10
(Allah’ın vahdaniyyetini) inkâr edenler, bir de âyetlerimizi (Peygamberi
ve Kur’ân’ı) yalanlıyanlar ise, cehennemliktirler; orada devamlı kalacaklardır.
O, ne fena varılacak yerdir!...
11
Allah’ın izni olmayınca, hiç bir musibet başa gelmez. Kim de Allah’a îman
ederse, Allah onun kalbine hidâyet verir. Allah her şeyi (noksansız) bilendir.
12
(İmandan sonra) Allah’a itâat edin; Peygambere itâat edin. Eğer (itâat
etmekten) yüz çevirirseniz, Peygamberimize düşen sadece açık bir tebliğdir. (Görevi bundan ibarettir, onu da yapmıştır.)
13
"Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Mü'minler yalnız Allah'a
tevekkül etsinler."
İbn Merdûye'nin
Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Müminlerin
kabirlerinde diriltilecekleri günkü parolaları «Allah, kendisinden başka hiçbir
ilâh bulunmayandır. Mü'minler yalnız Allah'a tevekkül etsinler» ifadesidir"
buyurmuştur.
14
"Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler
vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe
yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."
Firyabî,
Abd b. Humeyd,
Tirmizî, İbn Cerîr,
İbnu'l-Münzir,
İbn Ebî Hâtim, Taberânî,
Hâkim ve İbn
Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Ey iman edenler!
Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan
sakının..." âyeti, Müslüman olup da Hazret-i
Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem)
yanına gitmek isteyen, ancak eşleri ve çocukları buna razı olmayan Mekke
ahalisinden bir topluluk hakkında inmiştir. Bu kişiler
Resûlüllah'ın
(sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiklerinde insanların din
konusunda bayağı bilgi edindiklerini gördüler ve eşleri ile çocuklarını
cezalandırmak istediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler!
Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan
sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini indirdi.
Abd b. Humeyd
ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn
Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle dedi: Kişi hicret etmek istiyor, ama eşi ve
çocukları buna engel oluyordu. Onlardan her biri eşlerine ve çocuklarına:
"Vallahi, eğer Allah bizi hicret yurdunda bir araya getirecek olursa size şunu
şunu yapacağım" dediler. Allah onları hicret yurdunda birleştirince de: "...Ama
affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini indirdi.
Abd b. Humeyd'in
bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan
size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının..." kelâmını açıklarken:
"Onlardan kimileri kişiyi akrabalarını ziyaretten alıkoyar veya Rabbine karşı
masiyete götürür. Fakat kişi Allah sevgisini kendisine itaat ederek elde
edebilir" dedi.
Abd b. Humeyd
ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde:
"Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler
vardır. Onlardan sakının..." kelâmını açıklarken: Onlardan kimileri iyiliği
emretmez ve masiyetten yasaklamaz. Kişinin dostunun itaati emretmemesi,
kötülükten nehyetmemesi cihaddan ve Resûlüllah'ın
(sallallahü aleyhi ve sellem) yanına hicretten
meşgul etmesi kişiye düşmanlık olarak yeter" dedi.
15
"Şüphesiz mallarınız ve çocuklarınız bîr fitnedir. Büyük ecir ise Allah
katındadır."
Abd b. Humeyd
ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde:
"Şüphesiz mallarınız ve çocuklarınız bir fitnedir. Büyük ecir ise Allah
katındadır" âyetini açıklarken: "Âyetteki fitne ifadesi ile imtihan, ecir
ifadesi ile Cennet kastedilmektedir" dedi.
İbnu'l-Münzir
ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd
der ki: Sizden hiç biriniz: "Allahım! Fitnelerden sana sığınırım" demesin. Çünkü
aranızda hiç kimse yoktur ki, mutlaka bir fitneyle sarılmıştır. Zira Allah:
"Şüphesiz mallarınız ve çocuklarınız bir fitnedir..." buyurmaktadır. Fakat
(Allah'a) sığınacak kişi, fitnelerin saptırıcılarından sığınsın.
İbn Ebî Şeybe'nin
bildirdiğine göre Ebu'd-Duhâ der ki: Bir kişi Hazret-i Ömer'in yanında iken:
"Allahım! Fitneden"- veya fitnelerden- "sana sığınırım" dedi. Bunun üzerine
Ömer: "Allah'ın sana mal ve çocuk vermemesini ister misin? Sizden biriniz
sığınacak olursa fitnelerin saptırıcılarından sığınsın" dedi.
Ahmed,
Tirmizî, Taberânî,
Hâkim ve İbn
Merdûye'nin Ka'b b. İyâd'dan bildirdiğine göre
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim
ümmetimin fitnesi de maldır" buyurmuştur.
İbn Merdûye'nin
Ubâde b. es-Sâmit'ten bildirdiğine göre Hazret-i
Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Her ümmetin bir fitnesi vardır.
Benim ümmetimin fitnesi de maldır" buyurmuştur.
İbn Merdûye'nin
Abdullah b. Ebî Evfa'dan bildirdiğine göre
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
"Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi de maldır" buyurmuştur.
Vekî'nin
Ğurar'da Muhammed b. Sîrîn'den bildirdiğine göre İbn Ömer bir kişiye: "Sen
fitneyi seversin" dedi. Bu kişi: "Ben mi?" diye sorunca, İbn Ömer: "Evet sen"
karşılığını verdi. Ancak İbn Ömer bu sözlerden dolayı adamın sıkıldığını
görünce, ona: "Sen (çok olan) mal ve çocukları seversin" dedi.
İbn Ebî Şeybe,
Ahmed, Ebû Dâvud,
Tirmizî, Nesâî,
İbn Mâce, Hâkim
ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Bureyde
der ki: Hazret-i Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe verirken
Hasan'la Hüseyin üzerlerinde kırmızı gömlekle geldiler. Onlar düşe kalka
yürüyordu. Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) minberden inip
onları kucağına aldı ve tekrar minbere çıktı. Sonra: "Allah doğru söylemiştir!
"Şüphesiz mallarınız ve çocuklarınız bir fitnedir..." Düşe kalka yürüyen bu iki
çocuğa baktım ve sabredemeyip sözümü keserek onların yanına indim" buyurdu.
İbn Merdûye'nin
Abdullah b. Ömer'den bildirdiğine göre Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) minberde hutbe
verirken Hüseyn b. Ali geliverdi. O, elbisesine basıp düştü ve ağlamaya başladı.
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) onun bu durumunu görünce minberden indi.
Ashâb onu elden ele vererek Resûlüllah'a
(sallallahü aleyhi ve sellem) ulaştırdı.
Hazret-i Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah şeytanı kahretsin! Çocuklar
fitnedir. Canım elinde olana yemin olsun ki, minberden ne zaman indiğimi
hatırlamıyorum" buyurdu.
İbnu'l-Münzir'in
bildirdiğine göre Yahya bi Ebî Kesîr der ki:
Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve
sellem), Hasan veya Hüseyin'in ağladığını işitince: "Çocuk fitnedir, onun
yanına geldiğimin farkında bile değilim" buyurdu.
16
"O
hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah'a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat
edin, kendi iyiliğiniz için harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte
onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir."
İbn Ebî Hâtim'in
bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr der ki: "Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi
sakının...'" âyeti indiği zaman bu, müslümanlara çok ağır geldi. Geceleri
ayakları şişene kadar ve alınları yaralanana kadar ibadet ettiler. Bunun üzerine
Allah, müslümanlara yükünü hafifletmek için: "O hâlde, gücünüz yettiği kadar
Allah'a karşı gelmekten sakının..." âyetini indirdi ve öbür âyeti neshetti.
Abd b. Humeyd
ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî'
b. Enes: "O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah'a karşı gelmekten sakının..."
kelâmını açıklarken: "Gücünüz nispetinde (Allah'a karşı gelmekten sakının)"
dedi.
Abd b. Humeyd
ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde:
"O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah'a karşı gelmekten sakının..." kelâmını
açıklarken şöyle dedi: Bu, Allah'ın müslümanlara vermiş olduğu bir ruhsattır.
Allah: "Allah'tan, sakınılması gerektiği gibi sakının..." âyetini indirmişti.
Sakınılması gerektiği gibi sakınmak hiç asi olmamak demektir. Sonra Allah
kullarına yüklerini hafifleterek ve onlara ruhsat olarak: "O hâlde, gücünüz
yettiği kadar Allah'a karşı gelmekten sakının..." buyurdu. Ey Âdemoğlu!
Gücünüzün yettiği kadar dinleyin ve itaat edin. Zira
Hazret-i Peygamber'in
(sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı güçlerinin
yettiği kadar dinlemek ve itaat etmek üzere kendisine biat ettiler.
İbn Sa'd,
Ahmed ve Ebû
Dâvud'un bildirdiğine göre Hakem b. Hazn el- Kulefî der ki: Bir grup
olarak Hazret-i Peygamber'e
(sallallahü aleyhi ve sellem) gelip günlerce
yanında kaldık ve o günlerde kendisiyle Cuma namazında bulunduk.
Hazret-i Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem) yaya yaslanarak kalkıp kısa, güzel ve
mübarek kelimelerle Allah'a hamdü sena ettikten sonra: "Ey insanlar!
Emredildiğiniz her şeye güç yetiremezsiniz. Ancak doğru olunuz ve müjdeleniniz"
buyurdu.
Abd b. Humeyd'in
bildirdiğine göre Atâ: "Kim nefsinin cimriliğinden korunursa..." kelâmını
açıklarken: "Kim nafaka vermekte cimrilikten korunursa, mânâsındadır" dedi.
Abd b. Humeyd'in
Habîb b. Şihâb el-Anberî'den bildirdiğine göre kardeşi şöyle demiştir: İbn Ömer
ile Arafat'a karşılaştım ve onun muhabbetinde bulunmak ve onu dinlemek istedim.
Onun en çok: "Allahım! Cimrilikten ve kötü şeylerden sana sığınırım" dediğini
işittim. Sonra bir toplumda geceledi ve yine onun aynı şeyleri dediğini işittim.
Ondan ayrılmak istediğim zaman: "Ey Abdullah! Senin muhabbetine katılmak istedim
ve en çok cimrilikten ve kötü şeylerden (Yüce Allah'a) sığındığını gördüm" dedi.
Bunun üzerine o: "Kurtuluşa erenlerden olmaktan daha üstün bir şey bulamıyorum.
Zira Allah: "...Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa
erenlerin ta kendileridir" buyurmaktadır" dedi.
17
"Eğer Allah'a güzel bîr borç takdiminde bulunursanız, onu Sizin için kat kat
yapar ve sizi bağışlar; Allah, şükrün karşılığını verendir; Halim'dir."
Hâkim
ve İbn Cerîr'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine
göre Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah:
«Kulumdan borç istedim, ama bana borç vermedi. Kulum bilmeyerek: "Ah şu zaman,
ah şu zaman" demek suretiyle bana sövdü. Hâlbuki ben Zaman'ım» buyurmuştur"
dedi. Sonra Ebû Hureyre: "Eğer Allah'a güzel bir borç takdiminde bulunursanız,
onu sizin için kat kat yapar ve sizi bağışlar..." kelâmını okudu.
Abd b. Humeyd'in
Ebû Hayyân'dan, o da babasından bildirdiğine göre hocalarından bir kişi,
dilencinin: "Kim Allah'a güzel bir borç verir?" dediğini işitirse: "Allah bütün
eksikliklerden münezzehtir. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür. İşte
bu da en güzel borçtur" derdi.
|