Geri

   

 

 

 

İleri

 

58 - İmanın Sadakat ve Telası Bâbı

342- Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Abdullah b. İdris ile Ebû Muâvîye ve Vekî, A'meş'den, o da İbrahim'den o da Alkame'den, o da Abdullah'dan naklen rivâyet etti. Abdullah Şöyle dedi:

"İmân edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar yok mu?..." (En'am: 82) âyet-i kerimesi nâzil olunca, bu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ashabına girâtı geldi. Ve: «bizim hangimiz nefsine zulmetmiyor ki?» dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Bu zulüm sizin zannettiğiniz gibi değildir. O Lokman'ın oğluna söylediği gibidir: "Yavrucuğum! Allah'a şirk koşma! Çünkü şirk pek büyük bir zulümdür" (Lokman: 13) (demişti) buyurdu.

343- Bize İshâk b. İbrahim ile Aliy b. Haşrem rivâyet ettiler.

Dediler ki: Bize Îsâ (ki İbn Yunus'dur) haber verdi. H.

Bize Mincab b. el-Hâris et-Temîmî de rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn Müshir haber verdi. H.

Bize Ebû Küreyb dahi rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize İbn İdris haber verdi. Bunların hepsi A'meş'den bu isnadla rivâyet etmişler. Ebû Küreyb dedi ki: İbn İdris: bu hadisi bana evvelâ babam, Ebân b. TağliV-den, o da A'meş'den naklen rivâyet etti. Sonra hadisi Ebân'dan (ben de) dinledim, dedi.

Hadis muttefekun Aleyhdir. Onu Buhari «imân» ve «îstitâbe-tü’l-mürteddîn» bahislerinde tahric ettiği gibi N'esâî ve Tinnizi de rivâyet etmişlerdir. Ebû Nuaym (Müstahrec) inde Âyet-i kerîmeden sonra:

«Bunun üzerine yüreğimiz rahatlaştı» ibaresini de rivâyet etmiştir. Buhârinin bazı rivâyetlerinde: «Bu âyet nâzil olduğu vakit zulüm meselesi ashâb-ı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e girân geldi. Ve: «Bizim hangimizin imânı zulümle karışmamıştır; dediler. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Öyle değil, siz Lokmanın gerçekten şirk pek büyük bir şeydir.» dediğini işitmiyor musunuz?» tuyurdu, denilmektedir.

Hadisdeki birinci âyet hakkında Teymî şunları söylemiştir: «Bu âyetin ma'nası: imânlarım küfürle ibtâl etmeyenler... demektir. Çünkü imanla küfrün birbirine karışması tasavvur olunamaz. Maksad, iman sıfatiyle küfür sıfatını karıştırıp da kendilerine evvelâ iman, sonra da küfür sıfatının sabit olmadığım yani eevvelâ imân edip sonra kâfir olmadıklarını anlatmaktır. «Âyetteki karıştırmadan murâd: münafık olmayanlardır» demek de caizdir. Bu takdirde de imanla nifak hakikatta bir yerde bulunmazsa da âyetin ma'nası yine de «imanla nifakı zahiren ve ba-tmen bir araya getirmeyenler.» demek olur.

Zulüm: bir şeyi yerine koymamakla şeriata muhalefet etmek ve bir birinden farklı bir çok nevileri vardır. Bunların bazısı küfürdür.

Hadisin zulmü isbat eden lâfızları muhteliftir. Ancak bunların bazısı mutlak bazısı mukayyed olduğu için mutlak olanlar şirkle mukayyed hükmüne hamledilmek suretile araları bulunur; ve şöyle denilir: «Sahabe-i kirâm âyetteki zulmü mutlak ma'nada anladıkları için endişeye düşmüşler; fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) âyetlerin birincisinde mutlak zikredilen zulmün ikinci âyetteki şirkle mukayyed ma'naya alınacağını öğretmiştir.

Hattâbî diyor ki: «Bu meselenin ashaba girân gelmesi zahirde zulüm insanların haklarını yemek olduğu içindir. Halbuki Ashab günah işlemek suretile nefislerine zulmetmiş değillerdi. Yalnız buradaki zulmün zahiri ma'nası kasdedildiğini zannetmişlerdi.

Burada şöyle bir suâl hâtıra gelebilir: Acaba sahabe-i kirâm buradaki zulmü hangi delile istinaden umumi ma'nasına hamletmişlerdir?

Cevap şudur: âyette zulüm nefiden sonra nekire olarak zikredilmiştir. Siyâk-ı nefiden sonra gelen nekireler umum ifâde ederler.

Yine birinci âyet-i kerîmede şirkin zulüm olmakla tasif buyurulması şirkten başka şeyler zulüm, sayılmaz mânasına gelemez. Çünkü: (zulüm) kelimesinin tenvini onun büyüklüğünü göstermek içindir. Nitekim ikinci âyette; «şirk pek büyük bir zulümdür.» buyurulmuştur.