Fetih sûresi, yirmi dokuz âyettir ve Medine'de nazil olmuştur.
Bu sûre-i celile, Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem)e müjde ile
başlıyor ve buyuruluyor ki: "Ey Rasûlüm, biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.
Felih Sûresi, Âyet: 1 Bu fetih müjdesi
Resûlüllah’a, Hudeybiye musalahasını
yaptıktan sonra Medine'ye dönerken veriliyor ve yapılan anlaşmanın sonunda fetih
ve zaferin muhakkak olduğu beyan ediliyor.
Allahü teâlâ bu surede mü’minlere, gökten
askerleriyle yardım edeceğini haber veriyor ve buyuruyor ki: "Göklerin ve yerin
askerleri Allah’ındır. Felih Sûresi, Âyet: 4
Allah’ın bu askerleri, kendi yolunda çarpışan mü’min kullarına yardım edecektir.
Sûre-i celilede, mü’minler Resûlüllah’a
biat etmeye çağırılıyor ve bu biatin aynı zamanda Allah’a biat demek olacağı
beyan ediliyor ve buyuruluyor ki.: "Muhakkak sana biat edenler, ancak Allah’a
biat etmişlerdir.. Felih Sûresi, Âyet: 10
Sûre-i celilede bundan sonra, Resûlüllah
ile birlikte savaşa çıkmayan Bedevilerin durumu beyan ediliyor ve onların,
zihinlerinde Allah’a karşı beslendikleri kötü zanlan ortaya çıkarılıyor.
Yine sûre-i celilede, özürleri sebebiyle savaşa katılamayanların durumu
anlatılıyor ve bu özürlerinden dolayı affedildikleri haber veriliyor.
Allahü teâlâ, Hudeybiyede bir ağacın
altında, sahabenin Resûlüllah’a
yaptıkları biattan ve onu yapanlardan razı ıolduğunu haber vererek buyuruyor ki:
"Şüphesiz Allah, o ağacın altında sana biat eden mü’minlerden razı oldu.
Fetih Sûresi, Âyet: 18
Sûre-i celile, Muhammed ümmetinin
üstün vasıflarını beyan ederek sona eriyor.
Surenin Fazileti
Ömer b. el-Hattab'dan şu hadis Rivâyet
edilmektedir: Eşlem diyor ki:
"Resûlüllah, bir yolculuğu sırasında
yürürken, geceleyin Ömer de onunla birlikte yürüyordu.
Ömer b. el-Hattab ondan bir şey sordu.
Resûlüllah ona cevap vermedi. Tekrar
sordu Resûlüllah yine cevap vermedi.
Tekrar sordu Resûlüllah yine cevap
vermedi. Bunun üzerine Ömer kendi kendine şöyle dedi: "Ey Ömer, annen seni
kaybetsin. Resûlüllah’a üç kere ısrar
ettin o hiç birinde sana cevap vermedi." Ömer b.
el-Hattab diyor ki: "Sonra devemi sürdüm insanların önüne geçtim.
Hakkımda âyet ineceğinden korktum. Çok geçmedi ki bir kişinin beni çağırdığını
duydum. Korktum ki hakkında bir âyet indi. sonra
Resûlüllah'ın yanına vardım ve ona selam verdim.
Resûlüllah bana şöyle dedi: "Bu gece bana
bir Sûre indirildi. O benim için, güneşin, üzerine doğduğu her şeyden daha
sevimlidir. Sonra Resûlüllah Fetih
suresini okudu. Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 48,
bab: 1.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.
Ey Rasûlüm, biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.
Bak. Âyet 3.
3
Allah, bu fethi sana, geçmiş ve gelecek günahlarını
bağışlamak, üzerine olan nimetini tamamlamak, seni dosdoğru bir yola iletmek ve
seni şanlı bir zaferle muzaffer kılmak için ihsan etti.
Ey Rasûlüm, şüphesiz ki biz sana, kavminin kâfirlerinden, sana karşı gelen ve
sana düşmanlık besleyenlere karşı ye dinleyen ve kendisine ulaşan için apaçık
olan bir hüküm verdik. Senin onlara galip gelmene ve onlara karşı muzaffer
olmana karar verdik. Böylece rabbinin senin lehine vermiş olduğu ve sana fetih
bahşetmesinden dolayı rabbine şükredesin, ona hamdedesin ve onu tesbih edesin ve
ondan, günahlarının affını düeyesin. O da senin şükretmene ve. af dilemene
karşılık Mekke'nin fethinden önce ve sonra işlediğin günahları affetsin. Seni
düşmanlarına galip getirerek, ünyada şanınf yükselterek ve günahlarını affederek
sana bahşettiği nimetlerini tamamlasın. Seni, dosdoğru bir yol olan İslam dinine
iletsin. Ve sana, diğer düşmanlarına karşı da şanlı bir zafer versin.
Taberi, bu
âyet-i kerimeleri izah ederken Nasr suresini göz önünde bulundurarak
izah ettiğini söylemekte ve Resûlüllah'ın
affedilme sebebinin, fetihten sonra onun Allah’tan af dilemesi ve verdiği
nimetlere şükretmesi olduğunu söylemektedir.
Burada zikredilen "Fetih"ten maksat, Mekke'nin fethi olmayıp onun fethine zemin
hazırlayan Hudeybiye musalahasıdır.
Resûlüllah, hicretin
altıncı yılında Zilkade ayında Umre yapmak üzere
Medine'den hareket edip Mekke'nin yakınlarında bulunan Hudeybiye'ye kadar
gitmiştir. Resûlüllah'ın geldiğini
haber alan Mekkeli müşrikler, küçük düşeceklerini ileri sürerek onun ve
arkadaşlarının Kâbeyi ziyaret edip Umre yapmalarına engel olmuşlar ve
Resûlüllah ile on yıllık bir banş
antlaşması yapmayı teklif etmişler ve bir yıl sonra da Umre yapılmasına müsaade
edeceklerini vaadetmişlerdir. Resûlüllah,
dış görünüşüyle çok ağır şartlar taşıyan bu banş teklifini, gelecekte
müslümanların lehine olacağı için kabul etmiş ve Hudeybiye musalahasını
imzalamıştır. Böylece Umre için götürdükleri kurbanlarını Hudeybiye'de keserek
anlaşma gereği geri dönmüşlerdir. İşte Hudeybiye'den Medine'ye dönerken bu Sûre
nazil olmuş ve Hudeybiye anlaşmasını bir fetih olarak vasıflandırmıştır.
Bera b. Âzib (radıyallahü anh) diyor ki:
"Siz bu fethi, Mekke'nin fethi olarak mı kabul ediyorsunuz? Evet, Mekke'nin
fethi bir fetihtir fakat bizler, Hudeybiye günü yapılan "Bey'at-ı Rıdvan"ı fetih
kabul ediyorduk. Buhari, K.el-Megazi, bab: 35
Abdullah b. Mes'ud ve
Cabir b. Abdullah da âyette zikredilen
"Fetih"ten maksaın Hudeybiye musalahası olduğunu söylemişlerdir.
Âyet-i kerime’de,
Allahü teâlânın, Hazret-i
Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)in
geçmiş ve gelecek günahlarını affettiği beyan edilmektedir. Buna rağmen
Resûlüllah bütün ibadetlerini diğer
mü’minlerden daha fazla olarak eda etmiş ve böylece rabbine şükrünü ifa
etmiştir.
Muğire b. Şube diyor ki:
"Resûlüllah ayağa kalkıp namaz
kılardı. Öyle ki ayaklan şişerdi. Bir gün ona denildi ki: "Allah senin geçmiş ve
gelecek günahlarını affetmiştir. (Neden bu kadar çok namaz kılıyorsun?)
Resûlüllah şöyle cevap vermiştir: "Ben,
şükreden bir kul olmayayım mı?" Buhari, K.Tefsir
el-Kur'an, Sûre: 48, bab: 2
Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:
"Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) geceleri namaz kılardı. Öyle ki ayakları
yarılırdı." Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, bunu neden yapıyorsun? Allah senin
geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir."
Resûlüllah şu cevabı verdi: "Ben, şükreden bir kul olmayı istemiyeyim
mi? Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre, 48, bab: 2
İmanlarına iman katmak için, mü’minlerin kalblerine
huzur ve sükunet indiren O'dur. Göklerin ve yerin askerleri Allah’ındır. Allah,
herşeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah’a ve Resulüne iman eden mü’minlerin kalblerine sükunet ve güveni sindiren
Allah’tır. Böylece daha önce iman ettikleri farzların yanında yeni farz kılınan
hükümlere de iman etsinler. Böylece imanları artmış olsun.
*Abdullah b. Abbas diyor ki: "Burada
mü’minlerin kalbine indirildiği beyan edilen sükunetten maksat, Allah'ın
rahmetidir. "İmanlarına iman katmak, "tan maksat ise şudur: Allah (celle
celalühü) peygamberi Muhammed
(sallallahü aleyhi ve sellem)i Allah’tan başka
hiçbir ilâh olmadığına şahadet getirme emriyle gönderdi. Mü’minler bunu kabul
edince namaz farz kılındı. Ona da iman ettiler. Sonra buna ilaveten oruç farz
kılındı ona da iman ettiler. Daha sonra buna ilave olarak zekât farz kılındı ona
da iman ettiler. Daha sonra buna ilaveten Hac farz kılındı ona da iman ettiler.
Sonra Allah onların dinlerini tamamladı ve buyurdu ki: "Bugün dininizi kemale
erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve din olarak size İslamı seçtim..
Mâicie Sûresi, âyet: 3
İşte Abdullah b. Abbas, mü’minlerin
imanlarının artmasını bu şekilde izah etmiştir.
Allahü teâlâ, âyet-i kerime’de,
göklerin ve yerin askerlerinin kendisine ait olduğunu beyan etmektedir. Böylece
Hudeybiye sulhünden sonra kalblerine sükunet indirilen mü’minlerin
maneviyatlarını yükseltmektedir. Zira Allahü teâlâ
tek bir melekle, kâfirlerin tümünü yok ettirebilir.
Allah, bu fethi sana, îman eden erkeklerle kadınları,
içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlere koymak ve yaptıkları
kötülükleri silmek için ihsan etti. İşte bu, Allah nezdinde büyük bir
kurtuluştur.
Ey Rasûlüm, Allah sana apaçık bir zafer ihsan etti ki sen rabbine, bu zafere
karşılık şükredesin ve ona hamdedesin. O da senin bu şükür ve hamdine karşılık
geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiş olsun. Yine Allah sana bu apaçık fethi
ihsan etti ki, mü’min erkek ve kadınlar, rablerinin kendilerine lütfettiği bu
fethe ve müşriklere galip gelmeye karşılık rablerine şükredip hamdetsinler.
Rableri de onları altından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennetlere
koysun. Salih amellerine karşılık kötü amellerini affetsin. İşte Allah'ın
mü’minlere vaadettiği bu nimetlere erişmek, Allah katında en büyük kurtuluştur.
*Bu âyet-i kerime’nin
nüzul sebebi hakkında Enes b. Mâlik'ten şunlar Rivâyet edilmektedir. Enes diyor
ki: "Şüphesiz ki biz sana apaçık bir fetih verdik." âyetindeki fetihten maksat,
Hudeybiye musalahasıdır. Bu âyet inince
Resûlüllah'ın sahabileri
kendisine şöyle dediler: "Fethin sana ihsan edilmesi ve geçmiş ve gelecek
günahlarının bağışlanması sana mübarek olsun. Ya bizim için ne var?" Bunun
üzerine Allahü teâlâ: "Allah bu fethi
sana, iman eden erkeklerle kadınları içinde ebedi kalacakları, altından rımaklar
akan cennetlere koymak ve yaptıkları kötülükleri silmek için ihsan etti."
âyetini indirdi.
Ayrıca Allah bu fethi sana, Allah hakkında kötü zanda
bulunan münafık erkeklerle müşrik kadınları azaba uğratmak için ihsan etti.
Onların, mü’minler hakkında temenni ettikleri kötülükler kendi başlarına gelsin.
Allah, onlara gazap etmiş, lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. O ne
kötü varılacak bir yerdir.
Ey Muhmammed, Allah sana apaçık bir fethi ihsan etti ki bu fetih sayesinde seni
affetsin, mü’min erkek ve mü’min kadınfan cennetlere koysun. Münafık erkek ve
münafık kadınlara azap etsin. Zira Allah, sana fethi ihsan ederek münafıkları ve
müşrikleri susturmuş olur. Sizin mağlup olacağınız şeklindeki beklentilerini
ortadan kaldırmıştır. Âhirette de onları, içinde ebedi olarak kalacakları
cehenneme koyacaktır. Onları felaketler beklemektedir. Allah onlara gazap etmiş
ve lanetine uğratmıştır. Onlar için cehennemi hazırlamıştır. Cehennem ne kötü
varılacak bir yerdir.
Ey Rasûlüm, Allah sana apaçık bir fethi ihsan etti ki bu fetih sayesinde seni
affetsin, mü’min erkek ve mü’min kadınları cennetlere koysun. Münafık erkek ve
münafık kadınlara ve Allah’a karşı kötü zan besleyen müşrik erkek ve müşrik
kadınlara azap etsin. Zira Allah, sana fethi ihsan ederek münafıkları ve
müşrikleri susturmuş olur. Sizin mağlup olacağınız şeklindeki beklentilerini
ortadan kaldırmıştır. Âhirette de onları, içinde ebedi olarak kalacakları
cehenneme koyacaktır. Onları felaketler beklemektedir. Allah onlara gazap etmiş
ve lanetine uğratmıştır. Onlar için cehennemi hazırlamıştır. Cehennem ne kötü
varılacak bir yerdir.
Göklerin ve yerin askerleri ancak Allah’ındır. Allah,
herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Göklerin ve yerin askerleri Allah’a aittir. Allah'ın düşmanlarına karşı bunlar,
hazır beklemektedirler. Allah bu askerlere, düşmanlarını helak etmeyi emrettiği
zaman onun emrine itaat ederek o emri yerine getirirler. Allah herşeye galiptir.
Hiçbir şey ona galip gelemez. Yaptıklarında hüküm ve hikmet sahibidir.
Ey Rasûlüm, biz seni, bir şahit, bir müjdeci ve bir
uyarıcı olarak gönderdik.
Ey Rasûlüm, şüphesiz ki biz seni, senin davet ettiğin şeyleri kabul ettiklerine
dair ümmetine bir şahit ve onları cennetle müjdeleyen, davet ettiğin şeyleri
kabul etmedikleri takdirde ise onları cehennem azabı ile uyaran bir peygamber
olarak gönderdik.
Abdullah b. Amr b. el-As diyor ki:
"Kur'anda Resûlüllah’ın sıfatını
belirten bu âyetin Tevrat'taki benzeri şöyledir: Ey Peygamber, şüphesiz ki biz
seni bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı ve okur yazarlığı olmayanlara bir
sığınak olarak gönderdik. Sen benim kulum ve peygamberimsin. Seni, "Tevekkül
eden" diye isilendirdim. Sen katı kalbli, kaba, çarşılarda bağırıp çağıran biri
değilsin. Sen, kötülüğü kötülükle önleyen değil fakat affeden ve hoş görülü olan
birisin. Allah, seninle bu çarpık ümmeti "Lailahe İllallah" diyerek
düzeltmedikçe ve bu kelimeyi tevhid ile kör olan gözleri, sağır olan kulakları
ve perdeli olan kalpleri açmadıkça senin ruhunu almayacaktır.
Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 48, bab: 3
Böylece ey insanlar, siz de, Allah ve Resulüne iman
edesiniz, Allah'ın dinine yardımda bul imasınız, ona tazim edesiniz ve onu,
layık olmadığı şeylerden sabah akşam tenzih edesiniz.
Böylece ümmetin, Allah’a ve peygamberine iman etsinler. Allah'ın dinine, onun
düşmanlarına karşı savaşarak yardım etsinler. Allah’a tazim etsinler ve sabah
akşam onu, layık olmadığı sıfatlardan uzaklaştirsınlar.
|