Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

536

 

056 - VÂKI'A SÛRESİ

 

CÜZ :

27

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

77-78

Şüphesiz ki bu korunmuş bir kitap da bulunan değerli bir Kur'ân’dır.

(.......); râzı olunan, güzel demektir. Ya da çok faydalı, menfaati çok ya da'Allah(celle celâlühü) katında değerli demektir.“Bilirseniz...” cümlesi ile sıfat ile mevsûfü arasına girdi. “Korunmuş bir kitapta...” yani batılın ona karışmasından ya da“mukarreb melekler dışındaki kişilerden korunmuş levhi mahfuzda” demektir. Mukarreb meleklerden başkası ona muttali olamaz.

79

Ona ancak temizlenenler dokunabilir.

Ona ancak bütün pisliklerden, günah ve diğer pisliklerden temizlenenler dokunabilir.

Eğer bu cümleyi(.......) e sıfat yaparsan“ona” zamîri levhi mahfuza râci olur. Eğer(.......) kelimesine sıfat yaparsan mana“ona insanlardan taharet üzere olanlar dışında hiç kimse dokunamaz” , şeklinde olur. Kast olunan onda yazılarıa dokunmaktır.Cumhûr ulemânın görüşüne göre, bu ayetten kasıt, elimizde bulunan Kur'ân-ı Kerîm'dir ve buna abdestsiz dokunmak haramdır. (Yayıncının Notu)

80

O âlemlerin Rabbinden indirilmiş bir kitaptır.

(.......) kelimesinin dördüncü sıfatıdır. İndirilmiş demektir. Ya da o mastar manası üzere sıfattır. Çünkü o Allah'ın(celle celâlühü) kitapları arasında parça parça indirilen tek kitaptır. Dolayısı ile o sanki haddi zatında parça parça indiriştir. Bu sebeple o onunu isimleri arasında kullanılmıştır. “Tenzilde şöyle buyrulmuştur. Tenzilde bunu buyurmuştur. “şeklinde söylenmiştir. Ya da müptedanın harfi üzere “o tenzildir” şeklindedir.

81

Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?

“sözü...” yani Kur'ân'ı. Bazı işleri hafife alan kimseler gibi onu hafife ahp küçümsüyor musunuz? “Sözü” yani Kur'ân'ı. Bazı işleri hafife alan kimseler gibi onu hafife ahp küçümsüyor musunuz?

Yani küçümsediği için ona karşı gevşek davranır ve onda ısrarcı olur demektir.

82-83

Allah'ın verdiği rızka karşı şükrü onu yalanlamakla mı yapıyorsunuz? Hele can boğaza dayandığı zaman.

Yani rızkın şükrünü yalanlamakla mı yapıyorsunuz? “Şükür yerine yalanlamayı mı koydunuz?” demektir. Hazret-i Ali(radıyallahü anh):

“Kıratındaki -ki Resullulah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kıratıdır- (.......) şeklindedir”

Yani“Kur'ân nimetine karşı şükrünüzü onu yalanlamakla mı yapıyorsunuz?” demektir. Denildi ki:

“Bu âyet yağmurun yağmasını şu veya bu yıldızın doğmasına ve batmasına bağlamaları hususunda inmiştir. Rızık yağmurdur.

Yani Allah'ın size verdiği yağmurun şükrünü onu yıldızlara nisbet etmek suretiyle onun Allah'tan(celle celâlühü) olduğunu yalanlamakla mı yapıyorsunuz?” demektir.

“Hele can boğaza dayandığı zaman.” Ölüm anında nefis yani can boğaza dayandığında demektir. Halkûm (boğaz) yiyecek ve içeceğin geçtiği yerdir.

84

O vakit siz bakar durursunuz.

Buradaki hitap o anda ölünün yanında hazır bulunanlar içindir.

85

(O anda) biz ona sizden daha yakınız ama göremezsiniz.

Ona, can çekişen kişiye daha yakınız. Ancak siz göremezsiniz, anlamaz ve bilmezsiniz.

86

Mademki cezâ görmeyeceksiniz.

Cezâ görmeyecekmişsiniz, hüküm altına alınmayacakmışsmız. Bu, sultan, vatandaşları hâkimiyet altına aldığında, onları kendisine itâat ettirdiğinde kullanılan (.......) sözündeki gibidir.

87

Onu geri çevirsenize, şayet iddianızda doğru iseniz.

Eğer hâkimiyet altında olmadığınız ve zelil kılanlar olmadığınız hususunda doğru söyleyen kişiler iseniz boğaza dayandıktan sonra nefesinizi -ki o candır- bedene geri çevirsenize.

Her iki Âyetteki(.......) da fiili gerektiren teşvik içindir. O da, “onu döndürsenize” sözüdür. Onu bir defa zikretmekle yetindi. Âyetin tertibi şöyledir:

“Eğer görmeyecekseniz can boğaza dayandığında onu geri çevirsenize.” ikinci(.......) ise tekid için tekrar edilmiştir.“Ve Biz, ona kudretimiz ve ilmimizle ya da ölüm melekleri ile sizden daha yakınız ey ölü sahipleri.” demektir. Mana:

“Siz her husustaAllah'ın(celle celâlühü) âyetlerini inkâr içindesiniz. Size, sizi âciz bırakan bir kitap indirildiğinde'bu bir sihirdir, uydurmadır'dediniz. Size doğru sözlü peygamber geldiğinde,'bu bir sihirbazdır, yalancıdır'dediniz. Size, sizi kendisi ile yaşatmak için yağmur indirdiğinde ihmal ve tembelliğe götüren görüşe göre,'faları yıldız gerçeği ortaya çıkardı'dediniz. Eğer bir kabzedici yoksa ve siz her şeyin kendi kendine var olduğu hususunda ve dirilteni öldüreni ilk defa yaratanı inkâr hususunda doğru kişiler iseniz size ne oluyor ki can boğaza dayandıktan sonra canı bedene geri döndürmüyorsunuz!”

88

Fakat ölen kişiye gelince eğer o rahmete yaklaştırılanlardan ise.

Eğer ölen kişi, surenin evveünde zikredilen üç sınıftan olan sabîkundan ise.

89

Ona rahatlık, güze! rızık ve naim cenneti vardır.

Onun için istirahat, rızık ve naim cennetleri vardır.

90-91

Eğer o sağcı adamlardan ise, işte onlardan sana gönderilmiş bir netice, salâtu selâm vardır.

Yani ey sağcı, amelinin sağından alan kişi! Kardeşlerin sağcılardan sana selâm.

Yani onlar sana selâm veriyorlar.

“Onların sözleri ancak selâmdır” Vakıa, 26. âyetinde olduğu gibi.

92

Ama yalanlayıcı sapıklardan ise,

Onlar üç sınıfınüçüncüsüdür. Ve onlar, bu surede geçen ve kendilerine “sonra siz ey sapık yalanlayıcılar” Vakıa, 15. denilenlerdir.

93-94

İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır. Ve onun sonu cehenneme atılmaktır.

Yani cehenneme sokulmaktır. Bu âyetlerde küfrün tek bir ırüllet olduğuna, büyük günah sahiplerinin ashâbı yeminden(amel defterim soldan alanlardan) olduğuna işaret vardır. Çünkü onlar yalanîamamaktadırlar.

95

Şüphesiz bu kesin bir gerçektir.

Bu surede indirilen yakinen sabittir, gerçektir.

96

Öyleyse Rabbini o büyük ismiyle tesbih et.

Rivâyet edildiğine göre Osman b. Affan (radıyallahü anh) ölüm hastaliğinda İbni Mes'ud (radıyallahü anh)’in yanma geldi. O'na (radıyallahü anh):

- Şikâyetin nedir? diye sordu.

- Günahlarını, dedi. Bunun üzerine Hazret-i Osman (radıyallahü anh): -Arzun nedir? diye sordu. İbni Mes'ud (radıyallahü anh):

- Rabbimin rahmeti, dedi. Hazret-i Osman (radıyallahü anh):

- Doktor çağırmayayım mı? diye sordu.

- Beni doktor(Allah (celle celâlühü)) hastalarıdırdı, diye cevap verdi. Osman(radıyallahü anh):

- Sana bir şey bağışlayalım, dedi. İbni Mes'ud (radıyallahü anh):

- Ona ihtiyacım yok, dedi. -Kızlarına verelim, dedi. O (radıyallahü anh):

- Onların da ona ihtiyacı yok. Çünkü ben onlara Vakıa Sûresi'ni okumalarını emrettim. Nitekim ben Resûlüllah'ın(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle dediğini işittim:

“Kim her gece Vakıa Sûresi'ni okursa ona ebediyen fakirlik isabet etmez. İbnü'-Daris, Fezâilü'l-Kur'ân, 226; Metalibü'l-Âliyye, 3/383.

Bu üç surede (Kamer, Rahmân, Vakıa Sureleri)(.......) kelimesi zikredilmemiştir.

HADÎD SÛRESİ

1

Göklerde ve yerde bulunan her şeyAllah'ı tesbih etmektedir. O Azîz ve Hakîm'dir.

Bazı surelerin başmda “tesbih etti” şeklinde geçmiş zaman lafzıyla bazı surelerin başında geniş zaman lafzıyla gelmiştir. İsrâ' Sûresi'nde mastar lafzıyla, A'la Suresİ'nde de emir lafzıyla gelmiştir. Bu kelimeyi bütün yönleri ile idrak etmek için böyle gelmiştir. Onlar da dörttür; mastar, mazi, muzari ve emir. Bu fiil bazen (.......) ile müteaddi kılınır bazen de kendi başına müteaddi kılınır. Nitekim:

“Ve onu teşbih ederseniz.” Feth, 9. âyetinde de böyledir. Aslı kendi başına müteaddi olmasıdır. Çünkü“O'nu (celle celâlühü) kötülüklerden tenzih ve takdis ederim.” şeklindedir.

Gittiğinde ve uzaklaştığında kullanılan (.......) fiilindendir.(.......) ise ya (.......) daki gibi (.......) gibidir. Ya da (.......) ile sadeceAllah (celle celâlühü) için, Allah(celle celâlühü) rızası için tesbih ettiği kast olunmaktadır.

“Göklerde ve yerde bulunan her şey...” teşbihi kasteden ve kendisinden teşbih sabit olan her şey “Azîz'dir.”O'nu (celle celâlühü) inatla tesbih etmeyen mükelleften intikam alarıdır.

“Hakîm” Allah Teâlâ'nın emrine uyarak O'nu (celle celâlühü) teşbih edeni mükafatlarıdırma hususunda hikmet sâhibidir.

2

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O diriltir, O öldürür. O her şeye gücü yetendir.

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur, başkasının değil.

diriltir”kelimesi mahallen merfûdur.

Yani O (celle celâlühü), ölüleri diriltir demektir.

Öldürür...” dirileri de öldürür. Ya da (.......) mahallen mensûbtur.

Yani göklerin ve yerin mülkü diriltici ve öldürücü olduğu hâlde ona âittir demektir.

3

O ilktir, sondur. Zahirdir, batındır O,her şeyi bilendir.

O,” O ilktir” , kadimdir. Her şeyden önce O vardı. “... sondur... “O, her şeyin yok oluşundan sonra bâkî kalandır.

“Zahirdir...”kendisine delalet eden delillerle zahirdir. “... batındır...” görülmüş olsa da duyu organlarıyla algılanamayan olduğu için batındır. Birinci(.......) ın manası ilklik ve sonlukla ilgili iki sıfatın arasını birbirine bağlamaktadır. Üçüncü(.......) zuhur ve gizliliğin arasını birbirine bağlamaktadır. Ortadaki (.......) ise ilk iki sıfat ile son iki sıfatı birbirine bağlamaktadır. Zira,Allah (celle celâlühü) geçmiş ve gelecek bütün zamanlarda varlığı devam edendir. Bütün zamanlarda zahir ve batındır. Denildi ki:

“Zahir her şeyin üzerine çıkan, galebe çaldığında kullanılan (.......) dendir. Batın ise her şeyin iç yüzünü bilen demektir.”

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1310  H : 710)

 

NESEFÎ / MEDÂRİK TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANEFÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç