Geri

   

 

 

 

İleri

 

110- en-Nasr Sûresi

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

"Allah'ın nusratı ve fetih gelince, sen de insanların fevc fevc Allah'ın dînine gireceklerini görünce, hemen Rabb 'ini hamd ile tesbih et, O 'nun mağfiretini iste. Şübhesiz ki, O tevbeleri çok kabul edendir" (Âyet:1-3).

1. Bâb

5019 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine "İzâ câe nasrullâhi ve’l-fethu" indikten sonra kıldığı her namazda muhakkak "Subhâneke Rabbena ve bi-hamdike, Allâhümme'ğfirlî ?" derdi.

2. Bâb

5020 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rukû'unda ve sucûdunda “Subhâneke'llâhumme Rabbena ve bi-hamdike, Allâhumme'ğfirlî” sözlerini söylemeyi çok yapar olmuştu. Rasûlüllah bunu çok söylemekle “Rabb 'ini hamd ile tesbih et ve O’ndan mağfiret iste'' âyetindeki Kur'ân emrini yerine getiriyor, onunla amel ediyordu

3. Bâb

"Sen de insanların fevc fevc Allah'ın dînine gireceklerini görünce" (Âyet: 2).

5021  Bize Abdullah ibni Ebî Şeybe tahdîs etti. Bize Abdurrahmân ibn Mehdî, Sufyân es-Sevrî'den; o da Habîb ibnu Ebî Sâbit'ten; o da Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs'tan tahdîs etti. Omer (radıyallahü anh) Bedir ihtiyarlarına, Yüce Allah'ın “îzâ câe nasrullâhi ve'l-feth” kavlinden sordum. Onlar:

— Bu, şehirlerin ve sarayların fethidir, dediler. Omer:

— Sen ne dersin ey Abbâs oğlu? diye sordu. Ben İbn Abbâs da:

— Bu, Rasûlüllah'ın ecelidir -yahut: Muhammed için beyân edilmiş bir meseldir- ki, bununla nefsinin vefat edeceği kendisine bildirildi, dedi

4. Bâb

"Sen de hemen Rabb'ini hamd ile tesbîh et ve O'nun mağfiretini iste. Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir" (Âyet: 3).

Allah, kullara mağfiret ve tevbe kabul etmeğe çok dönücü demektir. İnsanlardan olan "Tevvâb" ise, "İşlemiş olduğu günâhtan çok tevbe edici ma'nâsınadır.

5022 Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Omer beni Bedir ihtiyârlarıyle beraber kendi meclisine girdirirdi. Buna bâzısı içerlemiş gibi:

— Bunu niçin bizimle beraber alıyorsun? Bizim onun kadar oğullarımız var? demişler.

Omer de:

— O bildiğiniz sebebden (yani o, sizin de bildiğiniz ilim sahibi kimselerden olduğu için meclisime alıyorum), demiş.

Günün birinde Omer, İbn Abbâs'ı yine çağırdı da, Bedir ihtiyârlarıyle beraber meclisine girdirdi. Sonra anladım ki, o gün Omer beni onlara göstermek için çağırmış.

Omer:

— Yüce Allah'ın “Izâ câe nasrullâhi ve’l-fethu'' kavli hakkında ne dersiniz? diye sordu.

Bâzıları:

— Bize nusrat ve fetih verildiği zaman Allah'a hamd etmemiz ve mağfiret dilememiz emrolundu, dediler.

Bâzıları da sükût etti, birşey söylemedi. Omer bana:

— Sen de mi böyle söylüyorsun ey Abbâs oğlu? dedi. Ben:

— Hayır, dedim.

— Ya ne diyorsun? dedi. Ben:

— O, Rasülullah'ın ecelidir. Allah bunu kendisine bildirdi de: "Allah 'ın nusratı ve fetih geldiği zaman ", işte bu Sen'in ecelinin alâmetidir. "Artık Rabbi’ne hamd ile tesbîh et ve O'ndan mağfiret iste. Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir" buyurdu, dedim.

Omer de:

— Benim bilmekte olduğum da ancak senin söylemekte olduğun şeydir, dedi