9 Kur'ân Okuyanın ve Kur'ân Hamilinin Kur'ân'a Karşı Göstermesi Gereken Tazim ve Saygıet-Tirmizî el-Hakim Ebu Abdullah, Nevâdiru'l-Usûl adlı eserinde şunları söylemektedir:[136] [71] Aşağıdaki hususlara riâyet etmek Kur'ân-ı Kerim'e saygı göstermenin ifadesidir. 1- Kur'ân-ı Kerim'e abdestsiz dokunmamak ve ancak abdestli olarak Kur'ân'ı okumak. 2- Misvak kullanmak, dişlerinin arasındaki kırıntıları ayıklayıp ağzının hoş olmayan kokusunu gidermek. Çünkü ağız Kur'ân'ın geçtiği yoldur. Yezid b. Ebî Mâlik der ki: Ağızlarınız Kur'ân'ın geçtiği yollardandır. O bakımdan oraları gücünüz yettiğince temizleyiniz ve ayıklayınız. 3- Bir hükümdarın huzuruna girmek için elbise giyildiği gibi elbise giyilsin. Çünkü o kendisi ile Rabbi arasında özel bir şekilde konuşacaktır. 4- Kur'ân okumak için kıbleye yönelmek. Ebu'l-Âliye Kur'ân okuyacağı vakit sarık sarar, elbiselerini giyinir ve kıbleye yönelirdi. 5- Balgam çıkardığı her seferinde ağzını çalkalamak. Şu'be, Ebu Hamza'dan onun da İbn Abbas'tan rivayetine göre, İbn Abbas'ın önünde bir bardak bulunurdu. Balgam çıkardı mı ağzını çalkalardı. Sonra da zikre (Kur'ân okumaya) devam ederdi. Balgam çıkardığı her seferinde ağzını çalkalardı. 6- Esnemesi geldiği zaman Kur'ân okumayı kesmek. Çünkü Kur'ân okuduğu vakit, o Rabbine hitap etmekte ona seslenmektedir. Esnemek ise şeytandan gelir. Mücâhid der ki: Kur'ân okurken esneyecek olursan, esnemen geçinceye kadar Kur'ân'ı ta'zim etmek üzere, Kur'ân okumayı kes. İkrime de böyle söylemiştir. Bununla böyle bir uygulamada Kur'ân-ı Kerim'e ta'zim ve saygı ifadesi olduğunu anlatmak istemektedir. 7- Kur'ân okumaya başladığı sırada şeytan-ı racim'den (kovulmuş şeytandan) Allah'a sığınmak ve eğer sûrenin başından yahut daha önce okuyup da durduğu yerden okumaya başlayacak olursa "bismillahirrahmanirrahim" demek. 8- Kur'ân okumaya başladığı takdirde, zorunlu olmaksızın arada bir insan kelamı ile okuyuşunu kesmemek. 9- Kur'ân okurken yalnız başına bir yere çekilmek. Böylelikle birisi gelip onunla konuşarak okumasını kesmez ve okuması ile cevabını birbirine karıştırmaz. Çünkü böyle yapacak olur ise, başlangıçta çektiği istiazenin himayesi son bulur. 10- Kur'ân-ı Kerim'i sükûnetle, ağır ağır ve tertil ile okumak. 11- Kendisine yapılan hitabı iyice kavramak üzere zihnini ve bütün kavrayış gücünü toplamak. 12- Allah'ın va'dinin dile getirildiği âyette durmak ve yüce Allah'tan bunu arzulayıp lütfundan bu va'de nail olmasını dilemek. Tehdidin sözkonu-su edildiği âyet üzerinde durup o tehditten Allah'a sığınmak. 13- Kur'ân'ın verdiği misaller üzerinde durmak ve bu misalleri gereği gibi anlamak. 14- Kur'ân'ın garip lâfızlarını (anlamını bilmediği kelimelerini) araştırmak. 15- Sözler tamamıyle açık ve seçik bir şekilde ortaya çıkıncaya kadar her bir harfin hakkını eksiksiz olarak vermek. Çünkü her bir harf karşılığında onun için on hasene vardır. 16- Okuması bitirdiğinde Rabbini tasdik etmek, Rasûlünün tebliğ ettiğine dair şahitlik etmek, bunun hak olduğuna dair tanıklık yapmak. Bunun için şöyle der:........ "Doğru söyledin Rabbimiz. Peygamberlerin tebliğ etmiştir. Biz buna tanıklık edenlerdeniz. Allah'ım, bizi hakka tanıklık eden şahitlerden ve adaleti uygulayan kimselerden kıl." Sonra da bazı dualar yapar. 17- Kur'ân okuduğu vakit, her bir sûreden birkaç âyet seçip okumamak. Çünkü Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan bize kadar ulaşan rivayete göre o, birgün her bir sûreden az bir miktar okuyan Hazret-i Bilal'in yanından geçer. Ona bir sûreyi tamamıyle okumasını emreder. Rivayet böyledir ya da buna benzer bir şekildedir. 18- Mushaf'ı koyduğu zaman açık bırakmamak, onun üstüne herhangi bir kitabı koymamak. Böylelikle Kur'ân-ı Kerim ilim kitabı olsun, başka bir şeye ait olsun her zaman için diğer bütün kitaplardan yüksekte olmalıdır. 19- Kur'ân'ı okuduğu vakit onu göğsüne yakın tutmak veya önündeki herhangi bir şeyin üstüne koymak, yere koymamak. 20- Tahtaya yazdığı vakit, tükürükle silmemek, su ile yıkamak. 21- Su ile yıkadığı vakit, necasetin bulunduğu yerlerde ve çiğnenip geçilen Yerlerde yıkamaktan korunmak. Çünkü Kur'ân'ın yazısının yıkandığı suyun da kendine göre bir hürmeti vardır ve bizden önce gelen seleflerle kimisi bu gibi suları şifa niyetiyle kullanırdı. 22- Bir sahife yıprandığı veya okunmaz hale geldiği vakit, başka kitapla okumak için kullanmamak. Çünkü bu Kur'ân'a büyük bir saygısızlıktır, fakat bunun yerine yazıyı su ile siler. 23- Mushafa bir defa olsun bakmaksızın hiçbir gün geçirmemek. Ebu Musi şöyle derdi: Her gün Rabbimin fermanına bir defa olsun bakmamaktan haya ederim. 24- Gözlerinin de ondan pay almasını sağlamak. Çünkü gözler ruha götürür. Ruh ile göğüs arasında bir perde vardır. Kur'ân ise göğüstedir. Kişi ezberden okuduğu vakit, kulağına işittirir ve bu ruhuna ulaştırır. Hattına da bak takdirde bu sefer bu işin gerçekleşmesinde göz ve kulak ortaklaşa hareket ederler. Bu ise bu işin daha güzel bir şekilde yerine gelmesini sağlar. Böylece göz de kulak gibi payını almış olur. Zeyd b. Eslem'in Ata b. Yesar'dan rivayetine göre, Ebu Said el-Hudrî şöyle nakletmiştir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Gözlerinize de ibadetteki paylarını veriniz." Ashab: Ey Allah'ın Rasûlu, gözlerin ibadetteki payı nedir, diye soranlara şöyle buyurdu: "Mushafa bakmaları, Kur'ân üzerinde tefekkür ve hayret edici gerçeklerden söz ettiği vakit de gereken ibreti almak." Mekhul, Ubade b. es-Samit'ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Ümmetimin en faziletli ibadeti bakarak Kur'ân okumaktır " 25- Dünya işlerinde herhangi bir durum ile karşı karşıya kaldığında onu te'vil etmemek. Burada te'vilin ne anlama geldiği biraz sonra açıklanacaktır. Bize Amr b. Ziyad el-Hanzalî anlattı: Bize Huşeym b. Beşir Muğire'den İbrahim'den rivayetle dedi ki: Dünya işlerinden herhangi bir husus arız olduğunda Kur'ân-ı Kerim'den herhangi bir buyruğun (ona dair) te'vil edilmesi kerih görülüyor idi. Te'vil ise, mesela yanına gelen bir kişiye: "Bir takdir üzere geldin ey Musa" (Taha, 20/40) demek ve yemek ve benzerlerinin hazır olduğu bir sırada: "Geçmiş günlerde işledikleriniz sebebiyle afiyetle yiyin için." (el-Hakka, 69/24) demek gibi. 26- Nahl sûresi, Bakara sûresi, Nisa sûresi gibi şu sûresi bu sûresi demep bunun yerine: İçinde şu şu hususlardan sözedilen sûre demek. Ben (Kurtubi) derim ki: Hazret-i Peygamber'in şu hadisi bu iddiaya aykırıdır: Bakara sûresinin sonlarındaki iki âyeti bir gecede okuyan kimseye bu iki âyet yeter." (l) Bu hadisi Buharî ve Müslim Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet etmişlerdir.[137] [72] 27- Ne kadar becerikli ve maharetli olduğunu göstermek gayesiyle çocuk öğreticilerinin yaptığı gibi kafasını eğerek Kur'ân okumamak. Çünkü bu şekilde hareket etmek, aykırı bir harekettir. 28- Şu bid'atçi, olmadık hemzeleri kıraate ilave eden, kelimeleri çıkartmakta aşırılığa giden, kendilerini zorlaya zorlaya okuyan, kokmuş, pis ağızlı kimselerin yaptığı gibi kıraatinde aşırıya kaçmamak. Çünkü böyle bir okuyuş sonradan bid'at olarak ortaya çıkmıştır. Şeytan bunu onlara telkin etmiş, onlar da böyle bir okuma şeklini benimsemişlerdir. 29- Kur'ân-ı Kerim'i fasıkların nağmeleri gibi şarkı nağmeleriyle, hıristiyanların nağmeleriyle veya rahiplerin figan ve inilti nağmeleriyle okumamak. Çünkü bütün bunlar bir sapıklıktır. Buna dair açıklamalar daha önceden yapılmıştır. 30- Kur'ân'ı yazdığı takdirde, açık ve seçik yazmak. Ebu Hukeyme'den rivayete göre Kûfe'de mushaf yazarmış. Ali (radıyallahü anh) yanından geçerken, onun yazdığına bakmış ve: Kalemini incelt, demiş. Bunun üzerine kalemimi alıp yanında güzelce yonttum. Sonra ayakta durmuş yazıma bakan Hazret-i Ali'nin önünde yazdım. Bu sefer şöyle dedi: İşte böyle, onu nurlandır. Aziz ve ce-lil olan Allah'ın onu nurlandırdığı gibi. 31- Kur'ân okuma esnasında bir kimsenin sesini ötekinden yükseltmemesi. Çünkü böyle yaparsa okuduğu anlaşılmaz olur, sonunda işittiğinden hoşlanmaz hale gelir. Ve bu bir çeşit anlamsız bir yarış şeklini alır. 32- Kıraatler hususunda tartışmaması ve mücadele etmemesi. Arkadaşına bu böyle değildir, dememesi. Çünkü o kıraatin de Kur'ân-ı Kerim'den sahih ve caiz olma ihtimali vardır. O takdirde de Allah'ın Kitabı'nı inkar etmiş duruma düşer. 33- Pazarlarda, gürültü olan yerlerde, boş işlerle uğraşılan yerlerle ayak takımı kimselerin toplantı yerlerinde Kur'ân okumamak. Yüce Allah'ın, Rahman olan Allah'ın kullarını sözkonusu edip onların boş sözlerle karşılaştıklarında şerefli bir şekilde geçip gitmelerinden övgüyle söz ettiğine dikkat etmek gerekir.[138] [73] Burada kişinin kendisi adına geçip gitmesi sözkonusu edilmiştir. Ya boş işlerle uğraşan kimseler arasında ve ayak takımının toplantı yerlerinde Kur'ân okunursa ne olur? 34- Mushafa yaslanmamak, dayanmamak. Arkadaşına vermek istediği takdirde onu uzaktan atmamak. 35- Mushafı oldukça küçük yazmamak. el-A'meş'in İbrahim'den, onun Ali (radıyallahü anh)'dan rivayetine göre Hazret-i Ali: "Mushaf küçültülmesin" demiştir. Ben (Kurtubi) derim ki: 'Rivayete göre Ömer b. d-ftattab (ya), birisinin, elinde küçük bir mushaf görür. Bunu kim yazdı? diye sorar. Adam: Ben, deyince elindeki sopa ile ona vurur ve: "Kur'ân'ı ta'zim edin" der. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan rivayet edildiğine göre o, "mescidcik veya mushafcık" denilmesi; nehyetmiş. 36- Kur'ân'dan olmayan birşeyi mushaf içinde yazmamak. 37- Altın ile mushafı süslememek ve altın ile yazısını yazmamak. Çünkü : takdirde dünya süsü ona karışmış olur. Muğire'nin İbrahim'den rivayetine göre o, mushafın süslenmesini, altın ile yazılmasını yahut âyetlerin başında iiamet konulmasını veya küçültülmesini hoş görmezmiş. Ebu'd-Derda'dan rivâyete göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: "Mescidlerinizi süslemeye başladığınız, mushaflarınızı tezyin ettiğiniz zaman, helak yakanıza yapıştı demektir.[139] [74] tbn Abbas da gümüş ile süslenmiş bir mushaf görünce şunları söyler: Siz runu çalsın diye hırsızı teşvik ediyorsunuz. Halbuki bu Kur'ân'ın zineti îcendi içindedir. 38- Yere ve sonradan yapılmış mescidlerde olduğu gibi duvara yazmamak. 3ize Muhammed b. Ali eş-Şakikî, babasından rivayetle anlattı. Abdullah b. el-Mubârek, Süfyan'dan, o Muhammed b. ez-Zübeyr'den dedi ki: Ben Ömer b. Abdülaziz'i şöyle derken dinledim: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yolda geçerken yerde bir yazı görür. Huzeyllilerden bir gence: "Bu ne?" diye sorar. Allah'ın Kitabı'ndan bir bölüm. Onu bir yalıudi yazdı, der. Hazret-i Peygamber şöyle buyurdu: "Bunu yapana Allah lanet eylesin. Allah'ın Kitabı'nı korunması gereken verden başka yere koymayın." Muhammed b. ez-Zübeyr der ki: Ömer b. Abdülaziz, oğullarından birisinin duvar üzerine Kur'ân-ı Kerim'i yazdığını gördü ve bu sebepten dolayı onu dövdü. 39- Bir hastalıktan şifa bulmak kastı ile, onun yazısı(nın suyu ile) yıkanan bir kimsenin bu suyu çöplüğe veya necaset yerine, çiğnenip gidip gelinen vere dökmemesi. Bunun yerine insanların üzerinden geçmediği bir tarafa dökmeye ya da temiz bir çukur kazarak oraya akıtmaya gayret etmelidir. Böylelikle vücudundan o çukura doğru su akıtılsın, sonra üstünü örtsün. Veya büyükçe bir akarsuya gidip onun suyuna karışıp akmasını sağlasın. 40- Kur'ân'ı hatmettiği her seferinde tekrar Fatiha'dan başlamak. Böylelikle Kur'ân terkedilmiş gibi olmaz. İşte bundan dolayı Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân'ı hatmettiği vakit, Kur'ân'ın baş tarafından -Kur'ân terkedilmiş gibi olmasın diye- beş âyet kadar bir miktar okurdu. İbn Abbas'ın rivayetine göre, bir adam gelip: Ey Allah'ın peygamberi, hangi amel daha faziletlidir? diye sormuş. Hazret-i Peygamber ona şu cevabı vermiş: 'Sana konup göçen gibi olmanı tavsiye ederim." Adam: Konup göçen ne demektir, diye sorunca Hazret-i Peygamber şu cevabı verir: "Kur'ân okuyan kişi, başından başlar, sonuna gelince tekrar başına geçer. Her konduğunda hemen göçer."[140] [75] Ben derim ki: Kur'ân'ı hatmettiği vakit, ailesini bir arada toplaması müs-tehaptır. Ebu Bekr el-Enbârî anlatıyor: Bize İdris haber verdi: Bize Halef anlattı: Bize Veki' Mis'ar'dan, o Katâde'den naklederek dedi ki: Enes b. Malik Kur'ân'ı hatmettiğinde aile halkını toplar ve dua ederdi. Bize İdris haber verdi. Bize Halef anlattı. Bize Cerir, Mansur'dan, o el-Ha-kem'den rivayetle dedi ki: Mücâhid ve Ebu Lübabe'nin oğlu Abde ve bir grup kimse, mushaftan Kur'ân'ı hatmederlerdi. Hatmin sonuna geldiklerinde bizlere: Yanımıza gelin, çünkü Kur'ân hatmedildiği sırada rahmet iner, diye haber gönderirlerdi. Bize İdris haber verdi, bize Halef anlattı. Bize Huşeym, el-Avvam'dan, o İbrahim et-Teymi'den rivayetle dedi ki: Sabah saatlerinde Kur'ân'ı hatmeden kimseye, melekler, akşamı edinceye kadar dua eder. Akşamın ilk vakitlerinde Kur'ân'ı hatmeden kimseye de melekler, sabahı edinceye kadar dua ederler. O bakımdan onlar Kur'ân-ı Kerim'i gecenin veya gündüzün ilk saatlerinde hatmetmeyi seviyorlardı. 41- Teaviz[141] [76] yazarak bunlarla birlikte tuvalete girmemek. Ancak bir deri, yahut gümüş veya buna benzer bir kap içerisinde olması hali müstesna. O takdirde Kur'ân-ı Kerim'i hıfzettiğin halde de öyle bir yere giriyor gibi olursun. 42- Kur'ân'ı yazdığı veya yazılan yerden yıkamasından biriktirdiği suyu içtiği vakit, her bir nefeste Allah adını anıp bu konuda niyetine gereken tazimi göstermesi. Çünkü Allah ona niyeti kadarını verecektir. Leys'in rivayetine göre Mücâhid şöyle demiştir: Kur'ân'ı bir yere yazıp sonra onun suyunu hastaya içirmende bir mahzur yoktur. Ebu Ca'fer der ki: Kalbinde katılık hisseden bir kimse, zaferan ile bir bardağa "Yasin"i yazsın, sonra da onu içsin. 43- Ben derim ki: Küçük sûre denmemesi de Kur'ân'a hürmetin gereğidir. Ebu'l-Âliye küçük veya büyük sûre denilmesinden hoşlanmazdı. Böyle bir söz söylediğini duyduğu kimseye: Sen ondan da küçüksün. Kur'ân ise hepsi büyüktür, diye çıkışmıştır. Bunu Mekkî (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) te-yid etmiştir. Derim ki: Ebu Davud buna aykırı bir rivayet kaydetmektedir. Amr b. Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden rivayetine göre şöyle demiştir: "Kur'ân-ı Kerim'in mufassal bölümünün küçük olsun, büyük olsun bütün sûre menfi namazda insanlara imamlık yaparken Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın okuduğunu işitmişimdir.[142] [77] |