Geri

   

 

 

 

İleri

 

36- Azîz Ve Celîl Olan Rabb'in Kıyâmet Gününde Peygamberlerle Ve Diğerleriyle Kelâm Etmesi Bâbı

7602 Bize Ebû Bekr ibnu Ayyaş tahdîs etti ki, Humeyd et-Tavîl şöyle demiştir: Ben Enes (ibn Mâlik- radıyallahü anh)’ten işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Kıyâmet günü olduğunda (Allah tarafından) umûmî şefaate ben me'mûr edilirim.

Ben:

— Yâ Rabbi, kalbinde hardal tanesi kadar îmânı olanları cennete koy! diye niyaz ederim.

Bunlar cennete girerler. Sonra ben:

— Yâ Rabbi, kalbinde hardal tanesinden daha az îmânı olanları da cennete koy! diye şefaat ederim".

Enes ibn Mâlik: ("Az bir şey" dediği sırada) ben Rasûlüllah'ın parmaklarına bakar gibi idim (O, parmaklarını birbirine yumarak azlığa işaret ediyordu), demiştir.

7603 Bize Ma'bed ibnu Hilâl el-Anezî tahdîs edip şöyle dedi: Biz Basra ahâlîsinden birkaç kişi bir araya toplandık da Enes ibn Mâlik'i ziyarete gittik. Bizimle beraber Sabit el-Bunânî de gitmişti. Sâbit bize Enes’ten "Büyük Şefaat Hadîsi"ni sorduracaktı. Enes Basra'ya iki fersah mesafede bulunan Zaviye mevkiindeki kasrında ikaamet ediyordu. Ziyaretimiz Enes'in Duhâ namazı kıldığı bir zamana tesadüf etmişti. Biz içeri girmeye izin istedik. Bize izin verdi. Verilen izin üzerine biz Enes ibn Mâlik'in huzuruna girdik.

Enes bir minder üzerinde oturuyordu. Girerken biz Sâbit'e, Şefaat Hadîsi'nden önce hiçbirşey sormamasını tenbîh etmiştik. O da:

— Yâ Ebâ Hamza! Bu Basralı kardeşlerimiz size Şefaat Hadîsi'ni sormaya geldiler, dedi.

Bunun üzerine Enes:

— Bize Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) tahdîs edip şöyle buyurdu:

"Kıyâmet günü olduğu zaman insanlar birbiri üzerine dalgalanıp çalkalanırlar. Nihayet Âdem'e gelirler de:

— Rabb 'in huzurunda bize şefaat et! derler. O da:

— Ben buna ehil değilim. Fakat sizler İbrahim'e gidin. Çünkü o, Halîlullah'tır der".

Dedi ki: "Sonra İbrahim'e gelirler. O da:

— Ben buna ehil değilim. Fakat siz Mûsâ 'ya gidin. Çünkü o Kelîmullah'tır (yânı Allah'ın kelâm ettiği peygamberdir), der.

Akabinde insanlar Musa'ya gelirler. O da:

— Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Îsa'ya gidin. Çünkü o Allah'ın Ruhu ve Kelimesi'dir, der.

Îsâ'ya gelirler. O da:

— Ben buna ehil değilim. Lâkin siz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gidin, der.

İnsanlar bana gelirler. Ben de:

— Ben onun için (yaratılmış)imdir, derim.

Hemen gider, Rabb'imin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Bana şimdi hatırlayamadığım, Kendisine yapacağım birtakım hamdler ilham eder. Ben bu hamdlerle hamdederim ve Kendisine secdeye kapanırım. Bana:

— Yâ Muhammed! Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, isteğin sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyurulur.

Bunun üzerine ben:

— Yâ Rabb! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana:

— Git, kalbinde bir arpa ağırlığı kadar îmân bulunan kimseleri oradan çıkar! denilir.

Ben de gider bunu yaparım.

Sonra yine Rabb'ime döner, bu hamdlerle hamdederim. Sonra Rabb'ime secdeye kapanırım. Bana:

— Yâ Muhammedi başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul olunur! denilir.

Bunun üzerine ben:

— Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana:

— Git, kalbinde bir zerre ağırlığınca yahut hardal tanesi kadar îmân bulunanları oradan çıkar! denilir.

Ben gider, bunu yaparım. Sonra döner yine bu hamdler ile Rabb'ime hamd ederim. Sonra O’na secdeye kapanırım. Bana:

— Yâ Muhammedi Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, isteğin sana verilir, şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyurulur.

Bunun üzerine ben:

— Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana:

— Git, kalbinde bir hardal tanesi ağırlığından daha az, daha az, daha az îmân bulunan kim varsa, onları da ateşten çıkar! buyurur.

Ben hemen gider bunu yaparım”.

Ma'bed şöyle dedi: Akabinde biz Enes'in yanından çıktığımızda ben arkadaşlarımızdan bâzısına:

— Biz Hasen el-Basrî'nin yanına uğrasak. O, Ebû Halîfe et-Tâî'nin evinde (Haccâc'ın zulmünden) gizlenmiş bir hâlde bulunmaktadır, dedim.

Enes ibn Mâlik'in bize tahdîs ettiği hadîsle Hasen'in yanına vardık. Ona selâm verdik. Bize izin verdi. Biz ona:

— Yâ Ebâ Saîd! Biz kardeşin Enes ibn Mâlik'in yanından geldik. Şefaat hakkında bize tahdîs ettiği hadîsin benzerini hiç duymamıştık, dedik.

O:

— Devam edin, hadîsi söyleyin! dedi.

Biz de ona bu hadîsi tahdîs ettik. Hadîs bu son noktaya ulaşınca Hasen bize:

— Devam edin, daha söyleyin! dedi. Biz de ona:

— Enes bize daha fazla artırmadı, dedik. O da bize şunları söyledi:

— Yemîn olsun o bunu bana yirmi sene önce tahdîs etmişti. Kendisi o günlerde bütün hafızasını ve kuvvetini toplamış hâldeydi. Şimdi ise bir kısım şeyi terketmiştir. O bunu unuttu mu yoksa güvenip dayanırsınız diye sizlere tahdîs etmeyi kerîh mi gördü, bilmiyorum, dedi.

Biz de ona:

— Yâ Ebâ Saîd! Bize sen tahdîs et, dedik. Bunun üzerine güldü ve:

— "İnsan aceleden yaratılmıştır" (el-İsrâ: 11; el-Enbiyâ: 37). Bunu size sâdece o hadîsi tahdîs etmeyi isteyerek zikrettim, dedi ve şöyle devam etti:

— Enes bana bu hadîsi size tahdîs ettiği gibi tahdîs etti. Bundan sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: "Sonra ben dördüncü defa yine Rabb'ime döner, bu hamdler ile O'na tekrar hamdederim. Sonra O'na secde ederek kapanırım. Bunun üzerine bana:

— Yâ Muhammed, başını kaldır ve söyle; sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyurulur.

Ben de:

— Yâ Rabb, bana izin ver de 'Lâ ilahe ille'llah'diyen bütün Tevhîd Ehli hakkında şefaat edeyim! diye niyaz ederim.

Bunun üzerine Yüce Allah:

— İzzetim, Celâlim, Kibriyâm, Azametim hakkı için ben Lâ ilâhe ille’llah diyen Tevhîd Ehli'nin hepsini muhakkak surette cehennemden çıkaracağım! buyuracaktır".

7604 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cehennem ehlinin cehennemden en son çıkacak ve cennet ehlinin cennete en son girecek olan kimse, Öyle bir adamdır ki, cehennemden emekleye emekleye çıkar. Rabb'i ona:

— Git, cennete gir! buyurur.

O da:

— Rabb'im, cennet dopdoludur, der.

Rabb'i ona bunu üç kerre söyler. Her defasında kul Allah'a, 'Cennet doludur' diye tekrar eder. Bunun üzerine Yüce Allah:

— Sana dünyânın benzeri on misli kadar yer vardır! buyurur".

7605 Adiyy ibn Hatim (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ''Sizden hiçbir kimse müstesna olmamak üzere, muhakkak Rabb'i kendisiyle arasında bir tercüman olmaksızın kelâm edecektir. O kimse sağına bakar önden gönderdiği amelinden başka birşey göremez. Soluna bakar, önden gönderdiğinden başka birşey göremez. Önüne bakar, yüzünün karşısında ateşten başka birşey göremez. Onun için sizler şimdiden bir tek hurmanın yarısı ile olsun ateşten korunun!"

el-A’meş şöyle dedi: Bana Amr ibnu Murre, Heyseme'den bunun benzerini tahdîs etti. Bunda " (Bunu da bulamazsa) velev ki güzel bir kelime ile olsun ateşten korunsun!'” fıkrasını ziyâde etti.

7606 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Yahûdîlerden bir âlim geldi ve şöyle dedi:

— Şu muhakkak ki, kıyâmet günü olduğu zaman Allah gökleri bir parmak üzerine, yerleri bir parmak üzerine, suları ve toprakları bir parmak üzerine, diğer bütün mahlûkları da bir parmak üzerine kor. Sonra bunların hepsini hareket ettirir. Sonra: Melik ancak benim, Melik ancak benim! buyurur.

ibn Mes'ûd dedi ki: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i bu sözlerden hoşlanarak ve Yüce Allah'ın şu kavlini tasdîk olarak yan dişleri meydana çıkıncaya kadar gülerken gördüm. Sonra Peygamber: "Allah'ı hakk olduğu veçhile takdir etmediler. Halbuki kıyâmet günü Arz toptan O'nun bir kabzasıdır. Gökler de O'nun sağ eliyle toplanıp dürülmüşlerdir. O, müşriklerin katmakta devam ettikleri ortaklardan münezzehtir, çok yücedir" (ez-Zumer: 67) âyetini sonuna kadar okudu.

7607 Bize Ebû Avâne, Katâde'den; o da Safvân ibn Muhriz'den şöyle tahdîs etti: Bir adam ibn Omer'e:

— Allah'ın mü'min kulu ile gizli konuşması hakkında Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan nasıl buyururken işittin? diye sordu.

ibn Omer dedi ki:

Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Herhangi biriniz Rabb'ine yaklaşır da Rabb'i onun üzerine perdesini kor ve:

— Fulân ve fulân günâhları işledin mi? diye sorar.

Mü'min de:

— Evet Rabb'im işledim! der. Rabb'i yine ona:

— Fulan ve fulân günâhları da işledin! buyurur, Mü'min de:

— Evet, diyerek tasdik eder.

Böylece Rabb’i ona işlediği günâhlarını ikrar ve i'tirâf ettirir. Sonra Yüce Allah:

— Ben senin bu günâhlarını dünyâda iken (halktan) gizledim. Bu gün de onları senin lehine mağfiret ediyorum! Buyurur”.

7608- Âdem ibn Ebî Iyâs şöyle dedi: Bize Şeybân tahdîs etti. Bize Ka-tâde tahdîs etti. Bize Safvân ibn Muhriz tahdîs etti ki, İbn Omer: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim, demiştir.