16
"Bedevilerden seferden geri kalmış
olanlara de ki: "Siz yakında çetin kuvvet sahibi bir kavme karşı savaşmaya
çağırılacaksınız. Onlarla ya
hep savaşacaksınız, yahut
müslüman olacaklar." Artık eğer emre itaat ederseniz, Allah, da, size güzel bir
mükâfat verir; ama eğer önceden yüz çevirdiğiniz gibi yine yüz çevirirseniz,
size dayanılmaz bir azapla azap eder."
A- "Bedevilerden seferden geri
kalmış olanlara de ki: "Sız yakında çetin kuvvet sahibi bir kavme karşı
savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla ya
hep savaşacaksınız, yahut
müslüman olacaklar."
Bu kavim, (yalancı peygamber)
Müseylemetül Kezzab'ın kavmi Hanife oğullarıdır; yahut
Resûlüllah'ın vefatından sonra
islam'dan dönen diğer kavimlerdir veyahut
müşriklerdir.
Yani siz yakında çetin
savaşçılar olan bir kavimle savaşmaya çağırılacaksınız. O kavim,
ya müslüman olacaklar,
yahut siz, onların şerrini bertaraf edinceye
kadar onlarla savaşmaya devam edeceksiniz.
Diğer kavimler ise, müslüman olmalarıyla savaş sona erdiği
gibi, cizye vermeyi kabul etmeleriyle de, onlarla yapılan savaş, sona erdirilir.
Bu âyet, Hazret-i Ebû Bekir'in
imametine (halifeliğine) delildir. Çünkü bu
çağrı, yalnız Hazret-i Ebû Bekir
(radıyallahü anh) tarafından yapılmıştır. Ancak
eğer bu kavım, Sakîf ve Hevâzin kabileleri olarak kabul edikrse, o takdirde onun
hilafetine delil olmaz. Çünkü onlarla yapılan savaş,
Peygamberimizin hayatında olmuştu. Buna
göre de, anılan seferden geri kalanların
Peygamberimizle beraber sefere çıkmaları yasağı, Hayber gazasına
mahsus olur. Muhyi's Sünneh de böyle demiştir.
Diğer bir görüşe göre
ise, anılan çetin kavim, Farslar ve Kumlardır. Bu görüşe göre, müslüman
olmaları, teslimiyet gösterip boyun, eğmeleridir. Zîrâ Rumlar, Hıristiyandır ve
Farslar da Mecûsîdir ve bunlardan cizye kabul edilmektedir.
B- "Artık eğer emre itaat
ederseniz, Allah da, size güzel bir mükâfat verir; ama eğer önceden yüz
çevirdiğiniz gibi yine yüz çevirirseniz, size dayanılmaz bir azapla azap eder."
Bu güzel mükâfat, dünyada ganimet, âhirette de Cennettir.
Yüz çevirdikleri takdirde cürümleri katlandığı için elim azaba müstahak olurlar.
17
"Savaştan geri kalmada köre vebal
yoktur; topala da vebal yoktur; hastaya da vebal yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne
itaat ederse, Allah, onu, altından ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır; kim de
yüz çevirirse, onu dayanılmaz bir azaba uğratacaktır."
Zîrâ bunların geçerli özürleri vardır. Çünkü
mükellefiyetler, kişinin gücüne göre olur.
Bu sınıflardan, savaşa katılmak yükümlülüğünün
kaldırılması, bu gibi meşru mazerederin mutlaka gözetilmesini ve malullerin
ruhsatının genişletilmesinin zorunluluğunu açıkça bildirmektedir.
18
Bak. Âyet 19.
19
"Ey
Peygamberim!
Yemin olsun ki, o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o mü’minlerden razı
olmuştur. Kalplerindeki samimiyeti de bilmiştir de, kendilerine huzur ve güven
indirmiş; onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiş ve alacakları birçok
ganimet ile mükafatlandırmıştır. Zaten Allah her zaman azizdir, hakimdir."
A- "Ey
Peygamberim!
Yemin olsun ki, o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o mü’minlerden razı
olmuştur."
İşte bu âyetteki ifâdeden dolayı o biate, "Bey'atu'r Rızvan
/ Rıza Biati" denilmiştir.
Rivâyet olunuyor
ki, Peygamberimiz, Hudeybiye denilen
yere inince, Hıraş b. Ümeyye el-Huzaî adındaki sahabîyi elçi olarak Mekke
halkına gönderdi. Mekke'liler, onu öldürmek istediler; fakat Ehabişe {Mekke'nin
aşağısında bulunan Hubşî dağının yanında oturan ve Kureyş, Kinane ve Huzaa
kabilelerinden olan birtakım insanların kendi aralarında antlaşıp oluşturdukları
topluluk) onu korudular. Hıraş (radıyallahü anh)
geri dönünce, Peygamberimiz, Hazret-i
Osman b. Affan'ı (radıyallahü anh) elçi olarak
gönderdi. Hazret-i Osman., onlara, Peygamberimizin
savaşmak için gelmediğini, sadece Beytullah'ı ziyaret için, onun kutsiyetini
tazim için geldiğini onlara bildirdi. Onlar da, Hazret-i Osman'ı saygıyla
karşıladılar ve kendisine: "İstersen, sen Beytullah'ı tavaf edebilirsin"
dediler. Hazret-i Osman: "Hayır! Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) tavaf etmeden
önce ben tavaf etmem" dedi. Hazret-i Osman, orada alıkonuldu. Bunun üzerine
Hazret-i Osman'ı öldürdükleri haberi yayıldı. Bu kötü haber,
Peygamberimize de ulaşınca: "Biz,
onlarla savaşmadan buradan ayrılmayacağız!" buyurdu ve insanları biate çağırdı.
Mü’minler, bir ağacın altında Peygamberimize
biat ettiler. Bu ağaç, Semüre (mugaylan) ağacı
veya Sidir (Trabzon Hurması türünden bir) ağaç
idi. Bütün mü’minler, Kureyş'e karşı savaşacaklarına ve kaçmayacaklarına dâir
söz verdüer.
Rivâyet olunuyor
ki, mü’minler bu biatte, ölüm var, kaçmak yok! diye söz verdiler, işte o zaman
Peygamberimiz, o mü’minlere: "Bugün
siz, yeryüzündeki insanların en hayırlılarısınız!" buyurdu.
Bu biatte bulunan müslümanların sayısı bin beş yüz yirmi
beş idi.
Diğer bir görüşe göre
ise, bu sayı bin dört yüz idi.
Bir diğer görüşe göre
ise, bin üç yüz idi.
B- "Kalplerindeki samimiyeti de
bilmiştir de, kendilerine huzur ve güven indirmiş; onları pek yakın bir fetihle
ödüllendirmiş ve alacakları birçok ganimet ile mükafatlandırmıştır. Zaten Allah
her zaman azizdir, hakimdir."
Allah'ın, onlara huzur ve güven vermesi, onların kalplerine
özgüven ve cesaret bahşetmesiyle olmuştur;
Diğer bir görüşe göre
ise sulhu sağlamakla bunu ihsan etmiştir.
Burada yakın fetihten murat, daha önce de belirtildiği
gibi, Hudeybiye'den dönüldükten hemen sonra gerçekleşen Hayber fethidir. Yine bu
ganimetler de, Hayber ganimetleridir.
20
"Allah, size alacağınız daha
birçok ganimetler vaat etmiştir. İşte onlardan bu ganimeti siz hemen acele
vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki, bu, mü’minler için bir hüccet
olsun ve sizi dosdoğru yola iletsin."
Yani Allah, kıyamet gününe
kadar, her biri için takdir edilmiş zamanda alacağınız birçok ganimetler size
vaat etmiştir, işte onlardan bu Hayber ganimetini size hemen acele vermiş ve
Hayber halkı ile onların müttefikleri olan Beni Esed ile Ğatafan'klarm ellerini
sizden çekmiştir. Nitekim bunlar, Hayber'lilere yardıma gelmişler; fakat Allah,
onların kalbine korku atmış ve gerisin geri dönmüşlerdi.
Diğer bir görüşe göre
ise, Hudeybiye sulhu ile Mekke'lilerin ellerini sizden çekmiştir. Bunu,
mü’minler için bir hüccet olsun, Hudeybiye'den dönerken Resûlullabin,
ganimetler, Mekke fethi ve Mescid-i Haram'a girmeleriyle ilgili verdiği vaadinde
doğru olduğunun emaresi olsun diye ve bu hüccede, sizi dosdoğru yola, Allah'ın
lutfuna güvenmeye ve bütün yaptıklarınızda O'na tevekkül etmeye iletsin diye
gerçekleştirmiştir.
21
"Henüz elde etmeye muktedir
olmadığınız başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah'ın bilgisi dahilindedir.
Zaten Allah, her zaman her şeye Kadirdir."
Bu ganimetler de, Huneyn savaşında elde edilen Hevazin
ganimetleridir. Âyette, henüz, ona muktedir olmadıkları belirtiliyor, çünkü
küfür cephesinin geçici kudreti henüz tam olarak kırılmamıştı. Bu müjde, mücahid
mü’minleri ziyadesiyle teşvik ediyordu.
Onlar Allah'ın bilgisi dahilindedir: Mü’minlerin kudretine
göre o ganimetlere ulaşmanın zor olduğu belirtildikten sonra bu kelâm da,
Allah'ın kudretine göre bunun pek kolay olduğunu ifâde etmektedir.
Yani Allah, buna gayet muktedirdir ve sizi buna
muvaffak kılacaktır.
Diğer bir görüşe göre
ise, yani Allah, o ganimetleri sizin için
muhafaza buyurmuş ve başkasından men' etmiştir.
22
"Eğer o kâfirler, sizinle
savaşsalardı, mutlaka arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra da bir dost ve yardımcı
da bulamazlardı."
Yani eğer Mekke halkı,
sizinle sulh yapmayıp savaşsalardı, mutlaka hezimete uğramış olarak arkalarını
dönüp kaçarlardı; sonra da kendilerini koruyacak bir dost ve kendilerine yardım
edecek bir yardımcı da bulamazlardı.
Diğer bir görüşe göre
ise, eğer Hayber Yahudilerinin müttefikleri sizinle savaşsalardı... demektir.
23
"Allah'ın eskiden beri süregelen
sünneti (kanunu)
budur, Zaten sen Allah'ın sünnetinde bir değişiklik asla bulamayacaksın."
Yani eski ümmetlerde de
her zaman peygamberlerin nihaî olarak galip gelmeleri, Allah'ın değişmez bir
kanunudur.
|