Geri

   

 

 

 

İleri

 

24- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Sıfatlamak Bâbı

3582........ Ukbe ibnu'l-Hâris (radıyallahü anh) şöyle demiştir: (Peygamber'in vefatından birkaç gün sonra) Ebû Bekr (radıyallahü anh) ikindi namazını kıldı. Sonra mescidden çıkıp (Alî'yle beraber) yürüyordu. (Yolda Alî'nin oğlu) Hasen'i gördü. Hasen çocuklarla oynuyordu. Ebû Bekr, Hasen'i omuzuna aldı ve:

Peygamber'e benziyen Alî'ye benzemiyen (yavru), babam sana feda olsun! dedi.

Alî ise gülüyordu.

3583 Bize İsmâîl tahdîs etti ki, Ebû Cuhayfe (radıyallahü anh): Ben Peygamber'i gördüm, el-Hasen O'na çok benziyordu, demiştir.

3584 Bize İsmâîl ibn Ebî Hâlid tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Cuhayfe (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i gördüm, el-Hasen ibn Alî O'na benzerdi.

Ebû Cuhayfe'nin râvîsi İsmâîl ibn Ebî Hâlid dedi ki: Ben Ebû Cuhayfe'ye:

Peygamber'i bana vasıflayıp bildir, dedim. O da şöyle vasıfladı:

Peygamber beyazdı. Siyah saçına beyaz karışmıştı. Peygamber bize (yani Benû Suvâe hey'etine) onüç dişi deve (hediye) verilmesini emretti.

Râvî Ebû Cuhayfe dedi ki:

— Fakat biz bu develeri teslim almadan önce Peygamber (Allah dîvânına) alındı.

3585 Bize İsrâîl, Ebû İshâk'tan tahdîs etti ki, Vehb ibn Cuhayfe es-Suvâî (radıyallahü anh): Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i gördüm, O'nun alt dudağının altında biraz beyazlık gördüm, demiştir

3586 Bize Harîz ibnu Usmân tahdîs etti ki, kendisi Peygamber'in arkadaşı olan Abdullah ibn Büsr'e:

— Sen Peygamber'i gördün mü, yaşlı mı idi? diye sormuş. Abdullah ibn Büsr de:

(Evet gördüm.) Alt dudağı ile çenesi arasında birkaç beyaz saç teli bulunuyordu, demiştir

3587 Rabîa ibnu Ebî Abdirrahmân şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik'ten işittim, o Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i vasıflıyor, şöyle diyordu: Peygamber kavminin orta boylusu idi. Çok uzun da değil, kısa da değildi. Ezheru’l-levn idi (yânı teni kırmızı rengi iyice emmiş beyazdı). Kireç gibi duru beyaz da değildi, kara yağız da değildi. (Su'dânlılar gibi) kıvırcık, kısa saçlı değildi. Düz ve uzun saçlı da değildi. O, mu'tedil sarkık saçlı idi. Ona kırk yaşında (vahy) indirildi. Vahy indirilmekte olduğu hâlde Mekke'de on yıl ikaamet etti, Medine'de on yıl (yaşadı); başında ve sakalında yirmi tel ak saç bulunmayarak.

Rabîatu'bnu Ebî Abdirrahmân yukarıdaki senedle şöyle demiştir: Ben Peygamber'in saçından birazını gördüm, kırmızı idi. Enes ibn Mâlik'e:

Peygamber saçını boyadı mı ki, bu gördüğüm saçlar kırmızı idi? dedim.

Bana:

(Hayır boyamadı.) O saçlar başına sürdüğü kokudan dolayı kırmızı olmuştur, denildi.

3588 Rabîa, Enes ibn Mâlik'ten şöyle derken işitmiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ifrat derecede uzun da değil, kısa boylu da değildi. O süt gibi safî beyaz da değil, karayağız da değildi. O kısa kıvırcık saçlı da değil, düz uzun saçlı da değildi. Kırk yaşını doldurunca Allah O'nu peygamber gönderdi. (Peygamberliğinde) on sene Mekke'de, on sene de Medine'de ikaamet etti. Başında ve sakalında yirmi tel ak saç bulunmayarak Allah onu vefat ettirdi.

3589 Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sîmâca insanların en güzeli idi. (Ahlâk i'tibâriyle de en güzeli idi.) Vücûd yaratılışı cihetiyle de insanların (insan tiplerinin) en güzeli idi. O ne çok uzundu, ne de kısa boylu idi.

3590  Katâde şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik'ten:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) saçını boyadı mı? diye sordum. Enes:

— Hayır boyamadı; çünkü biraz beyazlık O'nun yalnız -iki gözüyle iki kulağı arasına dökülen iki zülfünde vardı, dedi .

3591 el-Berâ ibnu Âzib (radıyallahü anh) Peygamber'i şöyle vasfetmiştir:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) uzunla kısa boy arası mu'tedil bir endamda yaratılmıştı. O'nun iki omuzu arası genişti. İki kulağı yumuşağına kadar inen gür saçı vardı. Ben bir defasında Peygamber'i kırmızı (ve yeşil çubuklu) bir libâs içinde görmüştüm. Kat'î olarak derim ki, ben güzellikte O'na denk olabilecek hiçbir şey görmedim.

Râvîlerden Yûsuf ibn Ebî İshâk, babası Ebû Ishâk'tan: Kürek kemiği ile kol başının kavuştuğu yere yânı omuz başlarına kadar uzanan gür saçı vardı, demiştir.

3592  Ebû İshâk şöyle demiştir: el-Berâ ibn Azib'e:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzü kılıç gibi (parlak) mı idi? diye soruldu.

— Hayır, kılıç gibi değil, ay misâli (parlak ve toparlak çehreli) idi, dedi.

3593 el-Hakem ibn Uteybe şöyle demiştir: Ben Ebû Cuhayfe (radıyallahü anh)'den işittim, o şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güneşin en sıcak zamanı gün ortasında Bathâ mevkiine çıktı ve abdest aldı. Sonra önünde ucu demirli bir harbe olduğu hâlde öğle ve ikindi namazlarını ikişer rek'at kıldırdı.

el-Hakem senedde şunu hatırladı: Avn, babasından; o da Ebû Cuhayfe'den rivayet etti. O şöyle demiştir: O harbenin ardından geçmekte olan kadın geçer idi. (Peygamber çadırdan çıktı.) İnsanlar kalktılar ve Peygamber'in iki elini tutmaya, yüzlerine sürmeye başladılar. Ebû Cuhayfe dedi ki: Bu sırada ben de Peygamber'in yanına sokuldum, elini elime aldım ve onu yüzüme götürüp sürdüm. Bir de gördüm ki, Peygamber'in eli (o sıcak zamanda) kardan daha serin, miskten daha güzel kokulu idi

3594 Abdullah İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) insanların en cömerdi idi. En cömert olması da ramazânda Cibril kendisine kavuştuğu zaman görülürdü. Cibrîl, ramazânın her gecesinde Rasûlüllah ile buluşur da kendisiyle Kur'ân'ı müzâkere ederdi. Şübhesiz ki işte bundan dolayı Rasûlüllah, insanların yararı için gönderilen rüzgârdan daha cömert idi (Muhtaçlara daha çok ve daha çabuk yetişirdi).

3595 Bana İbnu Şihâb, Urve'den; o da Âişe'den haber verdi ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sevinmiş olarak ve yüz çizgileri parlar bir hâlde Aişe'nin yanına girip şöyle buyurmuştur:

— " (Yâ Âişe!) Mudlic kabilesinden olan zâtın (iz sürücü Mücezziz'in) Zeyd ile Usâme için söylediği sözü işitmedin mi? O (uyumakta olan) Zeyd ile Usâme'nin ayaklarını gördü de: Muhakkak bu ayaklar birbirindendir, dedi".

3596-...,... Abdullah ibn Ka'b şöyle demiştir: Ben babam Ka'b ibn Mâlik'ten işittim. O Tebûk seferinden geri kaldığı zamanı tahdîs ederek şöyle dedi: Rasûlüllah'a selâm verdiğim zaman yüzü sevinçten şimşek çakar (gibi parlar) bir hâlde idi... Esasen Rasûlüllah Allah tarafından sevindirildiği zaman yüzü parlardı, hattâ o yüz bir ay parçasına benzerdi. Biz de sevinçli bir vahiy geldiğini O'nun bu sevimli sîmâsından anlardık...

3597  Saîd el-Makburî'den; o da Ebû Hureyre (radıyallahü anh)'den tahdîs etti ki, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben devirden devire ve aileden aileye (süzüle süzüle) geçen Âdemoğulları soylarının en temizinden naklolundum. Nihayet şu içinde bulunduğum topluluktan (Hâşimî soyundan) meydana çıktım".

3598 Ibn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah, İbn Abbâs radıyallahü anhüma'tan şöyle haber verdi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) alın saçlarını alnının üstüne bırakırdı. Müşrikler ise başlarının saçlarını alnın iki tarafına ayırırlardı. Kitâb ehli olanlar da başlarının saçlarını alınlarına salıverirlerdi. Rasûlüllah, hakkında hiçbirşey ile emrolunmadığı hâllerde kitâb ehline uygun olmayı severdi. Sonraları Rasûlüllah da başının saçını iki tarafa ayırıp bıraktı.

3599 Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sözünde, fiil ve hareketinde taşkınlık yapıcı seciyede değildi. Taşkınlığı zorlanarak da yapıcı değildi, demiştir. Abdullah herkese: “İyi biliniz ki, sizin en güzel huylunuz, en hayırlı olanınızdır” der idi.

3600 Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) - dünyâ, işlerinden - iki şey arasında muhayyer kalındığında muhakkak onlardan - günâh olmadığı müddetçe - en kolay olanını alırdı. Eğer günâh gerektirecek olursa, o kolay şeyden insanların en uzak bulunanı Rasûlüllah olurdu. Rasûlüllah kendisi için kin tutup öc almamıştır. Ancak Allah'ın hürmetine saygısızlık edilmesi hâli müstesnadır. İşte bu hâlde yapılan hürmetsizlik sebebiyle Allah için (öfkelenir), intikaam alırdı.

3601 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh): Ben hayâtımda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in elinden daha yumuşak hiçbir ipeğe, hiçbir dîbâca el sürmedim. Yine ben ömrümde Peygamber'in kokusundan daha hoş, daha temiz bir koku da asla koklamadım, demiştir.

3602 Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh), haya cihetiyle kendi köşesinde oturan bakire kızdan daha çok utangaçtı, demiştir.

3603 Bize Şu'be, senedi ve metni bundan evvelki hadîse benzeyen hadîsi tahdîs etti. Bu rivayette şunu ziyâde etti: Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) birşeyden hoşlanmazsa (onu sahibinin yüzüne vurmazdı), hoşnûdsuzluğu (yalnız) yüzünde görülüp bilinirdi.

3604 Ebû Hureyre (radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hiçbir zaman hiçbir yemeği ayıplamadı. Yemeyi arzu ederse onu yerdi, arzu etmezse bırakırdı, demiştir.

3605  Ibnu Buhayne (denmekle ma'rûf olan) Abdullah ibn Malık el-Esedî (radıyallahü anh): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılarken secde ettiği zaman, koltuk altını göreceğimiz derecede pazularımn arasını açardı, demiştir,

Bu hadîsin râvîlerinden İbnu Bukeyr de: Bize Bekr ibnu Mudar: Koltuk altı aklığını görecek derecede... Şeklinde tahdîs etti, demiştir.

3606  Bîze Saîd, Katâde'den tahdîs etti ki, onlara da Enes (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hiçbir duasında ellerini yukarıya kaldırmazdı, yalnız yağmur duasında kaldırırdı. Çünkü Peygamber bunda (ellerini) koltuklarının beyazı görülünceye kadar kaldırırdı.

3607 Mâlik ibn Mığvel tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Avn ibn Ebî Cuhayfe'den işitittim. O, babası Ebû Cuhayfe'nin şöyle dediğini zikretti: Ben Peygamber'in yanına sokuldum. Peygamber el-Ebtâh mevkiinde bir kubbe yani yuvarlak bir çadır içinde idi, öğlenin sıcak zamanında Bilâl dışarı çıkıp namaza nida etmişti. Sonra içeri girdi ve Rasûlüllah'ın abdest suyunun artanını dışarı çıkardı. İnsanlar o suyun üzerine düşüp ondan bir parça alıyorlardı. Sonra Bilâl tekrar çadıra girdi ve ucu demirli bir harbe çıkardı. Bu sırada Rasülullah da dışarıya çıktı. Bacaklarının aklığı hâlâ gözümün önündedir. Bilâl o harbeyi çadırın dışında bir yere dikti. Sonra Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) seferi olarak öğle namazım iki rek'at, ikindi namazını da iki rek'at kıldırdı. O sırada önünden eşek ve kadın geçerdi.

3608-......Bize Sufyân, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (r. anha):

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir sözü, bir hâdiseyi tahdîs eder anlatırdı. Anlatırken O'nun sözlerini bir sayıcı kişi saysaydı, muhakkak sayabilirdi, demiştir.

3609- Ve el-Leys şöyle dedi: Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, teyzesi Âişe ona:

— Birşey anlatacağım, bilmem sana hayret verir mi? diye şöyle söylemiş:

— Buraya Fulân'ın babası (Ebû Hureyre) geldi. Odamın şu tarafına oturdu. (Sözüne hiç aralık vermeksizin devamlı) Rasûlüllah'tan hadîs söyleyip, bunları bana duyurmak istiyordu. Halbuki ben nafile namazı kılıyordum. Ben ibâdetimi bitirmeden kalktı gitti. Eğer ben (ibâdetimi tamamlayıp da) ona yetişebilseydim, muhakkak onu (böyle aralıksız söylemekten) men' edecektim. İyi bil ki, Rasûlüllah, sözü sizin sözünüzü zincirlediğiniz gibi birbirine ekleme suretiyle söyler değildi, demiştir.