Geri

   

 

 

 

İleri

 

51 - (Kendini Öldürenin Tekfir Edilmediğinin Delili Bâbı)

326- Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim hep birden Süleyman'dan rivâyet ettiler. Ebû Bekr dedi ki: Bize Süleyman b. Harb rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Haccâc-i Savvâfdan, o da EbûVZübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivâyet etti ki, Tufeyl b. Amr ed-Devsî Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Yâ Resûlüllah! Muhkem bir kal'aya ve muhafızların yanına gitmek ister misin? demiş, (Cabir: câhiliyet devrinde Devs'e aid bir kal'a vardı, diyor) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna razı olmamış; çünkü Allah muhafızlığı Ensara ayırmıştı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret edince Tufeyl b. Amr da onun yanına hicret etmiş. Onunla birlikde kavminden bir zât da hicret etmiş. Fakat Medine'de sıkılmışlardı. O zât hastalanmış; ve sabırsızlık ederek oklarım almış; onlarla parmak eklerini kesmiş. Derken ellerinden kan fışkırmış. Neticede ölmüş. Müteakiben Tufeyl b. Amr onu rü'yasında görmüş. Kılık kıyafeti güzelmiş. Ama elleri sarih imiş. Tufeyl ona: Kabbın sana ne yaptı? diye sormuş. O da: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına hicret ettiğim için beni -affetti, diye cevap vermiş. Tufayl: neden seni ellerinimış görüyorum? deyince: «Bana, senin bozduğun bir uzvunu biz düzeltemeyiz» dediler, cevabını vermiş, Tufeyl bu rü'yayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlatmış. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«Allah'ım onun ellerini de afveyle!» diye dua etmiş. sıkıldılar; canlan sıkıldığı ve bir nevî hasta oldukları için orada oturmaktan bıktılar demektir. Ebû Ubeyd ile Cevheri ve başkalan bu kelimenin ma'nası: «nimet içinde bile olsa bir yerde kalmaktan hoşlanmamaktır.» demişlerdir. Cevheri, Hattâbî'den naklen bunun (dâü's-Sıle) denilen iç hastalığı olduğunu söylemiştir.

Hazret-i Âişe (radıyallahu anhâ)’dan rivâyet edilen bir hadisde hicretten sonra Ebû Bekir ve Bilâl (radiyallahu anhüma)’nın da Medine'de ihasta oldukları ve Mekke-i Mükerreme'yi hasretle yâd edecek şiirler söyledikleri, bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kendilerine Medine'yi de Mekke kadar hatta daha fazla sevdirmesi için Cenab'ı Hakka niyaz ettiği beyân olunmuştur. O zaman Medine'nin havası ağır ve sıtmalı imiş. Fakat sonradan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in duası kabul buyurulmuş, Medine herkesin yaşayabileceği şîrîn bir yer hâlini almıştır.

«......» Mişkasın cem'idir. İmâm Halil ile İbn Fâris'in ve başkalarının beyanına göre mişkas: geniş yüzlü ok demektir. Bazıları onun geniş değil uzun ok mânasına geldiğini söylemiş; Cevherî ise: «mişkas, uzun ve geniş oktur» demiştir. Nevevî, burada Cevherinin ta'rifini daha muvafık bulmaktadır.

«......» kendisine kötülük etmek isteyene karşı gösterilen şeref ve himayedir. Bazılarına göre menea: mânün cem'i olup, kötülük etmek istiyenden koruyacak cemaat demektir.

Hadis-i Şerif Ehl-i sünnetin büyük bir kaidesine hüccettir. Bu kaide: Kendini öldüren veya başka büyük bir günah irtikab eden ve tevbesiz ölen bir kimsenin kâfir olmamasıdır. Böylelerin cehennemlik olduğuna ka-ti'yetle hüküm verilemez. Bunlar Allahın meşietine kalmışlardır. Nitekim yerinde görmüştük. Bu hadis, intihar edenleri ve diğer büyük günahlardan birini işleyenleri ebedî cehennemde kalacaklarmış gibi gösteren hadisleri şerh etmekde ve ayrıca bazı günahkârların ceza göreceklerini bildirmektedir. Binaenaleyh:

1 - Büyük günah işleyen fâsik olur ve ebediyyen cehennemde kalır, diyen mu'tezüe ile.

2 - Büyük günah işleyen kâfir olur; diyen hâricilere ve:

3 - îmânı olan bir kimseye hiç bir günah zarar vermez: diyen mürcie taifelerine karşı ehl-i sünnetin delilidir.