Geri

   

 

 

 

İleri

 

17- Muahede yaptıktan sonra gadredip ahdi bozan kimsenin günâhı ve Yüce Allah'ın şu kavli bâbı:

'O en şerrliler, içlerinden kendileriyle muahede ettiğin kimselerdir ki, muahededen sonra her defasında ahidlerini bozarlar ve onlar sakınmazlar" (el-Enfâi: 56)

3214 Abdullah ibn Amr (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Dört huy vardır ki, bunlar her kimde topluca bulunursa o kişi hâlis münafık olur:

Söz söylediğinde yalan söyleyen;

Va'd ettiği zaman va'dinden dönen;

Ahd ettiğinde ahdini bozan;

Da'vâ ve muhakeme zamanında haktan ayrılan kişi.

Herhangi bir kişide bu huylardan birisi bulunursa o (kötü) huyu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir huy bulunur".

3215 Alî (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bizler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den Kur'ân'dan başka bir şey yazmadık; bir de şu sahîfenin içindeki şeyleri yazdık: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Medine şuraya kadar Âir Dağı arası haremdir. Kim Medine'nin bu haremi içinde Kitâb ve sünnete aykırı bir iş işlerse yahut bir bid'atçıyı barındırır, yardım ederse Allah'ın, meleklerin ve toptan bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Ondan hiçbir adalet ve hiçbir harcama kabul olunmaz. Müslümanların emânı (ahdi) birdir. Müslümanların sayıca en azı da bu emânı yürütür. Kim bir müslümânın verdiği ahdi bozarsa Allah'ın, meleklerin ve toptan bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Ondan ne nafile, ne farz hiçbir ibâdet kabul olunmaz. Her kim de kendi efendilerinin izni olmaksızın başka bir kavmi velî ve efendi edinirse Allah'ın, meleklerin ve toptan bütün insanların la'neti onun üzerine de olsun ve ondan hiçbir harcama ve hiçbir adi kabul olunmasın".

3216-Ve Ebû Mûsâ Muhammed ibnu'l-Müsennâ şöyle dedi: Bize Hâşim ibnu'l-Kaasım tahdîs edip şöyle dedi: Bize İshâk ibn Saîd, babası Saîd ibn Amr'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (bir kerre mecliste bulunanlara):

(Cizye ve harâc olarak) dînâr, dirhem almayacak olursanız hâliniz nice olur? Demişti de kendisine:

— Yâ Ebâ Hureyre, sen böyle birşeyin olacağını nasıl düşünüyorsun? Denilmişti.'

Bunun üzerine Ebû Hureyre (radıyallahü anh):

— Evet, Ebû Hureyre'nin nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben size kendisi doğru söyleyen, kendisine de (vahiyle) doğru söylenenin (Rasûlüllah'ın) sözünden haber veriyorum, dedi. Oradakiler:

— Pekiyi! Şu cizye, haraç altınlarını, gümüşlerini alamamak neden neş'et ediyor? Diye sordular. Ebû Hureyre:

— Allah'ın ve Rasûlü'nün muâhedeli kimselere verdikleri ahd ve emânlar yırtılır, atılır; o zaman Azîz ve Celîl olan Allah zımmîlerin kalblerini sıkıca bağlar da bu sebeble onlar ellerindeki cizye, harâc mallarını vermezler, diye cevâb verdi.