Evet işte böyle. Onlardan önceki ümmetlere hiçbir
peygamber gelmemiştir ki, ona "Sihirbaz" veya "deli" dememiş olsunlar.
Kureyş kabilesi, Muhammed'i yalanlayıp
onu şair, sihirbaz vedeli olduğunu söyledikleri gibi onlardan önce gelen bütün
kavimler de peygamberlerinin sihirbaz veya deli olduğunu söylemişlerdir. Nuh
kavmi, Âd kavmi, Semud kavmi ve Firavun bu kavimlerdendir.
Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi etmişlerdir? Hayır,
onlar azgın bir kavimdi.
Muhammed'i yalanlayan, onun bir
sihirbaz veya deli olduğunu söyleyen Kureyş müşrikleri, peygamberi yalanlamayı,
kendilerinden önceki müşriklerden vasiyet olarak mı alıp öğrenmişlerdir? Onlar
kendilerine böyle bir vasiyette mi bulunmuşlardır? Hayır, önceki müşrikler
sonradan gelen müşriklere böyle bir vasiyette bulunmamışlardır. Fakat müşrikler,
rablerinin emirlerine boyun eğmeyen azgın bir kavimdendirler. Bu itibarla
peygamberlerini yalanlarlar.
Ey Rasûlüm, sen onlardan yüzçevir. Artık sen kınanacak
değilsin.
Ey Rasûlüm, Allah’a ortak koşan müşriklerden yüzçevir. Allah'ın onlar hakkında
nasıl davranacağına dair emir gelinceye kadar onların inkârlarına aldırış etme.
Sen, bu yüzçevirmenle, "Tebliğinde gevşek davranıyorsun." diye rabbin tarafından
kınanmazsın. Çünkü sen, sana gönderdiğimiz emirleri tebliğ ettin.
Katade diyor ki: "Bu
âyet-i kerime inince
Resûlüllah’ın
sahabilerinin gücüne gitmiş, onlar,
artık vahyin kesildiğini ve Allah'ın azabının yaklaştığını sanmışlar, bunun
üzerine, bundan sonra gelen âyet nazil olmuş ve
sahabiler rahatlamışlardır.
Sen hatırlat. Çünkü hatırlatma, mü’minlere mutlaka
fayda verir.
Ey Rasûlüm, sen, kendilerine peygamber olarak gönderildiğin isanlara, gerçekleri
hatırlatmaya ve öğütte bulunmaya devam et. Hatırlatma ve öğüt mü’minlere fayda
verir.
Allahü teâlâ bu
âyet-i kerimelerle
Resûlüllah’ın, kâfirlerden yüzçevirmesini
istemekte ve mü’minlere ise öğütte bulunmasını emretmektedir. Bu da
Resûlüllah’ın ve onun izinde giden
davetçilerin, bütün insanları aynı kefeye koymamaları gerektiğini öğretmektedir.
Ben, cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler
diye yarattım.
Abdullah b. Abbas bu
âyet-i kerime’yi
şu şekilde izah etmiştir: "Ben cinleri ve insanları isteyerek veya istemeyerek
ancak bana kul olduklarını kabul etmeleri için yarattım."
Taberi âyetin bu şekildeki izahını tercihe
şayan gördükten sonra özetle şunları zikretmiştir. "Allah, cinleri ve insanları,
emirlerine boyun eğmeleri için yarattığı halde bunların bir kısmı bu yaratılış
gayelerine nasıl ters davranabilirler ve İnkâra düşebilirler?" Aslında bunlar,
Allah'ın kaza ve kaderine ister istemez boyun eğerler. Bu itibarla, yaratılış
gayeleri tahukku eder. Bunların inkârları ise sadece Allah'ın emrettiği şeyleri
yapmamaları şeklinde ortaya çıkar. Bu da kul olmalarını bertaraf etmez.
Rebi' b. Enes ise bu âyeti şu şekilde izah
etmiştir: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım."
Bunu biraz daha genişçe açıklayan Süddî,
ibadetin faydalı olanı olduğu gibi faydasız olanı da bulunmaktadır. Müşriklerin,
"Göklerin ve yerin yaratıcısı ancak Allah’tır." şeklindeki sözleri bu çeşit
ibadetlere bir örnektir." demiştir. Yani, bütün cinler ve insanlar, Allah’a
ibadet ederler. Bazılarının ibadetleri kendilerine fayda verir. Bazılarınınki
ise inançsızlıklarından dolayı fayda vermez.
İbn-i Cüreyc, bu âyetten maksadın, "Ben
cinleri ve insanları ancak beni tanımaları için yarattım." demek olduğunu
zikretmiştir.
İbn-i Zeyd ise bu âyetin manasının "Ben,
cinlerin ve insanların mü’minlerini ancak bana kulluk etsinler diye, kâfirlerini
ise "Bana isyan etsinler diye yarttım." manasına geldiğini söylemiştir.
Ben onlardan ne bir rızık diliyorum, ne de beni
doyurmalarını istiyorum.
Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet
sahibi olan ancak Allah’tır.
Allahü teâlâ bu
âyet-i kerime’de
biz mü’minlere uyarıda bulunmakta ve buyurmaktadır ki: "Ben, cin ve insanlardan
ne yarattıklarımı rızıklandırmalarını ne de beni yedirip doyurmalarını
istiyorum. Çünkü rızıkları veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak benim. Bu
itibarla ben, kullan sadece bana ibadet etmeleri için yarattım. İtaat edenin
mükafaatını isyan ednin ise cezasını veririm. Ben, cine insanları, kendilerine
muhtaç olduğum için yaratmadım. Zira onları rızıklaniran benim. Ben, güç ve
kuvvet sahibiyim.
Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem)
Allahü teâlânın, bir kudsi hadiste şöyle
buyurduğunu söylüyor:
"Ey Âdemoğlu, sen kendini bana ibadete ver ki gönlünü zenginlikle doldurayım ve
fakirliğini gidereyim. Eğer böyle yapmazsan, ellerini işle doldururum,
fakirliğini de (ihtiyacını) gidermem. Tirmizî,
K.el-Kıyame, bab: 3, Hadis no: 2466 / İbn-i Mace, K.ez-Zühd, bab: 21 Hadis no:
4107.
Halid'in oğulları "Habbe ve Seva" diyorlar ki:
"Biz, Resûlüllah’ın yanına gittik. O,
bir şey yapıyordu. Biz ona yardım ettik.
Resûlüllah şöyle buyurdu: "Başlarınız hareket ettiği sürece (sağ
oldukça) rızıktan ümit kesmeyin. Zira insanı annesi kızıl bir et olarak doğurur.
Onun üzerinde herhangi bir kabuk yoktur ve Allah onu rızıklandınr.
İbn-i Mace, K.ez-Zühd, bab: 14, Hadis no: 4165 /
Ahmed b. Hanbel,
C.3, S.46.
Şüphesiz ki zulmedenlerin geçmişteki benzerleri gibi
azaptan paylan vardır. Onu benden acele istemesinler.
Vaadolundukları günün azabından vay o kafirlerin
haline.
Allahü teâlâ bu âyetlerde, yaptıkları
zulmün, derhal karşılığını gönneyen zalimleri uyarıyor, onların da daha önceki
zalimler gibi azaba uğratılacaklarını bildiriyor. Ve bu azabı acele
istememelerini emrediyor. Zira o azap mutlaka gerçekleşecektir. Ayrıca
kâfirlerin. Allah'ın azabının geleceği günde perişan olacaklarını, kendilerinin
cehennemliklerin kan ve irinlerinin aktığı veyl deresine atılacakların
bildiriyor ki yaptıklarından vazgeçsinler.
Tur Sûresi Mekke'de nazil olmuştur ve kırk dokuz âyettir.
Allahü teâlâ, bu sûre-i celileye, Tur'a,
açılmış sayfalar üzerine yazılmış kitaba, Kabe'nin tara üzerinde olup gökte
bulunan Beytül Mamura, tavan gibi yükseltilmiş semaya ve kabarıp taşan denize
yemin ederek başlamaktadır.
Allahü teâlâ bütün bunlara yemin
etmektedir ki, dinin emir ve yasaklarına uymayanlara mutlaka ceza verilecektir.
Sûre-i celilede beyan edilmektedir ki, Allah'ın cezasına karşı koyacak hiçbir
kimse yoktur. Kıyamette çok dehşetli olaylar meydana gelecektir. Ve o gün, dini
yalanlayanlar, mutlaka cehenneme sürüleceklerdir. Müttakiler ise cennetler ve
nimetler içerisinde bulunacaklardır. Orada kendilerine genç hizmetçiler hizmet
edeceklerdir.
Sûre-i celilede bundan sonra, müşriklerin,
Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)e
attıkları iftiralara temas edilmekte ve
Resûlüllah, o iftiralara karşı teselli edilmektedir.
"Kur’an’ı Muhammed uydurdu"
iftirasında bulunanlara "Onun benzeri bir söz meydana getirsinler." diye meydan
okunmakta ve bu gibi çirkin iftiraları ileri sürenlerin, cahil kimseler
oldukları beyan edilmektedir.
Bu mübarek surede, Resûlüllahdan, dine
inanmayan müşriklere, çarpılacakları güne kadar mühlet vermesi istenmekte,
âhirette bu gibi kimselerin, kurdukları tuzağa kendilerinin düşeceği haber
verilmekte ve Sûre-i celile: "Ey Rasûlüm, sen, rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz
sen, bizim himayemiz altındasın. Kalktığın zaman rabbini hamd ile tesbih et."
"Gecenin bir bölümünde de, yıldızların batışında da onu tesbih et.
Tur Sûresi, Âyet: 48-49 Âyetleriyle sona
ermektedir.
Surenin Fazileti
Ümmü Seleme ve Mut'im b. Adiy, Resûlüllah'ın,
Tur suresini akşam namazında okuduğunu Rivâyet etmişlerdir. Ümmü Seleme diyor
ki:
"Ben, (Kabe'yi tavaf etmeden önce) Resûlüllah’a,
hastalığımdan şikâyette bulundum. O da bana: "Sen, insanların arkasından, binmiş
olarak tavaf et." dedi. Ben de o şekilde tavaf ettim. O sırada
Resûlüllah, Kabe'nin yanında namaz
kılıyor ve Tur suresini okuyordu. Buhari, K.Tefsir
el-Kur'an, Surc: 52, bab: 1
cübeyr b. Mut'im diyor ki:
"Ben, Resûlüllah'ın, akşam namazında,
Tur suresini okuduğunu işittim. Resûlüllah,
Tur suresinin otuz beş ve otuz yedinci
Âyetlerine varınca neredeyse kalbim uçacaktı. Buhari,
K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 52, bab: 1
Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle.
Tur dağına,
Bak. Âyet 3.
3
Açılmış sayfalar üzerine yazılmış kitaba,
Beytül-Mamura,
Tavan gibi yükseltilmiş semaya,
Bak. Âyet 7.
7
Kabarıp taşan denize yemin olsun ki, rabbinin azabı
mutlaka gerçekleşecektir.
Ona karşı koyacak hiçbir kuvvet yoktur.
Âyette adı geçen Tûr dağından maksat, aslında üzerinde ağaç bulunan her dağdır.
Allahü teâlânın, üzerinde Hazret-i
Mûsa ile konuştuğu dağ da ağaçlı olduğu için
ona da "Tûr" dağı denmiştir. "Açılmış sayfalar üzerine yazılmış kitaptan maksat
ise "Levh-i Mahfuz" veya "Allah'ın indirdiği kitap"tır. "Beytül Ma'mur"dan
maksat, Kabe'nin tam üstüne denk gelen ve gökte bulunan bir mabettir. Ona hergün
yetmiş bin melek girerek ibadet ettiği ve her girenin bir daha girmediği rivâyet
edilmektedir.
- Enes b. Mâlik, Resûlüllah’ın şöyle
buyurduğunu Rivâyet ediyor:
"Beytül Ma'mur yedinci göktedir. Her gün ona
yetmiş bin melek girer (ve çıkıp gittikten sonra) bir daha ona geri dönmezler.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, S.I53
Mâlik b. Sa'saa,(radıyallahü anh)
Resûlüllah’ın, Miraca çıktığım beyan eden
hadis-i şerifi Rivâyet etmiştir. Bu
hadis-i şerifinbir bölüünde şu ifadeler
zikredilmektedir:
"Biz, yedinci kat göğe vardık. "Bu kimdir?" diye
soruldu. "Cebrâil'dir." denildi.
"Onunla beraber kim var?" diye soruldu. "Muhammed
var." denildi. "Ona peygamberlik verildi mi?" diye soruldu ve "Merhaba hoş
geldin." denildi. Ben, İbrahim'in yanına vardım ona selam verdim. İbrahim bana:
"Merhaba ey oğul, merhaba ey peygamber," dedi. Beytül Ma'mur önüme getirildi.
Ben, Cebrâile onun ne olduğunu sordum.
Cebrâil: "Bu, Beytül Ma'murdur. Bunun
içinde hergün yetmiş bin melek namaz kılar. Onlar oradan çıktıktan sonra bir
daha oraya dönmezler, onların oradan son çıkışları olur.
Buhari, K.Bed'ül-Halk, bab: 6/ Müslim, K.el-îman, bab:
364, Hadis no: 164 dedi.
Hadis-i şeriften de anlaşıldığı gibi
Beytül Ma'mur, yedinci kat gök sakinlerinin
Kâbe'sidir. Hazret-i İbrahim, yeryüzündeki Kâbeyi yaptı.
Yedinci kat gökte de aynen Kabe'ye tekabül
eden bu Beytül Mamur bulunmaktadır.
Beylül Ma'murun gökte bir mabed olduğu görüşü,
Hazret-i Ali'den, Abdullah b. Abbas'tan,
İkrime'den,
Mücahid'den, Katade'den ve
İbn-i Zeyd'den nakledilmiştir.
Âyette göğe "Tavan gibi yükseltilmiş" denmesi, onun, yeryüzüne göre bir tavan
gibi olmasındandır.
"Kabarıp taşan deniz." diye tercüme edilen "Bahrül Mescur" ifadesi farklı
şekillerde izah edilmiştir:
Hazret-i Ali ve
Mücahid'den nakledilen bir görüşe göre "Bahrul Mescur"dan' maksat
"Kaynatılmış deniz." demektir. Said b. el-Müseyyeb
diyor ki: "Bir gün Ali (radıyallahü anh) bir
Yahudiye "Cehennem nerededir?" diye sordu. Yahudi: "O, denizdir." dedi. Bunun
üzerine Ali (radıyallahü anh) "Ben bunun doğru
söylediğini sanıyorum. Zira âyetlerde "Bahrul Mescur" (kaynatılmış deniz) "Ve
izel Biharu Succiret" (denizler kaynatıldığı zaman) ifadeleri geçmektedir."
demiştir.
Katade'ye göre ise "Bahrul Mescur"dan maksat,
"Suyu taşan deniz" demektir. Taberi bu
görücü tercih etmiştir. Zira şu anda dünyada kaynatılmış bir denizin
bulunmadığı, bu sebeple "Suyu taşan deniz" demenin daha doğru olacağı
söylenmiştir.
Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir
görüşe göre ise "Bahrul Mescur" "Taşmasına engel olunan deniz" demektir. Bu
hususta Hazret-i Ömer'in
Resûlüllah'dan şu
hadis-i şerifi Rivâyet ettiği
nakledilmektedir. Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:
"Deniz her gece üç defa yeryüzüne hakim duruma gelir ve her defasında Allah’tan,
yeryüzündeki varlıkların üzerine taşmak için izin ister. Fakat
Allahü teâlâ ona engel olur.
Ahmed b. Hanbel,
Müsned, C.l, S.43
Hazret-i Ali,
Abdullah b. Amr ve ebu Salih'ten Rivâyet edilen başka bir görüşe göre ise
"Bahrul Mescur"dan maksat, gökte arş'ın altında bulunan bir denizdir. Enes b.
Rebi', Allahü teâlânın, kıyamet gününde
insanları diriltmeyi istediği zaman bu denizden onların üzerine yağmur
yağdırarak onları, otların bittiği gibi bitireceğini ve kabirlerinden diriltip
kaldıracağını söylenmiştir.
Âyette zikredilen vö mutlaka gerçekleşeceği bildirilen azaptan maksat, "Kıyamet
gününün azabıdır."
O gün gök, şiddetle sarsılıp çalkalanır.
Dağlar sür'atle yürür.
Bak. Âyet 12.
12
Evet işte o gün, batılla oyalanan yalanlayanların vay
haline,
O gün onlar, cehennem ateşine sürülüp itileceklerdir.
O gün onlara şöyle denecektir: "Dünyada yalanladığınız
cehennem ateşi işte budur."
Ey Rasûlüm, rabbinîn azabı, göğün şiddetle çalkalandığı ve dağların yerlerinden
kopup yürütüldükleri gün, kafirleri yakalayacaktır.
Kıyamet gününde, Allah'ın azabının gerçekleşeceğini yalanlayanlara,
ce-henemliklerin kan ve irinlerinin aktığı veyl deresi vardır, zira o
yalanlayanlar, fitne ve fesada dalmış, gaflet içinde oyalanıp dururlar. İşte o
gün, hakkı yalanlayan bu insanlar, sürüklenerek cehennem ateşine atılırlar. Ve
orada kendilerine şöyle denir: "İşte sizin dünyada inkâr ettiğiniz ve içine
girmeyi yalanladığınız ateş budur."
|