Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

526

 

053 - NECM SÛRESİ

 

CÜZ :

27

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

27

Şüphesiz ahirete inanmayanlar, meleklere dişi isimleri verirler.

"Şüphesiz ahirete inanmayanlar": Yani öldükten sonra dirilmeye inanmayanlar,

"meleklere kesin dişi isimleri verirler": Çünkü onların Allah’ın kızları olduklarını iddia ediyorlar.

28

Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Ancak zanna tabi olurlar. Şüphesiz zan da haktan hiçbir şeyi fayda vermez.

"Onlar için yoktur” bu hususta

"bir bilgi": Yani onların dişi olduklarından emin değiller.

"Ancak zanna tabi olurlar. Şüphesiz zan da haktan hiçbir şeyi fayda vermez": Yani ilini yerine geçmez. Burada hak, ilim manasınadır.

29

Zikrimize arka dönen ve ancak dünya hayatım isteyenden yüz çevir.

"Zikrimize arka dönenden yüz çevir": Yani Kur’ân'dan dönenlere, demektir. Bu, müfessirlere göre kılıç âyetiyle mensuhtur.

30

İşte onların ilimden ulaşacakları budur. Şüphesiz Rabbîn, kendi yolundan sapanı en iyi bilen O’dur. O, doğru yolu bulanı da pekiyi bilendir.

"İşte onların ilimden ulaşacakları budur":

Zeccâc şöyle demiştir:

Onlar ancak geçimleri için ihtiyaç duydukları şeyleri bilirler, ahireti arkalarına atmışlardır.

"O, yolundan sapanı daha iyi bilir...”

Mana şöyledir: O, her iki takımı da bilir; onları layık oldukları şekilde cezalandırır.

31

Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. (Bu da) kötülük edenleri yaptıkları ile cezalandırması ve iyilik edenleri de en güzelle mükâfatlandırması içindir.

"Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır": Bu, O’nun kudretini ve mülkünün genişliğini haber vermedir. O, ilk âyetle

"kötülük edenleri cezalandırması için” kavli arasına giren mutarıza cümlesidir. Çünkü "liyezciye"deki lâm, ilk âyetin manasına bağlıdır. Zira O, ikisinde olanları pekiyi bilince, her birini hak ettiği şeyle cezalandırması câiz olur. Bu, akibet lâm’tdır. Çünkü O’nun her iki takımı bilmesi, onları hak ettikleri ile cezalanmaya götürdü. İki takıma da ceza vermeye gücü yeten, ancak mülkü geniş olan Allah'tır. Onun için

"göklerdeki ve yerdeki şeylerin hepsi Allah’ındır” diyerek bunu haber vermiştir.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Kötülük edenler müşrikler, iyilik edenler de müvahitlerdir. En güzel de: Cennettir.

32

(İyilik edenler) o kimselerdir ki, küçük günahlar müstesna, büyük günahlardan ve çirkin şeylerden kaçınırlar. Şüphesiz Rabbin bağışlaması geniş olandır. O; sizi yerden meydana getirdiği zaman da analarınızın karınlarında döller iken de sizi çok iyi bilendir. Öyle ise kendinizi temize çıkarmayın. O sakınanı pekiyi bilendir.

Büyük günahlar da Nisa suresi, âyet: 31’de zikredilmiştir. Şöyle de denilmiştir: Büyük günahlar: Karşılığında cehennem gösterilenlerdir; çirkin şeyler de: Had gerektiren bütün günahlardır. Hamze, Kisâi, Mufaddal ve Halef, "kebirel ismi” şeklinde okumuşlardır. Lemem Arap dilinde: Bir şeye yaklaşmaktır.

Bundan murat edilen şeyde de altı görüş vardır:

Birincisi: dahiliye döneminde yaptıkları günahlardır ki, o, İslâm’da bağışlanır. Bunu da Zeyd b. Sabit, demiştir.

İkincisi: Bir günaha bulaştığı zaman Tevbe edip bir daha ona dönmemektir. Bunu da İbn Abbâs, Hasen ve Süddi, demişlerdir.

Üçüncüsü: Onlar zina dışında öpme ve bakma gibi küçük günahlardır. Bunu da İbn Mes’ûd, Ebû Hureyre, Şa’bî ve Mesruk, demişlerdir. Bu, Ebû Hureyre'nin Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği şu hadisi desteklemektedir: Şüphesiz Allah âdemoğluna zinadan hissesini yazmıştır; binaenaleyh gözlerin zinası bakmaktır, dilin zinası konuşmaktır. Nefis ise iştah duyar ve çeker. Cinsel organ da bunları ya tasdik eder ya da yalanlar. 2 Eğer işe cinsel organ karışırsa zina olur, yoksa o küçük günahtır.

2 - Buhârî. İsti'zan, bab, 12; Kader, bab, 9; Müslim, Kader, hadis no, 20/2; Ebû Dâvud, Nikah, bab, 43; Ahmed, Müsned, 2/276.

Dördüncüsü: O, insanın aklından geçen şeydir, bunu da Muhammed b. el -Hanefiyye, demiştir.

Beşincisi: O, kalbe gelen hatıradır, bunu da Said b. Müseyyeb , demiştir.

Altıncısı: O, istemeden bakmaktır, bunu da ilüseyn b. el-Fadl, demiştir. İlk iki görüşe göre istisna muttasıldır (aralıksızdır), diğer görüşlere göre de munkatıdır (kesilmiştir).

"Şüphesiz Rabbin bağışlaması geniş olandır":

İbn Abbâs: Bunu yapıp da sonra Tevbe eden için, demiştir. Burada söz bitti. Sonra şöyle dedi:

"O, sizi daha iyi bilir": Yani sizi yaratmadan önce demektir.

"Sizi yerden yaratmıştı": Yani Âdem aleyhisselam’ı.

"Sizler döller (cenin) idiniz": Ecinne, cenin’in çoğuludur,

Mana da şöyledir: O sizin yaptıklarınızı da bilir, sonunuzun ne olacağını da. "Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın": Yani temiz ve günahtan beri olduğunuzu söylemeyin. Şöyle de denilmiştir: Kendinizi güzel amellerle methetmeyin.

Âyetin iniş sebebinde de iki görüş vardır:

Birincisi: Yahudiler bir çocukları öldüğü zaman: Sıddık’tır (cennet serçesi), derlerdi: bunun üzerine bu âyet indi. Bu da Hazret-i Âişe radıyallahu anha’nın görüşüdür.

İkincisi: Müslüman bazı kimseler: Bizler namaz kıldık, oruç tuttuk ve şöyle şöyle yaptık, dediler, kendilerini temize çıkarmak istediler; bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Mukâtil, demiştir.

"O sakınanı pekiyi bilendir":

Bunda da üç görüş vardır:

Birincisi: İyi amel edip de günahtan çekinendir. Bunu da Hazret-i Ali radıyallahu anh, demiştir.

İkincisi: Allah için ihlasla amel edendir, bunu da Hasen, demiştir.

Üçüncüsü: Şirkten sakınıp iman edendir, bunu da Sa’lebî, demiştir.

33

Yüz çeviren kimseyi gördün mü?

"Yüzünü çeviren kimseyi gördün mü?":

Kimin hakkında indiğinde dört görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: O Velid b. Muğire'dir, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in dinine girmişti, bir müşrik onu kınadı ve: "Ulularının dinini terk ettin, onları sapık ilan ettin?” dedi. O da: Allah’ın azabından korktum, dedi. O da ona malından bir miktar vermek ve eski şirkine dönmek şartı ile aziz ve celil olan Allah'ın azabını yükleneceğini garanti etti. O da ona bir şeyler verdi. Sonra da cimrilik edip vermedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Mücâhid ile İbn Zeyd, demişlerdir.

İkincisi: O Nadr b. el - Haris'tir, bir Müslüman fakire beş genç ve dinç deve verdi, o da İslâm’dan döndü, o da ona günahını yükleneceğine söz verdi. Bunu da Dahhâk, demiştir.

Üçüncüsü: Ebû Cehil’dir, o: Allah’a yemin ederim ki, Muhammed bize güzel ahlakı tavsiye ediyor, demişti. Bunu da Muhammed b. Ka'b el - Kurazi, demiştir.

Dördüncüsü: O As b. Vail es - Sehmi’dir, neredeyse bazı işlerde Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e uymak üzere idi. Bunu da Süddi, demiştir.

"Tevella": İmandan yüz çevirdi, demektir.

34

Az verip elini sıkı tutanı.

"Az verdi ":

Bunda da dört görüş vardır:

Birincisi: Az verdi, sonra da isyan etti. Bunu İbn Abbâs, demiştir.

İkincisi: Nasihati az dinledi, sonra keserek hiç yapmadı, bunu da Mücâhid, demiştir.

Üçüncüsü: Malından az verdi, sonra da hiç vermedi. Bunu da Dahhâk, demiştir.

Dördüncüsü: Dili ile az hayır söyledi, sonra da kesti, bunu da Mukâtil, demiştir.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir:

"Ekda"nın manası kesmektir. Bu da kuyunun dibinde çıkan sağlam kayadır. Kazıcı oraya varınca, kazma işini keser. Şöyle de denilmiştir: Bir şey isteyip de sonuna varamayan veya biraz verip de tamamlamayan herkese böyle denir.

35

Gaybin ilmi onun yanında da onu görüyor mu?

"Gaybin ilmi onun yanında da onu görüyor mu?":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O ahiretleki halini görüyor mu? Bunu da Ferrâ’, demiştir.

İkincisi: O ahiret ve diğer işlerinden gaip olanı görüyor mu? Bunu da İbn Kuteybe, demiştir.

36

Yoksa Mûsa'nın sahifelerindekinden haberdar edilmedi mi?

"Yoksa Mûsa’nın sahifelerindekinden haberdar edilmedi mi?” yani Tevrat'tan.

"Ve İbrahim’inkinden": Yani İbrahim’in sahifelerinkinden, demektir.

Ebû Zer hadisinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allah İbrahim’e on suhuf indirdi, Mûsa'ya da Tevrat’tan önce on suhuf indirdi.

37

(Görevini) tastamam yapan İbrahim’in (sahifelerindekinden) de.

"Ellezi vefa": Said b. Cübeyr, Ebû İmran el - Cevni ve İbn Semeyfa’, şeddesiz fe ile "vefa” okumuşlardır.

Zeccâc da şöyle demiştir: "Veffa” kalıbı "vefa” kalıbından daha abartılıdır, zira onun (İbrahim'in) imtihan edildiği şey, en ağır imtihanlardandı.

"Onun tastamam yaptığı” şey hakkında da müfessirlerin on görüşü vardır:

Birincisi: O günlük işini gündüzün başında dört rekat namazla tamamladı. Bunu da Ebû Umame, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiştir.

İkincisi: O dediği bazı kelimeleri (duaları) tamamladı. Sehl b. Muaz b. Enes el - Cüheni, babasından, o da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Size Allahü teâlâ’nın İbrahim’e niçin vefalı dost, dediğini haber vereyim mi? O her sabah ve akşam şöyle dua derdi:  

"Fe sübhanallahi hine tümsune ve hine tusbihune...” (Rum: 17) âyeti sonuna kadar okudu. 3

3 - İmam Ahmed, Müsned. 3/339.

Üçüncüsü: O oğlu ile ilgili emir işini tastamam yaptı. Bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; el - Kurazi de böyle demiştir.

Dördüncüsü: Rabbinin İslâm şeriati ile ilgili bütün emirlerini yerine getirdi. Bu manayı İkrime, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Beşincisi: O risaleti tebliğ etme emrini yerine getirdi, yine bu da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.

Altıncısı: O kendine emredileni yaptı, bunu da Hasen, Said b. Cübevr ve Katâde, demişlerdir.

Mücâhid de: Kendine farz kılınanı yerine getirdi, demiştir.

Yedincisi: O

"kimse kimsenin günah yükünü taşımaz...” âyetlerinin tebliğini tam yaptı. Bu da İkrime, Mücâhid ve Nehaî’den rivayet edilmiştir.

Sekizincisi: Hac ibadetlerini tastamam yerine getirmiştir. Bunu da Dahhâk, demiştir.

Dokuzuncusu: O kimseden hiçbir şey istememeye söz verdi; ateşe atılınca, Cebrâil ona:

"Bir ihtiyacın var mı?” dedi. O da: Sana yoktur, dedi. Böylece sözünü tuttu. Bunu da İbn Saib, zikretmiştir.

Onuncusu: O emaneti eda etti, bunu da Süfyan b. Uyeyne, demiştir.

38

Bir günahkâr başkasının yükünü taşımaz, diye.

Sonra o ikisini suhuflarında olanları:

"Bir günahkâr başkasının yükünü taşımaz” diye açıkladı: Yani taşıyan bir nefis başkasının yükünü taşımaz, demektir, mana da başkasının günahından sorulmaz, demektir.

39

İnsan için çalıştığından başkası yok, diye.

"İnsan için çalıştığından başkası yok, diye":

Zeccâc: Bu da o ikisinin suhufundadır, demiştir, manası da şöyledir: İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır; eğer hayır işlerse onun karşılığını görür ve eğer şer işlerse onun karşılığını görür. Âlimler bu âyet üzerinde sekiz görüş ileri sürerek ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: O

"zürriyetlerini de imanla onlara kattık” (Tûr: 21) âyetiyle neshedilmiştir. Çünkü çocuklar babalarının iyiliği dolayısıyla cennete girdirilmiştir. Bunu da İbn Abbâs, demiştir ki, doğru değildir; zira iki âyetin de lâfzı haberdir, haber de neshedilmez.

İkincisi: O İbrahim ve Mûsa kavmi içindi, bu ümmete gelince, onlar hem çalışmalarının hem de başkalarının çalışmalarının karşılığını görürler. Bunu da İkrime demiş ve delil olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:

"Babam öldü, haccetmedi” diye soran kadına:

"Onun yerine sen haccet” demesini göstermiştir. 3

3 - Buhârî, Hac, bab, 1; Sayd, bab, 23,24; Ebû Dâvud. Menasik, bab, 25; Tirmizî, Hac, bab, 54; Nesâî, Hac, bab, 9, 11,112; Kada, bab, 9, İbn Mâce, Menasik, bab, 10; Malik, Muvatta, hadis no, 97.

Üçüncüsü: Burada insandan maksat kâfirdir; mü’min ise kendi çalışmasından da başkasının kendisi için çalışmasından da istifade eder. Bunu da Rebi’ b. Enes, demiştir.

Dördüncüsü: İnsan için yalnız çalışmasının olması, adalet bakımındandır, ama ikram bakımındım Allah’ın ona dilediği şeyi fazladan vermesi câizdir. Bunu da Hüseyıı b. Eadl, demiştir.

Beşincisi:

"Çalışmasının” manası: Niyet ettiği şeydir, bunu da Ebû Bekr el - Verrak, demiştir.

Altıncısı: kâfir için dünyada yaptığı hayrın karşılığı vardır; onun sevabım görür, ahirette ise ona hiçbir hayır kalmaz. Bunu da Sa’lebî zikretmiştir.

Yedincisi:

"ham” “alâ” manasınadır, takdiri şöyledir: Leyse alel insani illâ ma sea (insan ancak kendi yaptığından sorumlu olur).

Sekizincisi: Onun için ancak çalışması vardır, fakat sebepler farklıdır; bazen çalışması ona bir akraba kazandırır, çocuğu ona merhamet eder, bir dost kazanır; bazen de dine ve ibadete çalışır; böylece dindarların sevgisini kazanır; bu da kendi çalışması ile meydana gelen bir sebep olur. Bu iki görüşü Ali b. Abdullah Zağvani nakletmiştir.

40

Şüphesiz onun çalışması sonra (ahirette) görülür.

"Şüphesiz onun çalışması sonra görülür":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Sonra bilinir, bunu da Katâde, demiştir.

İkincisi: Kul sonra çalışmasının karşılığını ahirette görür, yani amelini mizanda görür. Bunu da Zeccâc, demiştir.

41

Sonra da onunla, en mükemmel ödülle ödüllendirilir.

"Yüczahu” “He” zamiri çalışmaya râcîdir.

"Elcezael evfa” da: Tam karşılık, demektir.

42

Gerçekten son gidiş Rabbinedir.

"Gerçekten son gidiş Rabbinedir": Kulların son varacağı ve müracaat edecekleri O'dur.

Zeccâc şöyle demiştir: Bütün bunlar İbrahim ile Mûsa suhuflarındadır.

43

Gerçekten O, güldürdü ve ağlattı.

"Gerçekten O güldürdü ve ağlattı": Hazret-i Âişe şöyle demiştir: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem gülen bir cemaatin yanından geçti:

"Eğer benim bildiklerimi bilse idiniz, az güler, çok ağlardınız” dedi. Bunun üzerine Cebrâil aleyhisselam bu âyeti indirdi; o da onlara döndü: "Kırk adım atmamıştım ki, bana Cebrâil geldi: Sen onlara öyle dedin, onlara Allah'ın

"güldüren de ağlatan da O’dur” dediğini söyle dedi. 4 Bunda şu uyarı vardır ki, bütün ameller Allah’ın kaza ve kaderi iledir, hatta gülme ve ağlama bile.

Mücâhid de şöyle demiştir: Cennet halkını güldürdü ve cehennem halkını ağlattı.

Dahhâk da: Yeri bitki ile güldürdü ve göğü yağmurla ağlattı, demiştir.

4 - Suyuti, ed - Dürrü'l - Mensur, Merdeveyh'ten.

44

Gerçekten O, öldürdü ve diriltti.

"Gerçekten O, öldürdü” dünyada

"ve diriltti” ahirette.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç