Geri

   

 

 

 

İleri

 

4- Çok Suâl Sormanın Ve Kendini İlgilendirmeyen Hususlarda Külfet Ve Zorluk Aramanın Mekruh Olması Bâbı

Ve Yüce Allah'ın şu:

"Ey îmân edenler, Allah'ın affettiği şeyleri... ve eğer size açıklanırsa ve siz bunları Kur 'ân inerken sorup da hükmü kendinize açıklanırsa fenanıza gidecek şeyleri sormayın. Allah çok mağfiret edicidir, çok halîmdir; cezada da aceleci değildir” (el-Mâide: ıoi) kavli.

7375 Bana Ukayl, İbn Şihâb'dan; o da Âmir ibn Sa'd'dan; o da babası Sa'd ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müslümanların müslümânlar hakkında şübhesiz en büyük günahlısı o kimsedir ki, insanlara haram edilmedik birşeyin hükmünü sorar da o şey, sırf onun bu sormasından dolayı haram kılınır" buyurmuştur.

7376 Bize Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebu'n-Nadr (Salim ibn Ebî Umeyye)'dan işittim, o Busr ibnu Saîd'den; o da Zeyd ibn Sâbit (radıyallahü anh)'ten şöyle tahdîs ediyordu: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) mescid içinde i'tikâf için hasırdan bir hücre edinmişti. (Ramazânın son onunda) birkaç geceler buradan çıkıp cemâatle hem farz ve hem de terâvîh namazı kılmıştı. Sonunda cemâatin birikip çoğaldığını görünce bir gece yalnız yatsı namazını kıldırıp bu hasır odasına çekilmiş, terâvîh için çıkmamıştır, Rasûlüllah'ın hücresinde sesini işitmediklerinde uyudu zannettiler ve uyansın da çıksın diye sahâbîlerin bâzısı öksürmeye başladı. Bunun üzerine Rasûlüllah, bekleyen cemâate hitâb edip şöyle buyurdu:

— "Cemâatle terâvîh namazı kılmak hususunda sizde gördüğüm bu yaptığınız iş ve arzu devamlıdır. Fakat böyle cemâat hâlinde bu ibâdete devam ederken, cemâatin farz kılınmasından ve farz kılındığı takdirde hepinizin bu namazı cemâatle edasına muktedir olamamanızdan korkarım. Onun için ey insanlar! Sizler bu namazı kendi evlerinizde kılınız. Çünkü farz namaz müstesna, kişinin namazının en faziletlisi kendi evinde kıldığı namazıdır".

7377 Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir kerresinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan hoşlanmadığı bâzı şeyler soruldu. Sahâbîler bu gibi soruları çoğalttıklarında Rasûlüllah öfkelendi ve:

— "Bana istediğinizi sorun!" diye buyurdu.

Bunun üzerine (Abdullah isminde) bir adam ayağa kalktı da:

— Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? dedi. Rasûlüllah ona:

— "Senin baban Huzâfe'dir!" buyurdu.

Bundan sonra (Sa'd isminde) başka biri ayağa kalktı ve:

— Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? dedi. Rasûlüllah ona da:

— "Senin baban Şeybe'nin âzâdlısı Sâlim'dir" buyurdu. Omer ibnu'l-Hattâb, Rasûlüllah’ın yüzündeki öfke alâmetini görünce:

— Yâ Rasûlallah! Biz Azîz ve Celîl olan Allah'a tevbe ediyoruz! dedi.

7378 Bize Abdulmelik ibn Umeyr tahdîs etti ki, el-Mugîre'nin âzâdlısı ve kâtibi olan Verrâd şöyle demiştir: Muâviye, el-Mugîre'ye: "Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın namazdan sonra okuduğunu işittiğin şeyi bana yaz!" diye mektûb gönderdi. el-Mugîre de ona şöyle yazdı:

— Allah'ın Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem) her (farz) namazdan sonra şunu söylerdi: “Lâ ilahe ille’llâhu vahdehu lâ şerike lehu. Lehu'l-mulku ve lehu’l-hamdu ve huve ala külli şey'in kadir. Allâhumme lâ mania limâ a'teyte velâ mu'tiye limâ mena'te velâ yenfau ze'l-ceddi minke’l-ceddu (Tek Allah'tan başka ilâh yoktur, O'nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsûstur. Herşeye kudreti yeten de O'dur. Allah'ım, Sen'in verdiğine mâni' olabilecek hiç yok, vermediğini verebilecek de hiç yok. Baht ve sâmân sahibinin baht ve samanı Sen'in lütuf ve ihsanının yerine geçip de kendisine fayda vermez)"

el-Mugîre, Muâviye'ye mektubunda şunu da yazdı:

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir de kîl ve kaalden, çok çok suâlden, mal telef etmekten nehyeder idi. Yine Rasûlüllah, analara itaatsizlikten, kızları diri diri gömmekten, verilecek şeyi vermemekten, almak hakkı olmayan şeyi istemekten de nehyederdi.

7379-.....,. Bize Hammâd ibn Zeyd, Sabit el-Bunânî'den tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh): Bizler Omer ibnu'l-Hattâb'ın yanında idik. Omer (radıyallahü anh): Bizler üzerimize renç ve meşakkatli iş olmaktan nehyolunduk, dedi, demiştir.

7380 ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle haber verdi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) güneş gündüzün ortasından meylettiği zaman hücresinden çıktı ve öğle namazını kıldırdı. Selâm verince minber üzerine çıkıp ayakta durdu. Kıyâmet saatini zikretti ve onun önünde pek büyük işler olacağını söyledi. Sonra:

— "Bana birşey sormak isteyen varsa şimdi sorsun. Vallahi bu makaamimda durduğum müddetçe bana her ne sorarsanız hemen sizlere haber vereceğim!" buyurdu.

Enes şöyle dedi: İnsanlar (Peygamber'in gadabından müteessir olarak) pek çok ağlaştılar. Rasûlüllah da tekrar tekrar "Bana sorunuz" demeyi çoğaltıyordu.

Enes dedi ki: Bu sırada bir adam O'na doğru ayağa kalktı da:

— Yâ Rasûlallah! Benim gireceğim yer neresidir? diye sordu. Rasûlüllah ona:

— "Cehennemdir" cevâbını verdi.

Derken Abdullah ibn Huzâfe es-Sehmî (radıyallahü anh) ayağa kalktı ve:

— Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? diye sordu. Rasûlüllah ona da:

— "Baban Huzâfe'dir!" buyurdu.

Râvî dedi ki: Sonra Rasûlüllah yine "Banasorunuz, banasorunuz" demeyi çoğalttı. Bunun üzerine Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) iki dizi üzerine çöktü de:

(Yâ Rasûlallah, bu kadarı yeter!) Biz Allah Taâlâ'yı Rabb, İslâm'ı dîn, Muhammed'i rasûl olarak kabul ve tasdîk ettik, dedi.

Râvî dedi ki: Omer bu sözü söylediği zaman Rasûlüllah biraz sükût ettikten sonra şöyle buyurdu:

— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, demincek ben namaz kılarken cennet ile cehennem şu duvarın yüzünde bana arz olundu. Ben hayırda ve şerrde bu günün benzeri bir gün görmüş değilim" buyurdu.

7381 Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Bana Basra Kaadısı Mûsâ ibnu Enes haber verip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle dedi: Bir adam:

— Ey Allah'ın Peygamberi! Benim babam kimdir? diye sordu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da ona:

— "Senin baban Fulân'dır (yani Huzâfe'dir)" buyurdu. Bunun üzerine 'Ey imân edenler! Size apaçık söylenirse fenanıza gidecek şeyler sormayınız..." (el-Mâide: 101) âyeti indi.

7382 Bize Verkaa ibn Amr, Abdullah ibn Abdirrahmân'dan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "İnsanlar birbirlerine birtakım suâller sormaktan asla vazgeçmiyeceklerdir. Hattâ: 'Herşeyi yaratan Allah'tır, fakat Allah'ı kim yaratmıştır?' diyeceklerdir" buyurdu.

7383 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Medîne'de Peygamber'in beraberinde bir tarlada yürüyordum. O da hurma dalından bir deyneğe dayanıyordu. O sırada birkaç Yahudi'ye rastladı. Onların bâzısı:

— O'na ruhtan sorun, dedi. Bâzısı da:

— Hayır, O'na sormayın, olur ki size hoşlanmayacağınız bir cevâb işittirir, dedi.

Derken Ona doğru kalkıp geldiler ve:

— Yâ Eba'l-Kaasım! Bize ruhun mâhiyetini söyle! dediler. Rasûlüllah bu suâl üzerine bir müddet bakarak dikeldi. Ben O' na vahy edilmekte olduğunu anladım da O' ndan biraz geriye çekildim. Nihayet vahy yükselip kalktı. Sonra:

— "Sana ruhu sorarlar. De ki: Rûh Rabb 'imin emrindendir. Size az bir ilimden başkası verilmemiştir" (el-İsrâ: 85) âyetini söyledi.