Geri

   

 

 

 

İleri

 

30- Racî' Gazvesi, Rı’l ve Zekvân Kabileleri Gazvesi, Maûne Kuyusu Gazvesi ile Adal ve El-Kaare Kabileleri Hadîsi, Âsım İbn Sabit Hadîsi, Hubeyb ve Arkadaşları Hadîsi Bâbı

Magâzî allâmesi Muhammed ibn İshâk: Bize Asım ibn Omer, Racî’ Gazvesinin Uhud'dan sonra olduğunu tahdîs etti, demiştir.

4135- Bana İbrâhîm ibn Mûsâ tahdîs etti: Bize Hişâm ibnYûsuf es-San'ânî, Ma'mer ibn Râşid'den; o da ez-Zuhrî'den; o da Amr ibnu Ebî Sufyân es-Sakafî'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) on kişilik bir keşif birliği hazırladı da, bunların başına Omer ibnu'l-Hattâb'ın oğlu Âsım'ın (ana tarafından) dedesi olan Âsım ibn Sabit el-Ensârî'yi kumandan yaparak gönderdi. Bunlar hareket ettiler. Nihayet bu birlik Mekke ile Usfân arasında oldukları zaman, bunlar, Huzeyl kabilesinden Lıhyânoğulları denilen bir obaya zikrolunup haber verildiler. O kabile halkı yüze yakın atıcı kişi ile bunları yakalamak için arkalarından gittiler. Onların ayak izlerinin ardına düştüler. Nihayet keşif birliğinin konaklamış oldukları bir menzile geldiler ve orada, keşif birliğinin Medine'den azık olarak yanlarına almış oldukları hurma çekirdeklerini buldular. Bunun üzerine; "İşte bunlar Yesrib hurmalarıdır" dediler ve tekrar seriyyenin izleri ardına düştüler. Sonunda seriyyedekilere ulaştılar. Âsım ve arkadaşları son noktaya vardıkları zaman yüksek bir tepeye sığındılar. Ta'kîb eden Lıhyânoğulları topluluğu gelip onları çepçevre kuşattılar ve:

— Size ahd ve mîsâk vardır, eğer bize inerseniz sizden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize söz veriyoruz, dediler.

Bunun üzerine Âsım (kendi arkadaşlarına):

— Bana gelince, ben bir kâfirin zimmetine (yani ahdine) inmem! dedikten sonra: Yâ Allah! Peygamberi'ne bizden haber ver! dedi.

Âsim ve arkadaşları müşriklerle çarpıştılar. Nihayet müşrikler yedi nefer mücâhid içinde Âsım'ı oklarla öldürdüler. Geriye Hubeyb, Zeyd ve diğer bir kimse kaldı. Müşrikler onlara (öldürmeyeceklerine dâir) ahd ve yemin verdiler. Müşrikler onlara bu ahdi ve yemini verince, bu mücâhidler sığındıkları tepeden müşriklerin yanına indiler. Müşrikler mücâhidleri ele geçirdikleri zaman yaylarının kirişlerini çözüp bunlarla mücâhidleri bağladılar. Bunun üzerine iki mücâhidin beraberinde bulunan o üçüncü kişi -ki o, Abdullah ibn Tarık'tır-:

— İşte bu ilk zulümdür, dedi de onlarla beraber gitmeyi kabul etmeyip diretti.

Müşrikler de onu sürüklediler ve kendileriyle gitmesi üzerine çabalayıp dürüştüler. O da gitme işini yapmadı. Bunun üzerine onu da öldürdüler. Hubeyb ile Zeyd'i de götürüp, nihayet onları Mekke'de sattılar. Hubeyb'i el-Hâris ibn Nevfel oğulları satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Hâris ibn Âmir'i öldürmüş idi. Hubeyb, el-Hâris oğulları'nın yanında (haram aylar geçinceye kadar) esîr olarak kaldı. Nihayet onu öldürmeye karâr verip ittifak ettiklerinde, Hubeyb etek ve koltuk altı kıllarını gidermek için el-Hâris kızlarının birinden bir ustura ariyet istedi. Kadın ona usturayı ariyet verdi.

Kadın şöyle demiştir:

— Bu arada ben farkında değilken benim çocuğum, Hubeyb'in yanına yürümüş ve onun yanına varmış. Hubeyb de (elinde ustura olduğu hâlde) çocuğu baldırı üzerine koymuş. Ben çocuğumu bu vaziyette görünce Hubeyb onu ustura ile kesecek diye çok şiddetle korktum. Hubeyb, elinde ustura olduğu hâlde benim bu korkumu anladı da:

— Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşâallah ben o işi yapacak değilim, dedi. Zeyneb adındaki o kadın şöyle demiştir:

— Ben aslâ Hubeyb'den daha hayırlı bir esîr görmedim. Yemîn olsun bir gün ben onu kendisi demirle bağlı olduğu hâlde elinde bir üzüm salkımından yerken görmüşümdür. Halbuki o zaman Mekke'de bu meyve hiç yoktu. Bu ancak Allah'ın Hubeyb'e ihsan ettiği bir rızktır.

Nihayet Hubeyb'i Hıll'de öldürmek için Harem'den çıkardıklarında Hubeyb onlara:

— Beni serbest bırakın da iki rek'at namaz kılayım, dedi. Sonra namazdan ayrılıp onların yanına vardı da:

— Eğer bende ölümden bir korku olduğunu düşünmeniz olmasaydı, muhakkak namazı artırırdım, dedi.

İşte böylece Hubeyb, öldürülme sırasında iki rek'at namaz kılmayı kaanûnlaştıran ilk kimse olmuştur. Bundan sonra Hubeyb:

— Yâ Allah, onların hepsini say, Onları dağınık dağınık öldür; onlardan hiçbirini diri bırakma, diye beddua etti. Bundan sonra da şu mealdeki beyitleri söyledi:

— Ben müslümân olarak öldürülürken buna aldırmam, Çünkü ölümüm hangi yerde olsa Allah içindir.

Bu ölüm Allah'ın Zâtı (O'nun rızâsını arama) yolundadır.

Eğer O isterse parça parça edilmiş cesedin eklemleri üzerine de bereketler ihsan eder.

Bundan sonra Ebû Sirvaa Ukbe ibnu'l-Hâris, Hubeyb'e doğru kalktı ve onu öldürdü.

Kureyş, birlik kumandanı Âsım'ın öldürüldüğünü kendisiyle tanıyacakları bir şeyin; onun cesedinden bir parçanın kendilerine getirilmesi için Âsım'ın cesedine elçiler gönderdiler. Âsım, Bedir günü onların büyüklerinden birini (Ukbe ibn Ebî Muayt'ı) öldürmüştü. Allah, Âsım'ın üzerine bal arısı veya eşek arısından gölgelik gibi birşey gönderdi de Âsım'ı onların elçilerinden korudu. O elçiler, Âsım'ın cesedinden birşey kesip almaya muktedir olamadılar.

4136- Bize Abdullah ibn Muhammed tahdîs etti: Bize Sufyân ibnu Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, o da Câbir ibn Abdillah'tan: Hubeyb'i öldüren kişi Ebû Sirvaa'dır, derken işitmiştir.

4137  Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kendilerine "Kurrâ" adı verilen yetmiş Kur'ân hafızı bilgili kişiyi Kur'ân ve İslâm'ı öğretme ihtiyâcı için bâzı kabilelere göndermişti. Bunlara Maûne Kuyusu denilen bir kuyunun yanında Suleym oğulları'ndan iki kabile, Rı'l ve Zekvân kabileleri karşı çıktılar. Bunun üzerine o yetmiş kişilik topluluk, karşılarına çıkan iki kabileye hitaben:

— Vallahi bizim sizlerle hiçbir işimiz yok. Bizler sâdece Peygamber'in bir işi için yolumuza gidiyoruz, dediler.

Bu sırada müşrik kabileler emân vermeyip hafızları öldürdüler. İşte bu sû'ikasd faciası üzerine Peygamber bir ay sabah namazında o müşriklerin aleyhine dua etti. Kunûtun başlangıcı da işte budur. Ondan evvel biz kunût yapmazdık.

Abdulazîz ibnu Suheyb (geçen senedle) şöyle demiştir: Bir kimse -ki o, Âsim el-Ahvel'dir- Enes'e kunûttan: Kunût, rukû'dan sonra mıydı yahut rukû'dan evvel kıraat bittiği sırada mı yapılırdı? diye sordu. Enes: Hayır, kunût kıraat bittiği sırada (rukû'dan evvel)dir.

4138 Bize Katâde tahdîs etti ki, Enes (radıyallahü anh): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arab'ın bâzı kabileleri aleyhine bir ay rukû'dan sonra duâ ederek kunût yaptı, demiştir.

4139 Bize Saîd ibnu Ebî Arûbe, Katâde'den; o da Enes ibn Mâîik (radıyallahü anh)'ten olmak üzere şöyle tahdîs etmiştir: Rı'l, Zekvân, Usayya ve Benû Lıhyân kabileleri bir düşmanlarına karşı Rasûlüllah'tan yardım istediler. Rasûlüllah da onlara Ensâr'dan kendi zamanlarında "Kurrâ" ismini vermekte olduğumuz yetmiş kişi ile yardım etti. Suffa ehlinden olup çok Kur'ân okumak ve öğretmekle meşgul olan bu kurrâlar gündüzleyin odun toplarlar, geceleyin de namaz kılarlardı. Bunlar, (kumandanları el-Munzir ibn Amr es-Sâidî'nin maiyyetinde) gittiler ve nihayet Mekke ile Usfân arasında bulunan Maûne Kuyusu başına varınca, o kabileler ahâlîsi (bunları koruyacaklarına dâir) ahdlerinden cayıp bunları öldürdüler. Bu cinayet haberi Peygamber'e ulaştı. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ay sabah namazında Arab'ın bâzı kabileleri aleyhine: Rı'l, Zekvân, Usayya ve Benû Lıhyân kabileleri aleyhine duâ ederek kunût yaptı.

Enes dedi ki: Biz bu şehîdler hakkında Kur'ân olarak şunu okuduk, sonra bu metin kaldırıldı (yani bunun tilâveti nesholundu): "Bizden kavmimize iletiniz ki, bizler Rabb'imize kavuştuk, O bizden hoşnûd oldu, bizi de hoşnûd etti".

Enes ibn Mâlik, Katâde'ye şöyle tahdîs etmiştir: Allah'ın Peygamberi bir ay sabah namazında Arab'dan bâzı kabileler aleyhine: Rı'l, Zekvân, Usayya, Benû Lıhyân kabileleri aleyhine duâ ederek kunût yaptı.

4140- Müellifin şeyhi Halîfe ibn Hayyât ziyâde edip şöyle demiştir: Bize ibnu Zuray' tahdîs etti: Bize Saîd Katâde'den tahdîs etti: Bize Enes: İşte Ensâr'dan olan bu yetmiş kişi Maûne Kuyusu mevkiinde toptan öldürüldüler. Onlar hakkında Kur'ân, yani Kitâb olarak okuduk, demiştir.

Bu hadîs de Abdu'l-A'lâ ibn Hammâd'ın Yezîd ibn Zuray'dan yaptığı rivayeti tarzındadır.

4141 Bana Enes (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Enes'in dayısı Haram ibn Mılhân'ı -ki o, Enes'in anası Ümmü Suleym'in erkek kardeşidir- yetmiş süvârî içinde Benû Âmir kabîlesine gönderdi. Bu göndermenin sebebi şudur: Müşriklerin başkanı olan Âmir ibnu't-Tufeyl (Benû Amir hey'etiyle beraber Medine'ye) Peygamber'e geldiği zaman, Peygamber'i şu üç teklîf arasında muhayyer kılıp bunlardan birini tercîh etmesini söylemişti:

— Ya şehirliler senin, köyler ahâlîsi benim olur. Yâhud hepsi senin olur da ben sana halîfe olurum. Yâhud bunlardan hiçbirini kabul etmezsen, ben Gatafân ahâlîsinden bin al at ile bin al kısrak süvârîsini önüme katarak sana hücum ederim, dedi.

 (Bu ham teklifler üzerine Peygamber: "Yâ Allah! Âmir'in belâsını bana bırakmadan kendin sav " diye duâ etti. Akabinde Amir, Benû Selûl'den bir kadın olan Ümmü Fulanın evinde tâûn hastalığına tutuldu. Boynunda hıyarcığa benzer bir şiş peyda oldu. Bunu görünce fena hâlde canı sıkılan) Âmir:

— Deve taununa benzer bir şişlik; hem de Selûl ailesinden bir kadının evinde! İşte bu hiç olmadı! Diye hayıflandı da:

— Getirin atımı! Dedi; atının sırtında öldü. (Yetmişlerin kumandanı olan Munzir ibn Amr, evvelâ Haram ile iki arkadaşını ileriye gönderdi.) Ümmü Suleym'in erkek kardeşi Haram ibn Mılhân gitti. Onun beraberinde aksak bir adam ve bir de Benû Fulan'dan diğer adam da gittiler. Haram ibn Mılhân iki arkadaşına şu ta’lîmâtı verdi:

— Ben, Benû Âmir'in yanına varıncaya kadar siz benden uzak durmayın. Eğer onlar bana emân verirlerse, siz bana yakın durumdasınız. Yok, beni öldürürlerse siz hemen diğer arkadaşların yanına koşar haber verirsiniz!

Haram ibn Mılhân, Âmir ile cemâatine:

— Bana emân veriyor musunuz ki, ben Rasûlüllah'ın elçiliğini yerine ulaştırayım? dedi.

O böyle konuşmada iken düşmanlar içlerinden bir adama işaret verdiler. O da Harâm'ın arkasına geldi ve ona mızrak sapladı.

Râvî Hemmâm: Zannederim ki, saplayan kişi, bu mızrağı Harâm'ın öbür yanından, yani göğsünden dışarı çıkartmıştır, demiştir.

Haram ibn Mılhân bu ölüm darbesini alınca (bedeninden fışkıran kana ellerini bulayıp başına, yüzüne sürmüş ve):

— Allâhu Ekber, Ka'be'nin Rabbi'ne yemîn ederim ki, ben kazandım! Diye bağırmış.

Akabinde Harâm'ın arkadaşı olan adama da yetişildi (müşrikler onu da öldürdüler). Sonra yalnız bir tepenin başında bulunan o sakat adam müstesna, müşrikler o sahâbîlerin hepsini öldürdüler.

Bu sırada Yüce Allah bizim üzerimize şu sözleri indirdi de, sonra bu sözlerin metni, okunması neshedilenlerden oldu: "Bizler muhakkak Rabb'imize kavuştuk. O bizden hoşnûd oldu, bizi de hoşnûd etti".

Bunların fecî' haberi Peygamber'e ulaşınca, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'a ve Rasûlü'ne isyan eden şu Rı'l, Zekvân, Benû Lıhyân ve Usayya kabileleri aleyhine otuz sabah (kunûtta) beddua etti.

4142 Sumâme ibnu Abdillah ibn Enes, dedesi Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'ten şöyle derken işittiğini tahdîs etmiştir: Enes'in dayısı Haram ibnu Mılhân, Maûne Kuyusu günü mızrakla vurulduğu zaman bedeninden fışkıran kana ellerini bulayıp yüzüne ve başına sürmüş, sonra:

— Ka'be'nin Rabb'ine yemîn ederim ki, ben kazandım! demiştir.

4143 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ebû Bekr, Kureyş tarafından kendisine yapılan ezâ şiddetlendiği zaman Mekke'den Medine'ye çıkmak hususunda Peygamber'den izin istedi. Peygamber de ona:

— "Yerinde ikaamet et” buyurdu. Bu sefer Ebû Bekr:

— Yâ Rasûlallah, Sana da Medine'ye hicret hususunda izin verilmesini arzu ediyor musun? dedi.

Rasûlüllah buna:

— "Ben bunu kuvvetle ümîd etmekteyim" diye cevâb verirdi. Âişe dedi ki: Ebû Bekr bu iznin verilmesini bekledi durdu. Derken bir gün öğle vaktinde Rasûlüllah, Ebû Bekr'e geldi de:

— "Yâ Ebâ Bekr!" diye nida etti de (evimize girince): "Yanında kim varsa dışarı çıkar" buyurdu.

Ebû Bekr: .

— Yanımda bulunanlar ancak iki kızımdır, dedi. Peygamber:

— "Mekke'den çıkmak hususunda bana izin verildiğini hissettin mi (yâni Mekke'den Medine'ye çıkmam hususunda bana izin verildiğini bil)?" buyurdu.

Ebû Bekr:

— Yâ Rasûlallah! Ben de sohbette, yani beraberinde olmak isterim? dedi.

Peygamber:

— "Evet, isteğin üzere beraber imdesin" buyurdu. Ebû Bekr:

— Yâ Rasûlallah, yanımda iki tane dişi binek devesi vardır. Ben onları Mekke'den hicrete çıkış için hazırlamış idim, dedi ve onlardan birisini Peygamber'e verdi. Bu el-Cedvâ isimli devedir.

Peygamber'le Ebû Bekr develere binip hareket ettiler, nihayet Sevr Dağı'ndaki mağaraya geldiler ve orada gizlendiler.

Âmir ibnu Fuheyre, Abdullah ibnu't-Tufeyl ibn Sahbere'nin kölesi idi. O, Abdullah ibnu't-Tufeyl, Âişe'nin ana bir kardeşi idi. Ebû Bekr'in sağmal hayvanları vardı. Âmir ibnu Fuheyre, o sağmal hayvanları öğleden sonra ve daha evvel onların üzerine doğru otlatmaya götürür, orada olur. Bir de gecenin sonunda yine sürüyü Peygamber ile Ebû Bekr'in yanına doğru yürütür, sonra da kuşluk vakti mer'aya sürerdi. Onun bu işini çobanlardan hiçbiri bilmezdi. Peygamber'le Ebû Bekr mağaradan çıktıkları zaman Âmir de onların beraberinde Medine'ye doğru yola çıktı. Peygamber ile Ebû Bekr yolda Âmir'i nevbetle bineklerinin ardına bindiriyorlardı. Bu şekilde ilerleyerek nihayet Medine'ye geldiler. İşte bu Âmir ibnu Fuheyre (radıyallahü anh) de Maûne Kuyusu günü şehîd edilmiştir.

Ve Ebû Usâme de şöyle dedi: Bana Hişâm ibn Urve şöyle dedi: Bana babam Urve haber verip şöyle dedi: Maûne Kuyusu yanındaki sahâbîlerin öldürüldüğü ve Amr ibn Umeyye ed-Damrî'nin esîr edildiği zaman, Âmir ibnu't-Tufeyl hâini, Amr'e maktullerden birini işaret edip göstererek:

— Bu kimdir? diye sormuş. Amr ibn Umeyye de ona:

— Bu, Âmir ibnu Fuheyre'dir (niye sordun)? Deyince:

— Yemîn olsun ben onun öldürüldükten sonra göğe yükseltildiğini ve hattâ gök onunla arz arasında kaldıktan sonra tekrar yere indirildiğini görmüşümdür (onun için sordum), dedi.

Maûne Kuyusu faciası akabinde Cibril'in diliyle onların haberi Peygamber'e geldi. Peygamber de onların öldürüldüklerini sahâbîlerine bildirdi de:

— "Arkadaşlarınız müşriklerle karşılaşıp öldürüldüler. Ve onlar Rabb’lerinden istekte bulundular da: Ey Rabb'imiz, bizim tarafımızdan, bizim Sana kavuştuğumuzu ve Senden razı olduğumuzu; Senin de bizden razı olduğunu dünyâdaki kardeşlerimize haber ver, dediler. Rabb'leri de Cebrail vâsıtasıyle onların hâlini haber verdi" diyerek, sahâbîlerine duyurmuştur.

Maûne Kuyusu günü öldürülen sahâbîler içinde Urve ibnu Esma ibni's-Salt da vardı. Urve ibnu'z-Zubeyr onun ismiyle isimlendirildi. O şehîdlerin içinde Munzir ibn Amr da kumandan olarak şehîd edilmişti. Zubeyr’in oğlu Munzir de onun ismiyle isimlendirildi.

4144 Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ay rukû'dan sonra Rı'l ve Zekvân kabileleri aleyhine duâ ederek kunût yaptı ve Peygamber: "Usayya kabilesi Allah'a ve Rasûlü'ne isyan etmiştir" diyordu.

4145 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Maûne Kuyusu yanında sahâbîlerini öldüren kimseler aleyhine otuz sabah beddua etti. O zaman Peygamber Allah'a ve Rasûlü'ne isyan eden Rı'l, Lıhyân ve Usayya kabileleri aleyhine duâ yapardı.

Enes dedi ki: İşte Yüce Allah, Peygamberi için, Maûne Kuyusun'da öldürülen sahâbîleri hakkında Kur'ân olarak vahiy indirdi de, bizler onu sonradan lafzı kur'ânlıktan kaldırılıp nesholuncaya kadar okuduk: "Kavmimize tebliğ ediniz ki, bizler Rabb'imize kavuştuk, Rabb'imiz bizden hoşnûd olmuş, biz de O'ndan hoşnûd olmuşuzdur".

4146- Bize Mûsâ ibn îsmâîl tahdîs etti: Bize Abdulvâhid tahdîs etti: Bize Âsim el-Ahvel tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)'e namaz içindeki kunûttan (meşru' mudur diye) sordum.

Enes:

— Evet, vaktiyle kunût vardı, cevâbını verdi. Ben tekrar:

— Bu kunût rukû'dan evvel miydi yahut sonra mıydı? dedim.

Enes:

— Rukû'dan evvel idi, dedi. Ben kendisine:

— Fulân kimse bana haber verdi ki, sen rukû'dan sonra demişsin? diye sordum.

Bunun üzerine Enes:

— O yanlış söylemiş. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rukû'dan sonra yalnız bir ay kunût yapmıştır. Bunun sebebi de şudur: Rasûlüllah kendilerine kurrâ adı verilen yetmiş kişilik bir topluluğu müşriklerden birtakım kabilelere göndermişti. O müşriklerle Rasûlüllah arasında onlar tarafından verilmiş bir ahd de vardı. İşte kendileriyle Rasûlüllah arasında bir ahd bulunan bu müşrikler, o hafız sahâbîler topluluğuna baskın yaparak üstün gelip, onların hepsini öldürdüler. İşte bu sebeble Rasûlüllah, o müşrikler aleyhine bir ay rukû'dan sonra duâ ederek kunût yaptı.