Geri

   

 

 

 

İleri

 

6- Bâb

 (Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)

3703 Cubeyr ibn Mut'ım (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bir kerre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına bir kadın geldi. (Giderken) Peygamber kadına tekrar kendisine müracaat etmesini emretti. Kadın sanki Peygamber'in ölümünü ta'rîz ederek:

— Ben gelir de seni bulamazsam? diye sordu. Peygamber:

— “Şâyet beni bulamazsan Ebû Bekr'e müracaat et” buyurdu.

3704 Hemmâm (ibnu'l-Hâris en-Nahaî el-Kûfî) şöyle demiştir: Ben Ammâr-ibn Yâsir (radıyallahü anh)'den işittim; o: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı gördüğümde, O'nun beraberinde (ilk müslümânlar olarak) beş köle, iki kadın, bir de Ebû Bekr'den başka kimse yoktu, diyordu.

3705 Ebu'd-Derdâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanında oturuyordum.. Bu sırada Ebû Bekr, elbisesinin eteğini diz kapaklarını açıncaya kadar toplayarak (telâşla) çıkageldi. Peygamber bize:

— "Arkadaşınıza gelince, o birisiyle çekişmiş olacak" buyurdu.

Ebû Bekr selâm verdi ve:

— Yâ Rasûlallah! Benimle Hattâb oğlu arasında bir şey (bir çekişme) oldu. Ben bu çekişmede Omer'e tecâvüz ettim. Sonra pişman oldum da kendisinden beni affetmesini istedim. Fakat Omer kabul etmedi. Ben de Sana geldim, dedi.

Bunun üzerine Rasûlüllah üç kerre:

— "Allah seni mağfiret etsin yâ Ebâ Bekr!" dedi Sonra Omer de bu dargınlıktan pişman oldu da Ebû Bekrin evine gitti ve:

— Ebû Bekr burada mı? diye sordu. Ev halkı:

— Hayır, burada değil, diye cevâb vermeleri üzerine, Omer de Peygamber'in huzuruna geldi ve O'na selâm verdi.

Bu sırada Peygamber'in yüzü değişmeye başladı. Hattâ Ebû Bekr korktu da iki dizi üzerine çöktü ve iki kerre:

— Yâ Rasûlallah! Vallâhî bu işte Omer'den ziyâde ileriye gitmişimdir, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (hepimize hitaben):

— "Şübhesiz ki, Allah beni size peygamber göndermişti. Bunu size tebliğ ettiğimde hepiniz bana: 'Yalan söyledin' demiştiniz- Ebû Bekr ise: 'Doğru söyledin' demiş ve bana canı ile malı ile yâr ve yardımcı olmuştur” buyurdu.

Sonra Rasûlüllah iki kerre:

— "Şimdi sizler benim bu dostumu, bu nisbeti ve bu hususiyeti ile bana bırakırsınız değil mi?" buyurdu.

Râvî Ebu'd-Derdâ: Ebû Bekr, hakkında Peygamber'in ortaya koyduğu bu büyütmeden sonra artık O'nun hatırı için hiç incitilmedi, demiştir.

3706 Amr ibnu’l-Âs (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Amr'ı Zât-ı Selâsil ordusu üzerine kumandan yapıp göndermişti. Amr dedi ki: Bu gazveden döndüğümüzde Peygamber'in huzuruna geldim ve:

— İnsanların hangisi sana en sevimlidir? Diye sordum. Peygamber:

— "Âişe'dir" dedi. Ben:

— Erkeklerden en sevimli olan kimdir? dedim. Peygamber:

— "Âişe'nin babasıdır" buyurdu. Ben:

— Sonra kimdir? dedim. Peygamber:

— "Sonra Omer ibnu'l-Hattâb'dır" buyurup, birtakım adamların adlarını saydı.

3707 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Bir çoban, sürüsünün içinde bulunduğu sırada sürüye kurt saldırdı ve ondan bir koyun aldı. Çoban (ondan koyunu geri almak için) ardından araştırdı. Derken kurt çobana döndü de:

— Yırtıcı hayvan (ların sürüye saldıracağı o fitne) gününde, koyun sürüsünün benden başka çobanı bulunmayacak o günde, koyunu benden kim kurtarır? Dedi.

Ve yine bir adam bir sığırın üzerine yük yüklemiş olarak onu sevkeder giderken, sığır o kimseye yüzünü çevirdi de onunla kelâm edip:

— Ben bunun için yaratılmadım, lâkin ben tarla sürmek için yaratıldım, dedi ".

 (Râvî dedi ki:) İnsanlar (bu hikâyeden hayret ederek):

— Subhânallah! dediler. Peygamber ise:

"Ben bu hayvanların böyle söz söylediklerine inanıyorum; Ebû Bekr de, Omer ibnu'l-Hattâb da (inanıyorlar)" buyurdu.

3708 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Ben kendimi ru'yâmda üzerinde bir kova olan bir kuyu başında gördüm. O kuyudan Allah'ın dilediği kadar su çektim. Sonra kovayı Ebû Kuhâfe'nin oğlu aldı, o da kova ile bir yahut iki kova su çekti. Ebû Kuhâfe oğlu Ebû Bekr'in su çekmesinde bir zayıflık vardı. Allah Ebû Bekr'e bu za'fından dolayı mağfiret etsin. Sonra bu küçük kova büyük bir kovaya dönüştü. Onu Omer ibnu'l-Hattâb aldı. Ben insanlar içinde Omer'in çekişi gibi su çekebilecek kuvvette kavi ve kâmil bir kişi göremedim. Nihayet insanlar o kuyu başını develerin sulak ve eylek yeri edindiler".

3709 Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

— "Kim giydiği elbisesini büyüklenerek (yerde) sürüklerse, kıyâmet gününde Allah ona (rahmet bakışıyle) bakmaz" buyurdu.

Ebû Bekr:

— Benim elbisemin iki tarafından birisi -ben onu sürünmekten korumazsam- muhakkak yerde sürünür (ne buyurursun)? Diye sordu.

Rasûlüllah:

— ' 'Sen kaftanını sürüklemeyi büyüklenerek yapar değilsin'' buyurdu.

Hadîsin râvîlerinden Mûsâ ibn Ukbe, Sâlim'e:

— Abdullah ibn Omer: "Kim izârını yerde sürüklerse" sözünü zikretti mi? diye sordu.

Salim de:

— Ben babam Abdullah'tan ancak "Elbisesini" sözünü zikrettiğini işittim, demiştir.

3710 Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:

— "Kim Allah yolunda (yani Allah rızâsı için) şeylerden herhangi birşeyden çift sadaka verirse, kapılardan, yani cennet kapılarından: Ey Allah'ın kulu! Bu kapı hayırlıdır! Diye çağırılır. Her kim de devamlı namaz kılanlardan olursa, o da (cennetin) namaz kapısından çağırılır. Cihâd ehlinden olan ise cihâd kapısından çağırılır. Sadaka verenlerden olan kimse ise sadaka kapısından çağırılır. Oruç tutanlardan ise oruç kapısından ve Reyyân kapısından çağırılır".

Ebû Bekr:

— Bu kapıların hepsinden çağırılan kimse üzerine bir zarar var mıdır? dedi.

Yine Ebû Bekr:

— Yâ Rasûlallah, bir kimse bu kapıların hepsinden çağırılır mı? Diye sordu.

Rasûlüllah:

— "Evet, hepsinden da'vet olunur ve ben senin onlardan olacağını ümîd ediyorum yâ Ebâ Bekr!" dedi.

3711  Bize Süleyman ibn Bilâl, Hişâm ibn Urve'den; o da Urve tu'bnu'z-Zubeyr'den; o da Peygamber'in zevcesi Âişe (r.anha)'den tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etti, Ebû Bekr, es-Sunh denilen yerde idi. Râvî İsmâîl: Âliye mevkiini kasdediyor, demiştir. Omer ayağa kalktı da:

— Vallahi Muhammed ölmedi, diyordu. Âişe dedi ki: Omer yine:

— Vallahi gönlüme şundan başka birşey vâki' olmuyor: Rasûlüllah ölmedi ve Allah O'nu muhakkak (dünyâda) diriltecek de (O'na öldü diyen) bir takım adamların ellerini ve ayaklarını kesecektir! dedi.

Ebû Bekr geldi. Rasûlüllah'ın yüzünden örtüyü açtı ve O'nu öptü de:

— Babam anam sana feda olsun. Sen ölü olarak da, diri olarak da tertemizsin. Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, Allah sana ebeden iki ölüm taddırmayacaktır, dedi.

Sonra odadan dışarıya çıktı da:

— Ey Rasûlüllah’ın ölmediğine yemîn eden adam, yavaş ol; acele etme! Dedi. Ebû Bekr konuşunca Omer oturdu.

3712- Ebû Bekr Allah'a hamd ve sena etti de şöyle dedi:

— Dikkat edin! Kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim Allah'a ibâdet ediyorsa, bilsin ki Allah, ölmeyecek olan diridir. Yüce Allah O'na: “Muhakkak sen de öleceksin, onlar da elbet ölecekler (ez-zumer 30) buyurdu.

Yine Allah şöyle buyurdu: "Muhammed bir rasûlden başka (birşey) değildir. Ondan evvel daha nice rasûller gelip geçmiştir. Şimdi O, ölür yahut öldürülürse ökçelerinizin üstünde (geriye) mi döneceksiniz? Kim iki ökçesi üzerinde (ardına) dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah şükredenlere mükâfat verecektir" (Âlu İmrân: 144).

Râvî dedi ki: Bunun üzerine insanlar sessizce ağlamağa başladılar.

Yine Râvî dedi ki: Bu sırada Ensâr, Benû Sâide sakîfesinde, Sa'd ibn Ubâde'nin yanında toplanmışlar ve:

— Bizden (Ensâr'dan) bir emîr, sizden (Muhâcirler'den) bir emîr olsun, diyorlarmış.

Bunu haber alan Ebû Bekr es-Sıddîk, Omer ibnu'l-Hattâb ve Ebû Ubeydetu'bnu'l-Cerrâh onların yanına gittiler. Omer konuşmaya davrandı. Ebû Bekr onu susturdu. Omer:

— Vallahi ben bu davranışımla ancak benim hoşuma giden ve Ebû Bekr'in ulaşamayacağından korktuğum bir konuşmayı hazırlamak istedim, der idi.

Sonra Ebû Bekr konuştu. O, insanların en belîğ söz söyleyeni olarak konuştu ve sözleri içinde:

— Biz (Kureyşli)ler emirler, sizler ise vezirlersiniz, dedi.. Bunun üzerine Habbâb ibnu'l-Munzir:

— Hayır vallahi bunu yapmayız. Bizden bir emîr, sizden bir emir olsun, dedi.

Bunun üzerine Ebû Bekr:

— Hayır. Lâkin biz (Kureyşli)ler emirleriz, sizler vezîrler (yani müsteşârlar)sınız. Kureyş yurtça Arablar'ın ortası (yani en şereflisi), haseblerce (yani huylar ve fiillerce) de en çok ve en hâlis Arab olanlarıdır. Bu sebeble Omer'e yahut Ebû Ubeyde'ye bey'at ediniz, dedi.

Omer:

— Hayır, biz sana bey'at ediyoruz. Çünkü sen bizim seyyidimiz, hayırlımız ve Rasûlüllah'a en sevgili olammızsın, dedi.

Akabinde Omer, Ebû Bekr'in elini tutup ona bey'at etti, ardından insanlar da ona bey'at ettiler. Bu sırada Ensâr'dan biri:

— Siz Sa'd ibn Ubâde'yi öldürüyordunuz, dedi.

Omer de:

— Onu Allah öldürsün, diye beddua etti.

3713- Abdullah ibn Salim, ez-Zubeydî'den söyledi: Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım şöyle demiştir: Bana el-Kaasim haber verdi ki, Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber'in (başı benim dizimde bulunduğu bir sırada üzerine bir baygınlık geldi. Sonra ayılınca) gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi. Sonra üç defa:

— "Allah'ım beni er-Refîku'l-A’lâ zümresine kat" diye duâ etti.

Ve el-Kaasım ibn Muhammed, ölümle ilgili olan bu hadîsi (yani Omer'in "Rasûlüllah ölmedi" sözünü, Ebû Bekr'in "O öldü" sözünü ve iki âyetin okunmasını) tamâmiyle nakletti. Âişe şöyle demiştir:

— Ebû Bekr ile Omer'in hutbelerinden her bir hutbe ile Allah muhakkak menfâat ihsan etmiştir. Yemîn olsun Omer bir takım adamların ellerini keseceğini söylemesiyle insanları korkutmuştur. Ve muhakkak onların içinde münafıklık olacaktı. Allah onları bununla hakka döndürdü.

3714- Sonra muhakkak Ebû Bekr insanlara hidâyet (yânı doğru yolu) göstermiş ve onlar da (onun sözü ve zikrolunan âyeti okuması sebebiyle), âyeti okuyarak çıkıp gitmişlerdir: "Muhammed bir rasûlden başka (birşey) değildir. Ondan evvel daha nice rasûller gelip geçmiştir. Şimdi O ölür yahut öldürülürse, ökçelerinizin üstünde (geriye) mi döneceksiniz? Kim iki ökçesi üzerinde (ardına) dönerse, elbette Allah'a hiçbir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah şükredenlere mükâfat verecektir" (Âlu İmrân: 144).

3715 Muhammed ibnu'l-Hanefiyye şöyle demiştir: Ben babam Alî ibn Ebî Tâlib'e:

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan sonra insanların en hayırlısı hangisidir? diye sordum. Babam:

— Ebû Bekr'dir, dedi. Ben:

— Sonra kimdir? Dedim Babam:

— Sonra Omer'dir, dedi.

Ben, "Usmân" denilmesinden korktum da:

— Omer'den sonra sensin, dedim. Babam:

— Ben müslümânlardan bir adam olmaktan başka birşey değilim, dedi.

3716 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yaptığı seferlerin birinde beraberinde yola çıktık. Ya Beydâ'ya, ya da Zâtu'l-Ceyş'e vardığımızda (yanımda ariyet olan) bir gerdanlığım koptu. Onun aranması için Rasûlüllah bekledi. İnsanlar da O'nunla beraber beklediler. Halbuki bir su yanında değillerdi; beraberlerinde de su yoktu. İnsanlar Ebû Bekr'e gelip:

— Âişe'nin yaptığını görüyor musun? Rasûlüllah'ı da, O'nunla beraber insanları da (yollarından) alıkoydu. İnsanlar su başında değiller, yanlarında su da yok! dediler.

Ebû Bekr yanıma geldi. Rasûlüllah başını dizimin üzerine koyup uyumuştu. Ebû Bekr:

— Sen Rasûlüllah'ı da, insanları da yolundan alıkoydun. Su başında değiller, yanlarında da su yok! dedi.

Âişe dedi ki: Ebû Bekr beni azarladı ve Allah'ın, onun söylemesini istediği şeyleri söyledi, eli ile de böğrümü dürtmeye başladı. Beni kıpırdamaktan Rasûlüllah'ın dizim üzerinde bulunmasından başka hiçbirşey men' etmiyordu. Rasûlüllah sabah oluncaya kadar uyudu, hiç su yoktu. İşte bunun üzerine Allah, Teyemmüm (el-Mâide:6) âyetini indirdi. İnsanlar teyemmüm ettiler. Useyd ibn Hudayr (radıyallahü anh):

— Yâ Ebâ Bekr hanedanı! Bu sizin ilk bereketiniz değildir, dedi.

Âişe: (Sonra, gideceğimiz sırada) üzerine bindiğim deveyi kaldırdık ve gerdanlığı altında bulduk, demiştir.

3717 Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

" (Ey müstakbel müslümânlar!) Sahâbîlerime sövmeyiniz. Sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın sadaka verse, sahâbîlerden birinin iki avuç (hurma) sadakasına erişemez; bunun yarısına da ulaşamaz" buyurdu

Bu hadîsi el-A'meş'ten rivayet etmekte Şu'be'ye, Cerîr, Abdullah ibn Dâvûd, Ebû-Muâviye ve Muhâdır mutâbaat etmişlerdir.

3718 Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle dedi: Bana Ebû Mûsâ el- Eş'arî haber verdi ki, kendisi evinde abdest alıp sonra dışarıya çıkmış. (Ebû Mûsâ devamla şöyle dedi:) Evden çıkınca:

— Bu günümde muhakkak Rasûlüllah'tan ayrılmayacağım ve muhakkak O'nun maiyyetinde olacağım diye ahdettim.

Râvî dedi ki: Ebû Mûsâ bu niyetle Mescid'e geldi ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i sordu. Mescidde bulunanlar:

Peygamber Mescid'den çıktı ve şu tarafa yönelip gitti, dediler.

Ben de Mescid'den çıkıp Peygamber'i sora sora izi üzerinde arkasından gittim. Nihayet Peygamber'i Erîs Kuyusu'na (kuyunun bulunduğu bostana) girmiş buldum. Ben de kapının yanına oturdum. Bu bostanın kapısı hurma dalından yapılmıştı. Nihayet Rasûlüllah hacetini yerine getirip abdest aldı. Ben de kalkıp O'nun yanına vardım. Gördüm ki, Rasûlüllah Erîs Kuyusu'nun ağzındaki bileziğin (yahut kuyu ağzının etrafına örülmüş düz taşların) ortasına oturmuş ve (serinlemek için) iki baldırını açarak kuyuya sarkıtmıştı. Ben Rasûlüllah'a selâm verdim. Sonra geri dönüp kapının yanına oturdum. Ve kendi kendime:

— Artık bugün ben muhakkak Rasûlüllah'ın kapıcısı olacağım,

diye karar verdim.

Bu sırada Ebû Bekr geldi, kapıyı çaldı. Ben:

— Kimdir o? diye sordum.

— Ebû Bekr! dedi.

— Biraz bekle, dedim, Sonra gittim ve:

— Yâ Rasûlallah! Şu bekleyen Ebû Bekr, (yanınıza gelmek için) izin istiyor, dedim.

Rasûlüllah:

— "Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele" buyurdu. Hemen geri döndüm ve Ebû Bekr'e:

— Gir! Hem Rasûlüllah seni cennetle müjdeler, dedim.

Ebû Bekr içeriye girdi ve kuyu bileziğinde Rasûlüllah'ın sağ tarafında O'nun yanına oturdu. Ve Rasûlüllah'ın yaptığı gibi baldırlarını açarak ayaklarını kuyuya sarkıttı. Sonra ben dönüp (kapı yanındaki yerime) oturdum. Ben, (evden çıkarken) kardeşimi abdest alıp arkamdan bana yetişmek üzere bırakmıştım. Kardeşimi kasdederek:

— Allah fulân kuluna hayır kasdederse, şimdi o da buraya gelir, diye hatırladım.

Bu sırada bir insan kapıyı salladı.

— Kimdir o? dedim.

— Omer ibnu'l-Hattâb'dır! diye cevâb verdi.

— Yavaş ol, biraz bekle, dedim.

Sonra Rasûlüllah'a geldim, kendisine selâm verip:

(Yâ Rasûlallah!) Şu bekleyen Omer ibnu'l-Hattâb'dır, izin istiyor, dedim.

Rasûlüllah:

— "Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele" buyurdu. : Geldim ve Omer'e:

— Gir, Rasûlüllah seni cennetle müjdeledi, dedim.

Omer de girdi ve kuyu ağzındaki bilezikte Rasûlüllah'ın sol tarafına oturdu. O da iki ayağını kuyuya sarkıttı. Sonra ben kapı yanındaki yerime dönüp oturdum. Yine (kardeşimi hatırlayarak):

— Allah fulân kimseye hayır ve saadet dilerse, o da buraya gelir, (bu saadete erişir), dedim.

Yine bir insan geldi, kapıyı hareket ettirdi.

— Kimdir o? dedim.

— Usmân ibnu Affân'dır, dedi.

— Yavaş ol, biraz bekle, dedim.

Ve Rasûlüllah'a gelip haber verdim. Rasûlüllah:

— "Ona izin ver ve kendisine, erişecek belâ ve imtihan üzerine onu cennetle müjdele" buyurdu.

Ben de geldim ve Usmân'a:

— Gir, Rasûlüllah sana erişecek belâ ve musibet üzerine cennetle müjdeledi, dedim.

O da girdi. Fakat kuyu bileziğini dolmuş buldu da Rasûlüllah'ın karşısında başka tarafa oturdu.

Râvî Şerîk ibn Abdillah şöyle dedi: Saîd ibnu'l-Müseyyeb: İkisinin Peygamber'in beraberinde, Usmân’ın da karşılarında oturmuş olmasını ben onların kabirleriyle te'vîl ettim, dedi.

3719 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir defasında Ebû Bekr, Omer ve Usmân ile birlikte Uhud Dağı'na çıkmıştı. Orada bulundukları sırada dağ onları salladı. Bunun üzerine Peygamber: "Ey Uhud, sabit ol! Bil ki senin üstünde bir peygamber, bir sıddîk (çok doğru seciyeli bir zât), iki de şehîd bulunuyor" buyurdu.

3720 Abdullah ibn Omer (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ben (ru'yâmda) bir kuyu başında bulunup ondan su çekerken yanıma Ebû Bekr ile Omer geldiler. Ebû Bekr kovayı aldı da bir yahut iki kova su çekti. Onun su çekmesinde bir zayıflık vardı. Allah ona mağfiret eylesin! Sonra kovayı Ebû Bekr'in elinden Hattâb oğlu aldı. Kova onun elinde büyük bir kovaya dönüştü. Artık ben insanlardan Omer'in yaptığı işi yapacak kuvvette kâmil bir kişi göremedim. Nihayet insanlar o kuyu başını develerin sulak ve eylek yeri edindiler".

Râvî Vehb ibn Cerîr: "el-Atanu", develerin çöküp eylenme yeri demektir, nihayet develer suya kandılar da orada eylenip kaldılar demektir, demiştir.

3721 İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Ben, Omer ibnu'l-Hattâb tâbutu üzerine konmuş olduğu hâlde onun için Allah'a duâ eden cemâatin içinde ayakta dikildim. Bu sırada bir adam arkamda dirseğini omuzum üzerine koymuş da şöyle diyordu:

(Yâ Omer!) Allah sana merhamet etti. Ben muhakkak Allah'ın seni iki dostunla (Peygamber ve Ebû Bekr'le) beraber bulunduracağını kuvvetle umuyordum. Çünkü ben, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan çok defa bir düzeye: "Ben, Ebû Bekr ve Omer'le şöyle oldum; ben Ebû Bekr ve Omer'le şöyle yaptım; ben Ebû Bekr ve Omer'le şuraya gittim" derken işitir dururdum. Bunun için ben, Allah'ın seni muhakkak iki dostunla beraber bulunduracağını kuvvetle ümîd ederdim.

 (İbn Abbâs dedi ki:) Bir de dönüp baktım ki, bu sözleri söyleyen Alî ibn Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'dir.

3722 Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Amr'a müşriklerin Rasûlüllah'a yaptıkları işkencenin en şiddetlisini sordum. Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ben günün birinde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ka'be'nin Hıcr'ında namaz kılarken yanına Ukbe ibn Ebî Muayt'ın geldiğini gördüm. Ukbe, Peygamber'in ridâsını toplayıp boynuna koydu ve O'nu şiddetli bir boğuşla boğmağa başladı. Tam bu sırada Ebû Bekr geldi ve nihayet onu Peygamber'den uzaklaştırdı da: "Siz bir adamı, Rabbim Allah'tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki O size Rabbinizden apaçık mu 'cizeler de getirmiştir..." (el-Mü'min: 28) âyetini söyledi.