Geri

   

 

 

 

İleri

 

62- Ebû Mûsâ El-Eş'arî ile Muâz İbn Cebelin Veda Haccı'ndan Önce Yemen'e Gönderilmeleri (Bâbı)

4385  Ebû Musa'nın oğlu Ebû Burde Âmir şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Mûsâ ile Muâz ibn Cebel'i Yemen'e gönderdi. Ebû Burde: Yemen iki mıntıkadır, dedi ve şöyle devam etti: Rasûlüllah bunlardan herbirini bir mıntıka üzerine âmir gönderdi. Sonra (bunlara verdiği emirler cümlesinden olarak):

— "İkiniz de insanlara kolaylık gösteriniz; işleri zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz; ürkütmeyiniz" buyurdu.

Ebû Burde dedi ki: Akabinde bunlardan herbiri kendi me'mûriyet yerine gitti.

Ebû Burde dedi ki: Bu ikisinden herbirisi kendi vazifeli bulunduğu arazîde gezip dolaştığı ve arkadaşının mıntıkasına yaklaştığı zamân arkadaşını (ziyaretle) dostluğunu yenilemek ve ona selâm verip esenlik dilemek i'tiyâdında idiler. Bir kerresinde Muâz kendi mıntıkasını dolaşıp, arkadaşı Ebû Musa'nın vilâyetine yaklaştığından katırına binerek dostunu ziyarete gitmişti. Ebû Musa'nın bulunduğu yere vardığında, onu bir yere oturmuş, etrafında da insanlar toplanmış vazıyette buldu. Bir de yanında iki eli boynuna bağlanmış birisinin durduğunu gördü. Muâz, Ebû Musa'ya:

— Yâ Abdallah ibne Kays! Bu ne iştir? diye sordu. Ebû Mûsâ:

— Bu elleri bağlı duran, İslâm'a girdikten sonra dînden dönmüş bir kişidir, dedi.

Muâz ibn Cebel de:

— Bu mürted öldürülmedikçe katırımdan inmem, dedi. Ebû Mûsâ da:

— Bu kimse ancak bunun için, yânı öldürülmek için getirilmiştir; haydi sen bineğinden aşağı in! dedi.

Muâz yine:

— Bu dîninden dönmüş kişi öldürülünceye kadar ben inmiyorum, dedi.

Bu ısrar üzerine Ebû Mûsâ onunla ilgili emrini verdi, o da öldürüldü.' Sonra da Muâz, Ebû Musa'ya:

— Yâ Abdallah! Kur'ân'ı nasıl ve ne zaman okursun? diye sordu.

Ebû Mûsâ da:

— Gündüz ve gecenin ayrı ayrı zamanlarına ayırarak okurum, dedi.

Bu defa da Ebû Mûsâ:

— Yâ Muâz! Ya sen nasıl okursun? diye sordu. O da:

— Ben gecenin ilk kısmında uyurum, sonra uykumdan bir kısmını uyumuş olarak kalkar ve Allah'ın bana takdîr edip yazdığı kadar Kur'ân okurum. İbâdet ve Kur'ân okumak üzere) kalkışımdan sevâb umar olduğum gibi, uykumdan da sevâb umarım, dedi.

4386- Bana İshâk tahdîs etti: Bize Hâlid, eş-Şeybânî'den; o da Saîd ibn Ebî Burde'den; o da Ebû Mûsâ (radıyallahü anh)'dan şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Musa'yı Yemen'e gönderdi de sonra ona Yemen'de yapılan içikilerden (yani onların mâhiyetinden) sorup:

— "Bu içkiler nedir?' dedi. Ebû Mûsâ da:

— el-Bitu' ile el-Mızru'dur, diye cevâb verdi. Saîd: Ben Ebû Burde'ye:

— el-Bitu' nedir? dedim.

Oda:

— Baldan yapılan içki; el-Mızr ise arpadan yapılan içkidir, dedi.

Ebû Musa'nın cevâbından sonra Peygamber:

— "Her sarhoşluk veren şey haramdır" buyurmuştur.

Bu hadîsi Cerîr ile Abdulvâhid, eş-Şeybânî'den; o da Ebû Burde'den rivayet etmiştir.

4387 Ebû Burde şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Saîd'in dedesi Ebû Mûsâ ile Muâz'ı Yemen'e gönderip:

— "Her ikiniz de kolaylaştırın; zorlaştırmayın, müjdeleyin; nefret ettirmeyin ve ikiniz de hükümde birbirinize uygun olun" buyurdu.

Ebû Mûsâ:

- Ey Allah'ın Peygamberi! Bizim Yemen toprağımızda arpadan yapılıp el-Mizr denen bir içki, bir de baldan yapılıp el-Bitu denilen bir içki vardır, dedi.

Peygamber de:

— "Her sarhoşluk veren şey haramdır" buyurdu. Akabinde ikisi de işlerinin başına gittiler. Muâz, Ebû Musa'ya:

— Sen Kur'ân'ı nasıl okuyorsun? diye sordu.

Ebû Mûsâ da Kur'ân'ı ayakta iken, otururken ve binek üzerinde iken okuduğunu bildirip:

— Ben Kur'ân'ı bir defada değil, sütün saat saat aralıklarla sağılması gibi fasılalı fasılalı okuyorum, demiş ve bunu tafsil edip: Ben uyuyorum ve kalkıyorum. Kalkışımdan sevâb beklediğim gibi uykumdan da sevâb ümîd ediyorum, demiştir.

Kendisi kıldan bir çadır kurmuştur. Artık birbirini ziyaret etmeye başlamışlardır. Bir defasında Muâz, Ebû Musa'ya ziyarete gittiğinde, bağlanmış bir adamla karşılaşmış da, Ebû Musa'ya:

— Bu nedir? diye sormuş. Ebû Mûsâ da:

— İslâm Dîni'ne girdikten sonra dînden çıkmış olan bir Yahûdî'dir, demiştir.

Muâz bunun üzerine:

— Vallahi onun boynunu vuracağım, demiştir.

4388- Bu hadîsi Şu'be'den rivayet etmekte el-Akdî ile Vehb, Müslim'e mutâbaat etmişlerdir. Veki', en-Nadr ve Ebû Dâvûd Hişâm ibn Abdilmelik, Şu'be'den; o da Saîd'den; o da babası Ebû Burde'den; o da dedesi Ebû Musa'dan; o da Peygamber'den senediyle rivayet ettiler. Bu hadîsi Cerîr ibnu Abdilhamîd de eş-Şeybânî'den; o da Ebû Burde'den rivayet etmiştir.

4389 Ebû Mûsâ el-Eş'arî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni kendi kavmimin toprağı olan Yemen'e gönderdi. Oradan geldiğimde Rasûlüllah'a Ebtah'da devesini çöktürmüş, yani konaklamış hâlde rastladım. Bana:

— "Yâ Abdallah ibne Kays! Hacc ihramına girdin mi?" diye sordu.

Ben:

— Evet ihrama girdim yâ Rasûlallah, dedim.

— "İhrama girerken nasıl söyledin?” buyurdu. Ben Ebû Mûsâ:

Rasûlüllah'ın ihrama girişi gibi ihrâmlanıp Lebbeyke dedim.

— "Beraberinde kurbanlık şevkettin mi?" dedi.

— Sevketmedim, dedim.

— "Beyt'i tavaf et, Safa ile Merve arasında sa'yyap, sonra ihramdan çık!" buyurdu.

Ben bunları yapıp ihramdan çıktım. Nihayet Kays oğulları kadınlarından bir kadın benim başımı taradı. Ve biz bu uygulama üzerinde tâ Omer halîfe yapılıncaya kadar kaldık.

4390 tbn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Muâz ibn Cebel'i Yemen'e gönderdiği sırada ona hitaben:

— "Sen Kitâb ehli olan bir kavim üzerine vâlî gidiyorsun. Onlara vardığın zaman kendilerini Lâ ilahe illellah ve enne Muhammeden rasü'llah düstûruna şehâdet etmelerine çağır. Eğer onlar bunda sana itaat ederlerse, onlara Allah'ın kendilerine her gece ve gündüzde beş namaz farz kıldığını haber ver. Eğer onlar bunda da sana itaat ederlerse, bu defa da kendilerine, Allah'ın onlara bir sadaka farz kıldığını, bunun onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verileceğini haber ver. Eğer onlar bununla da sana itaat ederlerse, seni onların en kıymetli mallarını almaktan sakındırırım. Bir de mazlumun duasından sakın. Çünkü şu muhakkak ki, mazlum ile Allah arasında (duanın kabulüne mâni' olacak) hiçbir perde yoktur" buyurdu.

Ebû Abdillah el-Buhârî (âdeti üzere lafızların tefsirine girişip) şöyle dedi: "Tavaat lehu nefsuhu" ve "Tâat" ve "Atâat" bir ma'nâya olup "Nefsi ona itaat etti" demektir; bunlar bir lügattir. Kişi kendinden haber verdiği zaman "Tı'tu", "Tu'tu" ve "Ata'tu" der ki, hepsi de "Ben itaat ettim" demektir.

4391 Muâz (radıyallahü anh) Yemen'e geldiği zaman Yemenliler'e sabah namazı kıldırırken "Allah İbrahim'i bir dost edinmiştir" (en-Nisâ: 125) âyetini okuduğunda cemâatten (namazın yabancı sözle bozulacağını bilmeyen) bir adam;

— Yemin olsun, İbrahim'in anasının gözü aydın olmuştur, deyivermiştir.

Muâz ibn Muâz el-Basrî, Şu'be'den; o da Habîb'den; o da Saîd'den; o da Amr'dan senediyle yaptığı rivayette şunu ziyâde etmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Muâz ibn Cebel’i Yemen'e gönderdi. Muâz sabah namazında en-Nisâ Sûresi'ni okudu. Muâz "Vettehazellâhu İbrâhîme Halîlen = Allah İbrâhîm’i bir dost edinmiştir" âyetini söyleyince, arkasında bulunan bir adam:

İbrahim'in anasının gözü aydm oldu, demiştir.