“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmin,
babalan, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah’a ve peygamberine
düşman olanlara sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah, bunların kalblerine
imanı yerleştirmiş ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir. Allah onları,
altından ırmaklar akan cennetlere koyacak ve onlar orada ebediyyen
kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.
İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdırlar. İyi bilinmelidir ki kurtuluşa erenler
ancak Allah'ın taraftarı olanlardır.”
Bu âyet-i kerime, İslamtla dostluğun ve
kardeşliğin dini esaslar üzere kıırukiuğunu, bu itibarla İslama ters düşen
kişinin dostluk ve kardeşlik bağını kopardığını, bu itibarla kişinin öz babası,
oğlu, kardeşi ve akrabası da olsa artık onlara karşı sevgi besleyemeyeceğini
beyan etmektedir. Bu hususta başka âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır: "Ey
mü’minler, eğer İnkârı imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi
dostlar edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse işte onlar zalimlerin ta
kendileridir." "Ey Rasûlüm, de ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız,
kardeşleriniz, eşleriniz akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgunluğundan
korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evler, Allah’tan, peygamberinden ve Allah
yolunda cihad etmekten sizin için daha fazla sevgili ise Allah'ın emri gelinceye
kadar bekleyin. Allah, fasıklar güruhunu hidâyete erdirme
Tevbe Sûresi, 9/23-24
Bu âyet-i kerime’nin,
Bedir savaşında babası Abdullah b. el-Cerrah'ı öldüren Ebû Ubeyde b. el-Cerrah,
kardeşi Ubeyd b. Umeyr'i öldüren Mus'ab b. Umeyr, Ubte'yi öldüren Hamza,
Şeybe'yi öldüren Ali, Velid b. Utbe'yi öldüren Ubeyde b. el-Haris ve yakın bir
akrabasını öldüren Hazret-i Ömer ve oğlu
Abdurrahman'i öldürmeye kalkan Hazret-i Ebubekir hakkında nazil olduğu Rivâyet
edilmektedir.
Görüldüğü gibi sahabe-i kiram,
dinlerine karşı çıkan kimseleri, akrabaları dahi olsa affetmiyor gerektiğinde
onları öldürebiliyorlardı. Zira iman ve İslam her türlü değerin üzerindeydi.
Kıyamete kadar da öyle olmaya devam edecektir.
Haşr sûresi, Medine'de nazil olmuştur ve yirmi dört âyettir.
Bu sûre-i celile, göklerde ve yerde bulunan herşeyin,
Allahü teâlâyı tesbih ettiğini beyan ederek
başlıyor.
Allahü teâlânın, Hendek savaşı sırasında,
mü’minlere ihanet eden Yahudileri, bu yaptıklarının cezası olarak yurtlarından
çıkardığı açıklanıyor. Fethedilen memleketlerden alınan ganimet mallarının
kimlere taksim edileceği beyan ediliyor.
Münafıkların iki yüzlülükleri, onların kalblerine mü’minlerin korkusunun
salındığı, müstahkem kalelere çekilmiş olmalarının onlara bir fayda
sağlamayacağı ifade buyuruluyor.
Sûre-i edilenin sonunda, cennet ehli ile cehennem ehlinin eşit olmayacağı,
cennet ehlinin mutlaka kurtuluşa ermiş olacağı haber veriliyor ve Sûre "O,
yaratan, yoktan var eden, yarattıklarını şekillendiren Allah’tır. En güzel
isimler onundur. Göklerde ve yerde bulunan herşey onu tenzih ve tesbih eder. O,
herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir." âyetiyle sona eriyor.
Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle.
“Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah'ı tesbih eder.
O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Allahü teâlâ bu âyetti kerime’de, göklerde
ve yerde bulunan bütün varlıkların, kendisini layık olmayan şeylerden
arındırdıklarını ve kendisini, layık olan sıfatlarla sıfatlandırdıklarını beyan
etmektedir.
Taberi, âyette geçen "Tesbih etme"
ifadesini "Namaz kılmak ve secde etmek." olarak izah etmiştir.
“Kitap ehlinden inkâr edenleri ilk sürgünde
yurtlarından çıkaran O'dur. Oysa siz, onların çıkacaklarını sanmıyordunuz. Onlar
da kalelerinin, kendilerini Allah'ın azabından koruyacağını sanmışlardı. Ama hiç
beklemedikleri bir yerden Allah’ın azabı onları yakalayıverdi. Allah onların
kalblerine şiddetli bir korku saldı da evlerini bizzat kendi elleriyle ve
mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri bundan ibret alın.”
Mücahid, Katade,
Zühri ve İbn-i Zeyd vb. âlimler bu
âyet-i kerime’de
zikredilen ehl-i kitabın, Resûlüllah’a
suikast teşebbüslerinden dolayı, onun tarafından Medine'den sürgün edilen ve
gidip Hayber ve Şam'a yerleşen Nadr oğulları Yahudileri olduğunu söylemişlerdir.
Bu olayın şöyle cerayan ettiği rivâyet edilmektedir: "Bi'r-i Maûne gazvesinde
sahabe-i kiramdan yetmiş kişi şehid
edilmiş, bunlardan sadece Amr b. Ümeyye ed-Damrî kaçıp kurtulmuştur. Amr
Medine'ye dönerken yolda kendisiyle karşılaşan Âmir oğullarından iki kişiyi
öldürmüştür. Öldürülen bu iki kişinin, kendilerine dokunulmayacağına dair
Resûlüllah ile bir antlaşmaları varmış.
Amr ise bu antlaşmayı bilmiyormuş. Medine'ye gelince bu durumu
Resûlüllah’a bildirmiş O da: "Sen bu iki
kişiyi öldürdün ben onların diyetlerini mutlaka ödeyeceğim." demiştir.
Resûlüllah ile antlaşma yapmış olan
Âmiroğulları, Nadr oğulları Yahudileriyle de daha önce antlaşma yapmışlarmış.
Nadr oğulları Medine'nin doğusunda bir kaç mil uzakta yaşıyorlarmiş.
Resûlüllah bunlara giderek,
Âmiroğullarından öldürülen iki kişinin diyeti hususimde kendisine yardımcı
olmalarım istemiştir. Zira Resûlüllah
ile Nadr oğulları arasında bu tür hadiselerde birbirlerine yardım ettnek üzere
bir antlaşma bulunuyormuş. Nadr oğulları Peygamberimize: "Ey Ebû Kasım, bizden
istediğin yardım hususunda sana istediğini vereceğiz," dediler. Bu sırada
Resûlüllah onların evlerinden birinin
duvarının dibinde oturuyordu. Nadr oğulları bir suikast düzenleyerek
birbirlerine şöyle demişlerdir: "Siz bu adamı bir daha bu şekilde bulamazsınız.
Kim şu evin üzerine çıkıp ta onun üzerine taş düşürerek bizi ondan kurtanr?" Bu
teklifi içlerinden Amr b. Cehhaş b. Ka'b kabul etmiş ve "Bu işe ben varım."
demişti. Resûlüllah da içlerinde
Hazret-i Ebubekir, Ömer ve Ali'nin de bulunduğu
sahabilerden bir toplulukla orada otururken Amr taşı düşünmek üzere
oraya çıkmış, o sırada Resûlüllah’a bu
suikast planı hakkında vahiy gelmiştir. Bunun üzerine
Resûlüllah oradan kalkıp hissetti nineden
ayrılmış ve Medine'ye dönmüştür. Resûlüllah
tekrar duvarın dibine geri dönmeyince sahabiler
onu aramaya başlamışlar ve Medine'den gelen birine onu sormuşlar o da
Resûlüllah, Medine'ye girerken gördüğünü
söylemiştir. Sahabiler oradan aynlıp
Medine'ye gelmişler. Resûlüllah onlara
Yahudilerin hıyanetini bildirmiş ve bu Yahudilerle savaş yapmak için
hazırlanmalarını emretmiştir. Sonra Resûlüllah
Nadr oğulları üzerine yürümüş onlar da kalelerine sığınarak orada yaşamaya
başlamışlardır. Resûlüllah onların
hunnala-nm kesmeyi ve yakmayı emretmiştir. Nadr oğulları, bulunduklan
kalelerden: "Ey Muhammed, sen yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayı yasaklıyor ve
bunu ayıplıyordun. Hurmaların kesilmesi ve yakılması nedir?" diye
sesleniyorlardı.
Avf oğullarından Abdullah b. Übey b. Selul, Vedia b. Malik, Süveyd ve Dâis, Nadr
oğullarına bir kişi göndererek: "Yerinizden aynimayın, kendinizi koruyun. Zira
biz sizleri asla yalnız bırakmayız ve onlara teslim etmeyiz. Savaşırsanız
sizinle beraber savaşırız. Çıkıp giderseniz sizinle beraber gideriz." dediler.
Nadr oğulları bu münafıklardan yardım beklediler fakat hiçbir yardım
göremediler. İçlerine korku düştü. Bunun üzerine onlar
Resûlüllah’a, silahlarını bırakarak,
develerinin taşıyabileceği kadar eşyalarını beraberlerinde alıp götürmeleri ve
can güvenliklerinin sağlanması şartıyla Medine'den çıkıp gitmeyi teklif ettiler.
Resûlüllah onların bu tekliflerini
kabul etti. Bunun üzerine Nadr oğulları, develerinin taşıyabileceği kadar eşya
alarak Medine'den ayrıldılar. Giderken evlerini kendi elleriyle yıkıyorlar,
develerini yyükleyebilecekleriniyükleyip götürüyorlardı. Onların bir kısmı
Hayber'e, diğer bir kısmı da Şam'a gitmiştir. Geride bıraktıkları gayr-i
menkuller, savaşmadan elde edildiği için, Allahü
teâlânın emriyle Resûlüllah’a intikal etti.
Resûlüllah bu malları dilediği kimselere vermekte serbestti. Nadr
oğullarından sadece iki kişi müslüman olmuştu. Bunlardan biri,
Resûlüllah’a suikast yapacak olan Amr'ın
amcası Yâmin b. Amr, diğeri ise Ebû Said b. Vehb idi. Bunlar müslüman oldular ve
kendi mallarının başında kaldılar.
İşte bu sûre-i celile, bu kabile ve bu olay hakkında nazil olmuştur.
“Eğer Allah onları sürüp çıkarmayı yazmamış olsaydı
onlara dünyadayken azap ederdi. Onlar için ahirette cehennem azabı vardır.”
Eğer Allah, levh-i mahfuzda, Nadr oğulları Yahudilerinin, Medine'den sürülüp
çıkarılmalarını takdir etmemiş olsaydı onları dünyada iken mü’minlerin elleriyle
öldürtür ve esir düşürürdü. Böylece daha dünyadayken onlara azabı tattınnış
olurdu. Fakat Allah onların asıl azabını âhirete bıraktı ki, o da cehennem
ateşidir.
|