Geri

   

 

 

 

İleri

 

7- İslamın Erkanı İle Yüce Temellerini Beyan Bâbı

120- Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nümeyr el-Hemdânı rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Ebû Hâlid yani Süleyman b. Hayyân el-Ahmer, Ebû Mâlik el-Eşca'i'den , o da Sa'd b. Ubeyde'den o da İbn Ömer'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

«İslâm beş şey üzerine kurulmuştur:1 - Allah'ın tevhid olunması, 2 - Namazın kılınması, 3 - Zekâtın verilmesi, 4 - Ramazanın tutulması, 5 - Hacc üzerine.» buyurmuşlar. Derken bir adam:

«Rivâyetin tertibi: hacc edilmesi ve Ramazanın tutulması şeklinde değil midir?» demiş. İbn Ömer:

«Hayır; (Ramazanın tutulması ve hacc edilmesi şeklindedir.) Ben bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den böylece işittim.» demiştir.

Temel başka onun üzerine bina edilen şey başka olduğuna göre eğer bu hadîsdeki «İslâm» dan murad Cibrîl hadîsinde zikri geçen şeyler ise ma'na:

«İslâm beş şeyden kurulmuştur.» takdirindedir.

Çünkü İslâm bu beş şeyin kendisidir. Yok islâm kelimesiyle daha umumi bir mâna yani din kasdedilmişse o zaman bu kelime istiare olur. Yani din, beş rüknüyle birlikde, beş direk üzerine kurulan çadırla temsil edilmiş demektir. Zira bu beş şey dinin temelidir.

Asıl nüshalarda bu hadîsin birinci ve dördüncü tariklerinde ki «Hamse» kelimesi müennes tası ile yani şeklinde; ikinci ve üçüncü tariklerde ise (tâ) sız yani şeklinde yazılmıştır. Hatta bazı mu'temed nüshalarda dördüncü tarikde bile (tâ) sız zikredilmiştir. Bu rivâyetlerin iki şeklide sahihtir, (tâ) ile rivâyet:

«Beş rükün üzerine» diye yahud buna benzer bir şekilde; (tâ) sız rivâyet ise:

«Beş haslet» diye yahud benzeri bir şekilde tavsif olunur.

Keza birinci ve dördüncü rivâyetlerde oruç hacdan evvel; ikinci ve üçüncü rivâyetlerde ise hacc oruçtan önce zikredilmiştir. Hazret-i İbn Ömer (radıyallahü anh) bu hadîsi iki şekilde de rivâyet etmişken neden haccı oruçtan evvel zikreden o zâta karşı inkârda bulunduğu ulemâ arasında ihtilaflıdır. İmanı Nevevî'nin tahminine göre ihtimal İbn Ömer (radıyallahü anh) bu hadîsi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den iki defa işitmiş; ve bir defasında evvela haccı sonra orucu; diğerinde evvelâ orucu sonra haccı zikretmiş; o da muhtelif zamanlarda hadîsi iki şekilde rivâyet etmiştir. Ancak o zât kendisine itiraz ederek haccın oruçtan önce söyleneceği iddiasında bulununca Hazret-i İbn Ömer (radıyallahü anh):

«Bilmediğin bir şey hususunda bana i'tiraz ederek karşı gelme ve ; tahkik etmediğin şeye dil uzatma! Bu hadisde oruç evvel zikredilmiştir. Ben bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den böyle işittim...» demiştir; ki bu söz kendisinin ayni hadîsi iki şekilde işitmiş olduğunu inkâr demek değildir. İkinci bir ihtimal de İbn Ömer (radıyallahü anh)’ın hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den iki vecihle işitmişken haccın evvel zikredildiği şeklini unutmuş olmasıdır. O zata inkârda bulunması bundandır. Bu babdâ üzerinde durulan en kuvvetli ihtimaller bunlardır. Ayrıca muhaddislerden Ebû Amr İbn' s-Salâh şunları söylemiştir:

«İbn Ömer (radıyallahü anhüma)'ın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiği şekli muhafaza ederek aksini kabul etmemesi (vav)’in tertib iktiza ettiğine delil olabilir. Nitekim Şafiîyye fukahasından bir çoklarıyla bazı nahv İmâmlarının mezhebi budur.»

 (Vav)ın tertib iktizâ etmediğini söyleyenler —ki cumhûra gorî muhtar olan kavil budur —:

İbn Ömer (radıyallahü anh)'ın bu şekilde hareket etmesi (vav) tertib , iktizâ ettiği için değil, Ramazan orucu hicretin ikinci yılında farz kılındığı, hacc farizası ise altıncı veya dokuzuncu yılda nâzil olduğu içindir. Tabiî ki ilk farz olanın hakkı evvel zikredilmektir. İbn Ömer (radıyallahü anhüma)'ın işittiği şekli muhafaza etmesi bundandır, diye bilirler.

Haccın evvel zikredildiği rivâyete gelince: galiba bunu manâ itibariyle rivâyeti caiz gören biri yapmış olacak. Evvel zikredilmek icâbeden yahud daba mübını olan bir şeyi sonra zikretmek arapçada çok vâki olduğundan takdim te'hir yapmak suretiyle tasarrufta bulunmuştur. Bunu rivâyet eden râvi İbn Ömer (radıyallahü anh)'ın ayni şeyi yasak ettiğini de duymamıştır. Bunu iyi anla! Zira bu mesele ulema tarafından beyan edildiğini görmediğim müşküllerden biridir.»

İbn's-Salâh’ın sözü burada bitti. Ancak onun bu mütalâasını imanı Nevevî iki verinle zaif buluyor. Şöyle ki:

 (1) Her iki rivâyet (yanî bir rivâyette haccın diğer rivâyette orucun evvel zikredilmesi) sahih olarak sübût bulmuşlardır. Ma'nâ itibariyle ikisi de sahihtir; aralarında hiç bir münâfât yoktur. Binaenaleyh bu iki rivâyetin birini iptal etmek caiz olamaz.

 (2) Böyle bir yerde takdim te'hir ihtimaline kapı açmak hem râvilere hem de rivâyetlere dokunmak demek olur. Çünkü eğer böyle bir kapı açılırsa bize rivâyet nâmına i'timada şayan pek az şey kalır. Bunun butlanı ile üzerine terettüp eden mef sedetlef ise meydandadır.

Ebû Avâne'nin rivâyetinde Hazret-i İbn Ömer (radıyallahü anh) o zâta: «Ramazan orucunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ağzından işittiğin vecihle o beş şeyin sonuna bırak:» demiştir.

İbn's-Salâh bu rivâyetin Müslim rivâyetine mukavemet edemeyeceğini söylemiş ise de Nevevî bunun da sahih olması ihtimalinden bahsederek hadisenin ayrı ayrı, şahıslarla iki defa vuku' bulmuş olabileceğini ileri sürmüştür.

121- Bize Sehl b. Osman el-Askerî rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Yahya b. Zekeriyyâ rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Sa'd b. Târik rivâyet etti.

Dedi ki: Bana Sa'd b. Ubeydete's-Sülemi, İbn Ömer'den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet eyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar:

«islâm beş temel üzerine kurulmuştur: 1- Allah'a İbâdet edilmek, Ondan başka (tapılan) şeylere de küfürde bulunulmak, 2- Namazın dosdoğruoru- kılınması, 3 - Zekâtın verilmesi, 4 - Beytin haccedilmesi, 5 - Ramazan orucunun tutulması üzerine..»

Salât: lûgatta duâ etmek, çantı sallamak, bir şeyi yumuşatıp doğrultmak ve ateşe sokmak veya yaslamak ma'nalarına gelir.

Şeriatte: Erkân-ı ma'lume ve ef'al-i mahsusa'dır ki, bu erkân ve fiillerin içinde salâtın bütün lügat ma'nâlan mevcuddur.

Zekât: lûgatta temizlik, büyüyüp gelişme, lâyık olma ve bolluk içinde yaşama ma'nalarına gelir.

Şeriatte: Üzerinden sene geçen nisâb mikdarı malın bir cüzünü iâşimî olmayan bir fakire vermektir. Zekâtta da kelimenin lügat ma'naları mevcuddur.

Hacc: lûgatta, kasdetmek ma'nasınadır. Şer'an: İbâdet için Mîkke'yi kasdetmek olup: Vakt-i mahsusda mekân-ı mahsusu kasd-i mahsustur diye tâ'fif edilir.

Savın: lûgatta yemekten kesilmek, yememek, susmak, rüzgârın sakinleşmesi gibi bir çok ma'nalara gelir.

g Şeriatte: Niyetli olmak şartıyla gündüzün yiyip içmekden ve cima etmekden kendini tutmaktır.

Salâtın ikâmesi: namazı bütün erkân ve şartlarına riâyet ederek kılmaktan kinayedir.

ttâ-i zekât ve savm-ı ramazan terkipleriyle haccda hazifler vardır.

Bunların asılları: «Zekâtı müstehak olanlara vermek,-

«Ramazan ayının orucunu tutmak»

«Beyti hacc etmek» takdirindedirler.

Terkiblerdeki izafetler de hükmün sebebine izafeti kabilindendir. Çünkü hacem sebebi Beyt yani Kâbedir. Bundan dolayıdır ki sebebi tekerrür etmediği için hacc da tekerrür etmeyip bir kişiye ömründe bir defa farz olur. Orucun sebebi aydır. Ayı görmek her yıl tekerrür ettiği için oruçda her sene tekrarlanır.

122- Bize Ubeydüllah b. Muâz rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize Âsim —ki İbn Muhammed b. Zeyd b. Abdillâh b. Ömer'dir — babasından naklen rivâyet etti.

Dedi ki: Abdullah şunları söyledi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): buyurdular.

İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: 1 - Allah'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet etmek, 2 - Namazı kılmak, 3 - Zekâtı vermek, 4 - Beyti haccetmek, 5 – Ramazan orucu üzerine.»

Bu hadislerin zahirlerine bakılırsa beş şeyden birini terk eden kimsenin müslüman olamayacağı anlaşılırsa da hakikatde bunlardan birini terk edenin dinden çıkmadığına icmâ-ı ümmet vardır. Vâkıâ İmâm Şafiî ile İmâm Ahmed b. Hanbel'e göre namazım kılmayan kimse öldürülürse de bu ceza küfür ettiği için değil bir hadd-i şer'i olmak üzere verilir. İmâm Ahmed'le bazı Mâlikîlerden bir rivâyete göre namazını kılmayan kimse küfrettiği için öldürülür; fakat bu rivâyet icmaı bozacak mahiyette değildir.

-«Bir kimse kasden bir namaz terkederse muhakkak kâfir olur.» hadis-i şerifi zecir ve tehdide hamlolunmuştur.

Yahut: namazı terketmeyi helâl i'tikad ederse, diye te'vü olunmuştur. Buradaki küfürden, küfran-ı ni'met ma'nası kasdedilmiş de olabilir.

123- Bana İbn Nümeyr rivâyet etti.

(Dedi ki): Bize babam rivâyet etti,

(Dedi ki): Bize Hanzale rivâyet etti.

Dedi ki:

İkrimetü'bnü Hâlid'i Tâvûs'a şunu rivâyet ederken. işittim:

— Bir adam Abdullah b. Ömer'e:

«Sen gaza etmiyor musun?» demiş. İbn Ömer (radıyallahü anh): «Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i:

«Şüphesiz ki islâm beş teineİ üzerine kurulmuştur: 1- Allah'dan başka hiç bir ilâh olmadığına şehâdet, 2 - Namazı kılmak, 3 - Zekâtı vermek, 4 - Ramazanı tutmak, 5 - Beyti hacc etmek (temelleri özerine) » derken işittim, cevabını vermiş.

Beyhaki İbn Ömer (radıyallahü anhüma)'ya suâl soran zâtın Hakîm namında bir adam olduğunu söyler.

İbn Ömer hazretlerinin kendisine bu şekilde cevap vermesi onun cihâdı farz-ı ayın i'tikad ettiğim anladığı içindir. Halbuki cihâd farz-ı kifâyedir. Bunu kendisine hadîsle anlatmak istemiştir. Zaten nefs-i hadisde cihâdın zikredilmemesi ya farz-ı kifaye olduğundan yahud o gün henüz cihâd farz kılınmadığındandır. Hadîsde zikredilen beş şey ise farz-ı ayındırlar. Ulemâdan Davûdî'nin beyanına göre cihad evvelâ farz-ı ayn olarak meşru' kılınmış; Mekke'nin fethinden sonra kâfirlerden uzakta yaşayan müslümanlardan bu farz sakıt olmuş; kâfirlere yakın bulunanlara cihâd farz olarak kalmıştır. Hazret-i İbn Ömer (radıyallahü anh) ile Süfyan-ı Sevri ve İbn Şübrüme'ye göre cihâdın farz olmadığı rivâyet edilir. Ancak düşman hücum eder de islâm hükümdarı müslümanlara cihadı emreylerse onlara göre de cihad herkese farz olur. Mamafih bu onlardan gelen bir rivâyettir. İhtimal diğer bir kavle gere onlar da cihâdın farz olduğuna kaildirler. Bu suretle cihâdın farziyyetine icma-ı ümmet de vaki' olmuş ve bu mühim vazife kitab, sünnet ve icma'ı ümmet ile muhkem bir farize halinde meşru kılınmıştır. Şayet bu zevatın cihadın farz değil mendûb olduğuna kail bulundukları rivâyeti doğru ise te'vîli gerekir ve: «Onların muradı cihadın farz-ı ayın olmadığını beyandır.» denilir. Tafsilât fıkıh kitaplarındadır.

Burada bazı sualler hatıra gelebilir şöyle kir

1- İslâmın şartlarını bildiren bu hadîslerin bazılarında:

"Allah'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet etmek-denildiği halde neden diğer bazılarında bunun yerine: «Allah'ın tevhid olunması» veya: «Allah'a ibâdet edilmek» denilmiştir.

Bu suâle cevaben bazıları, birinci hadîsin lâfzan, diğerlerinin ise manan nakledildiğini ve farkın bundan ileri geldiğini söylemişlerdir. Alim bir zâtın hadîsi ma'nen nakli meselesi ulema arasında ihtilaflıdır. İmâm Mâlik'e göre caiz değildir. Ekser-i ulema bunu caiz görürler. Fakat hadîsdeki lâfızların yerlerini ve terkiplerini bilmeyenlerin, ma'nâ itibariyle hadîs rivâyet etmeleri bilittifak haramdır.

2- Bu hadislerde beş şeyin dinin temeli olarak gösterilmesinin vechi nedir?

Cevap: Çünkü ibâdet yâ sözlü yahud sözsüz olur. Sözle edilen ibâdet Kelime-i şehadettir, sözsüz ibâdet de ya terk ya fiille olur. Terk suretiyle edilen ibâdet oruçtur. Zira oruç yeyip içmeyi ve cimâı terk etmekle tahakkuk eder. Fi'li ibâdetler de ya bedenle yapılır; yahud mal ile veya her ikisiyle eda edilir. Bedenle yapılan ibâdet namazdır. Mal vermek suretiyle yapılan zekât, her ikisiyle eda edilen de hacc'dır.

3- Bu hadîslerde peygamberlerle melekler ve diğer inanılması icâb-eden şeyler neden zikredilmemiştir? Halbuki bunlar Cibrîl hadîsinde zikredilmişlerdir.

Cevap: Çünkü şehadetten murâd: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ve onun getirdiği her şeyi tasdik ve kabuldür. Bittabi bu, i'tikad edilmesi gereken her şeye şamildir. Hadîs-i şerif dinin erkânını bildiren pek büyük bir esastır.