6- (Barış Yazısı) Nasıl Yazılır?(Barış anlaşması yazısı) "Bu fulân oğlu fulân ile fulân oğlu fulân'ın barış anlaşmasıdır" başlığı ile yazılır. 2738 Bize Şu'be, Ebû İshâk'tan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (radıyallahü anh)'den işittim, o şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye'de Mekkeliler'le barış anlaşması yapmaya karar verdiği zaman, taraflar arasında barış yazısını Alî yazdı. Alî "Allah'ın Elçisi Muhammed" yazdı. Müşrikler: — Sen "Allah'ın Elçisi Muhammed” yazma. Biz senin rasûl olduğunu kabul etseydik, seninle harb etmezdik, dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah, Alî'ye hitaben: — "Rasûlüllah sözünü sil!" buyurdu. Alî de: — Ben onu silen kimse olmam, dedi. Bunun üzerine onu Rasûlüllah bizzat kendi eliyle sildi. Ve gelecek sene kendisi ile sahâbîleri Mekke'ye girip üç gün ikaamet etmeleri; oraya ancak silâhların kılıfları içinde olarak girmeleri şartı üzere Mekkeliler'le barış anlaşması yaptı. Râvîye: Bu "Culubbânu's-silâh nedir?” Diye sordular. İçindekiyle beraber kılıftır, dedi. 2739 el-Berâ (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (altıncı hicret yılının) Zu’l-Ka'de ayında umre yapmak istedi (yola çıktı). Mekke ahâlîsi bunu kabul etmeyip, Peygamber'i, Mekke'ye girmesine bırakmadılar. Nihayet Peygamber Mekkelilerle, (gelecek yıl) Mekke'de üç gün ikamet etmek üzere, bir barış anlaşması yaptı. Barış yazısını yazdıkları zaman: "Bu Allah Elçisi Muhammed'in üzerinde sulh anlaşması yaptığı yazıdır" başlığını yazmışlardı. Mekkeliler'in müşrik elçileri: — Bizler bu "Allah elçiliğini" ikrar etmiyoruz. Eğer biz senin Allah Elçisi olduğunu biliyor olsaydık, seni (Mekke'ye girmekten) men' etmezdik. Lâkin sen, Abdullah oğlu Muhammed'sin, dediler. Rasûlüllah: — "Ben Allah'ın Elçisiyim ve ben Abdullah oğlu Muhammed'im" dedi. Bundan sonra Alî'ye: — "Rasûlüllah lâfzını sil!" buyurdu. Alî: — Hayır, vallahi ben Sen'in (Rasûlüllah) unvanını ebeden silmem! Dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah yazıyı aldı ve: — "Bu, Muhammed ibn Abdillah'ın üzerinde sulh anlaşması yaptığı maddelerdir" diye yazdı. (Maddeler şunlardır): 1. Mekke'ye silâh girmeyecek; silâh ancak kılıfında girecek; 2. Mekkeliler'den bir er kişi Muhammed'e tâbi' olmak isterse, Mekke'den çıkamayacak; 3. Muhammed'in sahâbîlerinden birisi Mekke'de kalmak isterse, bunun da Mekke'de ikaameti men' edilmeyecektir. (Ertesi yıl) Rasûlüllah Mekke'ye girdi ve ta'yîn edilen üç günlük müddet sona ermeye yaklaşınca, Mekke müşrikleri Alî'ye geldiler de: — Anlaşmanın müddeti geçti. Artık sahibine (Peygamber'ine) söyle de Mekke'den çıksın! dediler. Peygamber de (sahâbîleriyle birlikte) Mekke'den çıktı. Bu sırada Hamza'nın kızı Peygamber'e: — Yâ ammî, yâ ammî! Diye feryâd ederek arkalarına takılmıştı. Alî ona uzandı ve eliyle tuttu da (mahfede bulunan) Fâtıma'ya hitaben: — Amcanın kızını al! Deyip, onu mahfeye yükledi. Medine'ye geldikten sonra Hamza'nın kızının misafirliği hakkında Alî, Zeyd ibn Harise, Ca'fer çekiştiler. Alî: — O, benim amcamın kızıdır. Onun terbiyesine ben herkesten fazla hakk sahibiyim, dedi. Ca'fer de: — O, benim amcamın kızıdır. Teyzesi de benim nikâhım altındadır. (Terbiyesi bana düşer), demişti. Zeyd ibn Harise de: — O, benim (ahdî) kardeşimin kızıdır, diyordu. (Bu da'vâ kendisine arz edilince) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hamza'nın kızının teyzesine âid olduğuna hükmetti ve: — "Teyze, terbiye hususunda ana menzilesindedir" buyurdu. Sonra Alî'ye hitaben: — "Sen bendensin, ben de sendenim (yani sen bana neseble, bağlısın, ben de sana bağlıyım)" diye naziklik gösterdi. Ca'fer'e de: — "Sen de yaratılışın bakımından ve ahlâkın bakımından bana benzedin" dedi. Zeyd ibn Hârise'ye de: — "Sen bizim kardeşimiz ve dostumuzsun" dedi. |