6- el-En'âm SûresiRahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle İbn Abbâs şöyle demiştir: "Sonra onların fitnesi,.. " (Âyet: 23) "Onların ma'zireti" demektir; "Ma'rûşât (Çardaklanmışlar)", (Âyet: 145) üzümden ve başkasından çardak yapılan meyveler; "Hamûleten (Yük taşıyacak)" (Âyet: 142), üzerine yük yükletilip taşınan hayvanlar; "Ve le-lebesnâ... " (Âyet: 9): "Ve onları elbette düşmekte oldukları şübheye düşürürdük"; "Yen'evne anhu.." (Âyet: 26), (Onlar hem insanları bundan vazgeçirmeye çalışır) hem kendileri ondan uzaklaşırlar"; "Ve tubselu... " (Âyet: 71) "Ayıbı ortaya çıkarılır, rezîl edilir"; "Ubsilû" (Âyet: 70), "Rezîl ve rüsvây edildiler"; "Bâsıtû eydihim" (Âyet: 93), "Melekler ellerini uzatırlar"; "el-Bast", "Dövmektir. "isteksertum" (Âyet: 128), "Ey cinn cemâati, insanlardan birçoğunu saptırdınız"; "Mimmâ zeree mine'l-harsi" (Âyet: 136), "Onlar meyvelerinden ve mallarından Allah için bir hisse, şeytân ve putlar için de bir hisse ayırdılar"; "Ekinneten" (Âyet: 25): Tekili "Kinân (Perde, kılıf)"dır; "Amma iştemelet aleyhi.. " (Âyet: 142-143), "Yoksa bu iki dişinin rahimlerini bürüdüğü yavruları mı haram etti?", yani: Rahimler erkek yahut dişi yavrudan başkasını bürür mü? Öyleyse niçin bâzısını haram kılıyor, bâzısını halâl kılıyorsunuz? " Demen mesfûhan" (Âyet: 145), "Dökülmüş kan"; "Sadefe" (Âyet: 156), "Yüz çevirdi"; "Ublisû" (Âyet: 44), "Ümîdsiz oldular"; "Ve ublisû" (Âyet: 170), "Helake teslim edildiler"; "Sermeden" (el-Kasas: 71) "Fasılasız, devamlı" (bunu burada "Geceyi bir sükûn kıldı" kavli münâsebetiyle zikretti, denildi). "îstehvethu" (Âyet: 71) "Şeytânlar onu saptırıp şaşkın hâlde çöle düşürmek istediler"; "Yemterûn" (Âyet: 2), "Şübhe ederler (sonra da sizler yeniden diriltilme hakkında şübhe edersiniz)"; "Vakrun" (Âyet: 25), "Sağırlık" (Kulaklarının içine de sağırlık koyduk); "el-Vikru" ise, o "Yük"tür; "Esâtiru", (Âyet: 25) tekili "Ustûre" ve "İstâre"dir, bu da "Turrehât", yani bâtıllar ve faydadan boş sözler, masallar demektir; "el-Be'sâu" (Âyet: 42), "Şiddet" ma'nâsına olan "el-Be's"ten de zarar, kötü hâl ve fakirlik ma'nâsına olan "el- Bu’s” tan da olabilir; "Cehreten" (Âyet: 42), göz görüşü ile açıktan açığa demektir; (Sâd harfiyle) "es-Suveru", (Âyet: 72) "Sûret"in cem'idir, sîn ile "Sûre"nin cem'i "Suver" olduğu gibi; "Melekût" (Âyet: 75), "Mülk" demektir. "Rahabût hayrun nün rahamût ( Korkmak merhamet edilmekten hayırlıdır)" meseli veznindedir. Sen "Turhabu hayrun min en turhame" dersin ki, "Sana dâima korkmak ve endişeli olmak haleti, rahmet ve şefkat edilme mevkiinde olmak haletinden hayırlıdır", demektir (Kaamûs Ter.) "Cenne aleyhi" (Âyet: 76), "Üstünü karanlık bürüyüp örttü"; "Teâlâ" (Âyet: 100) "Çok yüce"dir; "Ve in ta'dü" (Âyet: 70), "O nefis fidye denkleştirip verse bu kıyâmet gününde ondan kabul edilmez"; "Husbânı" (Âyet: 91) Allah'a âiddir denilir ki, "Hesabını görmek" demektir; bir de "Husbân", mermiler'e ve şeytânlara atılan taşlara denilir. "Mustakarrun" (Âyet: 98) "Karar yeri sulbde", "Mustevdâ’ ” (Âyet: 98) "Emânet yeri" de rahimdedir; "el-Kınvu" (Âyet: 99), hurma salkımıdır, ikisi "Kınvânı", cem'i de yine "Kınvânun"dur; "Sınvan" ve "Sinvânun" gibi 1. Bâb“Gaybın anahtarları O'nun yanındadır. Kendinden başkası bunları bilmez..." (Âyet: 59) 4671 Bize İbrâhîm ibn Sa'd, İbn Şihâb'dan; o da Salim ibn Abdillah'tan; o da Bâbası Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) 'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Gaybın anahtarları beştir: O saatin ilmi şübhesiz ki, Allah'ın nezdindedir. Yağmuru (takdir edilen vakitte ve yerde) O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şübhesiz Allah herşeyi bilendir, herşeyden haberdârdır.” Lokman- 34) 2. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: "De ki: O size üstünüzden, yahut ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye veya sizi birbirinize katıp kiminizden kiminin hıncını tattırmaya kaadirdir..." (Âyet: 65). "Yelbisekum", "İltibâs"tan "Sizi karıştırır" manasınadır. "Yelbisû", "Yahlıtû", yani "Karıştırırlar", "Şıyâan", " (Birbirine muhalif) fırkalar yapar" demektir. 4672 Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Şu "De ki: O size üstünüzden bir azâb göndermeye kaadirdir" âyeti indiği zaman Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) -bunun bu birinci cümlesi akabinde- " (Rabb'im) Senin kerîm vechine (yani zâtına) sığınırım" dedi. Râvî dedi ki: "Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeye kaadirdir" cümlesinin ardından: " (Rabb'im) Senin kerîm vechine sağınının'' dedi. '' Yâhud sizin fırkalarınızı birbirine katıp, kiminizden kiminin hıncını tattırmaya kaadirdir" cümlesini müteâkib de Rasûlüllah: "Bu daha hafiftir yahut daha kolaydır" buyurdu. 3. Bâb“İmân edip de îmânlarını haksızlıkla karıştırmayanlar” (Âyet: 82). 4673 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir; "îmân edip de îmânlarına zulüm karıştırmayanlar; işte emîn olmak hakkı onlarındır; onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir" âyeti indiği zaman, Peygamber'in sahâbîleri: — Hangimiz nefsine zulmetmemiştir? Dediler. Bunun üzerine "Allah'a ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür" (Lukmân: 13) âyeti indi 4. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: "Yûnus'u ve Lût’u da hidâyete ilettik. Herbirine âlemlerin üstünde yüksek meziyetler verdik" (Âyet: 86). 4674 Ebû'l-Âliye şöyle demiştir: Bana Peygamber'imizin amca oğlu, yani İbn Abbâs radıyallahü anhüma tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kul için: Ben Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım demek lâyık olmaz" buyurmuştur. 4675 Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hiçbir kul için: Ben Yûnus ibn Mettâ'dan hayırlıyım demek yakışmaz" buyurmuştur 5. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: “İşte o peygamberler Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir, O hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup ona uy... " (Âyet: 90). 4676 Bize Hişâm ibn Yûsuf es-San'ânî haber verdi ki, onlara da İbn Cufeyc haber verip şöyle demiştir: Bana Süleyman el-Ahvel haber verdi. Ona da Mucâhid haber vermiştir: Mucâhid, İbn Abbâs'a: — Sâd Sûresi'nde secde var mıdır? diye sormuş. O da: — Evet, vardır, dedikten sonra, şu "Biz ona (yani İbrahim'e) Ishâk ile Ya'kûb'a ihsan ettik ve herbirini hidâyete erdirdik..." kavlinden “0 hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup ona uy'' âyetine kadar okudu ve: — O da (yani Dâvûd da) burada zikredilen peygamberlerdendir, dedi. Yezîd ibnu Hârûn, Muhammed ibn Ubeyd, Sehl ibnu Yûsuf, el-Avvâm ibn Havşeb'den; o da Mucâhid'den şunu ziyâde etmişlerdir: Mucâhid: Ben İbn Abbâs'a bunu sordum da o: — Peygamberiniz de buradakilere uyması emrolunan kimselerdendir, dedi 6. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: "Biz Yahudiler'e bütün tırnaklı hayvanları haram ettik. Sığır ve koyunun iç yağlarını da üzerlerine haram kıldık. Bunların sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan yahut kemiğe karışan (yağlar bu hükümden) müstesnadır. Bu haram kılmayı onlara zulümlerinden dolayı ceza olarak yaptık. Biz elbette doğru söyleyicileriz" (Âyet: 146) İbn Abbâs: "Her tırnaklı", deve ve devekuşu (ve benzerleri); "el-Havâyâ", "Bağırsaklardır, demiştir. İbn Abbâs'tan başkası da: "Hâdû", "Yahûdî oldular" demektir. Amma Yüce Allah'ın "Hudnâ" (el-A'râf: 156) kavline gelince, o "Tevbe ettik" demektir, "Hâid” "Tâib", yânı "Tevbe edici"dir, dedi.” 4677 Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh)'tan işittim, dedi ki: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim: "Allah Yahûdîler'e la'net etsin! Allah onlara ölmüş hayvanın iç yağlarını haram ettiği zaman, onlar bu yağları erittiler, sonra sattılar da onun bedelini yediler" buyurdu. 4678- (Buhârî'nin şeyhi) Ebû Âsim şöyle dedi: Bize Abdulhamîd tahdîs etti. Bize Yezîd ibn Ebî Habîb tahdîs edip şöyle dedi: Bize Atâ ibn Ebî Rebâh yazıp: Ben Câbir'den; o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den (bu hadîsin benzerini) işittim, dedi 7. BâbYüce Allah'ın Şu Kavli: Kötülüklerin Açığına da, Gizlisine de Yaklaşmayın... " (Âyet: 151) . 4679 Bize Şu'be, Amr ibn Murre'den; o da Ebû Vâil'den tahdîs etti ki, Abdullah ibnu Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: “Mü'minleri Allah'tan ziyâde kötülüklerden koruyan bir kimse yoktur. Mü'minlerin en büyük koruyucusu olduğu için Allah açık, gizli bütün kötülükleri, çirkin işleri haram kılmıştır. Bir de Allah'tan ziyâde medhedilip övülmeyi seven kimse de yoktur. İşte bunun için Allah kendisini (Kur'ân'da birçok güzel sıfatlarla) medhetmiştir”. Râvî Amr ibn Murre dedi ki: Ben Ebû Vâil'e: — Sen bu hadîsi Abdullah ibn Mes'ûd'dan işittin mi? diye sordum. Ebû Vâil: —Evet, ben bunu Abdullah'tan işittim, dedi. Ben yine ona: — Abdullah ibn Mes'ûd bu hadîsi Peygamber'e yükseltti mi? dedim. O: — Evet, yükseltti, dedi 8. Bâb"Vekîl", "Hafız, muhafaza edici ve etrafını çepçevre kuşatıcıdır. "Kubulen", "Kabîl"in cem'idir, ma'nâsı birçok azâb nevi'leridir ki, o azâblardan herbir nev'i bir "Kabil", bir sınıftır. "Zuhrufe'l-kavli” (Bâtıl söz): Bâtıl olduğu hâlde güzelleştirdiğin ve süslediğin herşeydir. İşte bu süslenmiş bâtıl bir "Zuhruf"tur. "Harsun” ( Ekin, mahsûl)": "Hıcrun" yani "Haram" demektir. Men' edilmiş herşey bir hıcr ve mahcurdur. "el-Hıcru", "Bina ettiğin her binâ"dır. Beygirlerden dişiye de "Hıcr" denilir; akl'a da "Hıcr" ve "Hıcen" denir. "el-Hıcr" ismine gelince, o, Semûd kavminin yeridir. Yerden etrafını duvarla çevirdiğin şey de bir "Hıcr"dır. İşte bu ma'nâdan dolayı Ka'be'nin Hatîm'ine "Hıcr" ismi verildi. Sanki bu, "Maktûl'den "Katil" gelmesi gibi, "Mahtûm"dan türemiştir. Yemâme'nin Hacr'ı ise, o bir menzildir. 9. BâbYüce Allah'ın: "Muhakkak Allah bunu haram etti diye bildiğini söyleyecek şâhidlerinizi getirin! de..." (Âyet: 150). Hicaz ahâlîsinin lügati, tekil için de, iki kişi için de, cem’î için de "Helumme"dir 10. Bâb“Daha evvelden îmân etmiş olmayan hiçbir kimseye (o günkü) îmânı fayda vermeyecek” (Âyet: 158) 4680 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Güneş battığı yerden doğmadıkça kıyâmet kopmayacaktır. İnsanlar onu gördükleri zaman yeryüzünde bulunanlar îmân ederler. Fakat işte o gün ‘Daha evvelden îmân etmiş olmayan hiçbir kimseye (o günkü) îmânı fayda vermeyecek' zamandır" (Âyet: 158) 4681 Bize Ma'mer ibn Râşid, Hemmâm ibn Münebbih'ten haber verdi ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Güneş battığı yerden doğuncaya kadar kıyâmet kopmaz. Güneş oradan doğup insanlar onu görünce, toptan hepsi îmân ederler. İşte bu, hiçbir nefse îmânının fayda vermeyeceği zamandır". Sonra Rasûlüllah şu âyeti okudu: "Daha evvelden îmân etmiş veya îmânında bir hayır kazanmış olmayan hiçbir kimseye (o günkü) îmânı asla fayda vermez. De ki: Bekleyin! Çünkü biz de bekleyicileriz!". |