Geri

   

 

 

 

İleri

 

36- Yâsîn Sûresi

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

Mucâhid şöyle dedi:

"Feazzeznâ" (Âyet: 14), "Şiddetlendirip kuvvetlendirdik" demektir.

Ey kulların üzerine çöken hasret (hazır ol, çünkü) onlar kendilerine herhangibir peygamber gelmeyedursun, ille onunla alay ederlerdi" (Âyet: 30), yani onların dünyâda iken rasûllerle alay etmeleri, kendilerine âhirette büyük bir hasret ve pişmanlık olmuştur.

“Ne Güneş 'in Ay’a erişip çatması, ne de gecenin gündüzü geçmiş olması gerekmez. Hepsi de birer felekte yüzerler" (Âyet: 40). Güneşin Ay'a erişmesi olmaz; bu, ikisinden birinin ışığı diğerinin ışığını örtmez, onların ikisi de böyle birbirinin ışığını örtmeleri gerekmez (Çünkü herbirinin bir sınırı vardır, onu geçmezler ve ondan geri de kalmazlar).

Gecenin gündüzü geçmiş olması da gerekmez. Güneş ve Ay'dan herbiri, istemekte ciddî ve gayret göstericiler olarak arkadaşını ta'kîb ederler, (kıyâmet günü müstesna, asla bir yere gelip birleşmezler).

"Gece de onlar için bir âyettir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çıkarırız. Bir de bakarsın ki, karanlığa girmişlerdir" (Âyet: 37); buradaki "Neslehu", "Gece ile gündüzden herbirini diğerinden çıkarırız", bunlardan herbiri kararlaştırılmış zamana kadar cereyan eder durur demektir

"Ve kendilerine bunun gibi binecekleri nice şeyleri yaratmış olmamızdır" (Âyet: 42); buradaki "Min mislihî", hayvanlardan olan binekler demektir (çünkü onlar kara gemileridir).

"Şübhe yok ki, bu gün cennet yarânı sevinçli bir zevk ve eğlence içindedirler" (Âyet: 55); buradaki "Fekihûn", "Mu'cebûn (Beğenilmiş, hoşnûd kılınmışlar, hayret edilecek ni'metliler ve ferahlılar)" demektir.

"Onlar Allah'ı bırakıp kendileri yardım edilecekler ümidiyle ma'bûdlar edindiler. Ki bunlar onlara asla yardım edemezler. (Bil’akis) kendileri bunlar için hazırlanmış bir sürü avenedir" (Âyet: 74-75). Yânı, hesâb sırasında hazır edilip toplanmış askerler; (Ibn Kesîr: Bu putlar kıyâmet günü ibâdet edicilerinin hesabı sırasında hazır edilip toplanmışlardır ki, putperestlerin horlanmaları daha belîğ ve aleyhlerine hüccet dikmek daha açık olsun, demiştir).

Ve İkrime'den "Fi’l-fulki’l-meşhûn (Dopdolu gemide)" (Âyet. 41), "Ağırlaştırılmış gemide" ma'nâsınadır dediği zikrolunuyor. Ve İbn Abbâs: "Tâirukum" (Âyet: 19), "Masâibukum" (yani "Musibetleriniz") demektir. "Sûra üfürülmüştür. Artık bakarsın ki onlar kabirlerinden (kalkıp) Rabblerine doğru koşup gidiyorlar" (Âyet: 51 buradaki "Yensilûn", "Yahricûn" (yani "Çıkıyorlar") ma'nâsınadır; "Merkadınâ (Uyuduğumuz yer)" (Âyet: 52), "Çıktığımız yer" demektir.

"Hakikat, ölüleri diriltecek olan, önden gönderdikleri şeyleri ve bıraktıkları eserleri yazmakta bulunan biziz biz. Zâten biz herşeyi apaçık bir kitâbda yazıp saymışızdır" (Âyet: 12), yani "Biz onu hıfzetmiş, korumuşuzdur".

"Yine dileseydik onları oldukları yerde suratlarını değiştirip, bambaşka çirkin bir mâhiyete getirirdik de ne ileri gitmeye, ne de geri dönüp gelmeye güçleri yetmezdi" (Âyet: 67); buradaki "Mekânetihim" ile

"Mekânihim" bir ma'nâyadır.

1. Bâb

Yüce Allah'ın Şu Kavli:

"Güneş de (ilâhî bir âyettir ki) kendi karargâhında cereyan etmektedir. Bu, mutlak gâlib, herşeyi hakkıyle bilen Allah’ın takdiridir" (Âyet: 38).

4850 Ebû Zerr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben güneşin batışı sırasında mescidde Peygamber'in beraberinde idim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Yâ Ebâ Zerr! Güneş nerede gurûb eder bilir misin?" diye sordu.

Ben:

— Allah ve Rasûlü en bilendir, dedim. Peygamber:

— "Güneş gider, tâ Arş'ın altında secde eder. İşte bu Yüce Allah 'ın şu kavlidir: Güneş de (ilâhî bir âyettir ki) kendi karargâhında cereyan etmektedir. Bu, mutlak gâlib, herşeyi hakkıyle bilen Allah’ın takdiridir."

4851- Ebû Zerr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e, Yüce Allah'ın "Güneş kendi karargâhında cereyan etmektedir" kavlinden sordum. Peygamber: "Onun müstakarrı Arş'ın altındadır" buyurdu.