Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

603

 

109 - KÂFİRÛN SÛRESİ

 

CÜZ :

30

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAFİRUN SÛRESİ

Kâfirim sûresi altı âyettir ve Mekek'de nazil olmuştur. Enes b. Malik diyor ki:

"Resûlüllah, sahabilerinden bir adama: "Ey filan evlendin mi?" dedi. Adam: "Hayır vallahi Ya Resûlallah, benim evlenecek bir şeyim yok." dedi. Resûlüllah: "Sende yok mu?" dedi. Adam: "Evet var." dedi. Resûlüllah: "O, Kur’an’ın üçte biridir." dedi. Ve buyurdu ki: "Sen de yok mu?" Adam: "Evet var." dedi. Resûlüllah: "O, Kur’an’ın dörtte biridir." dedi. Ve buyurdu ki: "Sende yok mu?" Adam "Evet var." dedi. Resûlüllah: "O, Kuranın dörtte biridir." dedi ve adama: "Evlen, evlen." buyurdu. Timizi, K. F-adail el-Kur'ıın, bab: 10, Hadis no: 2895

Abdullah b. Ömer diyor ki:

"Ben, bir ay Resûlüllahı gözetledim. O, sabah namazının farzından önceki iki rekatta ve okuyordu." Abdullah b. Ömer diğer bir Rivâyette de diyorki: "Ben, Resûlüllahı yirmi dört veya yirmi beş kere gözetledim. O, sabah namazının iki rekatından önce ve akşam namazından sonra ve okuyordu. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.2, S.94

Nevfel el-Eşcai diyor ki:

"Resûlüllah bana, Ümmü Seleme'nin kızını verdi ve bana: "Sen bana süt akrabasısın." dedi. Nevfel diyor ki: "Aradan, Allah'ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra Resûlüllah’a gittim. O bana: "Kızcağız ne yapıyor?" diye sordu.

"Süt annesinin yanında." dedim. Resûlüllah: "O halde seni buraya getiren nedir?" dedi. Dedim ki: "uyumadan önce söyleyeceğim bir şeyi bana öğretmen için geldim." Resûlüllah buyurdu ki: "Uyumadan önce oku. Onu bitirdikten sonra uyu. Çünkü o, kişiyi şirkten uzaklaştırır." Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, S.456

Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Kureyşliler Resûlüllah’a mal vererek onu Mekke'nin en zengin adamı yapmayı, onu dilediği kadınlarla evlendirmeyi ve onun izinden gideceklerini vaadettiler. Resûlüllah’a:

"Ey Rasûlüm, bizden sana bunlar, sen de bizim ilahlarımıza sövmekten ve onları kötülemekten vazgeç. Şâyet bunu kabul etmezsen biz sana, bizim de senin de menfaatine olan bir teklif yapacağız. Sen, bir yıl bizim ilahlarımız Lat ve Uzza'ya tap bir yıl da biz senin ilahına tapalım." dediler. Resûlüllah:

"Rabbimin katından bana ne geleceğini beklerim." dedi. Bunun üzerine Resûlüllah’a sûresi ve:

"Ey Rasûlüm, de ki: "Ey cahiller, bana, Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz'.' "Ey Rasûlüm, sana da, senden öncekilere de "Yemin olsun ki eğer Allah’a ortak koşarsan, muhakkak amelin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun." diye vahyolundu." "Hayır, Allah’a kulluk et ve şükred eni erden ol." Zümer .Sûresi, 39/64-66 âyetleri nazil oldu.

Buhturi'nin azadlı kölesi Said b. Mina diyor ki: "Velid b. Muğire As b. Vail, Esved b. Muttalib ve Ümeyye b. Halef, Resûlüllah ile karşılaşıp ona şöyle dediler:

"Ey Rasûlüm, haydi gel, biz senin ibadet ettiğine tapalım sen de bizm taptığımıza tap. Böylece seni bütün işlerimizde ortak edelim. Şâyet senin getirdiğin bu din, bizim üzerinde bulunduğumuz dinden daha hayırlı ise biz o dinde sana ortak olmuş oluruz ve ondan payımızı almış oluruz. Eğer bizim üzerinde bulunmuş olduğumuz din, senin üzerinde bulunduğun dinden daha hayırlı ise sen bize ortak olmuş olursun ve ondan nasibini almış olursun." İşte bunun üzerine (......) sûresi nazil oldu."

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Ey Rasûlüm, de ki: "Ey kâfirler,

2

Ben, sizin taptıklarınıza ibadet etmem.

3

Siz de benim ibadet ettiğime tapacak değilsiniz.

4

Ben, sizin taptığınıza ibadet eden değilim.

5

Siz de benim ibadet ettiğime tapacak değilsiniz.

Ey Rasûlüm, bir yıl senin, kendi putlarına tapmanı bir yıl da onların, senin ilahına kulluk etmelerini teklif eden kâfirlere de ki: "Ey kâfirler, şu anda ben, sizin taptığınız ilahlara ve putlara tapmam. Siz de şu anda benim kulluk ettiğim Allah’a ibadet etmezsiniz. Ben gelecekte de sizin taptığınız şeylere tapmam. Sizler de gelecekte, şimdi benim kulluk ettiğim Allah’a yönelip ibadet etmeyeceksiniz."

*Resûlüllah’ın, bir ksim müşriklerin, gelecekte de iman etmeyeceklerini bildirmesi, Allahü teâlânın ona beyan etmesiyledir. Bunlar müşriklerin tamamı olmayıp belli bir kısmıdır. Bunlar da fiilen iman etmemişler ya Bedir savaşından önce ölüp gitmişler veya Bedir'de kâfir olarak öldürülmüşlerdir.

Birbirinin tekrarı gibi görünen bu âyet-i kerimeleri bazı müfessirler, ifadelerde geçen fiillerin zamanlarının farkh oluşunu ileri sürerek tekrar mahiyetinde görmemişlerdir.

Taberi'nin de izah ettiği gibi bunlar, ikinci ve üçüncü âyeti şimdiki zaman, dördüncü ve beşinci âyeti ise gelecek zaman olarak izah etmişlerdir. Ancak bir kısım lügat âlimleri İnşirah süresindeki âyetlerinde ve Tekasür suresinin âyetlerinde olduğu gibî buradaki ikinci ve üçüncü, dördüncü ve beşinci âyetlerin de, birbirlerini pekiştirdiklerini söylemişlerdir.

6

Sizin dininiz size benim dinim banadır.

Sizin dininiz olan kâfirlik size aittir. Siz onu asla bırakmazsınız. Sizin kalbiniz mühürlenmiş ve batıl dininizden ayrılmayacağınıza hüküm verilmiştir. Sizler bu din üzere öleceksiniz. Benim dinim olan İslam da bana aittir. Ben de onu asla bırakmayacağım. Zira Allah'ın ezeli ilminde benim dinimi bırakpı başka bir dine geçmeyeceğim bilinmektedir.

NASR SÛRESİ

Nasr sûresi üç âyettir ve Medine'de nazil olmuştur. Enes b. Malik diyor ki:

"Resûlüllah, sahabilerinden bir adama: "Ey filan evlendin mi?" dedi. Adam: "Hayır vallahi Ya Resûlallah, benim evlenecek hiçbir şeyim yok." dedi. Resûlüllah : "Sende vok mu?" dedi. Adam: "Evet var." dedi. Resûlüllah: "O, Kur'an'ın üçte biridir." dedi ve buyurdu ki: "Sende yok mu?" Adam: "Evet var." dedi. Resûlüllah: "O, Kur'an'ın dörtte biridir, "dedi. Tirmizi, K. Fadail el-Kuran, bab: 10, Hadis no: 2895

Hazret-i Âişe diyor ki:

sûresi indikten sonra Resûlüllah hiçbir namaz kılmadı ki onun içinde "Ey rabbim, seni tesbih eder ve sana hamdederim. Ey Allah'ım sen beni affet." demiş olmasın. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 110, bab: 1

Hadisin diğer bir Rivâyetinde de Resûlüllah’ın bu duayı, namazın rüku ve sücudlarında okuduğu Rivâyet edilmiştir. Bkz. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 110, bab: 1 O Abdullah b. Abbas diyor ki: sûresi nazil olunca Resûlüllah: "Kendi ölümüm kendime bildirildi." buyurdu ve bu surenin indiği yılda ruhunun alınacağını beyan etmiş oldu. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.I, S.217

Said b. Cübeyr, Abdullah b. Abbas'ın şunları söylediğini rivâyet ediyor:

"Ömer, Bedir'e katılan yaşlı kişilerle birlikte beni meclisinde bulunduruyordu. Bazıları da bu durumdan dolayı kızar gibi oldular. Dediler ki: "Niçin bunu aramıza katıyorsun? Bizim, bunun kadar oğullarımız var." Ömer dedi ki: "Bunun, sizin de bildiğiniz gibi belli bir mevkii vardır." Abdullah b. Abbas diyor ki: "Birgün Ömer yine beni davet etti ve onların içinde bulundurdu." Abdullah b. Abbas devamla diyor ki: "Ben, Ömer'in, beni onlara göstermek için ça-ğırdğını anladım. Ömer, Allah tealimin "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman" kelamı hakkında rie diyorsunuz?" diye sordu. Orada bulunanlardan bir kısmı: "Bize zafer geldiği ve fetih lutfedildiği zaman Allah’a hamdetmemiz ve ondan af dilememiz emrolunmuştur." dediler. Diğer bir kısmı ise sustu, hiçbir şey söylemedi. Bunun üzerine Ömer bana: "Ey İbn-i Abbas, sen de böyle mi söylüyorsun?" dedi. Dedim ki: "Hayır." Dedi ki: "O halde ne diyorsun?" Dedimki: "Bu Sûre Resûlüllah’ın ecelidir. Allah bunu ona haber vererek buyurdu ki: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman bu senin ecelinin alametidir. Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan mağfiret dile. Şüphesiz ki o, tevbeleri çokça kabul edendir." Bunun üzerine Ömer dedi ki: "Ben de bundan ancak senin söylediğin manayı anlıyorum." Buhari. K. Tefsir el-Kur'an. Sûre: 110, bab: 3

- Abdullah b. Abbas diyor ki: inince Resûlüllah Fatıma'yı çağırdı.

Ona: "Ölüm haberim bana bildirildi." dedi. Bunun üzerine Fatıma ağladı. Resûlüllah: "Ağlama. Çünkü bana ilk kavuşacak sensin." dedi. Bunun üzerine Fatıma güldü. Resûlüllah'ın hanımlarından bazıları da onun güldüğünü gördüler ve "Ey Fatıma önce ağladığını daha sonra da güldüğünü gördük." dediler. Fatıma: "O bana, ölümünün kendisine bildirildiğini söyledi. Ben bunun üzerine ağladım. Sonra o, "Ağlama çünkü bana ilk kavuşacak olan sensin." dedi. Bunun için de güldüm." dedi.

Resûlüllah buyurdu ki: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman işte Yemen halkı geldi. Onlar, kalbleri en yumuşak insanlardır. İman Yemenlidir, Hikmet de Yemenlidir." Darimi, K el- Mukaddime, bab: 14

Taberi'nin rivâyetinde hadisin son bölümü şöyledir: "Yemen halkı geldi." Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü, Yemen halkı nedir?" Resûlüllah, "Onlar kalbleri ince, tabiatları yumuşak bir kavimdir. İman Yemenlidir, Fıkıh Yemenlidir, Hikmet Yemenlidir."

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Resûlüllah: "Allah’ı hamd ile tesbih ederim. Ondan af diler ve ona tevbe ederim." duasni çok söyler oldu. Dedim ki: , "Ey Allah'ın Resulü, senin: "Allah’ı hamd ile tesbih ederim. Ondan af diler ve ona tevbe ederim." sözünü çokça söylediğini görüyorum." Resûlüllah: "Rabbim bana, ümmetimde bir alâmet göreceğimi bildinnişti. Onu gördüğümde: "Allah’ı hamd ile tesbih ederim. Ondan af diler ve ona tevbe ederim." sözünü çokça söyleyecektim. Ben onu gördüm. O da: "Allah'ın yardımı ve fetih (Mekke'nin fethi) geldiği zaman, insanların, Allah'ın dinine bölük bölük girdiklerini gördüğün zaman rabbini hamd ile tesbih et ve ondan mağfiret dile. Şüphesiz o, tevbeleri çokça kabul edendir." süresidir." dedi. Müslim, K.es-Salah, bab: 220, Hadis no: 484

Ümmü Seleme, Ebul Âliye, Amr b. el-Ass, Abdullah b. Mes'ud ve diğer müfessirler bu surenin inişinden sonra Resûlüllah’ın, Allah’ı hamd ile çokça tesbih ettiğini rivâyet etmişlerdir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Bak. Âyet 3.

2

Bak. Âyet 3.

3

Ey Rasûlüm, Allah'ın yardımı ve fetih geldiği ve insanların, Allah'ın dinine bölük bölük girdiklerini gördüğün zaman, Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan mağfiret dile. Şüphesiz o, tevbeleri çokça kabul edendir.

Ey Rasûlüm, Kureyşe karşı sana Allah'ın zaferi geldiği ve Mekke'nin fethedildiği zaman insanların ve Yemen halkının grup grup, Allah'ın dini olan İslama girdiklerini gördüğünde rabbini överek, layık olmadığı sıfatlardan tenzih et ve ondan mağfiret dile. Zira o, tevbeleri çokça kabul edendir.

MESED SÛRESİ

Mesed sûresi beş âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur. Abdullah b. Abbas (radıyallahü anh) diyor ki:

"Ey Rasûlüm, önce en yakın akrabalarını (kavminin ihlaslılarını) uyar." Şuara Sûresi, 26/214 âyeti nazil olunca Resûlüllah Safa tepesine çıktı. Oradan: "Ey sabah vaktine erişmiş insanlar." diye seslendi. "Bu kim?" dediler. Sonra toplanıp ona gittiler. Resûlüllah: "Söyleyin bana eğer sizlere: "Şu dağın eteğinden atlıların çıkıp geleceğini haber verecek olsam bana inanır mısınız?" dedi. Onlar da: "Biz senin hiç yalan söylediğini görmedik." dediler. Resûlüllah: "Şüphesiz ki ben sizleri önünüzdeki (gelecek olan) şiddetli bir azapla uyarıyorum." dedi. Ebû Leheb: "Elin kurusun (kahrolasın) bizi, başka bir şey değil de bunun için mi buraya topladın?" dedi. Sonra kalkıp gitti. Bunun üzerine sûresi indi." Buhari, K-Tefsir el-Kur'an, Sûre: 111, bab: 1

Başka bir Rivâyette İbn-i Abbas şöyle demiştir:

"Resûlüllah "Batha"ya çıktı. Dağa tırmandı. Sonra: "Ey sabah vaktine erişmiş insanlar." diye seslendi. Kureyşliler toplanıp ona gittiler. Resûlüllah: "Söyleyin bana, ben sizlere, düşmanın sabah veya akşam baskın yapacağını söyleyecek olsam bana inanır mısınız?" dedi. Onlar da: "Evet." dediler. Bunun üzerine Resûlüllah: "Şüphesiz ki ben sizleri, önünüzdeki (gelecek olan) şiddetli bir azapla uyarıyorum." dedi. Bunun üzerine Ebû Leheb: "Sen bizi bunun için mi topladin? Elin kurusun, (kahrolasın) dedi. İşte bunun üzerine aziz ve celil olan Allah suresini indirdi. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 111, bab: 2

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Elleri kurusun Ebû Leheb'in. Zaten kurudu da.

Âyette zikredilen Ebû Leheb, Resûlüllah’ın amcalarından biridir. Asıl adı "Abdüluzza b. Abdülmuttalib"dir. Bu kişi Resûlüllah’a çok eziyet ediyor, onu hakir görüyor ve onun dinini ayıplıyordu. Surenin nüzul sebebinde de zikredildiği gibi, Resûlüllah’a sertçe karşı çıktığı bir sırada bu Sûre nazil olmuştur.

"Elleri kurusun." diye tercüme edilen "Tebbet Yeda" kelimesi, Katade ve İbn-i Zeyd tarafından "Hüsrana uğrasın." şeklinde izah edilmiştir. Buna göre âyetin manası: "Ebû Leheb'in yaptıkları boşa çıksın ve hüsrana uğrasın, zaten boşa çıktı ve uğradı da! şeklindedir.

2

Ona ne malı ne de kazandığı fayda verdi.

Abdullah b. Abbas ve Mücahid âyette zikredilen "Kazandığı" ifadesinden maksadın, "Çocukları" demek olduğunu söylemişlerdir.

Bir kısım müfessirler "Ma-ağna" ifadesinin başında bulunan harfinin, olumsuzluk takısı olduğunu söylemişlerdir.. Meal buna göre hazırlanmıştır.

Diğer bir kısım müfessirler ise harfinin soru edatı olduğunu söylemişler ve âyete şu şekilde mana vennişlerdir: "Allah'ın azap ve gazabına karşı Ebû Leheb'in malı ve kazandığı çocuklar, kendisine ne fayda sağlamıştır?" Taberi de âyeti bu şekilde izah etmiştir.

3

O, yakında alevli bir ateşe girecektir.

Ebû Leheb, kıyamette, yanıp tutuşan bir ateşin içine girecektir.

4

Bak. Âyet 5.

5

Boynunda, liften yapılmış bir ip bulunan, odun taşyan o karısı da.

Âyette zikredilen "Ebû Leheb'in karısı." Harb'in kızı "Erva"dır. Bu kadın Ebû Süfyan'ın kızkardeşi olup "Ümmü Cemil" ismiyle meşhurdur. Kureyşin ileri gelen kadınlarındandır. Resûlüllah’a düşmanlık eden kocasına, İnkârcılığında devamlı yardımcı olmuştur. Âyet-i kerimelerde bu kadının, dünyadaki sıfatı ve âhirette uğratılacağı azap zikredilmeketdir. Bu kadının sıfatlarından biri de, "Odun taşıyan" diye tercüme edilen sıfatıdır.

Bir kısım müfessirler bu sıfatı, zahiri manasında alarak kadına, sırtında dikenler taşıyıp Resûlüllah’ın geçeceği yollara döktüğünden kendisine bu sıfatın verildiğini "Odun"dan maksadın da "Dikenler" olduğunu söylemişlerdir. Abdullah b. Abbas, Yezid b. Zeyd, Dehhak ve İbn-i Zeyd bu görüştedirler. Abdullah b. Abbas diyor ki: "Bu kadın dikenleri yüklenip getirir ve onları Resûlüllah’ın yolu üzerine atardı ki Resûlüllah’ın ve sahabilerinin ayaklarım yaralamış olsun. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

Diğer bir kısım müfessirler ise "Odun taşıyan" sıfatının mecazi anlamda kullanıldığını, bu kadına insanlar arasında koğuculuk yaptığı ve Resûlüllahı ayıpladığı için bu sıfatın verildiğini söylemişlerdir. Yani kadın koğuculuk yaparak insanları birbirine düşürmüş böylece odun taşıyarak ateş yakmış gibi olmuştur. Veya. dünyada iken koğuculuk günahını işleyerek cehenneme, kendisini yakacak odunu beraber götürmüş gibidir." demektir.

İkrime, Mücahid ve Katade bu sıfatı bu şekilde izah etmişlerdir.

Bazı müfessirler de bu kadının, Resûlüllahı fakirlikle ayıpladığı için kendisinin de "Odun taşıyan" sıfatıyla ayıplandığını söylemişlerdir.

"Liften yapılmış" şeklinde tercüme edilen ifadesi müfessirler tarafından farklı şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas, bu ifadeden maksadın: "Mekke'de bulunan ve kendileriyle odun taşınan ipler." demek oluğunu, İbn-i Zeyd ise "Yemen'de biten bir ağacın lifinden yapılan ipler" demek olduğunu söylemiştir.

Urve b. Zübeyr ise ifadesinden maksadın, başka bir âyette zikredilen "Yetmiş arşın boyunda demirden bir zincir" olduğunu söylemiştir.

Süfyan es-Sevri ise bu ifadeden maksadın, "Cehennemde onun boynuna sarılacak gerdanlık halini alacak ve yetmiş arşın boyunda olacak olan bir ip olduğunu söylemiştir.

Mücahid ise ifadesinden maksadın, "Makaranın ortasındaki demir." olduğunu söylemiştir. Buna göre âyetin manası, "O kadının boynunda, makaranın ortasındaki demirden uzanan bir ip vardır." demektir.

Katade'ye göre ise ifadesinden maksat, "Kadının boynunda bulunan ve katır boncuğundan yapılan bir gerdanlıktır.

Taberi bu ifadeden maksadın, çeşitli maddelerden yapılmış bir ip" olduğunu söylemenin daha doğru olacağını ifade etmiş ve (......) ifadesinin, lif, demir ve ağaç kabuğu gibi şeylerden yapılmış bir gerdanlık olabileceğini söylemiştir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç