Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

565

 

068 - KALEM SÛRESİ

 

CÜZ :

29

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

43

“O gün baldır açılır, (kıyamet gününün dehşetinden paçalar sıvanır) Kâfirler secdeye davet edilirler. Fakat secde edemezler. Gözleri açılmaz bir halde onları zillet kaplamıştır. Halbu ki onlar (dünyada) sağlam oldukları halde secdeye davet ediliyorlardı.”

Âyet-i kerime’nin baş tarafında "O gün baldır açılır" ifadesi geçmektedir, bir kısım âlimler bu ifadenin mecâzi bir anlam taşıdığım söylemişler, diğer bir kısım âlimler ise bunu, zahiri manada almışlar ve bunu destekleyen hadis-i şeritler zikretmişlerdir.

Bu ifadedin mecâzi bir anlam taşıdığını söyleyenler çeşitli izahlarda bulunmuşlardır.

İkrime'ye, Katade'ye, Said b. Cübeyr'e, Mücahid'e ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen bir görüşe göre "Baldırın açılması" ifadesinden maksat, sıkintıh bir günün, dehşetli bir olayın ortaya çıkmasıdır. Bu gün, bir savaş günü de olabilir. Zira böyle bir günde iş ciddiye alınır ve paçalar sıvanır.

Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe göre "Baldırı açılması" ifadesinden maksat, dünyanın gitmesi, âhiretin ortaya çıkmasıdır. O gün ameller ortaya dökülür. Kapalı olan baldırlar açıldığı gibi sırlar da açığa çıkar. Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifadeden maksat, kıyamet gününün korkunçluğundan dolayı orada görülen sıkıntı ve darlıkların ortaya çıkmasıdır. Yine Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre bu ifadeden maksat, kıyamet gününün en dehşetli anıdır.

Ebû Mûsa el-Eş'ari'den nakledilen bir görüşe göre ise "Baldırın açılma-sı"ndan maksat, büyük bir nurun ortaya çıkmasıdır. İnsanlar bu nuru görünce Allah’a secde edeceklerdir.

Rebi' b. Enes'e göre ise bu ifadeden maksat, perdenin kaldırılmasıdır. Yani, yaratıcı ile yaratan arasındaki perde kaldırılacaktır." demektir. "O gün baldır açılır." ifadesinin mecazi olmayıp gerçek manada kullanıldığını söyleyenlere gelince:

Abdullah b. Mes'ud, Ebû Hureyre ve Ebû Said el-Hüdri, kıyamette Allahü teâlânin, baldırını açarak kendisini mü’minlere tanıtacağını, mü’minlerin de bunun karşısında Allah’a secde edeceklerini söylemişler ve bu hususta şu hadisleri Rivâyet emişlerdir.

Ebû Said el-Hudri diyor ki:

"Ben, Resûlüllah’ın şöyle dediğini işittim. Rabbimiz baldırını açacak, her mü’min erkek ve kadın ona secde edecektir. Ancak, dünyada iken gösteriş olsun ve desinler diye secde edenler o gün secde edemeyeceklerdir. Secde etmeye çalışacaklar fakat sırtlan tek bir parça haline gelecek ve secdeye eğilemeyeceklerdir. Buhari, K? Tefsir el-Kur'an, Sûre: 68, bab: 2 K. et-Tevhid, bab: 24 / Müslim, K.el-İman, bab: 302, Hadisim: 183 Bu hususta Ebû Hureyre Bkz. Darimi, K. er-Rikâk, bab: 82 ve Abdullah b. Abbas'tan da hadisler Rivâyet edilmiştir. Ebû Said el-Hudri'nin rivâyet ettiği hadis, Buhari'nin Kitap et-Tevhid'inde ve Müslim'in Kitap el-İman'mda daha uzun bir şekilde Rivâyet edilmiştir.

Âyet-i kerime’nin devamında "Kâfirler secdeye davet edilirler. Fakat secde edemezler." buyurulmaktadır. Yani âhirette baldırın açılması, kullan Allah’a secde etmeye sevkedecektir. Fakat onlar, secde edemeyeceklerdir.

Yine âyette "Gözleri açılmaz bir halde onları zillet kaplamıştır. Halbu ki onlar dünyada sağlam olduklan halde secdeye davet ediliyorlardı." buyurulmaktadır. Kâfirlerin âhirette, dehşetten dolayı gözleri baygın hale gelecek, Allah'ın azabından dolayı onları zillet ve hakirlik kaplayacaktır. Bu onların, dünyada iken böbürlenmelerinin ve gururlanmalarının karşılığıdır. Onlar dünyada sağlam iken Allah’a secde etmeye davet ediliyorlar fakat secde etmiyorlardı. Âhirette secde etmek isteselerde secde edemez duruma geleceklerdir. Allah’ı gören mü’minler ona secde ederlerken kâfir ve münafıklar edilemeyecekler ve dimdik kalacaklardır.

Said b. Cübeyr ve İbrahim et-Teymi, "Onlar dünyada secdeye davet ediliyorlardı." ifadesinden maksadın, "Ezan okunarak farz namazlarını kılmaya çağırılıyorlardı." olduğunu söylemişlerdir.

44

“Ey Rasûlüm, Kur’an’ı yalanlayanları sen bana bırak. Biz onları nerede geldiğini bilmedikleri bir azaba yavaş yavaş yaklaştracağız.”

45

“Ben onlara mühlet veriyorum, şüphesiz benim tuzağım çok kuvvetlidir.”

Allahü teâlâ bu âyetlerde, Kur’an’ı yalanlayan kâfirleri tehdit etmekte, onları dünya nimetleriyle eğlendinnektedir. Kâfirler bu nimetleri kendi gayretleriyle elde ettikleri kanaatıyla her zaman öyle olacaklarını zannederler. Ancak bu onların, bir gafletidir. Adım cehennem ateşine yaklaştırıldıklarından haberleri yoktur. Allah onlara mühlet verir. Ama, yakaladığında da bir daha kurtulamazlar.

46

“Ey Rasûlüm, yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da, ağır borç altında mı kalıyorlar?”

47

“Yoksa, gaybın ilmi yanlarında da oradan mı çıkarıp yazıyorlar?”

Ey Rasûlüm, sen Allah’a ortak koşan bu müşriklerden, hakka davetine ve öğüt vermene karşılık bir ücret mi alıyorsun da onlar, ağır borç altına giriyor ve davetini kabul etmiyorlar. Yoksa onların ellerinde, gayba ait bilgilerin yazıldığı Levh-i Mahfuz mu var da onlar oradan bir takım biigileri kopya ediyor ve onlarla sana karşı tartışıyorlar ve inkârcıların, iman edenlerden daha üstün olduklarını oradan mı öğreniyorlar?

48

“Ey Rasûlüm, sen rabbinin hükmüne sabret. Balık tarafından yutulan Yunus'un durumuna düşme. O, kederli bir halde rabbine nida etmişti.”

Ey Rasûlüm, getirdiğin Kur'ana karşı çıkan şu müşrikler hakkında rabbinin sana verdiği hükme sabret. Rabbinin sana emrettiğini devam ettir. Onların eziyet etmeleri seni tebliğinden alıkoymasın. Sakın sen, balık tarafından yutulan Yunus b. Metta gibi aceleci ve sabırsız olma. Onun gibi tebliği bırakma, aksi takdirde, onun uğratıldığı cezaya çarptırılırsın. O, kederli bir halde rabbine münacaatta bulunmuştu. Ve "Senden başka hiçbir ilâh yoktur, seni tenzih ve tesbih ederim, doğrusu ben, zalimlerden oldum." Enbiya Sûresi, 21/87 demişti. "Biz de duasını kabul edip onu sıkıntılardan kurtardık.." Enbiya Sûresi, 2188

49

“Eğer ona rabbinin nimeti yetişmeseydi, kınanmış olarak çıplak bir yere atılmış olacaktı.”

50

“Rabbi onu peygamber seçerek salih kullardan eyledi.”

Eğer Yunus'a, rabbinin affetme ve merhamet etme nimeti ulaşmamış olsaydı, o balığın kanımdan kınanmış bir halde, çıplak bir araziye atılmış olurdu da kendisini muhafaza edecek bir şey bulamazdı. Fakat rabbin ona, merhamet etti ve onun için geniş yapraklı bir bitki bitirdi. Rabbi onu, peygamberliğe seçti ve onu, salih kullan olan Peygamberlerinden kıldı.

51

“Kâfirler, Kur’an’ı işittikleri zaman neredeyse gözleriyle seni kaydırıp devireceklerdi. "O delidir," diyorlardı.”

Ey Rasûlüm, kâfirler, Kur’an’ı işittiklerinde sana olan kinleri kabarıyor, şiddetli düşmanlıklarından dolayı nerdeyse seni gözleriyle delip geçmek istiyorlar. Onlar sana "Şüphesiz ki bu delidir." diyorlar.

52

“Oysa Kur'an âlemlere gönderilen bir hikmet ve bir öğütten başka bir şey değildir.”

Müfessirler bu âyet-i kerimeye ve bir kısım sahih hadislere dayanarak göz değmesinin gerçekten varolduğunu söylemişlerdir. Bu hususta Abdullah b. Abbas, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in şöyle buyurduğunu Rivâyet etmektedir:

Göz değmesi (nazar) haktır. Şâyet herhangi bir şey kaderin önüne geçmiş olabilseydi, göz (nazar) geçerdi. Göz değmesinden dolayı yıkanmanız istenirse yıkanın." Müslim, K.es-Sehmı, bab: 42, Hadis no: 2188 /Tirmizi, K.et-Tıb, bab: 19, Hadis no: 2062 yani, gözü değenin, bir kabın içine abdest alması ve abdest azalarından dökülen suyun kendi başına dökmesi istenirse bunu yapsın,"

Bu hususta Ebû Ümame b. Sehl diyor ki:

"Amir b. Rebia, Sehl b. Huneyf yıkanırken yanından geçmiş ve şöyle demiştir: "Ben bu gün gibi bir gün (bu deri vücut) gibi bir deri) görmedim. Özel odasında oturan kızın derisi dahi böyle değildir Bunun üzerine yıkanmakta olan Sehl, hemen bayılıp yere düşmüştür. O, Resûlüllah’a getirilmiş ve "Sehl'e kavuş Ya Resûlallah, o bayılıp yere düştü." denmiştir. Resûlüllah: "Sehl hakkında kimi suçluyorsunuz?" diye sormuş orada bulunanlar: "Âmir b. Rebia'yı." diye cevap vermişler, Resûlüllah: "Sizden biriniz niçin kardeşini öldürmeye girişiyor? Şâyet o, kardeşinden beğendiği bir şey görecek olursa ona: "Mübarek olsun." diye dua etsin." Sonra Resûlüllah su getirilmesini emretti ve Âmir'in onunla abdest almasını istedi. Âmir yüzünü yıkadı, ellerini dirseklerine kadar yıkadı. Ayaklarını dizlerine kadar yıkadı. Etekliğinin içinden sağ uç tarafını da yıkadı. Resûlüllah Âmir'e, abdest azalarından dökülen suyu bizzat kendi başına dökmesini emretti." Zühri'nin rivâyetine göre başının arkasından dökmesini emretti." İbn-i Mace, K. et-Tıb, bab: 32, Hadis no: 3509 / Muvatta K.el-Ayn, bab: 2

Görüldüğü gibi gözü değen kişinin yıkanmasının nasıl olacağı anlaşılmış oldu.

Taberi: "Kur'an, âlemlere gönderilen bir hikmet ve öğütten başka bir şey değildir." âyetinde geçen ve "Kur'an" diye tercüme edilen "Zikir" kelimesinden maksadın, Hazret-i Muhammed olduğunu ifade etmiş ve âyetin manasının "Oysa Muhammed, âlemlere gönderilen bir hatırlatıcıdan başkası değildir." şeklinde olduğunu söylemiştir.

HAKKA SÛRESİ

Hakka sûresi elli iki âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

Bu mübarek Sûre, bir gün mutlaka gerçekleşecek olan kıyameti haber vererek başlıyor.

Semud ve Âd kavimlerinin, bir gün mutlaka gerçekleşecek olan kıyameti yalanladıkları için Allahü teâlâ tarafından korkunç azaplarla cezalandırıldıkları haber veriliyor. Korkunç çığlık ve aralıksız esen uğultulu soğuk rüzgarın bu kavimleri helak ettiği ve onlardan kurtulan olmadığı beyan ediliyor.

Firavun'un ve ondan önceki kavimlerin de hep aynı hatayı işledikleri ve bu yüzden de helak edildikleri haber veriliyor.

Sûre-i celilede kıyametin dehşetli sahneleri ve o zorlu günden sonra hesap verme anı tasvir ediliyor. Amelleri salih olanların cennete konulup nimetlere erdirileceği, inkârcıların ise cehenneme atılacakları ve orada işkencelere tabi olacakları ifade buyuruluyor.

Sûre-i celilede bundan sonra Allahü teâlâ, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)in hak peygamber olduğunu yeminle beyan ediyor ve Kur'an'ın kendisi tarafından indirildiğini haber veriyor. Kur'an'ın kâfirler için de bir pişmanlık kaynağı olduğu beyan ediliyor ve sûre-i celile, "Öyle ise ey Peygamber, yüce rabbinin adını tesbih et." âyetiyle sona eriyor.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Bak. Âyet 3.

2

Bak. Âyet 3.

3

“Mutlaka gerçekleşecek olan kıyamet, nedir o mutlaka gerçekleşecek olan kıyamet? Mutlaka gerçekleşecek olan kıyametin mahiyetini sen nereden bileceksin?”

Bir kısım işlerin gerçekleşeceği ve dünyada işlenen amellerin karşılıklarının verileceği kıyamet günü. Nedir o, içinde olayların gerçekleşeceği kıyamet günü? Ey Rasûlüm, mutlaka gerçekleşecek olan o kıyamet gününün ne olduğunu Sana bildirecek olan nedir?

Âyette zikredilen ve "Gerçekleşecek olan" diye tercüme edilen kelimesi, kıyametin isimlerinden biridir. Kıyamete isimleri verilmektedir. Bunların ne anlama geldiklerini şöylece izah etmek mümkündür:

Mutlaka gerçekleşecek olan veya içinde bir takım hadiselerin mutlaka gerçekleşeceği yahut amellerin cezalarının mutlaka tahakkuk edeceği gün demektir.

Dehşeti ve sıkıntısı insanların kalblerinin kapısını çalan gün demektir.

Mutlaka meydana gelecek olan çığlık demektir. Her felaketi bastıran demektir. Çığlık koparan demektir.

Abdullah b. Abbas diyor ki: "el-Hakka kıymetin isimlerinden biridir. Allah, kıyamet gününün dehşetini bu şekilde beyan etmiş ve kullarını bundan sakindirmiştır.

Katade diyor ki: "Kıyamete el-Hâkka, denmesinin sebebi, o günün, her amel işleyenin amelini ortaya çıkarmasındandır.

4

“Semud ve Âd kavimleri, dehşetlerle dolu o korkunç kıyamet gününü yalanladılar.”

Salih Peygamberin kavmi Semud ve Hud peygamberin kavmi Âd, dehşeti insanların kalbini ürperten kıyamet gününü yalanladılar.

5

“Bu yüzden Semud kavini, korkunç bir hadise ile helak oldular.”

Âyette, "Korkunç bir hadise" diye tercüme edilen "Taği-ye" kelimesinden maksat, Mücahid ve İbn-i Zeyd'e göre, tuğyan ve isyan demektir. Buna göre âyetin manası: "Semud kavmi, inkârları ve işledikleri günahları yüzünden helak oldu." demektir.

Katade'ye göre ise "Tâğiye" kelimesinden maksat, "Haddi aşan bir çığlık" demektir. Bu çığlık normal işitme haddini aştığı için böyle isimlendirilmiştir. Allahü teâlâ, onların üzerine, çığlıkla gelen bir afet göndemıiş ve onları helak etmiştir.

Taberi bu son görüşü tercih etmiş ve buna delil olarak da daha sonra zikredilen, Ad kavminin rüzgârla helak oluşunun ildirilmesini göstermiş ve demiştir ki: "Görülüyor ki âyetler, kavimlerin ne sebeple helak olduklarını değil nasıl helak olduklarını bildinnektedir."

6

“Âd kavmi ise, uğultu çıkaran çok soğuk ve azgın bir rüzgarla yok edildi.”

Âd kavmini helak eden rüzgâra "Azgın" denmesinin sebebini Abdullah b. Abbas ve Hazret-i Ali şöyle izah etmişlerdir: Hazret-i Ali diyor ki: "Hiçbir damla su inmez ki o, meleğin elinde bulunan ölçü ile inmiş olmasın. Ancak Nuh tufanı olduğu gün suya, meleğin kontrolü dışında inme izni verilmiştir. Bu sebeple sular taşıp dağlan aşmıştır. İşte Allahü teâlânın, "Biz, tufan kopup sular taştığı zaman sizi gemide taşıdık." Hakka Sûresi, 6 âyeti bunu ifade etmektedir. Yine: Hiçbir rüzgâr esmez ki meleğin elinde bulunan ölçü ile esmiş bulunmasın. Ancak Âd kavminin helak olma gününde rüzgâra, meleğin kontrolü dışında esme izni verildi. Ve rüzgâr, haddi aşan bir şekilde esti. İşte Allahü teâlânın: "Âd kavmi ise uğultu çıkaran çok soğuk ve azgın bir rüzgârla yok edildi." âyeti de bunu ifade etmektedir. Yani rüzgâr, kendisini idare eden meleğe isyan etmiştir.

Abdullah b. Abbas diğer bir görüşünde bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Âd kavmi, helak eden, soğuk, merhametsiz, uğursuz ve hiç kesilmeden esen bir rüzgarla helak edilmiştir."

7

“Allah (onların köklerini kesmek için) o kasırgayı, yedi gece, sekiz gün aralıksız estirdi. Eğer orada olsaydın onların, kökünden sökülmüş kof hurma kütükleri gibi yere serildiklerini görürdün.”

8

“Sen onlardan hiç kurtulup kalanı gördün mü?”

Âyet-i kerime’de geçen ve "Aralıksız" diye tercüme edilen kelimesi, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes'ud, Mücahid, İkrime ve Katade tarafından bu şekilde izah edilmiştir. Taberi de bu izahı tercih etmiştir Süfyan es-Sevri ise bunu "Köklerini kesen" diye izah etmiştir.

Allahü teâlâ bu âyetlerde, Âd kavmini, rüzgârla nasıl helak ettiğini beyan etmektedir. Peygamber efendimiz de bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

"Bana saba rüzgârı ile yardım edildi. Âd kavmi ise batı riizgan ile helak edildi." Buhari K, el- sliska, Kıh: 26/Müslim, K. el- istiska, bab: 17

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç