Geri

   

 

 

 

İleri

 

18- Bâb

"O zaman içinizden iki zümre za'f göstermişti. Halbuki onların yardımcısı Allah’tı. Mü’minler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdır” (Âlu İmrân: 122).

4101 Câbir ibn Abdillah (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Şu "O zaman içinizden iki zümre za'f göstermişti..." (Âlu İmrân: 122) âyeti, biz Ensâr topluluğu hakkında, yani Hazrec'den Benû Selime ve Evs'ten Benû Harise toplulukları hakkında inmiştir. Ben, Yüce Allah "Halbuki onların yardımcısı Allah'tı" buyurup dururken, bu âyetin bu sebeble inmemiş olmasını arzu etmem.

4102 Câbir (ibn Abdillah-radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana:

— "Yâ Câbir, nikâh ettin mi (yani evlendin mi)?” diye sordu. Ben:

— Evet evlendim, dedim. Rasûlüllah:

— "Ne ile evlendin; kızla mı yoksa dul ile mi?" diye sordu. Ben:

— Kız ile değil, fakat bir dul ile evlendim, dedim Rasûlüllah:

— "Seninle oynaşacak bakire bir kızla evlenseydin yâ!" buyurdu.

Ben de:

— Yâ Rasûlallah! Babam Uhud'da şehîd edildi. O geriye dokuz kız çocuğu bıraktı. Onlar benim dokuz tane kızkardeşierimdir. Ben onlara kendileri gibi bilgisiz, tecrübesiz bir kız getirmemi istemedim de onların saçlarını tarayacak ve onların işlerini görecek bir kadınla evlendim, dedim. Rasûlüllah:

— "Böyle bir kadın almakla isabet ettin, doğru yaptın" buyurdu.

4103 eş-Şa'bî şöyle demiştir: Bana Câbir ibnu Abdillah (radıyallahü anh) tahdîs etti ki, babası Abdullah ibn Amr ibn Haram Uhud harbinde şehîd edilmiş ve arkasında büyükçe bir borç ile (evlenmemiş) altı tane kız çocuğu bırakmış. Nihayet hurma mahsûlünü kesme zamanı gelmiş.

Câbir dedi ki: Ben Rasûlüllah'a geldim de:

(Yâ Rasûlallah) bilmektesin ki, babam Uhud günü şehîd edilmiş ve ardında çokça bir borç yükü bırakmıştır. Ben alacaklı olan kimselerin Seni görmelerini arzu ediyorum! dedim.

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Sen hurmalığına git ve her çeşit hurmayı bir tarafa yığ!" buyurdu.

Ben gidip hurmaları buyurduğu gibi ayrı ayrı yığdım. Sonra kendisini çağırdım. Alacaklılar Peygamber'i görünce istedikleri alacağın bu saatte ödenmesini ısrar eder gibi davrandılar. Peygamber onların yapmakta oldukları ısrarı görünce, en büyük yığının etrafında üç defa dolaşıp yaklaştı da sonra onun üzerine oturdu. Sonra:

— "Alacaklı arkadaşlarını kendine çağır!" buyurdu.

Artık ölçücü kişi alacaklılar için ölçmeye devam etti. Nihayet Allah babam adına, onun emânetini tamamen ödedi. Ben ise kızkardeşlerime bir tek hurma götürmeyerek, sırf babamın emânetim Allah'ın ödemesinden razı oluyordum. Allah yığınların hepsini selâmete çıkardı, hattâ ben Peygamber'in üzerinde durduğu yığma bakıyordum; ondan bir tek hurma eksilmemiş gibiydi.

4104 Sa'd ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Uhud günü Rasûlüllah'ı, yanında iki kişi olduğu hâlde gördüm. Bu iki kişi Rasûlüllah'ı savunmak için harb ediyorlardı, üzerlerinde beyaz elbiseler vardı. Bunlar -Âdemoğullarının en şiddetli çarpışması gibi savaşıyorlardı. Ben bu iki kişiyi ne Uhud'dan önce, ne de sonra gördüm.

4105 Bize Hâşim ibnu Hâşim es-Sa'dî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim, şöyle diyordu: Ben Sa'd ibnu Ebî Vakkaas'tan işittim, şöyle diyordu: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud günü ok kabındaki oklarını çıkarıp bana verdi de: "At (yâ Sa'd) Babam anam sana feda olsun!" dedi.

4106 Yahya ibnu Saîd el-Kattân şöyle demiştir: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim, şöyle dedi: Ben Sa'd ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh)'tan işittim: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud günü benim için babasını ve anasını feda etmekte birleştirdi, diyordu.

4107 Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle demiştir: Sa'd ibnu Ebî Vakkaas (radıyallahü anh): Yemîn olsun Uhud günü Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ana ve babasını, bunların her ikisini de benim için feda etmek üzere bir yere getirdi, dedi. Sa'd ibn Ebî Vakkaas, kendisi harb ederken Rasûlüllah'ın kendisine hitaben: "Babam ve anam sana feda olsun" dediğini kasdediyor.

4108 Abdullah ibnu Şeddâd şöyle demiştir: Ben Alî ibn Ebî Tâlib'den işittim, şöyle diyordu: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Sa'd'dan başka hiçbir kimseye feda etmek üzere, babasını ve anasını birleştirdiğini işitmedim.

4109 Abdullah ibn Şeddâd'dan: Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, hiçbir kimseye feda etmek üzere babasını ve anasını birleştirdiğini işitmedim, yalnız Sa'd ibn Mâlik (yani Ebû Vakkaas) müstesna. Çünkü ben, muhakkak olarak Peygamber'in Uhud günü: "Yâ Sa'd, babam anam sana feda olsun, at!" buyurduğunu işittim.

4110 Ebû Usmân Abdurrahmân en-Nehdî: Kendilerinde mukaatele yapılan bu harb günlerinin bâzı saatlerinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında Talha ile Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan başka kimse kalmamıştır, demiştir. Bu bilgi, Talha ile Sa'd'ın hadîslerinden alınmıştır.

4111 Muhammed ibnu Yûsuf şöyle demiştir: Ben es-Sâib ibnu Yezîd'den işittim, şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Avf’a Talha ibnu Ubeydillah, el-Mıkdâd ibnu'l-Esved ve Sa'd ibn Ebî Vakkaas'la sohbet edip beraber bulundum. Bunların hiçbirinin Peygamber'den hadîs tahdîs ettiğini işitmedim. Yalnız Talha'dan Uhud gününü tahdîs ederken işittim.

4112 Kays ibn Ebî Hazım: Ben Uhud günü Talha'nın çolak olan elini gördüm. Talha, bu kesik eliyle Uhud günü Peygamber'i koruyordu, demiştir.

4113 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Uhud günü olup da insanlar Peygamber'in yanından dağıldıkları zaman Ebû Talha, Peygamber'in önünde kendi kalkanını Peygamber'e siper yaparak, oradan hiç ayrılmadı. Ebû Talha ok yayını çok sert çeken bir atıcı idi. Uhud günü o, elinde iki yahut üç yay kırdı. Yanından ok dolu kubur ile geçen kimse olurdu da Peygamber ona: "Ok kabını Ebû Talha'ya boşalt!" derdi.

Enes dedi ki: Peygamber yükselir, askere bakarsa hemen Ebû Talha:

— Babam anam Sana feda olsun, yükselme! Düşman oklarından bir okun Sana isabet etmesinden korkarım. İşte göğsüm Senin göğsüne siperdir! Derdi.

Yine Enes dedi ki: Yemîn olsun ki, ben o tehlikeli Uhud gününde Ebû Bekr'in kızı Âişe'yi ve anam Ümmü Suleym'i gördüm. Bunların her ikisi de eteklerini çemreyip sıvamışlar, ben onların bacaklarındaki halhalları görüyordum. Onlar su kırbalarını taşıyorlar ve onları yaralı askerlerin ağızlarına boşaltıyorlardı. Yemîn olsun o gün Ebû Talha'nın elinden iki yahut üç defa kılıcı düşmüştü.

4114 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Uhud günü olduğu zaman müşrikler bozulunca Allah'ın la'neti üzerine olası İblîs, müslümânlara:

— Ey Allah'ın kulları, arka tarafınızda bulunanlarınızdan sakının! Diye bağırdı. Bu bağırma üzerine müslümân ordusunun öncüleri, arkalarında bulunanları müşriklerden sanarak geriye döndüler. Akabinde öncüler ve arkalarından gelenler birbirlerini öldürmeye giriştiler. Bu sırada Huzeyfe ibnu'l-Yemân bir de baktı ki, babası Yemân'ı müslümanlar müşriklerden sanarak öldürmekteler. Bu anda Huzeyfe:

— Ey Allah'ın kullan! Bu babamdır, bu babamdır; onu öldürmeyin! dedi.

Urve dedi ki: Âişe şöyle dedi: Allah'a yemîn ederim ki, müslümânlar ondan ayrılmadılar ve nihayet onu öldürdüler, Huzeyfe, müslümânların bir yanlışlıkla babasını öldürmelerine karşı yalnız:

“Sizi Allah mağfiret etsin. O, acıyanların en acıyıcısıdır" (Yûsuf: 92) demekle yetindi.

Urve dedi ki: Vallahi Huzeyfe Azîz ve Ceiîl olan Allah'a kavuşuncaya kadar, babasını öldüren için yaptığı duâ ve istiğfardan olan hayrın bakiyyesi, yani üzüntüsü Huzeyfe'de devam edip durmuştur.

"Basurtu"; "Basiretten bir iş hakkında bildim"; "Absartu" ise "Gözün görmesinden gördüm" demektir. "Basartu" ve "Absartu" bir ma'nâyadır da denilir.