Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

522

 

051 - ZÂRİYÂT SÛRESİ

 

CÜZ :

27

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

52

Evet işte böyle. Onlardan önceki ümmetlere hiçbir peygamber gelmemiştir ki, ona "Sihirbaz" veya "deli" dememiş olsunlar.

Kureyş kabilesi, Muhammed'i yalanlayıp onu şair, sihirbaz vedeli olduğunu söyledikleri gibi onlardan önce gelen bütün kavimler de peygamberlerinin sihirbaz veya deli olduğunu söylemişlerdir. Nuh kavmi, Âd kavmi, Semud kavmi ve Firavun bu kavimlerdendir.

53

Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi etmişlerdir? Hayır, onlar azgın bir kavimdi.

Muhammed'i yalanlayan, onun bir sihirbaz veya deli olduğunu söyleyen Kureyş müşrikleri, peygamberi yalanlamayı, kendilerinden önceki müşriklerden vasiyet olarak mı alıp öğrenmişlerdir? Onlar kendilerine böyle bir vasiyette mi bulunmuşlardır? Hayır, önceki müşrikler sonradan gelen müşriklere böyle bir vasiyette bulunmamışlardır. Fakat müşrikler, rablerinin emirlerine boyun eğmeyen azgın bir kavimdendirler. Bu itibarla peygamberlerini yalanlarlar.

54

Ey Rasûlüm, sen onlardan yüzçevir. Artık sen kınanacak değilsin.

Ey Rasûlüm, Allah’a ortak koşan müşriklerden yüzçevir. Allah'ın onlar hakkında nasıl davranacağına dair emir gelinceye kadar onların inkârlarına aldırış etme. Sen, bu yüzçevirmenle, "Tebliğinde gevşek davranıyorsun." diye rabbin tarafından kınanmazsın. Çünkü sen, sana gönderdiğimiz emirleri tebliğ ettin.

Katade diyor ki: "Bu âyet-i kerime inince Resûlüllah’ın sahabilerinin gücüne gitmiş, onlar, artık vahyin kesildiğini ve Allah'ın azabının yaklaştığını sanmışlar, bunun üzerine, bundan sonra gelen âyet nazil olmuş ve sahabiler rahatlamışlardır.

55

Sen hatırlat. Çünkü hatırlatma, mü’minlere mutlaka fayda verir.

Ey Rasûlüm, sen, kendilerine peygamber olarak gönderildiğin isanlara, gerçekleri hatırlatmaya ve öğütte bulunmaya devam et. Hatırlatma ve öğüt mü’minlere fayda verir.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerimelerle Resûlüllah’ın, kâfirlerden yüzçevirmesini istemekte ve mü’minlere ise öğütte bulunmasını emretmektedir. Bu da Resûlüllah’ın ve onun izinde giden davetçilerin, bütün insanları aynı kefeye koymamaları gerektiğini öğretmektedir.

56

Ben, cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.

Abdullah b. Abbas bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmiştir: "Ben cinleri ve insanları isteyerek veya istemeyerek ancak bana kul olduklarını kabul etmeleri için yarattım." Taberi âyetin bu şekildeki izahını tercihe şayan gördükten sonra özetle şunları zikretmiştir. "Allah, cinleri ve insanları, emirlerine boyun eğmeleri için yarattığı halde bunların bir kısmı bu yaratılış gayelerine nasıl ters davranabilirler ve İnkâra düşebilirler?" Aslında bunlar, Allah'ın kaza ve kaderine ister istemez boyun eğerler. Bu itibarla, yaratılış gayeleri tahukku eder. Bunların inkârları ise sadece Allah'ın emrettiği şeyleri yapmamaları şeklinde ortaya çıkar. Bu da kul olmalarını bertaraf etmez.

Rebi' b. Enes ise bu âyeti şu şekilde izah etmiştir: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." Bunu biraz daha genişçe açıklayan Süddî, ibadetin faydalı olanı olduğu gibi faydasız olanı da bulunmaktadır. Müşriklerin, "Göklerin ve yerin yaratıcısı ancak Allah’tır." şeklindeki sözleri bu çeşit ibadetlere bir örnektir." demiştir. Yani, bütün cinler ve insanlar, Allah’a ibadet ederler. Bazılarının ibadetleri kendilerine fayda verir. Bazılarınınki ise inançsızlıklarından dolayı fayda vermez.

İbn-i Cüreyc, bu âyetten maksadın, "Ben cinleri ve insanları ancak beni tanımaları için yarattım." demek olduğunu zikretmiştir.

İbn-i Zeyd ise bu âyetin manasının "Ben, cinlerin ve insanların mü’minlerini ancak bana kulluk etsinler diye, kâfirlerini ise "Bana isyan etsinler diye yarttım." manasına geldiğini söylemiştir.

57

Ben onlardan ne bir rızık diliyorum, ne de beni doyurmalarını istiyorum.

58

Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de biz mü’minlere uyarıda bulunmakta ve buyurmaktadır ki: "Ben, cin ve insanlardan ne yarattıklarımı rızıklandırmalarını ne de beni yedirip doyurmalarını istiyorum. Çünkü rızıkları veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak benim. Bu itibarla ben, kullan sadece bana ibadet etmeleri için yarattım. İtaat edenin mükafaatını isyan ednin ise cezasını veririm. Ben, cine insanları, kendilerine muhtaç olduğum için yaratmadım. Zira onları rızıklaniran benim. Ben, güç ve kuvvet sahibiyim.

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Allahü teâlânın, bir kudsi hadiste şöyle buyurduğunu söylüyor:

"Ey Âdemoğlu, sen kendini bana ibadete ver ki gönlünü zenginlikle doldurayım ve fakirliğini gidereyim. Eğer böyle yapmazsan, ellerini işle doldururum, fakirliğini de (ihtiyacını) gidermem. Tirmizî, K.el-Kıyame, bab: 3, Hadis no: 2466 / İbn-i Mace, K.ez-Zühd, bab: 21 Hadis no: 4107.

Halid'in oğulları "Habbe ve Seva" diyorlar ki:

"Biz, Resûlüllah’ın yanına gittik. O, bir şey yapıyordu. Biz ona yardım ettik. Resûlüllah şöyle buyurdu: "Başlarınız hareket ettiği sürece (sağ oldukça) rızıktan ümit kesmeyin. Zira insanı annesi kızıl bir et olarak doğurur. Onun üzerinde herhangi bir kabuk yoktur ve Allah onu rızıklandınr. İbn-i Mace, K.ez-Zühd, bab: 14, Hadis no: 4165 / Ahmed b. Hanbel, C.3, S.46.

59

Şüphesiz ki zulmedenlerin geçmişteki benzerleri gibi azaptan paylan vardır. Onu benden acele istemesinler.

60

Vaadolundukları günün azabından vay o kafirlerin haline.

Allahü teâlâ bu âyetlerde, yaptıkları zulmün, derhal karşılığını gönneyen zalimleri uyarıyor, onların da daha önceki zalimler gibi azaba uğratılacaklarını bildiriyor. Ve bu azabı acele istememelerini emrediyor. Zira o azap mutlaka gerçekleşecektir. Ayrıca kâfirlerin. Allah'ın azabının geleceği günde perişan olacaklarını, kendilerinin cehennemliklerin kan ve irinlerinin aktığı veyl deresine atılacakların bildiriyor ki yaptıklarından vazgeçsinler.

TUR SÛRESİ

Tur Sûresi Mekke'de nazil olmuştur ve kırk dokuz âyettir.

Allahü teâlâ, bu sûre-i celileye, Tur'a, açılmış sayfalar üzerine yazılmış kitaba, Kabe'nin tara üzerinde olup gökte bulunan Beytül Mamura, tavan gibi yükseltilmiş semaya ve kabarıp taşan denize yemin ederek başlamaktadır.

Allahü teâlâ bütün bunlara yemin etmektedir ki, dinin emir ve yasaklarına uymayanlara mutlaka ceza verilecektir.

Sûre-i celilede beyan edilmektedir ki, Allah'ın cezasına karşı koyacak hiçbir kimse yoktur. Kıyamette çok dehşetli olaylar meydana gelecektir. Ve o gün, dini yalanlayanlar, mutlaka cehenneme sürüleceklerdir. Müttakiler ise cennetler ve nimetler içerisinde bulunacaklardır. Orada kendilerine genç hizmetçiler hizmet edeceklerdir.

Sûre-i celilede bundan sonra, müşriklerin, Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)e attıkları iftiralara temas edilmekte ve Resûlüllah, o iftiralara karşı teselli edilmektedir.

"Kur’an’ı Muhammed uydurdu" iftirasında bulunanlara "Onun benzeri bir söz meydana getirsinler." diye meydan okunmakta ve bu gibi çirkin iftiraları ileri sürenlerin, cahil kimseler oldukları beyan edilmektedir.

Bu mübarek surede, Resûlüllahdan, dine inanmayan müşriklere, çarpılacakları güne kadar mühlet vermesi istenmekte, âhirette bu gibi kimselerin, kurdukları tuzağa kendilerinin düşeceği haber verilmekte ve Sûre-i celile: "Ey Rasûlüm, sen, rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz sen, bizim himayemiz altındasın. Kalktığın zaman rabbini hamd ile tesbih et." "Gecenin bir bölümünde de, yıldızların batışında da onu tesbih et. Tur Sûresi, Âyet: 48-49 Âyetleriyle sona ermektedir.

Surenin Fazileti

Ümmü Seleme ve Mut'im b. Adiy, Resûlüllah'ın, Tur suresini akşam namazında okuduğunu Rivâyet etmişlerdir. Ümmü Seleme diyor ki:

"Ben, (Kabe'yi tavaf etmeden önce) Resûlüllah’a, hastalığımdan şikâyette bulundum. O da bana: "Sen, insanların arkasından, binmiş olarak tavaf et." dedi. Ben de o şekilde tavaf ettim. O sırada Resûlüllah, Kabe'nin yanında namaz kılıyor ve Tur suresini okuyordu. Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Surc: 52, bab: 1

cübeyr b. Mut'im diyor ki:

"Ben, Resûlüllah'ın, akşam namazında, Tur suresini okuduğunu işittim. Resûlüllah, Tur suresinin otuz beş ve otuz yedinci Âyetlerine varınca neredeyse kalbim uçacaktı. Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 52, bab: 1

Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Tur dağına,

2

Bak. Âyet 3.

3

Açılmış sayfalar üzerine yazılmış kitaba,

4

Beytül-Mamura,

5

Tavan gibi yükseltilmiş semaya,

6

Bak. Âyet 7.

7

Kabarıp taşan denize yemin olsun ki, rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.

8

Ona karşı koyacak hiçbir kuvvet yoktur.

Âyette adı geçen Tûr dağından maksat, aslında üzerinde ağaç bulunan her dağdır. Allahü teâlânın, üzerinde Hazret-i Mûsa ile konuştuğu dağ da ağaçlı olduğu için ona da "Tûr" dağı denmiştir. "Açılmış sayfalar üzerine yazılmış kitaptan maksat ise "Levh-i Mahfuz" veya "Allah'ın indirdiği kitap"tır. "Beytül Ma'mur"dan maksat, Kabe'nin tam üstüne denk gelen ve gökte bulunan bir mabettir. Ona hergün yetmiş bin melek girerek ibadet ettiği ve her girenin bir daha girmediği rivâyet edilmektedir.

- Enes b. Mâlik, Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor:

"Beytül Ma'mur yedinci göktedir. Her gün ona yetmiş bin melek girer (ve çıkıp gittikten sonra) bir daha ona geri dönmezler. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.3, S.I53

Mâlik b. Sa'saa,(radıyallahü anh) Resûlüllah’ın, Miraca çıktığım beyan eden hadis-i şerifi Rivâyet etmiştir. Bu hadis-i şerifinbir bölüünde şu ifadeler zikredilmektedir:

"Biz, yedinci kat göğe vardık. "Bu kimdir?" diye soruldu. "Cebrâil'dir." denildi. "Onunla beraber kim var?" diye soruldu. "Muhammed var." denildi. "Ona peygamberlik verildi mi?" diye soruldu ve "Merhaba hoş geldin." denildi. Ben, İbrahim'in yanına vardım ona selam verdim. İbrahim bana: "Merhaba ey oğul, merhaba ey peygamber," dedi. Beytül Ma'mur önüme getirildi. Ben, Cebrâile onun ne olduğunu sordum. Cebrâil: "Bu, Beytül Ma'murdur. Bunun içinde hergün yetmiş bin melek namaz kılar. Onlar oradan çıktıktan sonra bir daha oraya dönmezler, onların oradan son çıkışları olur. Buhari, K.Bed'ül-Halk, bab: 6/ Müslim, K.el-îman, bab: 364, Hadis no: 164 dedi.

Hadis-i şeriften de anlaşıldığı gibi Beytül Ma'mur, yedinci kat gök sakinlerinin Kâbe'sidir. Hazret-i İbrahim, yeryüzündeki Kâbeyi yaptı. Yedinci kat gökte de aynen Kabe'ye tekabül eden bu Beytül Mamur bulunmaktadır.

Beylül Ma'murun gökte bir mabed olduğu görüşü, Hazret-i Ali'den, Abdullah b. Abbas'tan, İkrime'den, Mücahid'den, Katade'den ve İbn-i Zeyd'den nakledilmiştir.

Âyette göğe "Tavan gibi yükseltilmiş" denmesi, onun, yeryüzüne göre bir tavan gibi olmasındandır.

"Kabarıp taşan deniz." diye tercüme edilen "Bahrül Mescur" ifadesi farklı şekillerde izah edilmiştir:

Hazret-i Ali ve Mücahid'den nakledilen bir görüşe göre "Bahrul Mescur"dan' maksat "Kaynatılmış deniz." demektir. Said b. el-Müseyyeb diyor ki: "Bir gün Ali (radıyallahü anh) bir Yahudiye "Cehennem nerededir?" diye sordu. Yahudi: "O, denizdir." dedi. Bunun üzerine Ali (radıyallahü anh) "Ben bunun doğru söylediğini sanıyorum. Zira âyetlerde "Bahrul Mescur" (kaynatılmış deniz) "Ve izel Biharu Succiret" (denizler kaynatıldığı zaman) ifadeleri geçmektedir." demiştir.

Katade'ye göre ise "Bahrul Mescur"dan maksat, "Suyu taşan deniz" demektir. Taberi bu görücü tercih etmiştir. Zira şu anda dünyada kaynatılmış bir denizin bulunmadığı, bu sebeple "Suyu taşan deniz" demenin daha doğru olacağı söylenmiştir.

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre ise "Bahrul Mescur" "Taşmasına engel olunan deniz" demektir. Bu hususta Hazret-i Ömer'in Resûlüllah'dan şu hadis-i şerifi Rivâyet ettiği nakledilmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:

"Deniz her gece üç defa yeryüzüne hakim duruma gelir ve her defasında Allah’tan, yeryüzündeki varlıkların üzerine taşmak için izin ister. Fakat Allahü teâlâ ona engel olur. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.l, S.43

Hazret-i Ali, Abdullah b. Amr ve ebu Salih'ten Rivâyet edilen başka bir görüşe göre ise "Bahrul Mescur"dan maksat, gökte arş'ın altında bulunan bir denizdir. Enes b. Rebi', Allahü teâlânın, kıyamet gününde insanları diriltmeyi istediği zaman bu denizden onların üzerine yağmur yağdırarak onları, otların bittiği gibi bitireceğini ve kabirlerinden diriltip kaldıracağını söylenmiştir.

Âyette zikredilen vö mutlaka gerçekleşeceği bildirilen azaptan maksat, "Kıyamet gününün azabıdır."

9

O gün gök, şiddetle sarsılıp çalkalanır.

10

Dağlar sür'atle yürür.

11

Bak. Âyet 12.

12

Evet işte o gün, batılla oyalanan yalanlayanların vay haline,

13

O gün onlar, cehennem ateşine sürülüp itileceklerdir.

14

O gün onlara şöyle denecektir: "Dünyada yalanladığınız cehennem ateşi işte budur."

Ey Rasûlüm, rabbinîn azabı, göğün şiddetle çalkalandığı ve dağların yerlerinden kopup yürütüldükleri gün, kafirleri yakalayacaktır.

Kıyamet gününde, Allah'ın azabının gerçekleşeceğini yalanlayanlara, ce-henemliklerin kan ve irinlerinin aktığı veyl deresi vardır, zira o yalanlayanlar, fitne ve fesada dalmış, gaflet içinde oyalanıp dururlar. İşte o gün, hakkı yalanlayan bu insanlar, sürüklenerek cehennem ateşine atılırlar. Ve orada kendilerine şöyle denir: "İşte sizin dünyada inkâr ettiğiniz ve içine girmeyi yalanladığınız ateş budur."

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç