemiştir. Bunu gören Sa'd (radıyallahü anh) «Yâ Resulâllâh, filâna da ver; çünkü mü'mindir.» demiş; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna sadece «yahud müslimdir.» cevabını vermekle iktifa etmiştir. Bu sözden muradı: «Filân mü'min'dir, diye kestirip atma; çünkü kalben inanıp inanmadığını bilmezsin. Mü'min diyeceğine müslim, de zira müslim: teslim olan mânasına gelir.» demektir. Hazret-i Sa'd'in gösterdiği zatın ismi Cail b. Sürâka'dır. Fukara'dan bir zât olup Uhud ve diğer gazalara iştirak etmişti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in onu bırakıp da imanı zaif olanlara vermesi ona bir şey vermese de dininden dönmeyeceğini bildiği içindir. İmanı zaif olanlara atiyye ve ihsanda bulunması ise kalplerini İslâmiyete yatıştırmak içindir. Bunlara «müellefe-i kulûb» denilir. Nitekim Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: «Allah onu yüzü üstü cehenneme atmasın diye veriyorum.» buyurarak bu ciheti izah etmiştir. Böyle tepe taklak cehenneme atılmasına sebep: Kendisine bir şey verilmediği takdirde irtidâd etmesi yahud Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i cimrilikle ithamda bulunarak dinden çıkmasıdır. Tepe taklak cehenneme atmak, küfürden kinayedir. Çünkü bu mâna küfrün lâzımıdır. İbarede lâzım zikredilmiş; melzunı murâd olunmuştur. Hadisin zahiri: «De ki: Siz iman etmediniz; bari müslüman olduk deyin!» âyet-i kerimesine uymaktadır. İkinci rivâyette Hazret-i Sa'd kendinden bahsettiği halde: «Ben de aralarında oturmakta iken» demeyip: «Sa'd'da oturmakta iken...» ifâdesini kullanması ve keza beğenen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğu halde «en çok beğendiği» demeyip «en çok beğendiğim» demesi bedî' ilmine göre birer iltifattır. «Sa'd'da aralarında oturmakta iken...» ibaresi tecrid de olabilir. Yani kendinden bir şahıs tecrid ederek sanki oturan başka biri imiş gibi göstermiştir. Hasılı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sevdiği ve takdir ettiği fakir bir muhacir olan Cail (radıyallahü anh)'a bir şey vermeyerek müellefe-i Kulûba vermesinin iki sebep ve hikmete istinâd ettiğini Hazret-i Sa'da tenbih eylemiştir. 1- Müellefe-i kulûba bir şey vermese belki irtidâd ederler ve ebedî kalmak üzere yüzleri aşağı cehenneme atılırlardı. 2 - Bir kimseyi medhu sena ederken onun bâtîni umurunu söylemekten sakınmak gerekir; çünkü bâtını ancak Allah bilir. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Cail (radıyallahü anh)’in hâlis bir mü'min olduğunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de bildiği ve takdir ettiği hâlde acaba Sa'd (radıyallahü anh) gibi bir zâtın onun manı hakkındaki şehâdetini neden kabul etmemiştir? Cevap: Çünkü Hazret-i Sa'd'm; «Vallahi ben onu pek mü'min görüyorum.» sözü, şehadet için değil, onu medhu sena etmek ve kendisine bir şeyler verilmesi hususunda tevessülde bulunmak gayesile söylenmiştir. Onun içindir ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu söz üzerinde onunla münâkaşa etmiştir. İmanı hakkındaki kanaatini kabul etmiştir: «Ey Sa'd! Ben adama veriyorum işte.» buyurması bunu gösterir. |