Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

548

 

060 - MÜMTEHİNE SÛRESİ

 

CÜZ :

28

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MÜMTAHİNE SÛRESİ

Münıtuhine Sûresi Medine'de nazil olmuştur ve on üç âyettir.

Bu sûre-i celile, Allah'ın ve mü’minlerin düşmanlarını dost edinmeyi yasaklayan âyeti kerime ile başlıyor ve peygamber ve mü’minlerin yurtlarından, Allah’a iman ettikleri için çıkarıldıklarım beyan ediyor.

Hazret-i İbrahim ve yanında bulunanların, kâfirlere karşı tavırlarının bize örnek olduğu ifade ediliyor.

Muhacir olarak müslümanların yanına gelen kadınların ne için hicret ettiklerinin araştırılması ve gerçekten iman etmiş olarak geldiklerinin anlaşılması halinde onların kâfirlere iade edilmemesi emrediliyor ve mü’min erkeklerin kâfir kadınlarla, kâfir erkeklerin de mü’min kadınlarla evlenemeyecekleri hükmü açıklanıyor. Kocalarından ayrılarak hicret eden kadınların, mü’min erkeklerle evlenmeleri halinde, kâfir kocalarının verdiği mehirin iade edilmesi emrediliyor. Bu muhacir kadınlarla, mehirlerini vermek suretiyle evlenmenin caiz olduğu beyan ediliyor.

Mü’min kadınların Resûlüllah'a gelip, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, iftirada bulunmamak, iyilikler hususunda kendisine karşı gelmemek şartıyla biat ederlerse onların biatlarını kabul etmesi emrediliyor.

Sûre-i celile "Ey iman edenler, Allah'ın gazabettiği bir kavmi dost edinmeyin." âyet-i kerimesiyle sona eriyor.

Sûre-i Celilenin Nüzul Sebebi

Bu surenin ilk âyetlerinin nüzul sebebi hakkında Hâtıb b. Ebi Beltea'nın kıssası zikredilmiştir. Hâtıb, muhacirlerden olup Bedir savaşına katılan sahabilerden biridir. Hâtıb Mekke'den hicret etmiş, çocukları ve malları ise orada kalmistir. Bu şahıs Kureşli değildi. Onlarla antlaşması bulunan bir kimseydi. Bu sebeple Mekke'de kalan ailesini koruyacak hiç kimsesi yoktu. Mekkeliler Hudeybiye musalahasını bozunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'yi fethetmeye karar verdi ve müslümanlara, savaşa hazırlanmalarını emretti. .Resûlüllah, diğer savaşlarda olduğu gibi bu harekatı da gizli tuttu. Hâtib, Mekke'de bulunan Kureyşlilerin, orada kalan aile efradına yardımlarını sağlamak maksadıyla, Resûlüllah’ın, onlara karşı savaşmak istediğini bildiren bir mektup yazdı ve bu mektubu Kureyşten olan bir kadnla Mekke'ye gönderdi. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Peygamberine bu mektubun gönderilişini haber verdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de kadının arkasından adam göndererek mektubu yakalatıp geri getirtti.

Hazret-i Ali (radıyallahü anh) diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni, Zübeyr'i ve Mikdat'ı bir yere gönderdi.. Bize, "Yola çıkın." Ravdatu Hah" denen yere varınca orada hevdecinin içinde giden, kendisinde bir mektup bulunan bir kadına rastlayacaksınız. Mektubu alıp getirin." buyurdu. Biz de atlarımıza binip gittik. "Ravdatu Hah" denen yere varınca, hevdecinin içinde giden kadını gördük ve ona "Mektubu çıkar" dedik. O, "Bende mektup yok dedi. Biz de "Ya mektubu çıkarırsın yahut da elbiselerini soyunursun." dedik. Bunun üzerine ne kadın, saç örgüsünün içerisinden mektubu çıkarıp verdi. Biz de alıp Resûlüllah’a getirdik. Bir de ne görülsün, bu mektup, Hatıb b. Ebi Beltea tarafından, Mekke'de bulunan bir kısım müşriklere gönderilen bir mektup. Hfıtıb bu mektubunda onlara, Resûlüllah’ın bazı işlerini bildiriyor.

Bunun üzerine Resûlüllah "Ey Hâtıb bu nedir?" diye sordu. Hâtib: "Ey Allah'ın Resulü, hakkımda acele davranma. Ben Kureyştendim. Fakat ben onların soyundan değildim. Seninle beraber bulunan muhacirlerden her birinin orada akrabaları var. Bunlar o akrabaları aracılığıyla Mekke'deki aile fertlerini ve mallarını koruyorlar. Benim onların arasında bir soy bağım olmadığı için onlardan bir destek sağlamak istedim ki onlar benim akrabalarımı korusunlar. Ben bu işi ne kâfirliğimden dolayı yaptım ne de dinimden döndüğümden dolayı." dedi. Bunun üzerine Resûlüllah, sahabilere hitaben: "O size doğruyu söyledi." dedi. Ömer ise: "Ey Allah'ın Resulü, bırak beni de onun boynunu vurayım." dedi. Resûlüllah "O Bedir'de bulundu. Ne bileceksin belki de Allah, Bedir ehline baktı ve onlara "İstediğinizi yapın. Ben sizi affettim." dedi. İşte bunun üzerine "Ey iman edenler, benim düşmünımı da sizin düşmanınızı da dostlar edinmeyin." âyeti nazil oldu. Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 60, bab: 1 / Tirmizî, K.Tefsir el-Kurtın, Sûre; 60, bab: 1, Hadis no: 33

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

“Ey iman edenler, benim düşmanımı da sizin düşmanınızı da dostlar edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Peygamberi ve sizi, rabbiniz olan Allah’a iman ettiğiniz için yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer siz benim yolumda cihad için ve rızamı talep için yurdunuzdan çiktıysanız onları dost edinmeyin. Onlara olan sevginizi gizlersiniz. Oysa ben sizin gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da çok iyi bilirim. İçinizden kim benim ve sizin düşmanlarınızı dost edinirse şüphesiz ki o, doğru yoldan sapmıştır.”

"Ey iman edenler, benim de sizin de düşmanınız olan müşrikleri dost ve yardımcılar edinmeyin. Siz onlara dostluk gösteriyorsunuz. Halbuki onlar size gelen ve hak olan tevhid inancını, Kur’an’ı ve peygamberi inkâr ettiler. Sizler rabbinize iman ettiğiniz için, peygamberi ve sizleri yurtlarınızdan çıkarıp hicrete zorluyorlar. Şâyet sizler benim yolumda cihad etmek için hicret ettiyseniz ve benim rızamı kazanmak için yola çıktıysanız, benim de sizin de düşmanınız olan kimseleri dostlar edinmeyin. Ey mü’minler sizler, müşriklere gizlice sevgi besliyorsunuz. Ben ise sizin gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da çok iyi bilirim. Artık bundan sonra sizden kim yine böyle yapacak olursa şüphesiz ki o, doğru yoldan sapmış ve haktin ayrılmış bir kimsedir."

Bu hususta Allahü teâlâ şu âyetlerde de buyuruyor ki: "Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanlan dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz ki onlardan olur. Muhakkak ki Allah, zalim kavmi hidâyete erdirmez." "Kalblerinde hastalık bulunanların, onlara doğru koştuğunu görürsün." Bize kötülük isabet etmesinden korkünz." derler. Umulur ki Allah bir fetih ihsan eder veya katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar." "Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerle, kâfirlerden dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer iman ediyorsanız Allah’tan korkun." Makle Sûresi, 5/51-52-57 "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse ökçelerinizin üzerine geri mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerine geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükafaatlandıracaktir." Nisa Sûresi, 4/144

2

“Eğer sizi ele geçirirlerse hemen size düşman kesilirler. Ellerini ve dillerini size kötülük yapmak için uzatırlar. İsterler ki keşke inkâr etseniz.”

Ey iman edenler, kendilerine dostluk beslediğiniz kâfirler, sizi yakalayıp ellerine geçirecek olsalar size karşı düşman kesilirler. Sizi öldürmek için ellerini, kötülük yapmak için de dillerini uzatırlar. Sizin de rabbinizi inkâr edip onlar gibi kâfir olmanızı isterler.

3

“Akraba ve çocuklarınız size kıyamet gününde hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün Allah sizinle onların arasını ayıracaktır. Allah, sizin yaptıklarınızı çok iyi görür.”

Ey iman edenler, hısımlarınız, akrabalarınız ve çocuklarınız, kafir olmanıza ve Allah'ın düşmanlarını dostlar edinmenize sebep olmasınlar. Zira size kıyamet gününde ne akrabalarınız bir fayda sağlayacak ne de evlatlarınız. Allah o günde sizi birbirinizden ayıracaktır, itaat edenleri cennete, isyan edenleri ise cehenneme koyacaktır. Allah, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir. O, herkese hak ettiğini karşılığını verecektir.

4

“Gerçekten İbrahim ve beraberindekilerde sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: "Şüphesiz biz, sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi asla kabul etmiyoruz. Yalnızca Allah’a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır." Fakat İbrahim'in, babasına: "Mutlaka senin için Allah’tan mağfiret dileyeceğim. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramam." sözü bunun dışındadır. Ey mü’minler siz şöyle deyin: "Ey rabbimiz biz sana güvendik, sana yöneldik. Kıyamet günü dönüşümüz yine sanadır."

5

“Ey rabbimiz, kâfirlerin lehine olacak bir imtihanla bizleri imtihan etme, günahlarımızı bağışla. Ey rabbimiz şüphesiz ki sen, herşeye galipsin, hüküm ve hikmet sahibisin."

Ey mü’minler, şüphesiz ki sizin için, Allah'ın düşmanlarını dost edinmeme bakımından İbrahim'de ve onunla birlikte olan mü’minlerde güzel bir örnek vardır. İbrahim ve onunla birlikte olanlar, Allah'ı inkâr eden ve tağutlara tapan kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizlerden de Allah’tan başta taptığınız put ve ta-ğutlardan da beriyiz. Biz, sizin, Allahdan başkasna tapmanızı reddediyoruz. Bu batıl dininizi inkâr ediyoruz. Sizin yalnızca Allah’a iman edip onu birlemenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi olarak düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır. Bu düşmanlık ve kini, yalnızca Allah’a kulluk etmeniz giderir.

Ey mü’minler, kâfirlere karşı tavır almanızda, İbrahim ve onunla birlikte iman edenlerde sizin için güzel bir örnek vardır. Ancak İbrahim'in, babası hakkında söylediği şu sözler sizin için örnek değildir. "Mutlaka senin için Allah’tan mağfiret dileyeceğim. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramam." İbrahim ve onunla beraber iman edenler, kavimlerinin İnkârcılıklarından dolayı onlardan uzaklaşınca, rablerine yönelerek şöyle demişlerdi: "Ey rabbimiz sana tevekkül ettik, tevbe ederek sana yöneldik, dirilip kabirlerimizden kalktığımız zaman yine sana döneceğiz. Ey rabbimiz, bizleri, kâfirlerin lehine olacak bir imthanla imtihan etme. Onları bize musallat ederek, kendilerinin hak yolda bizim ise batıl yokla olduğumuz zehabına kaptırma. Veya bize abazederek onların: "Eğer haklı olsalardı Allah onları cezalandırmazdı." demelerine imkan verme."

Allahü teâlâ bu âyetlerde, kâfirlerden uzak durma, onlara düşmanlık besleme ve onları dost edinmeme hususunda mü’minlerin, Hazret-i İbrahim'i ve onunla birlikte iman edenleri örnek almalarını emrediyor. Zira Hazret-i İbrahim ve onunla birlikte iman edenler, kâfirlere karşı kesin bir tavır almışlar, onların taptıktan şeylerden beri olduklarını ve onlara düşman olduklarını kesin bir şekilde ortaya koymuşlar, iman ile inkâr arasını kesin bir sınır çizmişlerdir. Bütün mü’minlerin de böyle olmalan gerekmektedir.

Allahü teâlâ, Hazret-i İbrahim'in, müşrik olan babası için af dilemesinin örnek alınmamasını eretmiştir. Zira Hazret-i İbrahim şu âyette de belirtildiği gibi babasına daha önce verdiği bir sözü yerine getirmek için böyle bir teşebbüste bulunmuş fakat babasının Allah düşmanı olduğu ortaya çıkınca ondan uzaklaşmış ve Allah’tan af dilemiştir. "İbrahim'in, babası için af dilemesi ise sadece ona verdiği sözü yerine getirmesi içindir. Fakat babasının, Allah'ın düşmanı olduğu ortaya çıkınca İbrahim ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim, çok niyaz eden ve çok halim selim bir insandı." Tevbe Sûresi, 9/114

Bazı müfessirler, dördüncü âyetin sonundaki: "Ey rabbimiz biz sana yöneldik.." kısmından itibaren beşinci âyetin sonuna kadar Hazret-i İbrahim'in duası olduğunu söylemişlerdir: Taberi de âyeti bu şekilde izah etmiştir. Bazı müfessirler ise bu dualarımı, bütün mü’minler için, yapmaları emredilen dualar olduğunu söylemişlerdir. Meal bu görüşe göre hazırlanmıştır.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç