Münıtuhine Sûresi Medine'de nazil olmuştur ve on üç âyettir.
Bu sûre-i celile, Allah'ın ve mü’minlerin düşmanlarını dost edinmeyi yasaklayan
âyeti kerime ile başlıyor ve peygamber ve mü’minlerin yurtlarından, Allah’a iman
ettikleri için çıkarıldıklarım beyan ediyor.
Hazret-i İbrahim ve yanında bulunanların, kâfirlere karşı tavırlarının bize
örnek olduğu ifade ediliyor.
Muhacir olarak müslümanların yanına gelen kadınların ne için hicret ettiklerinin
araştırılması ve gerçekten iman etmiş olarak geldiklerinin anlaşılması halinde
onların kâfirlere iade edilmemesi emrediliyor ve mü’min erkeklerin kâfir
kadınlarla, kâfir erkeklerin de mü’min kadınlarla evlenemeyecekleri hükmü
açıklanıyor. Kocalarından ayrılarak hicret eden kadınların, mü’min erkeklerle
evlenmeleri halinde, kâfir kocalarının verdiği mehirin iade edilmesi
emrediliyor. Bu muhacir kadınlarla, mehirlerini vermek suretiyle evlenmenin caiz
olduğu beyan ediliyor.
Mü’min kadınların Resûlüllah'a gelip,
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek,
çocuklarını öldürmemek, iftirada bulunmamak, iyilikler hususunda kendisine karşı
gelmemek şartıyla biat ederlerse onların biatlarını kabul etmesi emrediliyor.
Sûre-i celile "Ey iman edenler, Allah'ın gazabettiği bir kavmi dost edinmeyin."
âyet-i kerimesiyle sona eriyor.
Sûre-i Celilenin Nüzul Sebebi
Bu surenin ilk âyetlerinin nüzul sebebi hakkında Hâtıb b. Ebi Beltea'nın kıssası
zikredilmiştir. Hâtıb, muhacirlerden olup Bedir savaşına katılan
sahabilerden biridir. Hâtıb Mekke'den
hicret etmiş, çocukları ve malları ise orada kalmistir. Bu şahıs Kureşli
değildi. Onlarla antlaşması bulunan bir kimseydi. Bu sebeple Mekke'de kalan
ailesini koruyacak hiç kimsesi yoktu. Mekkeliler Hudeybiye musalahasını bozunca
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'yi fethetmeye karar verdi ve
müslümanlara, savaşa hazırlanmalarını emretti. .Resûlüllah,
diğer savaşlarda olduğu gibi bu harekatı da gizli tuttu. Hâtib, Mekke'de bulunan
Kureyşlilerin, orada kalan aile efradına yardımlarını sağlamak maksadıyla,
Resûlüllah’ın, onlara karşı savaşmak
istediğini bildiren bir mektup yazdı ve bu mektubu Kureyşten olan bir kadnla
Mekke'ye gönderdi. Bunun üzerine Allahü teâlâ,
Peygamberine bu mektubun gönderilişini haber verdi. Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem) de kadının
arkasından adam göndererek mektubu yakalatıp geri getirtti.
Hazret-i Ali
(radıyallahü anh) diyor ki:
"Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) beni, Zübeyr'i ve Mikdat'ı bir yere
gönderdi.. Bize, "Yola çıkın." Ravdatu Hah" denen yere varınca orada hevdecinin
içinde giden, kendisinde bir mektup bulunan bir kadına rastlayacaksınız. Mektubu
alıp getirin." buyurdu. Biz de atlarımıza binip gittik. "Ravdatu Hah" denen yere
varınca, hevdecinin içinde giden kadını gördük ve ona "Mektubu çıkar" dedik. O,
"Bende mektup yok dedi. Biz de "Ya mektubu çıkarırsın yahut da elbiselerini
soyunursun." dedik. Bunun üzerine ne kadın, saç örgüsünün içerisinden mektubu
çıkarıp verdi. Biz de alıp Resûlüllah’a
getirdik. Bir de ne görülsün, bu mektup, Hatıb b. Ebi Beltea tarafından,
Mekke'de bulunan bir kısım müşriklere gönderilen bir mektup. Hfıtıb bu
mektubunda onlara, Resûlüllah’ın bazı
işlerini bildiriyor.
Bunun üzerine Resûlüllah "Ey Hâtıb bu nedir?" diye sordu. Hâtib: "Ey
Allah'ın Resulü, hakkımda acele davranma. Ben Kureyştendim. Fakat ben onların
soyundan değildim. Seninle beraber bulunan muhacirlerden her birinin orada
akrabaları var. Bunlar o akrabaları aracılığıyla Mekke'deki aile fertlerini ve
mallarını koruyorlar. Benim onların arasında bir soy bağım olmadığı için
onlardan bir destek sağlamak istedim ki onlar benim akrabalarımı korusunlar. Ben
bu işi ne kâfirliğimden dolayı yaptım ne de dinimden döndüğümden dolayı." dedi.
Bunun üzerine Resûlüllah,
sahabilere hitaben: "O size doğruyu
söyledi." dedi. Ömer ise: "Ey Allah'ın Resulü, bırak beni de onun boynunu
vurayım." dedi. Resûlüllah "O Bedir'de
bulundu. Ne bileceksin belki de Allah, Bedir ehline baktı ve onlara
"İstediğinizi yapın. Ben sizi affettim." dedi. İşte bunun üzerine "Ey iman
edenler, benim düşmünımı da sizin düşmanınızı da dostlar edinmeyin." âyeti nazil
oldu. Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 60, bab: 1 /
Tirmizî, K.Tefsir el-Kurtın, Sûre; 60, bab: 1, Hadis no: 33
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.
“Ey iman edenler, benim düşmanımı da sizin düşmanınızı
da dostlar edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar size gelen
hakkı inkâr ettiler. Peygamberi ve sizi, rabbiniz olan Allah’a iman ettiğiniz
için yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer siz benim yolumda cihad için ve rızamı talep
için yurdunuzdan çiktıysanız onları dost edinmeyin. Onlara olan sevginizi
gizlersiniz. Oysa ben sizin gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da çok iyi
bilirim. İçinizden kim benim ve sizin düşmanlarınızı dost edinirse şüphesiz ki
o, doğru yoldan sapmıştır.”
"Ey iman edenler, benim de sizin de düşmanınız olan müşrikleri dost ve
yardımcılar edinmeyin. Siz onlara dostluk gösteriyorsunuz. Halbuki onlar size
gelen ve hak olan tevhid inancını, Kur’an’ı ve peygamberi inkâr ettiler. Sizler
rabbinize iman ettiğiniz için, peygamberi ve sizleri yurtlarınızdan çıkarıp
hicrete zorluyorlar. Şâyet sizler benim yolumda cihad etmek için hicret
ettiyseniz ve benim rızamı kazanmak için yola çıktıysanız, benim de sizin de
düşmanınız olan kimseleri dostlar edinmeyin. Ey mü’minler sizler, müşriklere
gizlice sevgi besliyorsunuz. Ben ise sizin gizlediklerinizi de açığa
vurduklarınızı da çok iyi bilirim. Artık bundan sonra sizden kim yine böyle
yapacak olursa şüphesiz ki o, doğru yoldan sapmış ve haktin ayrılmış bir
kimsedir."
Bu hususta Allahü teâlâ şu âyetlerde de
buyuruyor ki: "Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanlan dost edinmeyin. Onlar
birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz ki onlardan
olur. Muhakkak ki Allah, zalim kavmi hidâyete erdirmez." "Kalblerinde hastalık
bulunanların, onlara doğru koştuğunu görürsün." Bize kötülük isabet etmesinden
korkünz." derler. Umulur ki Allah bir fetih ihsan eder veya katından bir emir
getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar." "Ey iman edenler, sizden
önce kendilerine kitap verilenlerle, kâfirlerden dininizi alay ve eğlence konusu
yapanları dost edinmeyin. Eğer iman ediyorsanız Allah’tan korkun."
Makle Sûresi, 5/51-52-57 "Muhammed
ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçti. Şimdi o ölür
veya öldürülürse ökçelerinizin üzerine geri mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerine
geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri
mükafaatlandıracaktir." Nisa Sûresi, 4/144
“Eğer sizi ele geçirirlerse hemen size düşman
kesilirler. Ellerini ve dillerini size kötülük yapmak için uzatırlar. İsterler
ki keşke inkâr etseniz.”
Ey iman edenler, kendilerine dostluk beslediğiniz kâfirler, sizi yakalayıp
ellerine geçirecek olsalar size karşı düşman kesilirler. Sizi öldürmek için
ellerini, kötülük yapmak için de dillerini uzatırlar. Sizin de rabbinizi inkâr
edip onlar gibi kâfir olmanızı isterler.
“Akraba ve çocuklarınız size kıyamet gününde hiçbir
fayda sağlayamayacaktır. O gün Allah sizinle onların arasını ayıracaktır. Allah,
sizin yaptıklarınızı çok iyi görür.”
Ey iman edenler, hısımlarınız, akrabalarınız ve çocuklarınız, kafir olmanıza ve
Allah'ın düşmanlarını dostlar edinmenize sebep olmasınlar. Zira size kıyamet
gününde ne akrabalarınız bir fayda sağlayacak ne de evlatlarınız. Allah o günde
sizi birbirinizden ayıracaktır, itaat edenleri cennete, isyan edenleri ise
cehenneme koyacaktır. Allah, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir. O, herkese
hak ettiğini karşılığını verecektir.
“Gerçekten İbrahim ve beraberindekilerde sizin için
güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi:
"Şüphesiz biz, sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi asla
kabul etmiyoruz. Yalnızca Allah’a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda
ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır." Fakat İbrahim'in, babasına:
"Mutlaka senin için Allah’tan mağfiret dileyeceğim. Ama Allah’tan gelecek hiçbir
şeyi senden uzaklaştıramam." sözü bunun dışındadır. Ey mü’minler siz şöyle
deyin: "Ey rabbimiz biz sana güvendik, sana yöneldik. Kıyamet günü dönüşümüz
yine sanadır."
“Ey rabbimiz, kâfirlerin lehine olacak bir imtihanla
bizleri imtihan etme, günahlarımızı bağışla. Ey rabbimiz şüphesiz ki sen,
herşeye galipsin, hüküm ve hikmet sahibisin."
Ey mü’minler, şüphesiz ki sizin için, Allah'ın düşmanlarını dost edinmeme
bakımından İbrahim'de ve onunla birlikte olan mü’minlerde güzel bir örnek
vardır. İbrahim ve onunla birlikte olanlar, Allah'ı inkâr eden ve tağutlara
tapan kavimlerine şöyle demişlerdi: "Biz sizlerden de Allah’tan başta taptığınız
put ve ta-ğutlardan da beriyiz. Biz, sizin, Allahdan başkasna tapmanızı
reddediyoruz. Bu batıl dininizi inkâr ediyoruz. Sizin yalnızca Allah’a iman edip
onu birlemenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi olarak düşmanlık ve kin
ortaya çıkmıştır. Bu düşmanlık ve kini, yalnızca Allah’a kulluk etmeniz giderir.
Ey mü’minler, kâfirlere karşı tavır almanızda, İbrahim ve onunla birlikte iman
edenlerde sizin için güzel bir örnek vardır. Ancak İbrahim'in, babası hakkında
söylediği şu sözler sizin için örnek değildir. "Mutlaka senin için Allah’tan
mağfiret dileyeceğim. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramam."
İbrahim ve onunla beraber iman edenler, kavimlerinin İnkârcılıklarından dolayı
onlardan uzaklaşınca, rablerine yönelerek şöyle demişlerdi: "Ey rabbimiz sana
tevekkül ettik, tevbe ederek sana yöneldik, dirilip kabirlerimizden kalktığımız
zaman yine sana döneceğiz. Ey rabbimiz, bizleri, kâfirlerin lehine olacak bir
imthanla imtihan etme. Onları bize musallat ederek, kendilerinin hak yolda bizim
ise batıl yokla olduğumuz zehabına kaptırma. Veya bize abazederek onların: "Eğer
haklı olsalardı Allah onları cezalandırmazdı." demelerine imkan verme."
Allahü teâlâ bu âyetlerde, kâfirlerden
uzak durma, onlara düşmanlık besleme ve onları dost edinmeme hususunda
mü’minlerin, Hazret-i İbrahim'i ve onunla birlikte iman edenleri örnek
almalarını emrediyor. Zira Hazret-i İbrahim ve onunla birlikte iman edenler,
kâfirlere karşı kesin bir tavır almışlar, onların taptıktan şeylerden beri
olduklarını ve onlara düşman olduklarını kesin bir şekilde ortaya koymuşlar,
iman ile inkâr arasını kesin bir sınır çizmişlerdir. Bütün mü’minlerin de böyle
olmalan gerekmektedir.
Allahü teâlâ, Hazret-i İbrahim'in, müşrik
olan babası için af dilemesinin örnek alınmamasını eretmiştir. Zira Hazret-i
İbrahim şu âyette de belirtildiği gibi babasına daha önce verdiği bir sözü
yerine getirmek için böyle bir teşebbüste bulunmuş fakat babasının Allah düşmanı
olduğu ortaya çıkınca ondan uzaklaşmış ve Allah’tan af dilemiştir. "İbrahim'in,
babası için af dilemesi ise sadece ona verdiği sözü yerine getirmesi içindir.
Fakat babasının, Allah'ın düşmanı olduğu ortaya çıkınca İbrahim ondan uzaklaştı.
Şüphesiz ki İbrahim, çok niyaz eden ve çok halim selim bir insandı."
Tevbe Sûresi, 9/114
Bazı müfessirler,
dördüncü âyetin sonundaki: "Ey rabbimiz biz
sana yöneldik.." kısmından itibaren beşinci
âyetin sonuna kadar Hazret-i İbrahim'in duası olduğunu söylemişlerdir:
Taberi de âyeti bu şekilde izah etmiştir.
Bazı müfessirler ise bu dualarımı, bütün
mü’minler için, yapmaları emredilen dualar olduğunu söylemişlerdir. Meal bu
görüşe göre hazırlanmıştır.
|