Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

544

 

058 - MÜCÂDELE SÛRESİ

 

CÜZ :

28

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

22

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmin, babalan, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah’a ve peygamberine düşman olanlara sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah, bunların kalblerine imanı yerleştirmiş ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir. Allah onları, altından ırmaklar akan cennetlere koyacak ve onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdırlar. İyi bilinmelidir ki kurtuluşa erenler ancak Allah'ın taraftarı olanlardır.”

Bu âyet-i kerime, İslamtla dostluğun ve kardeşliğin dini esaslar üzere kıırukiuğunu, bu itibarla İslama ters düşen kişinin dostluk ve kardeşlik bağını kopardığını, bu itibarla kişinin öz babası, oğlu, kardeşi ve akrabası da olsa artık onlara karşı sevgi besleyemeyeceğini beyan etmektedir. Bu hususta başka âyetlerde de şöyle buyurulmaktadır: "Ey mü’minler, eğer İnkârı imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse işte onlar zalimlerin ta kendileridir." "Ey Rasûlüm, de ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgunluğundan korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evler, Allah’tan, peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten sizin için daha fazla sevgili ise Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar güruhunu hidâyete erdirme Tevbe Sûresi, 9/23-24

Bu âyet-i kerime’nin, Bedir savaşında babası Abdullah b. el-Cerrah'ı öldüren Ebû Ubeyde b. el-Cerrah, kardeşi Ubeyd b. Umeyr'i öldüren Mus'ab b. Umeyr, Ubte'yi öldüren Hamza, Şeybe'yi öldüren Ali, Velid b. Utbe'yi öldüren Ubeyde b. el-Haris ve yakın bir akrabasını öldüren Hazret-i Ömer ve oğlu Abdurrahman'i öldürmeye kalkan Hazret-i Ebubekir hakkında nazil olduğu Rivâyet edilmektedir.

Görüldüğü gibi sahabe-i kiram, dinlerine karşı çıkan kimseleri, akrabaları dahi olsa affetmiyor gerektiğinde onları öldürebiliyorlardı. Zira iman ve İslam her türlü değerin üzerindeydi. Kıyamete kadar da öyle olmaya devam edecektir.

HAŞR SÛRESİ

Haşr sûresi, Medine'de nazil olmuştur ve yirmi dört âyettir.

Bu sûre-i celile, göklerde ve yerde bulunan herşeyin, Allahü teâlâyı tesbih ettiğini beyan ederek başlıyor.

Allahü teâlânın, Hendek savaşı sırasında, mü’minlere ihanet eden Yahudileri, bu yaptıklarının cezası olarak yurtlarından çıkardığı açıklanıyor. Fethedilen memleketlerden alınan ganimet mallarının kimlere taksim edileceği beyan ediliyor.

Münafıkların iki yüzlülükleri, onların kalblerine mü’minlerin korkusunun salındığı, müstahkem kalelere çekilmiş olmalarının onlara bir fayda sağlamayacağı ifade buyuruluyor.

Sûre-i edilenin sonunda, cennet ehli ile cehennem ehlinin eşit olmayacağı, cennet ehlinin mutlaka kurtuluşa ermiş olacağı haber veriliyor ve Sûre "O, yaratan, yoktan var eden, yarattıklarını şekillendiren Allah’tır. En güzel isimler onundur. Göklerde ve yerde bulunan herşey onu tenzih ve tesbih eder. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir." âyetiyle sona eriyor.

Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

“Göklerde ve yerde bulunan herşey Allah'ı tesbih eder. O, herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Allahü teâlâ bu âyetti kerime’de, göklerde ve yerde bulunan bütün varlıkların, kendisini layık olmayan şeylerden arındırdıklarını ve kendisini, layık olan sıfatlarla sıfatlandırdıklarını beyan etmektedir.

Taberi, âyette geçen "Tesbih etme" ifadesini "Namaz kılmak ve secde etmek." olarak izah etmiştir.

2

“Kitap ehlinden inkâr edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Oysa siz, onların çıkacaklarını sanmıyordunuz. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'ın azabından koruyacağını sanmışlardı. Ama hiç beklemedikleri bir yerden Allah’ın azabı onları yakalayıverdi. Allah onların kalblerine şiddetli bir korku saldı da evlerini bizzat kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri bundan ibret alın.”

Mücahid, Katade, Zühri ve İbn-i Zeyd vb. âlimler bu âyet-i kerime’de zikredilen ehl-i kitabın, Resûlüllah’a suikast teşebbüslerinden dolayı, onun tarafından Medine'den sürgün edilen ve gidip Hayber ve Şam'a yerleşen Nadr oğulları Yahudileri olduğunu söylemişlerdir.

Bu olayın şöyle cerayan ettiği rivâyet edilmektedir: "Bi'r-i Maûne gazvesinde sahabe-i kiramdan yetmiş kişi şehid edilmiş, bunlardan sadece Amr b. Ümeyye ed-Damrî kaçıp kurtulmuştur. Amr Medine'ye dönerken yolda kendisiyle karşılaşan Âmir oğullarından iki kişiyi öldürmüştür. Öldürülen bu iki kişinin, kendilerine dokunulmayacağına dair Resûlüllah ile bir antlaşmaları varmış. Amr ise bu antlaşmayı bilmiyormuş. Medine'ye gelince bu durumu Resûlüllah’a bildirmiş O da: "Sen bu iki kişiyi öldürdün ben onların diyetlerini mutlaka ödeyeceğim." demiştir. Resûlüllah ile antlaşma yapmış olan Âmiroğulları, Nadr oğulları Yahudileriyle de daha önce antlaşma yapmışlarmış. Nadr oğulları Medine'nin doğusunda bir kaç mil uzakta yaşıyorlarmiş. Resûlüllah bunlara giderek, Âmiroğullarından öldürülen iki kişinin diyeti hususimde kendisine yardımcı olmalarım istemiştir. Zira Resûlüllah ile Nadr oğulları arasında bu tür hadiselerde birbirlerine yardım ettnek üzere bir antlaşma bulunuyormuş. Nadr oğulları Peygamberimize: "Ey Ebû Kasım, bizden istediğin yardım hususunda sana istediğini vereceğiz," dediler. Bu sırada Resûlüllah onların evlerinden birinin duvarının dibinde oturuyordu. Nadr oğulları bir suikast düzenleyerek birbirlerine şöyle demişlerdir: "Siz bu adamı bir daha bu şekilde bulamazsınız. Kim şu evin üzerine çıkıp ta onun üzerine taş düşürerek bizi ondan kurtanr?" Bu teklifi içlerinden Amr b. Cehhaş b. Ka'b kabul etmiş ve "Bu işe ben varım." demişti. Resûlüllah da içlerinde Hazret-i Ebubekir, Ömer ve Ali'nin de bulunduğu sahabilerden bir toplulukla orada otururken Amr taşı düşünmek üzere oraya çıkmış, o sırada Resûlüllah’a bu suikast planı hakkında vahiy gelmiştir. Bunun üzerine Resûlüllah oradan kalkıp hissetti nineden ayrılmış ve Medine'ye dönmüştür. Resûlüllah tekrar duvarın dibine geri dönmeyince sahabiler onu aramaya başlamışlar ve Medine'den gelen birine onu sormuşlar o da Resûlüllah, Medine'ye girerken gördüğünü söylemiştir. Sahabiler oradan aynlıp Medine'ye gelmişler. Resûlüllah onlara Yahudilerin hıyanetini bildirmiş ve bu Yahudilerle savaş yapmak için hazırlanmalarını emretmiştir. Sonra Resûlüllah Nadr oğulları üzerine yürümüş onlar da kalelerine sığınarak orada yaşamaya başlamışlardır. Resûlüllah onların hunnala-nm kesmeyi ve yakmayı emretmiştir. Nadr oğulları, bulunduklan kalelerden: "Ey Muhammed, sen yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayı yasaklıyor ve bunu ayıplıyordun. Hurmaların kesilmesi ve yakılması nedir?" diye sesleniyorlardı.

Avf oğullarından Abdullah b. Übey b. Selul, Vedia b. Malik, Süveyd ve Dâis, Nadr oğullarına bir kişi göndererek: "Yerinizden aynimayın, kendinizi koruyun. Zira biz sizleri asla yalnız bırakmayız ve onlara teslim etmeyiz. Savaşırsanız sizinle beraber savaşırız. Çıkıp giderseniz sizinle beraber gideriz." dediler. Nadr oğulları bu münafıklardan yardım beklediler fakat hiçbir yardım göremediler. İçlerine korku düştü. Bunun üzerine onlar Resûlüllah’a, silahlarını bırakarak, develerinin taşıyabileceği kadar eşyalarını beraberlerinde alıp götürmeleri ve can güvenliklerinin sağlanması şartıyla Medine'den çıkıp gitmeyi teklif ettiler. Resûlüllah onların bu tekliflerini kabul etti. Bunun üzerine Nadr oğulları, develerinin taşıyabileceği kadar eşya alarak Medine'den ayrıldılar. Giderken evlerini kendi elleriyle yıkıyorlar, develerini yyükleyebilecekleriniyükleyip götürüyorlardı. Onların bir kısmı Hayber'e, diğer bir kısmı da Şam'a gitmiştir. Geride bıraktıkları gayr-i menkuller, savaşmadan elde edildiği için, Allahü teâlânın emriyle Resûlüllah’a intikal etti. Resûlüllah bu malları dilediği kimselere vermekte serbestti. Nadr oğullarından sadece iki kişi müslüman olmuştu. Bunlardan biri, Resûlüllah’a suikast yapacak olan Amr'ın amcası Yâmin b. Amr, diğeri ise Ebû Said b. Vehb idi. Bunlar müslüman oldular ve kendi mallarının başında kaldılar.

İşte bu sûre-i celile, bu kabile ve bu olay hakkında nazil olmuştur.

3

“Eğer Allah onları sürüp çıkarmayı yazmamış olsaydı onlara dünyadayken azap ederdi. Onlar için ahirette cehennem azabı vardır.”

Eğer Allah, levh-i mahfuzda, Nadr oğulları Yahudilerinin, Medine'den sürülüp çıkarılmalarını takdir etmemiş olsaydı onları dünyada iken mü’minlerin elleriyle öldürtür ve esir düşürürdü. Böylece daha dünyadayken onlara azabı tattınnış olurdu. Fakat Allah onların asıl azabını âhirete bıraktı ki, o da cehennem ateşidir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç