19- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kalbleri İslâm’a alıştırılmak istenenlere ve onlardan başkalarına beşte bir hissesinden ve haraç, cizye gibi diğer devlet gelirlerinden vermekte olduğu şeyler bâbıBu başlıkta zikredilen şeyi Abdullah ibn Zeyd Peygamber'den rivayet etmiştir. 3179 Hakîm ibn Hizam (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Rasûlüllah'tan istedim, O bana verdi. Sonra kendisinden yine istedim, O da yine bana verdi. Sonra bana şöyle buyurdu: — "Yâ Hakîm! Şu mal, yeşil, tatlı bir meyvedir. Her kim bu malı nefis ferâgatiyle (hırssız) alırsa, o malda kendisi için bereketlilik ve meymenetlilik ihsan olunur. Her kim de bunu hırs ile (nefis düşkünlüğü ile) alırsa, bu malda alan için bereketlilik ve şereflilik olmaz. O hırslı kimse bir obur gibidir ki, dâima yer, fakat bir türlü doymaz. (Veren) yüksek el, (alan) alçak elden hayırlıdır." Hakîm dedi ki: Ben: — Yâ Rasûlallah, Seni hakk ile peygamber gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben şu dünyâdan ayrılıncaya kadar Sen'den başka hiçbir kimseye, hiçbir şey için elimi uzatmam, dedim. (Hakîkaten) Ebû Bekr, Beytu'l-mâl'daki hakkını vermek için Hakîm'i çağırmış, fakat Hakîm, Ebû Bekr'in ihsanından hiçbirşey kabul etmemiştir. Sonra Omer de onu, hakkım vermek için çağırmış, ondan da bir şey kabul etmekten çekinmiştir. Bundan sonra Omer: — Ey Müslümanlar cemâati! Ben Hakîm'in, Allah'ın kendisine ayırdığı bu fey'den olan hakkını kendisine arz ediyorum, o ise bunu almaktan çekiniyor, demiştir. Ve (hakîkaten) Hakîm, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sonra tâ vefat edinceye kadar hiçbir insandan bir şey almamıştır 3180 Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh) -Tâif dönüşünde Cı'râne'de: — Yâ Rasûlallah! Şu muhakkak ki üzerimde Câhiliyet devrinde -el-Mescidu'l Harâm'da- bir gün i'tikâf etme adağı vardır (ne buyurursunuz)? dedi. Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona adağını îfâ edip yerine getirmesini emretti. Nâfi' şöyle demiştir: Omer (radıyallahü anh), Huneyn harbi esirlerinden iki cariyeye nail oldu ve bunları Mekke'deki evlerden birisinin içine koydu. Yine ikinci râvî Nâfi' dedi ki: Müteakiben Rasûlüllah, Huneyn (harbi) esirlerine hürriyet verdi. Bu sebeble esirler sokaklarda koşmaya başladılar. Bunun üzerine Omer, oğluna: — Yâ Abdallah! Bak, gör, bu ne hâldir? Dedi (O da sokaklarda ileri geri koşan câriye kalabalığının sebebini |sorup öğrenerek geldi ve:) — Rasûlüllah bütün cariyelere hürriyet vermiştir, dedi. Omer de oğluna; — Haydi sen de git ve o iki cariyeyi salıver! Dedi. Yine Nâfi': Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ci'râne'den umre yapmamıştır; eğer oradan umre yapmış olaydı bu husus Abdullah ibn Omer'e gizli kalmazdı, demiştir. Ve Cerîr ibn Hazım, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Omer’den olmak üzere, İbn Omer'in "Bu iki câriye beşte birden idi" dediğini ziyâde etmiştir. Ve bu i'tikâf hadîsini Ma'mer ibn Râşid, Eyyüb'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Omer'den olmak üzere en-Nezr Kitâbı'nda rivayet etti, fakat orada "Yevmin" -yahut- "Yevme= يَوْمَ " demedi 3181 Bize el-Hasen el-Basrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Amr ibnu Tağlib (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kavme (bir topluluğa) mal verdi de diğerlerine vermedi. Sonra o mal vermediklerinin kendisi aleyhine öfkeli konuşmalar yaptıklarım haber aldı da bunun üzerine şöyle buyurdu: — "Muhakkak ki ben kalb hastalığı ve sabırsızlıklarından endîşe etmekte olduğum birtakım insanlara mal veririm. Bâzı toplulukları da Allah'ın onların kalblerinde yarattığı (fıtrî) hayra ve zenginliğe havale ederim. Amr ibn Tağlib de bunlardan biridir". Râvî Amr ibn Tağlib: Rasûlüllah'ın bu lûtufkâr sözüne bedel kırmızı develere (yani bütün dünyâya) mâlik olmayı arzu etmem, demiştir. Ve Ebû Âsım, Cerîr ibn Hâzım'dan yaptığı rivayetinde şunu ziyâde etti: Cerîr ibn Hazım şöyle diyordu: Bize Amr ibn Tağlib (radıyallahü anh) şöyle tahdîs etti: Bir defasında Rasûlüllah'a birçok mal yahut birçok esîr -bir rivayette birçok şey- gönderilmişti. Akabinde Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o malı burada zikrolunduğu surette taksim etti... 3182 Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben Kureyş'e onları müslümânlığa alıştırmak için (ganîmet malından çok hisse) veriyorum. Çünkü onlar Câhiliyet devrine yakındırlar" buyurdu. 3183 Bize ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle haber verdi: Allah Hevâzin (harbindeki ganimet) mallarından kendi Rasülü'ne fey' olarak verdiği şeyleri verdiği zaman, Rasûlüllah da Kureyş'ten birtakım kimselere (kalblerini İslâm'a alıştırmak için) yüzer deve vermeye başladığı zaman, Ensâr'dan bâzı kimseler: — Allah, Rasûlüllah'a mağfiret etsin! O, Kureyş'e veriyor da bizi terk ediyor. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyşliler'in kanları damlıyor, dediler. Enes (sözüne devamla) dedi ki: Ensâr'ın bu sözü Rasûlüllah'a duyuruldu da, Rasûlüllah Ensâr'a haber gönderdi ve onları deriden bir çadır içinde toplattı. Ensâr'dan başka kimseyi onların yanına bırakmadı. Ensâr toplanınca, Rasûlüllah, onların yanına geldi ve: — "Sizin tarafınızdan söylenip bana ulaşan söz nedir?" buyurdu. Ensâr'ın anlayış sahibi olanları Rasûlüllah'a hitaben: — Yâ Rasûlallah! Bizim re'y sahibi olanlarımız hiçbir söz söylemediler. Amma bizden yaşları küçük birtakım genç insanlar "Allah, Rasûlüllah'a mağfiret etsin. O, Kureyş'e veriyor da Ensâr'ı terk ediyor; Halbuki bizim kılıçlarımızdan henüz Kureyşliler'in kanları damlıyor" sözlerini söylediler, dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şunları söyledi: — "Şüphesiz ben zamanları kâfirliğe yakın bulanan birtakım insanlara dünyalık mal veriyorum. İnsanlar evlerine aldıkları malları götürürlerken sizler yurtlarınıza Allah'ın Rasûlü ile dönmenizden râzı olmuyor musunuz? Allah'a yemin ederim ki, sizin kendisiyle dönüp gideceğiniz şey, onların alıp gidecekleri şeyden hayırlıdır!" Bunun üzerine Ensâr: — Evet yâ Rasûlallah! Bizler razı olmuşuzdur, dediler. Rasûlüllah onlara: — "Sizler benden sonra yakında (dünyâ işlerinde) başkalarının size şiddetle tercih edildiğini göreceksiniz. O takdirde sizler havuz başında Allah'a ve Rasûlü'ne kavuşuncaya kadar sabrediniz (ki sabra karşı bol sevaba zafer bulaşınız)" buyurdu. Enes: Fakat biz sabredemedik, demiştir. 3184 Muhammed ibn Cubeyr şöyle demiştir: Bana babam Cubeyr ibn Mut'ım haber verdi ki, kendisi Rasûlüllah'ın beraberinde bulunduğu ve Rasûlüllah da beraberinde birtakım insanlar olduğu hâlde Huneyn seferinden döndüğü sırada birtakım bedevi Arablar ganimet isteyerek Rasûlüllah'ın etrafına takılmışlardı. Hattâ Rasülullah'ı sıkıştırıp zorlamışlardı da O'nu Semure (denilen dikenli büyük bir ağaç) altına sığınmaya mecbur etmişlerdi. Ve o ağacın iri dikenleri Rasûlüllah'ın ridâsına takılıp kapmıştı da bu yüzden Rasûlüllah bir müddet orada durmuş ve: — "Ridâmı bana veriniz! Eğer şu iri dikenli ağacın dikenleri sayısınca ganimet devesi ve sığırı mevcûd olaydı, muhakkak ben onları aranızda taksim ederdim. Sonra siz beni ne cimri, ne yalancı, ne de korkak bulmazdınız (yânı böyle ittihâm etmezdiniz)" buyurdu. 3185 Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben (bir kerresinde) Peygamber'in beraberinde yürüyordum. Peygamber'in üzerinde Necrân dokumalarından kalın kenarlı bir ridâ (yânı bir kaftan) bulunuyordu. Bir çöl Arabı Peygamber'e yetişti de ridâsını şiddetle çekti. O sırada ben Peygamber'in boynu ile iki omuzu arasına baktım da bedevînin ridâyı şiddetle çekmesinden dolayı, ridânın kalın kenarı Peygamber'in boyun safhasında iz bırakmış olduğunu gördüm. Bundan sonra bedevi, Peygamber'e: — Yanında bulunan Allah malından bana bir şey verilmesini emret, dedi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bedeviye doğru (şefkatle) baktı da güldü, sonra bu bedeviye biraz dünyalık verilmesini emretti. 3186 Abdullah ibn Mes'ûd (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Huneyn günü harb olup bitince Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -ganîmet taksîmi sırasında- bâzı kimselere fazla vermek suretiyle bir tercîh ve hususiyet bahşetti. Meselâ (kalbleri İslâm'a alıştırılanlardan) el-Akra' ibnu Hâbis'e yüz deve verdi. Uyeyne'ye de bunun kadar vermişti. Arab eşrafından bâzı insanlara da bu suretle (yüzer deve) ihsan buyurdu da, bu Arab eşrafını o gün ganîmet taksiminde başkalarına tercîh etmişti. (Peygamber'in bundan maksadını anlamayanlardan) bir kişi (i'tirâz ederek): — Vallahi bu taksim, kendisinde adalet gözetilmeyen yahut kendisiyle Allah rızâsı kastedilmeyen bir taksimdir, dedi. Ben de: — Vallahi bu (küstahça) sözü ben Peygamber'e muhakkak haber veririm, dedim. Ve akabinde Peygamber'e varıp bunu kendisine haber verdim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): — "Allah ve Rasûlü adalet etmezse kim adalet eder? Allah Mûsâ'ya rahmet etsin, o bundan daha çok sözlerle ezâlandırıldı da sabretti" buyurdu 3187-...... Ebü Bekr'in kızı Esma (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben, Rasûllullah’ın ez- Zübeyr’e kesip verdiği hurmalık arazisinden (deveye yedirmek için) başının üstünde hurma çekirdeği taşır idim. Bu hurmalık benim meskenimden bir fersahın üçe ikisi uzaklıkta idi. Ve Ebu Damre Enes ibn Iyâd Hişâm’dan; O da babası Urve İbni'z-Zubeyr'den söyledi ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ez-Zubeyr’e Benu Nadır mallarından bir mikdâr hurmalık arazı ayırıp vermiştir 3188 Bize Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Bana Nâfi', İbn Omer (radıyallahü anh) 'den şöyle haber verdi: Omer ibnu'l-Hattâb (radıyallahü anh), -devlet başkanlığı zamanında- Yahûdî ve Hrıstiyanlar'ı Hicaz toprağından çıkardı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da Hayber ahâlîsine gâlib gelip orayı fethedince Yahûdîler'i oradan çıkarmak istemişti. (Çünkü) Rasûlüllah bu toprağı fethettiği zaman o arazî Yahûdîler'in, Rasûl'ün ve müslümanların olmuştu. (Rasûlüllah Yahûdîler'i çıkarmak istemişti.) Bunun üzerine Yahudiler, Rasûlüllah'tan hurmaları tımar etmek ve mahsûlün yarısı kendilerine âid olmak üzere, kendilerini yurdlarında bırakmasını istediler. Rasûlüllah onlara: — "Dediğiniz şartlara göre sizleri dilediğimiz müddetçe burada oturtuyoruz" buyurdu. Nihayet Omer bunları kendi devlet başkanlığı zamanında Teymâ ve Erîha'ya sürünceye kadar Hayber'de oturtuldular. |