Geri

   

 

 

 

İleri

 

31- Bâb: Meşîe Ve İrâde Hakkındadır:

"Allah dilemeyince siz dilemezsiniz” (el-lnsân: 30, et-Tekvîr: 29).

"De ki: Ey mülkün sahibi Allah, Sen mülkü kime dilersen ona verirsin, mülkü kimden dilersen ondan alırsın. Kimi dilersen onun kadrini yükseltir, kimi dilersen onu alçaltırsın. Hayır yalnız Senin elindedir. Şübhesiz Sen her şeye kaadirsin" (Âlu İmrân: 26).

"Hiçbirşey hakkında 'Ben bunu herhalde yarın yapayım' deme. Meğer ki (sözünü) Allah'ın dilemesi (ne bağlamış olasın)" (el-Kehf: 23-24).

"Hakikat sen her sevdiğini hidâyete erdiremezsin. Fakat Allah'tır ki, kimi dilerse ona hidâyet verir ve O, hidâyete erecekleri daha iyi bilendir" (el-Kasas: 56).

Saîd ibnu'l-Müseyyeb, babası el-Müseyyeb ibn Hazn el-Kureşî el-Mahzûmî (radıyallahü anh)'den bu âyetin Ebû Tâlib hakkında indiğini söylemiştir.

"... Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez (el-Bakara:185).

7554 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh), Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: "Sizler Allah 'a dua ettiğiniz zaman, duada istemeyi kesin yapın. Sakın herhangibiriniz: Allah'ım, dilersen bana ver! diye söylemesin. (Azimle, kesinlikle istesin.) Çünkü Allah'ı icbar edecek hiçbir kuvvet yoktur!".

7555 Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh) haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gece kendisine ve Rasûlüllah'ın kızı Fâtıma'ya gece ziyareti yapıp, onlara hitaben:

— "Sizler gece namazı kılmaz mısınız?" buyurmuştur. Ali şöyle dedi: Ben:

— Yâ Rasûlallah! Nefislerimiz Allah'ın elindedir. Bizi uyandırmak dilerse uyandırır, dedim.

Ben Rasûlüllah'a böyle cevâb verince, bana hiçbir cevâb vermeyerek, hemen geri döndü. Sonra ben yüzünü bizden çevirirken, O’nun elini dizine vurarak: "... İnsan ne kadar da çok cidalcidir" (el-Kehf: 54) buyurduğunu işittim.

7556 Bize Hilâl ibn Ali, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebü Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Mü'min kişinin benzeri, bir sap üzerinde biten taze ekin gibidir. Rüzgâr ona hangi taraftan gelirse onu eğer de yaprağı diğer tarafa döner meyleder (fakat o yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mü'min kişi de böyledir. O da belâ sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Haktan yüz çeviren kâfir kişinin benzeri ise sert ve dümdüz duran çam ve dağ servisi gibidir. Nihayet Allah onu dilediği zaman (bir seferde) kırar devirir".

7557 ez-Zuhrî’den (şöyle demiştir): Bana Salim ibn Abdillah haber verdi ki, Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’tan (şu temsîli) işittim. Kendisi minber üzerinde şöyle buyuruyordu: "Sizden evvel gelen ümmetlere nisbetle sizin dünyâda bekaanız (bütün güne nisbetle) ikindi namazından güneşin batmasına kadar (olan müddet gibi)dir. Tevrat ehline Tevrat verildi. Onlar gün yarı oluncaya kadar Tevrat'la amel ettiler. Sonra çalışmaktan âciz oldular. Kendilerine birer kırat birer kırat (olan gündelikleri) verildi. Sonra İncil sahiblerine İncîl verildi. Onlar da ikindi namazı vaktine kadar İncil'le amel edip çatıştılar. Sonra âciz kaldılar (ve çalışmaktan vazgeçtiler). Onlara da birer kırat birer kırat (olan ücretleri) verildi. Sonra sizlere Kur'ân verildi. Sizler de Kur'ân'la güneş batıncaya kadar çalıştınız. Bundan dolayı size de ikişer kırat ikişer kırat (olarak ücret) verildi. Bunun üzerine Tevrat ehli:

— Ey Rabb'imiz! Bunlar bizden daha az çalıştılar ve bizden daha çok ücret aldılar! dediler.

Allah Taâlâ:

— Ben sizin ücretlerinizden herhangi birşey eksik verip size zulmettim mi? buyurur.

Onlar:

— Hayır (gündeliğimizden eksik vermedin), derler. Allah da:

— İşte bu benim fadlımdır ki, ben onu dileyeceğim kimselere veririm! buyurur".

7558 Ubâde ibnu's-Sâmit (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben (Akabe gecesinde bey'at eden) nakîbler topluluğu içinde Rasûlüllah ile bey’at ettim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben sizlerle şu şartlar üzerine bey'at ediyorum:

Allah'a (ibâdette) hiçbirşeyi ortak etmemek, hırsızlık yapmamak, zina eylememek, çocuklarınızı öldürmemek, kendiliğinizden uyduracağınız hiçbir yalanla kimseye iftira etmemek, hiçbir ma'rûf işte bana isyan etmemek üzere.

İçinizden verdiği bu ahd ve sözünde kim durursa, onun mükâfatı Allah'ın zimmet ve fadlı üzerinedir. Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyâda yakalanıp cezalanırsa, bu ikaab ona bir keffârettir ve bir günâh temizleyicidir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allahu Taâlâ gizlerse, onun bu işi Allah'a kalır. Allah isterse ona azâb eder, isterse onu mağfiret eyler".

7559 Bize Vuheyb, Eyyüb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den şöyle tahdîs etti: Allah'ın Peygamberi Süleyman Aleyhi'sselâmın altmış tane kadını vardı. Ben bir gecede kadınlarım üzerine dolaşırım da onlardan herbir kadın muhakkak Allah yolunda savaşacak birer süvârî oğlan çocuğu doğurur diye (inşâallah demeden) yemîn sözü söyledi. Hakîkaten kadınları üzerine dolaştı. Fakat kadınlardan hiçbiri doğurmadı, yalnız bir kadın eksik doğumlu bir oğlan çocuğu doğurdu. Allah'ın Peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Eğer Süleyman Peygamber inşâallah diyerek yemininde bir istisna yapsaydı, kadınlardan herbir kadın muhakkak gebe kalır ve Allah yolunda savaşacak birer süvârî doğururdu” buyurdu.

7560 Bize Hâlid el-Hazzâ, İkrime'den; o da İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan şöyle tahdîs etti: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir A'râbî'nin yanına, ona hasta ziyareti yapmak üzere girdi ve:

— "Hastalığın zararsız geçmiş olsun, günâhlarını temizleyici bir keffârettir inşâallah'" duasında bulundu.

İbn Abbâs dedi ki: A'râbî:

— Günâhları temizleyici bir keffârettir. Fakat bu öyle geçici bir hastalık değildir. Bu yaşlı bir ihtiyar hasta üzerinde harareti kaynayan ve onu kabirleri ziyaret ettirecek olan humma hastalığıdır! dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

 — "Şu hâlde peki (öyle olsun)" buyurdu.

7561 Bize Huşeym ibn Buşeyr, Husayn ibn Abdirrahmân'dan; o da Abdullah ibn Ebî Katâde'den; o da babası Ebû Katâde (radıyallahü anh)'den şöyle haber verdi: Bir seferde sahâbîler sabah namazını kılmaktan güneş çıkıncaya kadar uyuyakaldıktan zaman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şübhesiz Allahu Taâlâ istediği zamanda sizin ruhlarınızı kabzetti, yine istediği zamanda onları geri çevirdi" buyurdu.

Akabinde sahâbîler hacetlerini yerine getirdiler ve abdestlerini aldılar. Güneş doğup bembeyaz olduğu (yani yükseldiği) zaman Peygamber kalktı ve sahâbîlere (cemâatle o geçen) namazını kıldırdı.

7562 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Müslümanlardan bir adamla Yahûdîler'den bir adam birbiriyle sövüştü. Müslüman:

— Muhammed'i âlemler üzerine seçip tercih eden Allah'a yemîn ederim ki, dedi. Bunu, yapmakta olduğu bir yeminde söyledi. Yahûdî olan kimse de:

— Musa'yı âlemler üzerine seçip tercîh eden Allah'a yemîn ederim ki, dedi.

Müslüman bu sırada elini kaldırıp Yahudi'nin yüzüne bir tokat vurdu. Bunun üzerine Yahûdî, Rasûlüllah'a gitti. Kendisinin ve müslümân zâtın işinden olup biten şeyleri Rasûlüllah'a haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Beni Mûsâ üzerine hayrlıdır demeyiniz. Çünkü insanlar kıyâmet gününde hep düşüp bayılacaklar. (Ben de bayılacağım.) Fakat ilk ayılan ben olacağım. O anda ben Musa'yı Arş'ın bir tarafına sıkıca tutunmuş bulacağım. Bilmiyorum, Mûsâ da bayılanların içinde idi de benden evvel mi ayıldı, yahut baygınlıktan Allah'ın istisna ettiği kimselerden mi oldu?" buyurdu.

7563 Bize Şu'be, Katâde'den haber verdi ki, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Medine'ye Deccâl gelecek, fakat meleklerin onu bekleyip korumakta olduklarını bulacak. Artık inşâallah Medine'ye Deccâl de, tâûn da yaklaşmayacaktır".

7564 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Her peygamberin (kabul edilecek) bir duası vardır. Ben duamı inşâallah kıyâmet günü ümmetime şefaat etmek için saklamak istiyorum".

7565 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben uyurken kendimi bir kuyu başında gördüm. Onun suyundan Allah'ın çekmemi istediği kadar su çektim. Sonra kovayı benden Ebû Kuhâfe'nin oğlu Ebû Bekr aldı. O da kuyudan bir yahut iki kova su çekti. Onun çekişinde bir zayıflık ve güçlük vardı. Allah Ebû Bekr'i mağfiret eylesin. Sonra kovayı Omer aldı. Ve alınca bu kova Omer'in elinde büyük bir kovaya dönüştü. Ben, halk içinde Omer'in gördüğü işi görebilecek kuvvette ve mükemmellikte kâmil bir kişi göremedim. En sonu insanlar o meydanı develerin sulak ve eylek yeri edindiler".

7566 Ebû Mûsâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine birşey isteyen geldiği zaman -Ebû Mûsâ bazen de şöyle demiştir: Kendisine birşey isteyen yahut da bir hacet sahibi geldiği zaman- etrafında bulunan sahâbîlerine:

— " (Bu kimsenin ihtiyâcının görülmesi hususunda) şefaat ediniz (bana delâlet ediniz), böylece sizlere de ücret ve sevâb verilir. Bununla beraber Allahu Taâlâ, Rasûlü'nün dili ile (yani O'nun duâ ve istirhamı üzerine) dilediği şeyi yerine getirip infaz eder" buyururdu.

7567 Hemmâm ibn Münebbih, Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den işitti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizin herhangi biriniz duasında: 'Allah'ım, dilersen beni mağfiret eyle! Dilersen bana merhamet eyle! Dilersen bana rızık ver!’ demesin. Azim ve kesinlikle (Yâ Rabb, beni mağfiret et, bana merhamet eyle! diye) duâ etsin. Çünkü Allah, dileyeceği herşeyi yapar, O'nu zorlayacak hiçbir kuvvet yoktur".

7568 Bize el-Evzâî tahdîs etti. Bana İbn Şihâb, Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe ibn Mes'ûd'dan; o da ibn Abbâs'tan tahdîs etti. İbn Abbâs radıyallahü anhüma ile Hurr ibnu Kays ibn Hısn el-Fezârî, Mûsâ’nın sâhibi hakkında: "O, Hıdır mıdır?" diye mücâdele ettiler.

Bu sırada onların yanından Ubeyy ibn Ka'b el-Ensârî geçti. ibn Abbâs, Ka'b'ı çağırdı da:

— Ben ve şu arkadaşım, Mûsâ Peygamber'in buluşmak için yolunu sorup istemiş olduğu sahibi hakkında münâkaşa ettik. Sen Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan onun hâlini zikrederken birşey işittin mi? dedi.

Ubeyy ibn Ka'b:

— Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Mûsâ Peygamber İsrail oğullarından bir topluluk içinde bulunduğu sırada ona bir adam geldi de:

— Senden daha âlim bir kimse biliyor musun? diye sordu.

Mûsâ da:

— Hayır bilmiyorum, dedi. Bu cevâbı üzerine Musa'ya:

— Evet, benim kulum Hadır (Hızır) vardır (o senden bâzı hususlarda daha âlimdir), diye vahy verildi.

Bunun üzerine Mûsâ Peygamber o daha âlim olan kul ile buluşma yolunu istedi. Allah da ona (Hızır'ın mekânı ve buluşma yerine alâmet olmak üzere) balığı bir âyet, bir nişan kıldı. Ve Musa'ya:

— Yâ Mûsâ, balığı kaybettiğin zaman hemen geri dön. Çünkü sen o kula orada kavuşacaksın! denildi.

Artık Mûsâ balığın kaybolduğu denizin içinde balığın izini ta'kîb edecek idi. Yola devam ettiler. Bir yerde Musa'nın hizmetçisi olan genç, Musa'ya:

— Ne dersin? Kayanın yanında barındığımız zaman (balığın denize düşüp hareket ettiğini görmüştüm;) ben balığı unuttum. Onu zikretmemi bana unutturan ancak şeytândır, dedi.

Mûsâ:

— Zâten istediğimiz bu idi, dedi.

Bunun üzerine kendi izlerine baka baka geriye döndüler. Sonunda taşın yanında Hadır'ı buldular. Hadır'la Musa'nın işinden Allah'ın el-Kehf Sûresi'nde hikâye ettiği şeyler oldu.

7569 Bize Yûnus, ibn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) -Veda Haccı'nda Minâ'dan Mekke'ye inmek istediğinde-: "Yârın inşâallah Kinâne oğulları yurduna ineriz ki, orada Kureyş ile Kinâne oğulları küfr üzerine ahid yapmışlardı" buyurmuştur.

Rasûlüllah, Kinâne oğulları hayfı demekle, Muhassab mevkiini kasdediyordu.

7570 Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Tâif ehlini muhasara etti de onları fethedemeyince:

— "İnşâallah yarın Medîne'ye döneceğiz” buyurdu. Müslümanlar:

— Onların kalelerini fethetmeden nasıl döneriz?! dediler. (Bu i'tirâz üzerine) Peygamber:

— "Öyle ise yarın harbe hazır olun!" buyurdu.

Ertesi gün harbe giriştiler. (Düşmanın çetin müdâfaa harbi yapmasından) sahâbîlere çok yaralar isabet etti. Bunun üzerine Peygamber:

— "İnşâallah yarın döneceğiz!" buyurdu.

Bu defa bu dönme kararı sahâbîleri sevindirmiş gibi oldu. Rasûlüllah da sahâbîlerin bu sevinmelerinden gülümsedi.