Geri

   

 

 

 

İleri

 

46- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)in ve Sahâbîlerinin Medine'ye Gelişleri Bâbı

3972 Ensâr'dan el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh): Bize ilk önce hicret edip gelenler Mus'ab ibn Umeyr ve İbnu Ümmi Mektûm'dur. Sonra bize Ammâr ibn Yâsir ile Bilâl (radıyallahü anh) geldi, demiştir.

3973 Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibnu Âzib (radıyallahü anh) den işittim, o şöyle dedi: Bize ilk önce hicret edip gelenler Mus'ab ibn Umeyr ve İbnu Ümmi Mektûm'dur. Bu ikisi Medine müslümânlarına Kur'ân okuturlardı. Sonra Bilâl, Sa'd ibn Ebî Vakkaas, Ammâr ibn Yâsir hicret ettiler. Daha sonra Omer ibnu'l-Hattâb, Peygamber'in sahâbîlerinden yirmi kişi ile bize hicret edip geldi. Bunlardan sonra da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -Ebû Bekr ve Âmir ibn Fuheyre ile- hicret edip geldi. Artık ben Medîne halkının Rasûlüllah’ın gelmesiyle ferahlandığı gibi hiçbirşeyle ferahlandığını görmedim. Hattâ (Neccâr oğullları'ndan) genç kızlar: "Rasûlüllah geldi" cümlesini söyleyip sevinmeye başladılar. Ben de Rasûlüllah hicret edip gelmeden önce el-Mufassal grubundan sayılan birtakım sûrelerle beraber "Sebbihı'smi Rabbike'l-a'lâ" (el-Âlâ-1)Sûresi'ni okumuştum.

3974 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret edip geldiğinde babam Ebû Bekr ile Bilâl sıtmaya tutulmuştu. Âişe dedi ki: Ben Ebû Bekr ve Bilâl'in yanlarına girdim de:

— Ey babacığım, kendini nasıl hissediyorsun? Yâ Bilâl, kendini nasıl buluyorsun? diye sordum.

Âişe dedi ki: Ebû Bekr'i sıtma ateşi yakalayınca, şu beyti okurdu:

Kullu'mriin musabbahun fî ehlihî Ve'l-mevtu ednâ min şirâki na'lihî.

Yesrib diyarında her kişi âliesi içinde mes'ûd sabahlamışken, ölüm insana ayakkabısının bağından daha yakındır (yânı ölüm ansızın yakalar da akşama diri bırakmaz)]

Bilâl de kendisinden humma nevbeti sıyrılınca sesini yükselterek şu beyitleri söylerdi:

Ela leyte şı'rî hel ebîtenne leyleten Bi-vâdin ve havlı ızhırun ve celîlu ve hel eriden yevmen miyâhe Mecennetin Ve hel yebduven lî Şâmetun ve Tafîlu.

 (= Şunu bilmek isterim ki: Mekke vâdîsinde etrafımı ızhir ve celîl otları sararak bir gece olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Ukâz'daki Mecenne sularının başına varır mıyım? Mekke'nin Şâme ve Tufeyl Dağları acaba bir kerre daha bana görünürler mi?)

Âişe dedi ki: Ben Rasûlüllah'a geldim de onların bu hâlini kendisine haber verdim. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Yâ Allah, bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir, yahut onu daha çok sevdir. Ve Medine'nin havasını bizim için sağlamlaştır. Medine'nin sâ' ve müdd ölçekleri hakkında bize bereket ihsan eyle! Medine'nin sıtmasını naklet de onu Mekke'nin Cuhfesinde tut!" diye duâ etti.

3975 Urve ibnu'z-Zubeyr tahdîs etti ki, kendisine Ubeydullah ibn Adiyy ibn Hıyar haber verip şöyle demiştir: Ben Usmân'ın huzuruna girdim. Usmân şehâdet kelimelerini söyledikten sonra şöyle dedi:

— Amma ba'du; şübhesiz Allah, Muhammed'i hakk dîn ile peygamber gönderdi. Ben de Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne icabet edenlerden ve Muhammed'in gönderildiği esâslara îmân edenlerden oldum. Sonra iki kerre hicret ettim. Rasûlüllah'ın dâmâdlığına nâil oldum ve kendisiyle bey'atlaştım. Allah'a yemîn ederim ki, Yüce Allah O'nu vefat ettirinceye kadar ben O'na âsî de olmadım, O'nu aldatmadım da.

Râvî Şuayb'e, İshâk ibn Yahya el-Kelbî el-Hımısî mutâbaat edip, bana ez-Zuhrî bunun benzerini tahdîs etti, demiştir.

3976 İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah haber verdi; ona da İbn Abbâs şöyle haber vermiştir: Abdurrahmân ibn Avf, Omer'in yaptığı son haccda Minâ'da iken kendi ailesi yanına döndü ve orada beni buldu. Abdurrahmân dedi ki: Ben:

— Ey Mü'minlerin Emîri, şübhesiz hacc mevsimi insanların düşük ve sefîl olanlarını da burada toplar. Ben senin yapmak istediğin konuşmayı Medine'ye varıncaya kadar geri bırakmanı düşünürüm. Çünkü Medîne, Hicret ve Sünnet Yurdu'dur. Ve sen Medine'de fıkıh ehline, insanların ileri gelen şeriflerine ve re'y sahibi olanlarına ulaşırsın, dedim.

Omer:

— Elbette ben Medine'de ikaamet etmekte olduğum ilk makaamda ayağa kalkıp hükümleri söyleyeceğim, dedi.

3977 İbn Şihâb, Zeyd ibn Sâbit'in oğlu Hârice'den haber verdi (ki o şöyle demiştir): Ümmü’l-A'lâ, Peygamber'e bey'at etmiş Ensâr kadınlarından bir kadındır. O şöyle haber verdi: (Hicret'te) Muhâcirler'in oturacakları yerleri ta'yîn için Ensâr kur'a çektikleri zaman, kur'ada Usmân ibn Maz'ûn'un ismi Ümmü'l-A'lâ'nın ailesine çıkmış.

Ümmü’l-A'lâ dedi ki: (Biz Usmân ibn Maz'ûn'u evimizde konukladık.) Fakat Usmân bizim yanımızda hastalandı. Ben Osman'ın hastalığında ona hastabakıcılık yaptım. Nihayet vefat etti. Biz onu yıkayıp kendi elbisesi içine koyup kefenledik. Sonra yanımıza Peygamber girdi. Ben (cenazeyi tezkiye ederek):

— Yâ Ebâ Sâib, Allah'ın rahmeti üzerine olsun! Allah sana muhakkak ikram etmiştir! dedim.

Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Allah'ın bu ölüye ikram ettiğini sana bildiren nedir?" diye sordu.

Ümmü’l-A'lâ dedi ki: Ben de:

— Yâ Rasûlallah! Babam anam Sana feda olsun, ben bilmiyorum. Fakat (bunca îmân ve itaati ile o ikram edilenlerden olmazsa) Allah kime ikram eder ki? dedim. Rasûlüllah:

— "Usmân ibn Maz'ûn'a yemîn olsun ki yakîn, yani ölüm gelmiştir. Ve Allah'a yemîn ederim ki, ben de bu ölü için hayır ve saadet umarım. Yine Allah'a yemîn ederim ki, ben Allah'ın Rasûlü olduğum hâlde bana (ve size yarın) Allah tarafından ne muamele yapılacağını bilemem" buyurdu.

Ümmü’l-A'lâ: Vallahi bundan sonra ben hiçbir kimseyi tezkiye etmem, demiştir.

Yine Ümmü’l-A'lâ: İbn Maz'ûn hakkındaki bu iş, beni hüzünlendirdi, akabinde uyudum. Ru'yâmda bana Usmân ibn Maz'ûn'a âit akar bir pınar gösterildi. Hemen Rasûlüllah'a gidip gördüğüm ru'yâyı kendisine haber verdim. Rasûlüllah:

— "Bu pınar, onun dünyâda iken yapmakta olduğu sâlih amelidir" buyurdu.

3978 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Buâs günü, Allah'ın kendi Rasûlü için hazırladığı bir gündür ki, bu muharebenin neticesi üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medîne'ye hicret etmişti. Bir hâlde ki, hicret sırasında muhârib Evs ile Hazrecliler'in cem'iyetleri dağılmış, şerifleri öldürülmüş ve yaralanmıştı. Bu perişanlık üzerine Allah muhâriblerin (Ensâr'ın) İslâm camiasına girmeleri için bu günü Rasûl’üne hazırlamıştır.

3979  Bize Şu'be, Hişâm'dan; o da babası Urve ibnu'z- Zubeyr'den; o da Âişe (r.anha)'den şöyle tahdîs etmiştir: Bir ramazân bayramı yahut kurbân bayramı günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'nin yanında iken ve Âişe'nin yanında da Ensâr'ın Buâs günü hiciv olarak, birbirlerine karşı atışıp söyledikleri şiirlerini tegannî edip okuyan iki şarkıcı kız varken, içeriye Ebû Bekr girmiş. Bu şarkıları için iki kerre:

(Peygamber'in yanında) şeytân mızmârı mı? Diye çıkıştı. Bunun üzerine Peygamber:

— "Yâ Ebâ Bekr, onlara ilişme! Her kavmin bir bayramı vardır, şübhesiz bizim bayramımız da işte bu gündür" buyurdu.

3980 Enes ibn Mâlik tahdîs edip şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiği zaman, Medine'nin yüksek tarafında Amr ibn Avf oğulları denilen bir obada konakladı.

Enes dedi ki: Rasûlüllah onların içinde ondört gece ikaamet etti. Sonra (ana tarafından dayıları olan) Neccâr oğulları cemâatine haber gönderdi.

Enes dedi ki: Neccâr oğulları kılıçlarını kuşanarak geldiler.

Enes dedi ki: Rasûlüllah binek devesi Kasvâ üzerinde, Ebû Bekr O'nun arka tarafına binmiş, Ensâr ve Neccâr oğulları cemâati de Rasûlüllah'ın etrafını kuşatmış olarak muhteşem bir kafileyle Medine'ye doğru hareketi hâlâ gözümün önündedir. Nihayet Rasûlüllah indi ve bineğini Ebû Eyyûb'un avlusuna bıraktı.

Enes dedi ki: Rasûlüllah namaz vakti kendisine nerede yetişirse orada namazını kılardı; davar ağıllarında da namaz kıldığı olurdu.

Enes dedi ki: (Ebû Eyyûb'un evine yerleştikten) sonra, Rasûlüllah Mescid'in inşâ edilmesini emretti ve Neccâr oğulları cemâatine haber gönderdi. Onlar geldiklerinde:

— "Ey Neccâr oğulları! Şu bustânınızın bedelini bana bildiriniz" dedi. Onlar da:

— Vallahi biz onun bedelini Sen'den istemeyiz. Bizler onun ecrini ancak Allah'tan umarız, dediler.

Enes dedi ki: Bu bustânda size söyleyeceğim şu şeyler vardı: Bu bustânda müşrik kabirleri vardı; oyuk, tümsek, bakılmamış harabelik yerler vardı; bir kısmında da yabanî hurma ağaçlan vardı. Rasûlüllah emretti de müşrik kabirleri açılıp başka tarafa naklolundu, arsanın çukur ve harabelik yerleri düzeltildi, yabanî hurmalar da kesildi.

Enes dedi ki: Mescid'in (o zaman Kudüs cihetinde olan) kıble tarafına (mihrâb yerine) hurma ağaçlarını dizdiler. Kapının iki tarafını, yani süvelerini taştan ördüler.

Enes dedi ki: Sahâbîler kısa vezinli şiirler söyleyerek bu taşları nakletmeye başladılar. Rasûlüllah da onlarla beraberdi. Hepsi şöyle diyorlardı:

Allâhumme lâ hayra illâ hayru'l-âhireh Fağfir li'l-Ensâri ve’l-Muhâcireh

 ( = Yâ Allah, âhiret hayrından başka hayır yoktur. Öyle ise Sen, Ensâr ile Muhâcirler'e mağfiret eyle.).