Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

526

 

053 - NECM SÛRESİ

 

CÜZ :

27

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

27

Şüphesiz Âhirete îman etmiyenler, meleklere dişi ismi takıb duruyorlar. (Melekler, Allah’ın kızlarıdır diyorlar).

28

"Onların, bu hususta hiçbir bilgisi yok, ancak zanna kapılıyorlar ve şüphe yok ki zan, gerçeğe karşı hiçbir şeye yaramaz."

İbn Ebî Hâtim, Ömer b. el-Hattâb'dan bildirir: Din hususunda zanna kapılmaktan sakının. Şüphesiz ki, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) zannı isabet ederdi. Çünkü Allah ona olacak şeyleri gösterirdi. Bizim görüşümüz ise bilmediğimiz bir şey hakkındadır. "Şüphe yok ki zan, gerçeğe karşı hiçbir şeye yaramaz."

29

Onun için (Ey Resûlüm), sen, o bizim Kur’ânımızdan yüz çevirib de yalnız dünya hayatını istiyen kimselere bakma.

30

"İşte onların erişebilecekleri bilgi budur. Şüphesiz Rabbin yolundan sapmış olanı pekiyi bilir, doğru yolda olanı da çok iyi bilir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İşte onların erişebilecekleri bilgi budur..." kelâmını açıklarken: "Burada görüşleri kastedilmektedir" dedi.

Tirmizî, İbnu's-Sünnî ve Hâkim, İbn Ömer'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir meclisten kalkmadan önce mutlaka ashâbına şu duaları yapardı:

"Allahım! Sana karşı ma'siyetlerle aramıza perde olacak bir korku, bizi Cennetine götürecek bir kulluk ve bize, dünya musibetlerine karşı bizi güçlü kılacak bir iman nasip et. Allahım! Bizi yaşattığın sürece, kulaklarımız, gözlerimiz ve gücümüzden bizi faydalandır. Aynı şeyleri zürriyetimize de nasip et. Bize zulmedenlerden intikamımızı al ve düşmanlarımıza karşı bize yardım et. Musibetimizi dinimizde kılma. En büyük tasamızı ve ilmimizin sonunu dünya yapma ve bize acımayanları üzerimize musallat etme. "

31

"Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah'ındır. Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Bu, Allah'ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir" kelâmını açıklarken: "Burada kötülük edenlerle şirk ahalisi, iyilik edenlerle de müminler kastedilmektedir" dedi.

32

"Onlar, küçük günahları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü o, Allah'a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar... büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir..." kelâmını açıklarken: "Burada büyük günahlarla Allah'ın ateşle cezalandıracağını bildirdiği günahlar, çirkin işlerle de ceza olarak dünyada iken had (şeri ceza) uygulanan işler kastedilmektedir" dedi.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Sünen'de Beyhakî İbn Abbâs'tan bildirir: Ebû Hureyre'nin, Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) rivayet etmiş olduğu hadisteki şu sözlerden daha fazla lememe (küçük günahlara) benzeyen bir şey görmedim: "Allah, Âdemoğluna zinadan payını yazmıştır ve Ademoğlu o payına mutlaka ulaşacaktır. Gözün zinası bakmak, dilin zinası ise konuşmaktır. İnsanın nefsi temenni eder ve arzular. Kişinin cinsel organı da bunları ya doğrular, ya da yalanlar."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Şuabu'l- İmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Küçük günahları dışında" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Gözlerin zinası bakmak, dudakların zinası ise öpmektir. Ellerin zinası tutmak, ayakların zinası ise yürümektir. Kişinin cinsel organı da bunları ya doğrular, ya da yalanlar. Kişi bu işlere cinsel organıyla yaklaşırsa zina etmiş olur. Aksi takdirde işlediği şeyler küçük günahlardan sayılır."

Müsedded, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre'ye: "...Küçük günahları dışında..." kelâmının açıklaması sorulunca: "Burada bakmak, çimdik atmak, öpmek ve okşamak kastedilmektedir. Eğer erkeklik organı kadının cinsel organına değerse gusül vacip olur. Çünkü bu zinadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Ufak tefek kusurlar iki had (şeri ceza) arasında işlenen günahlardır" dedi.

Saîd b. Mansûr, Tirmizî, Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-imân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Küçük günahları dışında..." kelâmını açıklarken: "Burada kişinin çirkin işler yapıp sonradan tövbe etmesi kastedilmektedir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda:

"Allahım! Bağışlarsan bütün günahları bağışlarsın,

Küçük günahı olmayan hangi kulun var ki?" buyurmuştur.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Küçük günahları dışında..." kelâmını açıklarken: "Burada Müslüman olmadan önceki geçmiş ufak tefek günahlar kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, İbn Zeyd'den bildirir: Burada: "Onlar daha dün bizimle beraber bizim yaptıklarımızı yapmaktaydı" diyen müşrikler kastedilmektedir. Bunun üzerine Yüce Allah, Müslümanlıktan önce Cahiliye zamanında işledikleri şeyler hakkında: "...Küçük günahları dışında..." âyetini indirdi ve Müslüman olduklarında onların bu ufak tefek günahlarını bağışladı.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "Onlar... büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Burada büyük günahlarla şirk, çirkin işlerle de zina kastedilmektedir. Onlar İslam'a girdikleri zaman bu çirkin işleri bıraktılar. Bunun üzerine Yüce Allah, onların Müslüman olmadan önce işlemiş oldukları ufak tefek günahları bağışladı."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-îmân'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "...Küçük günahları dışında..." kelâmını: "Burada ufak tefek kusurlarla zina ettikten sonra veya içki içtikten sonra tövbe edip onlara tekrar dönmemek kastedilmektedir. Kişinin işlediği günahlara tekrar dönmemesi “lemem” demektir" şeklinde açıkladı.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Küçük günahları dışında..." kelâmını: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı: «Ufak tefek kusurlar demek kişinin zina edip veya içki içtikten sonra bunlardan uzak durup tövbe etmesidir» derdi" şeklinde açıklamıştır.

İbn Merdûye'nin Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Lemem'in ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sorunca, ashâb: "Allah ve Resûlü en iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kişinin bakarak zina etmesi ve bunu tekrar etmemesi, kişinin içki içmesi ve bunu tekrar etmemesi ve kişinin hırsızlık edip bunu tekrar etmemesidir (yani bunlardan tövbe etmesidir)" buyurdu.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Küçük günahları dışında..." kelâmını açıklarken: "Kişinin bir zamanlar böylesi günahları işledikten sonra tövbe etmesi kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, Ebû Sâlih'ten bildirir: Bana ufak tefek kusurlar hakkında sorulunca: "Bu, kişinin günah işledikten sonra tövbe etmesidir" dedim. Bu durumu İbn Abbâs'a haber verdiğimde, o: "Bu cevabı vermekte şerefli bir melek sana yardımcı olmuştur" dedi.

Buhârî'nin Târih'te bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Küçük günahları dışında..." kelâmını açıklarken: "Burada, bir zamanlar zina etmek kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "...Küçük günahları dışında..." kelâmını açıklarken: "Burada zina edip te tövbe etmek ve bir daha ona dönmemek kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atâ: "Burada cinsel ilişki dışındaki (okşamak, öpmek koklamak gibi) diğer günahlar kastedilmektedir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime'ye, Hasan'ın: "Lemem demek zinayı düşünmek demektir" dediği söylenince: "Hayır, öyle değildir. Lemem demek kucaklamak, öpmek ve koklamak demektir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Amr: "Lemem şirkin dışında olan günahlardır" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildirir: Lemem iki had arasında işlenen günahlardır. Biri dünya cezası, biri de âhiret azabıdır. Kişinin namazı bu günahlarına kefaret olur. Bu günahlar cezayı vacip kılan günahlar dışındadır. Dünya haddi, Allah'ın, dünyada iken cezasının çekilmesini emrettiği bütün günahlardır. Âhiret haddi ise Allah'ın ateşle mühürlediği ve cezasını âhirete bıraktığı bütün günahlardır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde:..... kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Lemem iki had arasında olan, dünya ve âhiret cezası gerektirmeyen ufak tefek kusurlardır. Yani Allah'ın âhirette cezalandıracağı günahlardan veya dünyada had (şeri cezayı) gerektiren çirkinliklerden daha hafif olan kusurlardır."

İbn Cerîr, Muhammed b. Sîrîn'den bildirir: Bir kişi Zeyd b. Sâbit'e: "Onlar, küçük günahları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir..." kelâmının açıklamasını sorunca: "Allah sana çirkinliklerin açığını da, gizlisini de haram kılmıştır" dedi.

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye, Ma'rife'de Ebû Nuaym ve Vâhidî, Sâbit b. el-Hâris el-Ensârî'den bildirir: Yahudiler kendilerinden küçük bir çocuk öldüğü zaman: "Bu sıddîk'tir (Allah dostudur)" derlerdi. Bu durum Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ulaşınca: "Yahudiler yalan söylüyor. Allah'ın yarattığı hiçbir nefis yoktur ki, daha o annesinin karnında iken Allah, onun cennetlik mi, cehennemlik mi olacağını bilmesin" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah'a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir" âyetini indirdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir..." âyeti: "O, hidayete erenleri de en iyi bilendir" âyetinin bir benzeridir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir" kelâmını açıklarken: "Burada Âdem'i (aleyhisselam) yarattığı ve Âdem'den de sizi yarattığı zaman kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir" kelâmını açıklarken: "Allah her nefsin ne yaptığını, ne yapacağını ve nereye gideceğini bilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "Bunun için kendinizi temize çıkarmayın..." kelâmını açıklarken: "Kendinizi beri kılmayın mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bunun için kendinizi temize çıkarmayın..." kelâmını açıklarken: "Masiyetlerle amel edip: «Biz itaat üzere amel ediyoruz» demeyin, mânâsındadır" dedi.

İbn Sa'd, Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud ve İbn Merdûye'nin Zeyneb binti Ebî Seleme'den bildirdiğine göre kendisine Berre (=iyi kadın) ismi takıldığında, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kendinizi temize çıkarmayın. Sizden kimin iyi olduğunu Allah daha iyi bilendir. Onun adını Zeyneb koyun" buyurdu.

Zübeyr b. Bekkâr el-Muvaffakiyât'ta dedesi Abdullah b. Mus'ab'dan bildirir: Ebû Bekr es-Sıddîk, Kays b. Âsım'a: "Bize kendini vasfet" deyince, Kays: "Yüce Allah: «Bunun için kendinizi temize çıkarmayın...» buyurmaktadır. Ben de kendimi temize çıkaracak değilim. Allah bana bunu yasaklamıştır" dedi. Ebû Bekr, Kays'ın bu hareketini beğenmişti.

33

Bkz. Ayet:36

34

Bkz. Ayet:36

35

Bkz. Ayet:36

36

"Şimdi gördün mü o yüz çevireni? Biraz verip sonra vermemekte direneni? Gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu? Yoksa kendisine bildirilmedi mi Musa'nın sahîfelerinde olanlar?"

İbn Ebî Hâtim'in İkrime'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gazveye çıkmıştı. Bir kişi geldi ve bölüğe katılmak için bir binek bulamadı. Bir arkadaşını görünce de: "Bana bölüğe katılmam için bir binek ver" dedi. Adam: "Benim günahlarımı yüklenmen şartıyla sana bir devemi veririm" deyince o da bunu kabul etti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şimdi gördün mü o yüz çevireni? Biraz verip sonra vermemekte direneni?" âyetlerini indirdi.

İbn Ebî Hâtim, Derrâc Ebu's-Semh'ten bildirir: Bir bölük gazveye çıkmıştı. Bir kişi bölüğe katılmak için Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir binek isteyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Seni bindirecek bir binit bulamıyorum" buyurdu. Bunun üzerine adam üzgün bir şekilde oradan ayrıldı. Yolda giderken, çökmüş develerinin başında duran birini gördü ve durumunu ona anlattı. Bu kişi ona: "İyiliklerini bana vermen karşılığında sana bir deve versem ve bölüğe katılsan, ne dersin?" dedi. O da bunu kabul etti ve deveyi aldı. Bunun üzerine: "Şimdi gördün mü o yüz çevireni... Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir" âyetleri indi.

İbn Cerîr, İbn Zeyd'den bildirir: Bir kişi Müslüman olmuş ve kendisini ayıplayan biri ile karşılaşmıştı. Ona: "Büyüklerinin dinini terk ederek onların sapıklık içinde ve Cehennemlik olduklarını mı iddia ediyorsun?" dedi. Müslüman olan kişi: "Hayır, ben Allah'ın azabından korkuyorum" karşılığını verince: "Bana bir şeyler ver ve ben senin bütün günahlarını yükleneyim" dedi. O da bunu kabul edip ona bir şeyler verdi. Ancak ayıplayan kişi: "Daha ver" deyince, Müslüman vermemekte o da daha istemekte diretti. Bunun üzerine Müslüman ona bir şeyler daha verdi. Sonra bu anlaşmalarını bir kâğıda yazdılar ve onu şahit kıldılar. Bu olay üzerine: "Şimdi gördün mü o yüz çevireni? Biraz verip sonra vermemekte direneni? Gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?" âyetleri indi.

Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şimdi gördün mü o yüz çevireni? Biraz verip sonra vermemekte direneni? Gaybın bilgisi kendi yanındadır da o görüyor mu?" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Burada Velîd b. el-Muğîre kastedilmektedir. Bu kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Ebû Bekr'e gidip onların dediklerini dinlerdi. Onun kendi nefsinden bir şey vermesi dinlemek için kulak vermesiydi. Sonra da onları dinlemez oldu. Gayb ifadesiyle de Kur'ân kastedilmektedir. Velîd, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Ebû Bekr'in yanına gittiğinde Kur'ân'da batıl olan bir şey mi gördü, mânâsındadır" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biraz verip sonra vermemekte direneni?" âyetini açıklarken: "Bu âyet az verip de sonra vermemekte direnen Âs b. Vâil hakkında inmiştir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biraz verip sonra vermemekte direneni?" âyetini açıklarken: "Burada biraz itaat ettikten sonra artık itaat etmemek kastedilmektedir" dedi.

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: (.....) kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Burada kişinin az verip çok vermeyi men etmesi ve verdiğiyle minnet etmesi kastedilmektedir" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, şâirin:

"Azıcık bir şey verdikten sonra minnet etmekte

Oysa insanlar arasında iyilik eden övülmekte" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi.

37

"Yine vazifesini yerine getiren İbrahim'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?"

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, el- Elkâb'da Şîrâzî ve Deylemî'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetinin ne demek olduğunu biliyor musunuz?" diye sorunca, ashâb: "Allah ve Resûlü daha bilir" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O, günlük amelini günün başında kıldığı dört rekat namazla tamamlardı" buyurdu. Ashâb bu namazın kuşluk namazı olduğunu iddia ederdi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini: "Tebliğ ederek Allah'a karşı vazifesini yerine getirdi" şeklinde açıklamıştır.

Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken: "Burada, Allah'ın kendisine farz kılmış olduğu şeyleri hakkıyla yaparak vazifesini yerine getirmesi kastedilmektedir" dedi.

Hâkim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: İslam'ın rükünleri otuz tanedir. Onları İbrâhîm'den (aleyhisselam) önce yerine getiren hiç kimse yoktur.

Zira Allah: "Yine vazifesini yerine getiren İbrahim'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" buyurmaktadır.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Yine vazifesini yerine getiren İbrahim'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken:

"Rabbinin risalelerini halkına tebliğ ederek vazifesini yerine getirdi mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid ve İkrime: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken: "İbrâhîm (aleyhisselam): "Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez" kelâmını tebliğ ederek vazifesini yerine getirmiştir" dediler.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken: "Kendisine emredilenleri tebliğ ederek vazifesini yerine getirmesi kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken şöyle dedi: "İbrâhîm'in (aleyhisselam) itaatini tamamlaması, oğlu hakkında rüya gördüğünde onu boğazlamaya kalkması ve Musa'nın (aleyhisselam) sahifelerinde olan: «Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez» kelâmını tebliğ etmesidir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Kurazî: "Yine vazifesini yerine getiren ibrahim'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken: "Burada oğlunu boğazlamaya kalkışması kastedilmektedir" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken şöyle dedi:

"İbrâhîm (aleyhisselam) İslam rükünlerinin tümünü yerine getirdi. Ondan başka hiç kimse bunları tam olarak yerine getirmemiştir.

Bu rükünler de otuz tanedir.

On tanesi Berâe (Tevbe) Sûresinde: "Şüphesiz Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ân'da kesin olarak vaadetmiştir. Kimdir sözünü Allah'dan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu, büyük başarıdır. Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü'minleri müjdele" âyetleridir.

On tanesi Ahzâb Sûresinde: "Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü'min erkeklerle mü'min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah'a derinden saygı duyan erkekler, Allah'a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah'ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır" âyetidir.

Altı tanesi Mü'minûn Sûresinde: "Mü'minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir... Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler" âyetleridir.

Dört tanesi: "Biri çıkıp gelecek azabı sordu" âyeti ile: "Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir. Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir" âyetlerindedir.

İşte bu şekilde otuz tanedir. Bu rükünlerden birini yerine getiren kişi İslam rükünlerinden birini yerine getirmiş demektir. Bunların tümünü ancak İbrâhîm (aleyhisselam) yerine getirebilmiştir. Zira Allah: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" buyurmaktadır.

38

"Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez."

Abd b. Humeyd, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Necm Sûresi birinci âyetten: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetine kadar indiği zaman: İbrâhîm (aleyhisselam): "Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez... Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır" âyetlerini tebliğ ederek vazifesini yerine getirdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken: İbrâhîm (aleyhisselam): "Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez" kelâmını tebliğ ederek vazifesini yerine getirdi" dedi.

Şâfiî, Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Sünen'de Beyhaki, Amr b. Evs'ten bildirir: İbrâhîm (aleyhisselam) gelene kadar kişi başkasının günahlarını kendi üstüne alırdı. Yüce Allah: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" buyurdu ve İbrâhîm (aleyhisselam): "Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez" kelâmını tebliğ ederek vazifesini yerine getirdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yine vazifesini yerine getiren İbrâhîm'in sahifelerinde olanlar bildirilmedi mi?" âyetini açıklarken: "İbrâhîm (aleyhisselam) gelene kadar dostu dostunun günahlarından dolayı sorumlu tutarlardı, ibrâhîm (aleyhisselam): "Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez" kelâmını tebliğ etti.

İbnu'l-Münzir, Huzeyl b. Şerahbîl'den bildirir: Nuh (aleyhisselam) ile İbrâhîm (aleyhisselam) arasındaki zamanda kişi başkasının günahlarından dolayı sorumlu tutulurdu. Bu, İbrâhîm (aleyhisselam) gelip hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez diyene kadar öyle devam etti.

39

Bkz. Ayet:41

40

Bkz. Ayet:41

41

"İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir."

Nâsih'te Ebû Dâvud, Nâsih'te Nehhâs, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Yüce Allah bu âyetten sonra "İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık..." buyurdu. Sonrada salih babalar vasıtasıyla çocuklarını da Cennete koydu.

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir" âyetlerini okuduğu zaman istircâ eder boyun bükerdi.

42

"Şüphesiz en son varış Rabbinedir."

el-Efrâd'da Dârakutnî ve Tefsîr'de Beğavî'nin Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz en son varış Rabbinedir" âyetini açıklarken: "Rab hakkında tefekkür etmek olmaz" buyurdu.

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Süfyân es-Sevrî: "Şüphesiz en son varış Rabbinedir" âyetini açıklarken: "Rab hakkında tefekkür etmek doğru olmaz" dedi.

İbn Mâce ve Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın zatını tefekkür eden bir kavim görünce: "Yaratılmışları tefekkür edin, yaratanın zatını tefekkür etmeyin, buna güç yetiremezsiniz" buyurdu.

Ebu'ş-Şeyh'in Ebû Zer'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın yaratıklarını tefekkür edin, Allah'ın zatını tefekkür etmeyin, yoksa helak olursunuz" buyurmuştur.

Ebu'ş-Şeyh, Yunus b. Meysere'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbının yanına gitti ve ashabının Allah'ın azametini konuştuklarını gördü. Onlara: "Ne hakkında konuşuyorsunuz?" diye sorunca: "Biz, Allah'ın azametini tefekkür ediyorduk" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç defa: "Allah'ın zatını tefekkür etmeyin" dedikten sonra da üç defa: "Allah'ın yarattıklarının büyüklüğünü tefekkür edin" buyurdu.

Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Şuberme'nin azatlısı, Hakem adındaki Ebû Umeyye Küfe âlimlerinden birinin şöyle dediğini bildirir: Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı kendi aralarında bir şeyler hakkında konuşuyordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara doğru yönelince sustular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ne hakkında konuşuyordunuz?" diye sorunca: "Güneş'e baktık, onun nereden gelip nereye gittiğini ve Allah'ın yarattıklarını tefekkür ediyorduk" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Öyle yapın, Allah'ın yarattıklarını tefekkür edin, ama Allah'ın zatını tefekkür etmeyin. Batının ötesinde Allah'ın beyaz toprakları vardır. Onun beyazlığı ve nuru, güneş ışınlarının ancak kırk günde ulaşabileceği bir mesafedir. Orada bir an olsa bile Allah'a karşı asi olmayan yaratıklar vardır" buyurdu. Ashâb: "Ey Allah'ın Peygamberi! Onlar Âdem'in (aleyhisselam) çocuklarından mıdır?" diye sorunca: "Onlar Âdem'in yaratılıp yaratılmadığım bilmezler bile" buyurdu. Ashâb: "Ey Allah'ın Peygamberi! İblis onların ne tarafındadır?" diye sorunca da: "Onlar İblis'in yaratılıp yaratılmadığını bilmezler bile" buyurdu.

Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan bildirir: Biz Mescid'de halkalar halinde oturmuşken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza girdi ve: "Hangi konuda görüşmektesiniz?" buyurdu. Biz: "Güneş'in nasıl çıktığını ve nasıl battığını tefekkür etmekteyiz" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"İyi etmektesiniz, yaratılanı tefekkür edin. Ancak yaratanı tefekkür etmeyin. Şüphesiz ki Allah dilediğini dilediği için yaratmıştır. Bu duruma şaşırın (tefekkür edin). Kaf dağının arkasında yedi deniz vardır. Her bir deniz beş yüz yıllık bir mesafedir. Onun ardında da ahalisini nuruyla ışıklandıran yedi tane yeryüzü vardır. Onun ardında da uçan yetmiş bin ümmet vardır. Onlar kuşlar gibi yaratılmışlardır ve havada yavrularlar. Allah'ın hiçbir tesbihatından geri kalmazlar. Onların ötesinde de rüzgârdan yaratılmış yetmiş bin ümmet vardır. Onların yiyeceği, içeceği, giysileri, kapları ve binekleri rüzgârdandır. Onların bineklerinirı ayakları kıyamet gününe kadar yere basmaz. Onların gözleri göğüslerindedir. Onlardan biri uyur ve uyandığı zaman rızkının başı ucunda olduğunu görür. Onların ardında da yetmiş bin ümmet vardır. O ümmetlerin ardında da Arş'ın gölgesi vardır. O gölgede yetmiş bin ümmet vardır. Onlar Âdem ve zürriyetinin, İblis ve zürriyetinin yaratıldığını bilmezler. Yüce Allah'ın: «Sizin bilmediğiniz daha nice şeyler yaratmaktadır!» kelâmı da bunu ifade etmektedir. "

43

"Şüphesiz, güldüren de, ağlatan da odur."

İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülen bir topluluğun yanından geçti ve: "Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz" buyurdu. Bunun üzerine Cibrîl kendisine inerek: "Şüphesiz ki, ağlatan da, güldüren de Allah'tır" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu grubun yanına dönerek şöyle buyurdu: "Daha kırk adım gitmemiştim ki, Cibrîl bana gelerek: «Onların yanına git ve: «Şüphesiz ki, güldüren de ağlatan da odur" de» dedi."

Ebu'ş-Şeyh Azame'de ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Âdem, Cennetten kendisiyle gözyaşlarını sildiği beyaz bir yakutla indi. Âdem, Cennetten çıkarıldığı için kırk yıl boyunca ağladı. Bunun üzerine Cibril ona: «Ey Âdem! Niçin ağlıyorsun? Allah, beni sana taziye için gönderdi» dedi. Bunun üzerine Âdem güldü. Allah'ın: «Şüphesiz, güldüren de, ağlatan da odur» kelâmı da bunu ifade etmektedir. Âdem'in gülmesinden dolayı zürriyeti de gülmüş, ağlamasından dolayı da zürriyeti de ağlamıştır."

İbn Ebî Şeybe, Cebbâr et-Tâî'den bildirir: Ümmü Mus'ab binti'z-Zübeyr'in cenazesinde bulundum. İbn Abbâs ta orada bulunmaktaydı. Ağıt sesleri işittiğimde: "Ey İbn Abbâs! Sen burada iken öyle ağıt mı yakılıyor?" dedim.

Bunun üzerine İbn Abbâs: "Rahat bırak bizi ey Cebbâr! Şüphesiz ki, güldüren de, ağlatan da Allah'tır" dedi.

44

Öldüren de muhakkak O’dur, dirilten de...

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(Ö :  M :1505  H :911)

 

ED-DURRU’L-MENSÛR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

ŞÂFİÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç