27
Şüphesiz ahirete
inanmayanlar, meleklere dişi isimleri verirler.
"Şüphesiz ahirete
inanmayanlar": Yani öldükten sonra dirilmeye inanmayanlar,
"meleklere kesin dişi
isimleri verirler": Çünkü onların Allah’ın kızları olduklarını iddia
ediyorlar.
28
Onların bu hususta
bir bilgileri yoktur. Ancak zanna tabi olurlar. Şüphesiz zan da haktan hiçbir
şeyi fayda vermez.
"Onlar için yoktur”
bu hususta
"bir bilgi":
Yani onların dişi olduklarından emin değiller.
"Ancak zanna tabi
olurlar. Şüphesiz zan da haktan hiçbir şeyi fayda vermez": Yani ilini
yerine geçmez. Burada hak, ilim manasınadır.
29
Zikrimize arka dönen
ve ancak dünya hayatım isteyenden yüz çevir.
"Zikrimize arka
dönenden yüz çevir": Yani Kur’ân'dan dönenlere, demektir. Bu,
müfessirlere göre kılıç âyetiyle mensuhtur.
30
İşte onların ilimden
ulaşacakları budur. Şüphesiz Rabbîn, kendi yolundan sapanı en iyi bilen O’dur.
O, doğru yolu bulanı da pekiyi bilendir.
"İşte onların ilimden
ulaşacakları budur":
Zeccâc
şöyle demiştir:
Onlar ancak geçimleri için ihtiyaç duydukları
şeyleri bilirler, ahireti arkalarına atmışlardır.
"O, yolundan sapanı
daha iyi bilir...”
Mana şöyledir: O,
her iki takımı da bilir; onları layık oldukları şekilde cezalandırır.
31
Göklerde ve yerde
olan her şey Allah'ındır. (Bu da) kötülük edenleri yaptıkları
ile
cezalandırması ve iyilik edenleri de en güzelle mükâfatlandırması içindir.
"Göklerde ve yerde
olan her şey Allah’ındır": Bu, O’nun kudretini ve mülkünün
genişliğini haber vermedir. O, ilk âyetle
"kötülük edenleri
cezalandırması için” kavli arasına giren mutarıza cümlesidir. Çünkü
"liyezciye"deki lâm, ilk âyetin manasına bağlıdır. Zira O, ikisinde olanları
pekiyi bilince, her birini hak ettiği şeyle cezalandırması câiz olur. Bu, akibet
lâm’tdır. Çünkü O’nun her iki takımı bilmesi, onları hak ettikleri
ile cezalanmaya götürdü. İki takıma da ceza
vermeye gücü yeten, ancak mülkü geniş olan Allah'tır. Onun için
"göklerdeki ve yerdeki
şeylerin hepsi Allah’ındır” diyerek bunu haber vermiştir.
Müfessirler
şöyle demişlerdir: Kötülük edenler
müşrikler, iyilik edenler de müvahitlerdir. En güzel de: Cennettir.
32
(İyilik edenler) o
kimselerdir ki, küçük günahlar müstesna, büyük günahlardan ve çirkin şeylerden
kaçınırlar. Şüphesiz Rabbin bağışlaması geniş olandır. O; sizi yerden meydana
getirdiği zaman da analarınızın karınlarında döller iken de sizi çok iyi
bilendir. Öyle ise kendinizi temize çıkarmayın. O sakınanı pekiyi bilendir.
Büyük günahlar da Nisa suresi, âyet: 31’de
zikredilmiştir. Şöyle de denilmiştir: Büyük
günahlar: Karşılığında cehennem gösterilenlerdir; çirkin şeyler de: Had
gerektiren bütün günahlardır. Hamze,
Kisâi, Mufaddal ve Halef, "kebirel ismi”
şeklinde okumuşlardır. Lemem Arap dilinde: Bir şeye yaklaşmaktır.
Bundan murat edilen şeyde de altı görüş vardır:
Birincisi:
dahiliye döneminde yaptıkları günahlardır ki, o, İslâm’da bağışlanır. Bunu da
Zeyd b. Sabit, demiştir.
İkincisi:
Bir günaha bulaştığı zaman Tevbe edip bir daha ona dönmemektir. Bunu da
İbn Abbâs, Hasen
ve Süddi, demişlerdir.
Üçüncüsü:
Onlar zina dışında öpme ve bakma gibi küçük günahlardır. Bunu da
İbn Mes’ûd, Ebû Hureyre,
Şa’bî ve Mesruk, demişlerdir. Bu, Ebû
Hureyre'nin Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği
şu hadisi desteklemektedir: Şüphesiz Allah âdemoğluna zinadan hissesini
yazmıştır; binaenaleyh gözlerin zinası bakmaktır, dilin zinası konuşmaktır.
Nefis ise iştah duyar ve çeker. Cinsel organ da bunları ya tasdik eder ya da
yalanlar. 2 Eğer işe cinsel organ karışırsa zina olur, yoksa o küçük günahtır.
2 -
Buhârî. İsti'zan,
bab, 12; Kader, bab, 9; Müslim,
Kader, hadis no, 20/2; Ebû Dâvud,
Nikah, bab, 43; Ahmed,
Müsned, 2/276.
Dördüncüsü:
O, insanın aklından geçen şeydir, bunu da Muhammed b. el -Hanefiyye, demiştir.
Beşincisi:
O, kalbe gelen hatıradır, bunu da Said b. Müseyyeb
, demiştir.
Altıncısı:
O, istemeden bakmaktır, bunu da ilüseyn b. el-Fadl, demiştir. İlk iki görüşe
göre istisna muttasıldır (aralıksızdır), diğer görüşlere göre de munkatıdır
(kesilmiştir).
"Şüphesiz Rabbin
bağışlaması geniş olandır":
İbn Abbâs:
Bunu yapıp da sonra Tevbe eden için, demiştir. Burada söz bitti. Sonra
şöyle dedi:
"O, sizi daha iyi
bilir": Yani sizi yaratmadan önce demektir.
"Sizi yerden
yaratmıştı": Yani Âdem aleyhisselam’ı.
"Sizler döller (cenin)
idiniz": Ecinne, cenin’in çoğuludur,
Mana da şöyledir:
O sizin yaptıklarınızı da bilir, sonunuzun ne olacağını da.
"Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın": Yani
temiz ve günahtan beri olduğunuzu söylemeyin. Şöyle
de denilmiştir: Kendinizi güzel amellerle methetmeyin.
Âyetin iniş sebebinde
de iki görüş vardır:
Birincisi:
Yahudiler bir çocukları öldüğü zaman: Sıddık’tır (cennet serçesi), derlerdi:
bunun üzerine bu âyet indi. Bu da Hazret-i Âişe
radıyallahu anha’nın görüşüdür.
İkincisi:
Müslüman bazı kimseler: Bizler namaz kıldık, oruç tuttuk ve
şöyle şöyle
yaptık, dediler, kendilerini temize çıkarmak istediler; bunun üzerine bu âyet
indi. Bunu da Mukâtil, demiştir.
"O sakınanı pekiyi
bilendir":
Bunda da üç görüş vardır:
Birincisi:
İyi amel edip de günahtan çekinendir. Bunu da Hazret-i
Ali radıyallahu anh,
demiştir.
İkincisi:
Allah için ihlasla amel edendir, bunu da Hasen,
demiştir.
Üçüncüsü:
Şirkten sakınıp iman edendir, bunu da Sa’lebî,
demiştir.
33
Yüz çeviren kimseyi
gördün mü?
"Yüzünü çeviren
kimseyi gördün mü?":
Kimin hakkında indiğinde dört görüş halinde
ihtilaf etmişlerdir:
Birincisi:
O Velid b. Muğire'dir, Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem’in dinine girmişti,
bir müşrik onu kınadı ve: "Ulularının dinini terk ettin, onları sapık ilan
ettin?” dedi. O da: Allah’ın azabından korktum, dedi. O da ona malından bir
miktar vermek ve eski şirkine dönmek şartı ile
aziz ve celil olan Allah'ın azabını yükleneceğini garanti etti. O da ona bir
şeyler verdi. Sonra da cimrilik edip vermedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu
da Mücâhid ile
İbn Zeyd, demişlerdir.
İkincisi:
O Nadr b. el - Haris'tir, bir Müslüman fakire beş genç ve dinç deve verdi, o da
İslâm’dan döndü, o da ona günahını yükleneceğine söz verdi. Bunu da
Dahhâk, demiştir.
Üçüncüsü:
Ebû Cehil’dir, o: Allah’a yemin ederim ki, Muhammed bize güzel ahlakı tavsiye
ediyor, demişti. Bunu da Muhammed b. Ka'b el
- Kurazi, demiştir.
Dördüncüsü:
O As b. Vail es - Sehmi’dir, neredeyse bazı işlerde
Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem’e uymak üzere idi. Bunu da
Süddi, demiştir.
"Tevella":
İmandan yüz çevirdi, demektir.
34
Az verip elini sıkı
tutanı.
"Az verdi ":
Bunda da dört görüş vardır:
Birincisi:
Az verdi, sonra da isyan etti. Bunu İbn Abbâs,
demiştir.
İkincisi:
Nasihati az dinledi, sonra keserek hiç yapmadı, bunu da
Mücâhid, demiştir.
Üçüncüsü:
Malından az verdi, sonra da hiç vermedi. Bunu da
Dahhâk, demiştir.
Dördüncüsü:
Dili ile az hayır söyledi, sonra da kesti,
bunu da Mukâtil, demiştir.
İbn Kuteybe de
şöyle demiştir:
"Ekda"nın manası kesmektir. Bu da kuyunun dibinde
çıkan sağlam kayadır. Kazıcı oraya varınca, kazma işini keser.
Şöyle de denilmiştir: Bir şey isteyip de
sonuna varamayan veya biraz verip de tamamlamayan herkese böyle denir.
35
Gaybin ilmi onun
yanında da onu görüyor mu?
"Gaybin ilmi onun
yanında da onu görüyor mu?":
Bunda da iki görüş vardır:
Birincisi:
O ahiretleki halini görüyor mu? Bunu da Ferrâ’,
demiştir.
İkincisi:
O ahiret ve diğer işlerinden gaip olanı görüyor mu? Bunu da
İbn Kuteybe, demiştir.
36
Yoksa Mûsa'nın
sahifelerindekinden haberdar edilmedi mi?
"Yoksa Mûsa’nın
sahifelerindekinden haberdar edilmedi mi?” yani Tevrat'tan.
"Ve İbrahim’inkinden":
Yani İbrahim’in sahifelerinkinden, demektir.
Ebû Zer
hadisinde Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle demiştir: Allah İbrahim’e on suhuf
indirdi, Mûsa'ya da Tevrat’tan önce on suhuf indirdi.
37
(Görevini) tastamam
yapan İbrahim’in (sahifelerindekinden) de.
"Ellezi
vefa": Said b. Cübeyr, Ebû İmran
el - Cevni ve İbn Semeyfa’, şeddesiz fe ile
"vefa” okumuşlardır.
Zeccâc da
şöyle demiştir: "Veffa” kalıbı "vefa”
kalıbından daha abartılıdır, zira onun (İbrahim'in) imtihan edildiği şey, en
ağır imtihanlardandı.
"Onun tastamam
yaptığı” şey hakkında da müfessirlerin on görüşü vardır:
Birincisi:
O günlük işini gündüzün başında dört rekat namazla tamamladı. Bunu da Ebû Umame,
Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiştir.
İkincisi:
O dediği bazı kelimeleri (duaları) tamamladı. Sehl b. Muaz b. Enes el - Cüheni,
babasından, o da Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’den
şöyle dediğini rivayet etmiştir: Size Allahü
teâlâ’nın İbrahim’e niçin vefalı dost, dediğini haber vereyim mi? O her sabah ve
akşam şöyle dua derdi:
"Fe sübhanallahi hine
tümsune ve hine tusbihune...” (Rum: 17) âyeti sonuna kadar okudu. 3
3 - İmam
Ahmed, Müsned.
3/339.
Üçüncüsü:
O oğlu ile ilgili emir işini tastamam yaptı.
Bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet
etmiş; el - Kurazi de böyle demiştir.
Dördüncüsü:
Rabbinin İslâm şeriati ile ilgili bütün
emirlerini yerine getirdi. Bu manayı İkrime,
İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.
Beşincisi:
O risaleti tebliğ etme emrini yerine getirdi, yine bu da
İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.
Altıncısı:
O kendine emredileni yaptı, bunu da Hasen,
Said b. Cübevr ve
Katâde, demişlerdir.
Mücâhid de:
Kendine farz kılınanı yerine getirdi, demiştir.
Yedincisi:
O
"kimse kimsenin günah
yükünü taşımaz...” âyetlerinin tebliğini tam yaptı. Bu da
İkrime, Mücâhid
ve Nehaî’den rivayet edilmiştir.
Sekizincisi:
Hac ibadetlerini tastamam yerine getirmiştir. Bunu da
Dahhâk, demiştir.
Dokuzuncusu:
O kimseden hiçbir şey istememeye söz verdi; ateşe atılınca,
Cebrâil ona:
"Bir ihtiyacın var mı?” dedi. O da: Sana yoktur,
dedi. Böylece sözünü tuttu. Bunu da İbn Saib,
zikretmiştir.
Onuncusu:
O emaneti eda etti, bunu da Süfyan b. Uyeyne, demiştir.
38
Bir günahkâr
başkasının yükünü taşımaz, diye.
Sonra o ikisini suhuflarında olanları:
"Bir günahkâr
başkasının yükünü taşımaz” diye açıkladı: Yani taşıyan bir nefis
başkasının yükünü taşımaz, demektir, mana da başkasının günahından sorulmaz,
demektir.
39
İnsan için
çalıştığından başkası yok, diye.
"İnsan için
çalıştığından başkası yok, diye":
Zeccâc: Bu da
o ikisinin suhufundadır, demiştir, manası da şöyledir:
İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır; eğer hayır işlerse onun
karşılığını görür ve eğer şer işlerse onun karşılığını görür. Âlimler bu âyet
üzerinde sekiz görüş ileri sürerek ihtilaf etmişlerdir:
Birincisi:
O
"zürriyetlerini de
imanla onlara kattık” (Tûr: 21) âyetiyle neshedilmiştir. Çünkü
çocuklar babalarının iyiliği dolayısıyla cennete girdirilmiştir. Bunu da
İbn Abbâs, demiştir ki, doğru değildir; zira
iki âyetin de lâfzı haberdir, haber de neshedilmez.
İkincisi:
O İbrahim ve Mûsa kavmi içindi, bu ümmete gelince, onlar hem çalışmalarının hem
de başkalarının çalışmalarının karşılığını görürler. Bunu da
İkrime demiş ve delil olarak
Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e:
"Babam öldü, haccetmedi” diye soran kadına:
"Onun yerine sen haccet” demesini göstermiştir. 3
3 -
Buhârî, Hac, bab,
1; Sayd, bab, 23,24; Ebû Dâvud.
Menasik, bab, 25; Tirmizî,
Hac, bab, 54; Nesâî,
Hac, bab, 9, 11,112; Kada, bab, 9, İbn Mâce,
Menasik, bab, 10; Malik, Muvatta, hadis no, 97.
Üçüncüsü:
Burada insandan maksat kâfirdir; mü’min ise kendi çalışmasından da başkasının
kendisi için çalışmasından da istifade eder. Bunu da
Rebi’ b. Enes, demiştir.
Dördüncüsü:
İnsan için yalnız çalışmasının olması, adalet bakımındandır, ama ikram
bakımındım Allah’ın ona dilediği şeyi fazladan vermesi câizdir. Bunu da Hüseyıı
b. Eadl, demiştir.
Beşincisi:
"Çalışmasının”
manası: Niyet ettiği şeydir, bunu da Ebû Bekr
el - Verrak, demiştir.
Altıncısı:
kâfir için dünyada yaptığı hayrın karşılığı vardır; onun sevabım görür, ahirette
ise ona hiçbir hayır kalmaz. Bunu da Sa’lebî
zikretmiştir.
Yedincisi:
"ham” “alâ” manasınadır, takdiri
şöyledir: Leyse alel insani illâ ma sea (insan
ancak kendi yaptığından sorumlu olur).
Sekizincisi:
Onun için ancak çalışması vardır, fakat sebepler farklıdır; bazen çalışması ona
bir akraba kazandırır, çocuğu ona merhamet eder, bir dost kazanır; bazen de dine
ve ibadete çalışır; böylece dindarların sevgisini kazanır; bu da kendi çalışması
ile meydana gelen bir sebep olur. Bu iki
görüşü Ali b. Abdullah Zağvani nakletmiştir.
40
Şüphesiz onun
çalışması sonra (ahirette) görülür.
"Şüphesiz onun
çalışması sonra görülür":
Bunda da iki görüş vardır:
Birincisi:
Sonra bilinir, bunu da Katâde, demiştir.
İkincisi:
Kul sonra çalışmasının karşılığını ahirette görür, yani amelini mizanda görür.
Bunu da Zeccâc, demiştir.
41
Sonra da onunla, en
mükemmel ödülle ödüllendirilir.
"Yüczahu”
“He” zamiri çalışmaya râcîdir.
"Elcezael evfa” da: Tam karşılık, demektir.
42
Gerçekten son gidiş
Rabbinedir.
"Gerçekten son gidiş
Rabbinedir": Kulların son varacağı ve müracaat edecekleri O'dur.
Zeccâc
şöyle demiştir: Bütün bunlar İbrahim
ile Mûsa suhuflarındadır.
43
Gerçekten O, güldürdü
ve ağlattı.
"Gerçekten O güldürdü
ve ağlattı": Hazret-i Âişe
şöyle demiştir:
Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem gülen bir cemaatin yanından geçti:
"Eğer benim bildiklerimi bilse idiniz, az güler,
çok ağlardınız” dedi. Bunun üzerine Cebrâil
aleyhisselam bu âyeti indirdi; o da onlara döndü: "Kırk adım atmamıştım ki, bana
Cebrâil geldi: Sen onlara öyle dedin, onlara
Allah'ın
"güldüren de ağlatan
da O’dur” dediğini söyle dedi. 4 Bunda şu uyarı vardır ki, bütün
ameller Allah’ın kaza ve kaderi iledir, hatta gülme ve ağlama bile.
Mücâhid de
şöyle demiştir: Cennet halkını güldürdü ve
cehennem halkını ağlattı.
Dahhâk da:
Yeri bitki ile güldürdü ve göğü yağmurla
ağlattı, demiştir.
4 - Suyuti, ed - Dürrü'l
- Mensur, Merdeveyh'ten.
44
Gerçekten O, öldürdü
ve diriltti.
"Gerçekten O, öldürdü”
dünyada
"ve diriltti”
ahirette.
|