Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

604

 

112 - İHLÂS SÛRESİ

 

CÜZ :

30

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İHLAS SÛRESİ

İhlas sûresi dört âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

Übey b. Ka'b diyor ki:

"Müşrikler, Resûlüllah’a: "Rabbinin nesebini bize bildir." dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ: "Ey Rasûlüm, de ki: "Allah birdir, Allah sameddir." suresini indirdi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İhîas suresinin âyetlerini izah ederken buyurdu ki: " Samed demek, doğurmamış ve doğurulmamiş olan demektir. Zira doğurulan hiçbir şey yoktur ki ölmüş olmasın. Ölen hiçbir şey yoktur ki ona mirasçı olunmuş olmasın. Aziz ve Celil olan Allah ise ne ölür ne de kendisine mirasçı olunur.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Onun hiçbir dengi yoktur." âyetini de izah ederken buyurdu ki: "Onun ne bir benzeri vardır ne de bir dengi vardır. Onun hiçbir emsali yoktur." Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 112, bab: I, Hadis no: 3364

Said b. Cübeyr diyor ki: "Yahudilerden bir topluluk Resûlüllah’a geldiler ve "Ey Muhammed, Allah mahlukati yarattı. Peki onu kim yarattı?" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah çok kızdı. Öyle ki rengi değişti. Sonra Allah için onlara sert bir şekilde çıkıştı. Bunun üzerine Cebrâil (aleyhisselam) geldi, Resûlüllahi teskin etti ve ona: "Ey Muhammed, kanatlarını indir." dedi. Resûlüllah’a, Yahudilerin sorduğu sorunun cevabı geldi. Cebrâil dedi ki: "Allahü teâlâ buyuruyor ki:

"Ey Rasûlüm, de ki: "Allah birdir, Allah sameddir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Herşey ona muhtaçtır. O ne doğurmuş ne de doğurulmuştur. Onun hiçbir dengi yoktur." Resûlüllah bu sureyi Yahudilere okuyunca onlar: "Rabbini bize vasıflandır. Onun yapısı, puzuları ve kolları nasıldır?" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah, önceki kızmasından daha şiddetli bir şekilde kızdı ve onlara sert bir şekilde çıkıştı. Bunun üzerine Cebrâil tekrar geldi ve Resûlüllah’a, daha önce söylediği gibi sözler söyledi. Resûlüllah’a, Yahudilerin bu sorularının da cevabı geldi. O da şu âyettir: "Onlar Allah’ı hakıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yeryüzü, kıyamet günü onun kudret ve hakimiyeti altındadır. Gökler onun kudretiyle durulmuş olacaktır. O, müşriklerin koştuğu ortaklardan münezzeh ve yücedir. Zümer Sûresi, 39/67

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Resûlüllah bir müfrezenin başında (emir olarak) bir adam gönderdi. O kişi, arkadaşlarına kıldırdığı namazlarda her kıraatından sonra rekatları bitiriyordu. Müfrezede bulunanlar geri döndüklerinde bu durumu Resûlüllah’a anlattılar. Resûlüllah da onlara: "Ona sorun bunu niçin yapıyor?" buyurdu. Onlar sordular o da: "Bu Sûre, rahman olan Allah'ın sıfatıdır. Bunun için okumayı seviyorum." dedi. Resûlüllah: "Söyleyin ona Allah da onu seviyor." buyurdu. Buhari, K.el-Tevhid. bab: 1 / Nesâî, K. el-İftitah, bab: 69

Enes b. Malik diyor ki:

"Ensardan bir kişi, Küba mescidinde onlara imamlık yapıyordu. Namazda okuduğu her sureden önce (......) okuyor onu bitirdikten sonra da başka bir Sûre okuyordu. Her rekatta böyle yapıyordu. Arkadaşları onunla konuştular ve ona: "Sen bu sureyle başlıyorsun. Sonra bunun yetmediğine kanaat getirerek başka bir Sûre okuyorsun. Ya sadece bu sureyi oku veya bunu bırak başkasını oku." dediler. O kişi: "Ben bu sureyi bırakmam. Siz bu şekilde imamlık yapmamı isterseniz yaparım, istemezseniz bırakırım." Uedi. Enes diyor ki: "Ensarlılar bu zatın, en üstünleri olduğu kanaatındaydılar. Onun dışında birisinin kendilerine imam olmasını istemiyorlardı. Resûlüllah bunlara gelince ona durumu bildirdiler. Resûlüllah ona: "Ey fılan, arkadaşlarının istediği bir şeyi yapmana engel nedir? Bu sureyi bırakmamana sebep nedir?" buyurdu. O zat da: "Ben onu seviyorum." dedi. Resûlüllah: "Senin onu sevmen seni cennete koydu." buyurdu. Buhari, K. el-Ezan, bab: 106

Ebû Said el-Hudri diyor ki:

"Bir kişi, başka birinin tekrar tekrar okuduğunu işitti. Sabah olunca Resûlüllah’a gelip durumu ona anlattı. Sanki bu gelen kişi okumayı az buluyordu. Bunun üzerine Resûlüllah ona: "Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bu Sûre, Kur’an’ın üçte birine denktir." buyurdu. Buhari, K. Fadail el-Kur'an, bab: 113

Ebû Said el-Hudri diyor ki:

"Resûlüllah, sahabilerine: "Sizden biriniz, Kur’an’ın üçte birini bir gecede okumaktan âciz olur mu?" buyurdu. Bu onlara zor geldi ve onlar: "Ey Allah'ın Resulü, hangimiz buna güç yetirir?" dediler. Resûlüllah: Kur'an'ın üçte biridir." buyurdu. Buhari, K. Fadail el-Kur'an, bab: 113

İhlas suresinin, Kur’an’ın üçte birine denk olduğu, Ebû Said el-Hudri'den başka Eba Eyyub el-Ensani, Ebû Hureyre, Übey b. Ka'b, Ebû Mes'ud, Ebudder-da, Ümmü Gülsüm Bint-i Ukbe ve diğer bir kısım sahabilerden Rivâyet edilmiştir.

Abdullah b. Hubeyb diyor ki:

"Biz, yağmurlu ve çok karanlık bir gecede dışarı çıktık. Bize namaz kıldırması için Resûlüllaht arıyorduk. Onu bulduk. O, "Namaz kıldınız mı?" buyurdu. Ben'bir şey söylemedim. Sonra yine "Söyle" dedi. Ben bir şey söylemedim. Sonra yine "Söyle" dedi. Ben de: "Ey Allah'ın Resulü ne diyeyim?" diye sordum. Resûlüllah buyurdu ki: "Akşama eriştiğin ve sabahladığın zamanda üç defa (......) ları oku. Bunlar sâna, herşeye karşı kâfidir. Ebû Davud, K. el-Edeb, bab: 101, Hadis no: 5082

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Resûlüllah her gece yatağına vardığında iki elini birleştirip onlara üflerdi. Üflerken de (......) okurdu. Sonra iki eliyle vücudunun kavuştuğu yerleri meshederdi. Önce başından ve yüzünden başlar öylece devam ederdi. Bunu üç defa yapardı." Buhari, K Fadail el-Kur'an, bab: 14

Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle.

1

Ey Rasûlüm, de·ki: "Allah birdir."

* Bu Âyet-i kerime’yi: "De ki o Allah’tır, birdir." şeklinde izah edenler de vardır.

2

Allah sameddir. (Hiçbir şeye muhtaç değildir) Herşey ona muhtaçtır.

* Müfessirler "Samed" kelimesinden neyin kasdedildiği hakkında farklı görüşler zikretmişlerdir.

Abdullah b. Abbas, Mücahid. Şa'bi, Said b. el-Müseyyeb, Dehhak, Abdullah b. Büyerde, Hasan-ı Basri ve İkrime'den nakledilen bir görüşe göre "Samed" demek, "İçi boş olmayan, yemeyen ve içmeyen." demektir.

İkrime'den nakledilen başka bir görüşe göre "Samed" demek, "Kendisinden dışarıya bir şey çıkmayan" demektir.

Ebû Aliye ve Muhammed b. Ka'b'dan nakledilen başka bir görüşe göre "Samed"den neyin kasdedildiği hususu daha sonraki Âyetlerde izah edilmiştir. Buna göre Samed'in manası: "O, ne doğurmuş ne de doğurulmuştur. Onun hiçbir dengi yoktur." demektir.

Ebû Vail ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre "Samed", "Efendiliği zirveye ulaşmış olan" demektir. Katade ve Hasan-ı Basri'den nakledilen başka bir görüşe göre "Samed" "Daim olan ve baki kalan" demektir.

Taberi Arapça'da Samed'in, kendisine başvurulan ve kendisinden daha üstün biri bulunmayan efendi." manasında kullanıldığını, âyetin de bu kelimenin Arapçada kullanıldığı şekliyle izah edilmesinin daha uygun olacağını söylemiştir.

3

O ne doğurmuş ne de doğurulmuştur.

O, doğurmamıştır. Yani yok olmayacaktır. Zira her doğuran fanidir ve sonunda yok olur. O, doğurulmamıştir da. Yani daha önce yok iken sonra icadedilmiş değildir. Çünkü her doğumlun, önceden yok iken sonradan meydana gelmiştir Evet, Allahü teâlâ, kadimdir, başlangıcı yoktur. Bakidir, sonu yoktur.

4

Onun hiçbir dengi yoktur.

"Denk" diye tercüme edilen kelimesi, Ebul Âliye, Ka'bul Ahbar ve Abdullah b. Abbas tarafından "Benzer ve emsal" diye izah edilmiş Mücahid tarafından ise "Eş" manasında izah edilmiştir. Taberi

birinci görüşü tercih etmiştir.

Ebû Hureyre diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Allahü teâlânın şöyle buyurduğunu söyledi. "Âdemoğlu beni yalanladı. O böyle yapmamalıydı. O bana sövdü. O, bunu yapmamalıydı. Onun beni yalanlaması, benim onu ilk yarattığım gibi tekrar diriltemeyeceğimi söylemesidir. Halbuki ilk yaratma, bana göre tekrar diriltmekten daha kolay değildir. Onun bana sövmesi ise "Allah çocuk edindi.." demesidır. Halbuki ben, doğurmayan ve doğurulmayan, kendisinin hiçbir dengi bulunmayan Ehad ve Samed'im." Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 112, bab: 2

FELAK SÛRESİ

Felak sûresi beş âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Ukbe b. Âmir el-Cüheni diyor ki:

"Resûlüllah "Allah bana, emsalleri görülmemiş âyetler indirdi." buyurdu ve sonuna kadar surelerini okudu. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 113, bab: 2, Hadis no: 3367

Ukbe b. Âmir diyor ki:

"Bir yolculukta ben, Resûlüllah'ın devesini çekiyordum. Resûlüllah bana: "Ey Ukbe, okunan iki en hayırlı sureyi sana öğreteyim mi?" dedi ve bana: surelerini öğretti. Benim, onları öğrendiğimden dolayı fazla sevinmediğimi gördü. Resûlüllah sabah namazını kılmak için aşağı inince bu iki sureyi okuyarak insanlara sabah namazını kıldırdı. Resûlüllah namazı bitirince bana yöneldi ve "Ey Ukbe, nasıl buldun?" Ebû Davud, K. es-Salah, bab: 354, Hadis no: 1462 buyurdu.

Yine Ukbe b. Âmir diyor ki:

"Ben, Cuhfe ile Ebva arasında yürürken bizi, rüzgarla birlikte şiddetli bir karanlık kapladı. Resûlüllah: surelerini okuyarak Allah’a sığındı ve dedi ki: "Ey Ukbe sen de bunlarla Allah’a sığın. Hiçbir sığınan bunların benzeri şeyle Allah’a sığınmış değildir. Ben, Resûlüllah’ın, bu iki sureyi namazda okuyarak bize imamlık ettiğini gördüm." Ebû Davud, K. es-Salah, bab: 354, Hadis no: 1463

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandığı zaman kendi üzeri "Kul Euzü" surelerini okur ve üflerdi. Ağrısı çok şiddetlendiği zaman da ben onun üzerine okur ellerimle sürerdim. Bu surelerin bereketlerini ümit ederdim." Buhari, K. Fadail el-Kur'an, bab: 14

Ebû Said el-Hudri diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cinlerin ve insanların gözlerinin şerrinden Allah’a sığınırdı. "Kul Euzü" sureleri inince (dualarında Allah’a sığınmak için) bunları aldı ve bunların dışındakileri bıraktı. Nesei, K. el-İstiaze, bab: 37

Cabir b. Abdullah diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) "Ey Cabir, oku." dedi. "Ey Allah'ın Resulü, anam babam sana feda olsun ne okuyayım?" dedim. Resûlüllah (......) oku," dedi. Ben de onları okudum. Resûlüllah: "Sen onları oku. Onların bir benzerini okuyamazsın." Nesâî, K. el-İsliaze, bab: 1. buyurdu.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Bak. Âyet 5.

2

Bak. Âyet 5.

3

Bak. Âyet 5.

4

Bak. Âyet 5.

5

Ey Rasûlüm, de ki: "Sığınırım karanlığı yaran sabahın rabi-nc. Yarattıklarının şerrinden, çöktüğü vakit karanlığın şerrinden, düğümlere üfleyenlerin şerrinden, haset ettiği vakit haset edenin şerrinden."

Âyette zikredilen ve "Karanlığı yaran sabah" diye tercüme edilen "Fehık" kelimesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, Abdülcebbar el-Cûlânî, Süddî, Ka'bul Ahhbar, "Felak"ın, cehennemde bir zindanın atlı olduğunu söylemişlerdir. Ebû Hureyre de Resûlüllah’ın bunun, cehennemde ağzı kapalı bir kuyu olduğunu söylediğini rivâyet etmiştir. Ancak hadis zayıf görülmüştür. Bu izaha göre âyetin manası şöyledir: "Ey Rasûlüm, de ki: "Sığınırım cehenemdeki felak zindanının rabbi-ne."

Ebû Abdurrahman el-Habli ise "Felak"ın, cehennemin isimlerinden biri olduğunu söylemiştir. Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, Said b. Cübeyr, Cabir b. Abdullah, Muhammed b. Ka'b el-Kurezi, Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd'den nakledilen diğer bir görüşe göre "Felak" demek "Sabah" demektir. Meal bu izaha göre hazrlanmıştır.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre "Felak" kelimesinden maksat "Yaratıklar" demektir. Buna göre âyetin manası, "Ey Rasûlüm, de ki: "Sığınırım yaratılanların rabbine." şeklindedir.

Taberi, "Felak" kelimesinin Arapçada manasının "Sabahın karanlığı yarması" anlanına geldiğini, bununla birlikte bunun, cehennemde bir zindanın adı da olabileceğini, bu itibarla "Felak"ı genel manada anlamanın daha doğru olacağını, adına "Felak" denilen herşeyin âyetin kapsamına gireceğini söylemiştir. Zira bunlardan herhangi birinin kasdedildiğine dair Allahü teâlâ tarafından belli bir delil yoktur.

Âyette zikredilen ve "karanlık" diye tercüme edilen "Ğâsik" kelimesi müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri ve Mücahid, kelimesinden maksadnı "Gece" demek olduğunu söylemişlerdir.

Muhammed b. Ka'b el-Kurezi ise kelimesinden maksadın "Gündüz" demek olduğunu söylemiştir.

Ebû Hureyre ve İbn-i Zeyd'den nakledilen başka bir görüşe göre kelimesinden maksat, "Yıldız" demektir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Battığı zaman yıldızın şerrinden Allah’a sığınının."

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) ise maksadın "Ay" demek olduğunu, âyetin manasının "Battığı zaman ay'ın şerrinden Allah’a sığımırm." demek olduğunu söylemiştir. Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ay'a baktı ve buyurdu ki: "Ey Âişe sen şunun şerrinden Allah’a sığın. Zira, "ğasikın İza Vekab" "Battığı zaman batan'.'dan maksat işte budur. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 113, Hadis no: 3366

Taberi (......) ın asıl manasının "Karanlık yapan" demek olduğunu, gece geldiği zaman karanlık yaptığını, yıldız battığı zaman ay doğmadığında karanlık yaptıklarını bu itibarla âyetin genel ifadesine bakarak (......) tan maksadın her karanlık yapan olduğunu söylemenin daha doğru olduğunu zikretmiştir.

"Düğümlere üfleyenler" ifadesinden maksat, Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, Mücahid, İkrime ve İbn-i Zeyd'e göre "Düğümelre üfleyerek sihir yapanlar" demektir.

Abdullah b. Abbas,Katade ve Hasan-ı Basri bu âyeti izah ederken sihire kansan muskaların da bu ifadeye gireceğini ve bunlardan kaçınılması gerekliğini ifade etmişlerdir.

Katade ve Ata el-Horasani'ye göre âyette zikredilen "Haset eden"den maksat, "Her kıskanan" dernektir. Allahü teâlâ Resûlüllah’a, her kıskananın gücünün ve nefesinin şerrinden kendisine sığınmasını emretmektedir.

İbn-i Zeyd'e göre ise âyette zikredilen "Kıskanan"dan maksat, Yahudilerdir. Allahü teâlâ Peygamberine, sırf onu kıskanmalarından dolayı iman etmeyen Yahudilerin şerlerinden kendisine sığınmasını emretmiştir.

Taberi âyette zikredilen "Kıskanma"dan maksadın "Bütün kıskananlar" olduğunu söylemenin daha doğru olacağını zira Allahü teâlânın, herhangi bir kıskananı özellikle kasdettiğine dair bir beyanda bulunmadığını zikretmiştir.

NÂS SÛRESİ

Nâs sûresi altı âyettir ve Medine'de nazil olmuştur.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adyıla.

1

Bak. Âyet 6.

2

Bak. Âyet 6.

3

Bak. Âyet 6.

4

Bak. Âyet 6.

5

Bak. Âyet 6.

6

Ey Rasûlüm, de ki: "Cin ve insanlardan olan ve insanların kalblerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların rabbi, insanların maliki ve insaniam mabudu olan Allah’a sığınırım."

*Âyet-i kerime’de, Allah tealinin sıfatlarından "İnsanların maliki olma" sıfatı zikredilmiştir. Ta ki mü’minlerin, rablerine ta'zim ettikleri gibi bazı insanların ileri gelen diğer insanlara ta'zim etmelerinden vazgeçsinler, bütün insanların malikinin Allahü teâlâ olduğunu bilsinler ve ona ta'zim edip kulluk etsinler.

Âyette geçen "Vesvas"dan maksat, "Şeytan"dır. "Sinsiliğinden" maksat ise iki şekilde izah edilmiştir.

Bir izah şekli şöyledir: İnsan, Allah’ı zikrettiğinde şeytan siner. Allah’tan gafil olduğunda ise ona vesvese verir. Bu bakımdan şeytana "Sinsi ve gizlenen" manasına gelen "Hannas" denilmiştir. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Doğan hiçbir çocuk yoktur ki onun kalbinin üzerinde vesveseci şeytan bulunmuş olmasın. Çocuk akıl baliğ olup Allah’ı zikredince şeytan siner. Gafil olduğunda ise vesvese verir. İşte "Vesvasil Hannas" bu demektir.

Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd de bu âyeti bu şekilde izah etmişlerdir.

Diğer bir izah şekli de şöyledir: Şeytan, insanı Allah’a isyan etmeye davet eder. Kendisine itaat edildiğinde siner. Yani şeytana ibadet eden kul, hesaba çekildiğinde şeytan ona sahip çıkmaz. Bilakis ondan kaçıp uzaklaşır." Bu izah tarzı da Abdullah b. Abbas'tan rivâyet edilmiştir.

Taberi, âyet-i kerime’yi şeytanın vesveselerinden herhangi bir türüne tahsis etmenin doğru olmayacağını, onun her türlü vesvesesinden Allah’a sığınmayı emrettiğini söylemenin daha doğru olacağını söylemiştir.

Allahü teâlâ bu surede, Rablık, Maliklik ve İlahlık sıfatların zikretmiş ve insanın, kendisine musallat olan şeytanın şerrinden, bu sıfatların sahibi olan rabbine sığınmasını emretmiştir. Böylece insan, kendisini yoldan çıkarmak için herşeyi yapan şeytanın şerrinden kurtulmuş olur.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç