Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

516

 

049 - HUCURÂT SÛRESİ

 

CÜZ :

26

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

12

Ey îman edenler! Zandan çokça kaçının. Çünkü zannm bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O hâlde Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

Şerden uzaklaştırdığında “onu şerden uzaklaştırdı” denir. Onun hakikati onu bir tarafa çekti demektir.(.......) fiili iki mefûl alır. NitekimAllah'u Teâlâ:

“Hatırla ki İbrâhîm şöyle demişti: Rabbim beni ve oğullarınıı putlara tapmaktan uzak tut”buyurmuştur.

Mutavaat için olduğunda(.......)de olduğu gibi bir mefûl alır. Kaçınılması emrolunan zannm bir kısmıdır. Bu bir kısım da çoklukla sıfatlanmıştır.

“O senin hayır sahipleri hakkındaki kötü düşüncelidir. Günahkârlar için ise, bize düşen onlar hakkında yaptıkları fillere göre düşünmektir.”

Ya da âyetin manası çokça kaçının, ya da bir kısmından sakınma mümkün olsun diye çoğundan sakının demektir.

“Günah sâhibi”azâba müstehak olan günahtır. Günahın karşılığı (cezâ) için(.......) ve (.......) gibi (.......) vezninde(.......) de denilmiştir.

“Birbirinizin kusurunu araştırmayın.”

Yani Müslümanların gizliliklerini ve ayıplarını araştırmayın. Bir işi arzuladığında ve onu araştırdığında “İşi araştırdı” denir.(.......) fiilindendir.(.......) veznindedir. Mücahitten şöyle nakledilmiştir:

Allah kulları üzerine örttüğü müddetçe kusurları araştırmayın, demektir.”

“Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin.”

Gıybet: kişiyi yokluğunda ayıplayarak zikretmektir “Cinayet/adam öldürme” kelimesi (.......) kelimesinden geldiği gibi.(.......) kelimesinden gelmektedir. Hadisi şerifte:

“O kardeşini çirkin gördüğü şeyle zikretmendir. Eğer o, onda varsa, o gıybettin Değilse o bühtandır” buyurulmuştur.

İbni Abbâs(radıyallahü anh) dan şöyle nakledilmiştir:

“Gıybet insan köpeklerinin katığıdır.”

Medine kırâatine göre(.......) ve (.......) şeklindedir.

“Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” Bu gıybet edenin gıybetini yaptığı kişinin şerefine dil uzatmasının, en çirkin bir surette mübalağalarla örneklendirilmesi ve tasviridir. Şunlar o mübalağalardandır: Manası itirafa zorlayan sonu son derece çirkin olan şeyin sevgi kelimesine bitiştirilmesi, fiilin “sizden biriniz” şeklinde bir kişiye isnad edilmesi, bu birlerden hiç birinin bunu sevmediğini bildirmesi. Gıybeti, insan eti yemek şeklinde örneklendirmesi, kardeş kılmak suretiyle temsil getirdi. Onu da kardeş eti noktasında bırakmadı ölü kardeş kıldı. Katâde'den şöyle nakledilmiştir:

“Kurtlanmış leşi bulduğunda ondan yemeyi çirkin gördüğün gibi din kardeşinin etini yemeği de aynı şekilde çirkin gör demektir.”

(.......) kelimesi (.......) kelimesinden, ya da(.......) den hâl olmak üzere mensûbtur. Onlardan hiçbirinin kardeşinin ölüsünü yemeyi sevmediğini onlara kabul ettirdikten sonra, “İşte bundan tiksindiniz” dedi.

Yani sizin onu çirkin görmeniz akıl düzgünlüğüyle gerçekleşti. O hâlde bunun bir benzeri olan gıybeti çirkin görmeniz de din düzgünlüğüyle gerçekleşsin.

Tevvab: Tevbenin kabulü hususunda son hadde varan demektir. Mana:

“Sakınmakla emrolunduğunuz şeyleri terketmekle ve bunlardan işlediğiniz şeylere pişman olmakla Allah'tan sakının. Çünkü siz eğer sakınırsanız Allah sizin tevbenizi kabul eder ve size tevbe eden müttakilerin sevabını verir.”

Rivâyet edildiğine göre Selmanı Farisi (radıyallahü anh) sahâbeden iki kişiye hizmet ediyordu. Onların yemeklerini pişiriyordu. Birgün uyudu işinden geri kaldı. Onu kendileri için katık istemek üzere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gönderdiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kilerinin başında Üsame b. Zeyd(radıyallahü anh) vardı.

- Yanımda bir şey yok dedi. Selman (radıyallahü anh) o iki sahâbeye bunu haber verdi. Onlar:

- Eğer onu samiha kuyusuna göndersek onun suyu kurur” dediler. Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna geldiklerinde Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) ikisine:

- “Bana ne oluyor ki ağızlarınızda et yeşilliği görüyorum.” buyurdu. Onlar:

- Et yemedik, dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

- “Gerekten siz ikiniz gıybet ettiniz. Kim bir mü'minin gıybetini ederse onun etini yemiştir” buyurdu. Sonra da bu âyeti okudu. Denildi ki:

“Halkın gıybeti, haktan uzak kalmaktan olur.”

13

Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabileler ayırdık. Muhakkak ki Allah” yanında en değerli ve en üstün olanınız. O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir haberi olandır.

“....Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.” Âdem'den(aleyhisselâm) ve Havva'dan, ya da her birinizi bir baba ve bir anadan yarattık. Dolayısıyla sizden hiçbir kimse yoktur ki; onun durumu diğerinin durumuna eşit olmasın. Dolayısıyla neseb hususunda övünme ve üstünlük taslamanın hiçbir manası yoktur.

“Sizi milletlere ve kabilelere ayırdık” Şa'b(millet) Arapların oluşturduğu altı tabakanın birincisidir. Onlar, Şa'b (millet) Kabile Amare(küçük kabile) Batn (oba) Fahz (akraba topluluğu ve fasile (aşîret)dir. Şab kabilelerden oluşur kabile amarelerden oluşur. Amare batınlardan oluşur. Fahz aşiretlerden oluşur.

Hüzeyme millettir. Kinane kabiledir. Kureyş amaredir. Kusay batındır. Haşim hafsdır. Abbâs fasiledir.

Şuub(milletler) diye adlarıdırıldı. Çünkü kabileler ondan dağılmıştır.

“Tanışmanız için” sizi birbirinizin soyunu bilesiniz de babanızdan başkasına nispet iddia etmeyesiniz diye milletlere ve kabilelere ayırdı. Aba ıı ecdad ile övünmek ve soy hususunda üstünlük iddiasında bulunmak için değil. Bundan sonra tasanın kendisiyle diğerlerinden üstün olduğu, Allah katında kendisiyle şeref ve üstünlük kazandığı hasleti açıkladı.

Allah katında en değerli ve en üstününüz, O'ndan en çok korkanızdır. “Buyurdu. Hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur;

“Kimi İnsanların en üstünü olmak sevindirirse o Allah'tan korksun. “İbni Abbâs(radıyallahü anh) şöyle nakledilmiştir:

“Dünya üstünlüğü zenginliktir. Âhiret üstünlüğü takvadır.”

Rivâyet edildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'nin fethini övdü sonra da şöyle dedi:

“Sizden câhileye övüncünü ve kibrini gideren Allah'a hamd olsun. Ey insanlar! İnsanlar ikiye ayrılır: Mü'min / muttaki Allah katında üstündür, kâfir günahkâr Allah katında değersizdir.” Sonra da âyeti okudu.

Yezid b. Şecere’den şöyle nakledilmiştir:

Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) Medine çarşısına uğradı. Arkasından,'beş vakit namazı kılmaktan beni menetmemek şartıyla beni kim satın alır'diyen zenci bir köle gördü. Onu biri satın aldı. Köle hastalandı. Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) onu ziyaret etti. Daha sonra köle vefat etti. Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) onun defnine geldi. Bu hususta ashâb bazı şeyler söylediler de bunun üzerine: Şüphesiz ki Allah bilendir, haberdar olandır'âyeti indi.”

YaniAllah kalplerin üstünlüğü ve takvasını bilendir. Nefislerin arzularındaki kasıtlarından da haberdar olandır.

14

Bedeviler “İnandık” dediler. De ki: siz îman etmediniz, ama “İslam olduk” deyin. Henüz îman kalplerinize yerleşmedi. EğerAllah'a ve elçisine itâat ederseniz,Allah işlerinizden hiçbirşeyi eksiltmez. ÇünküAllah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

“Bedeviler inandık dediler” yani bazı bedeviler “İnandık” dediler. Çünkü bedevilerden Allah'a ve âhiret gününe inananlar var. Onlar beni Esed bedevileridir. Kıtlık yılı Medine'ye gelmişler ve kelime-i şehadet getirerek Müslüman olmuşlardı. Sadaka istiyorlar ve Müslümanlıklarını boşa kakıyorlardı. “İnandık dediler;”yani zahiren ve batinen inandık Ey!Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) dediler. Sen onlara de ki: Siz kalplerinizle inanmadınız. Ancak siz “İslam olduk”deyin. Zira îman tasdiktir. İslam ise şehadet getirmek suretiyle barışa giriştir ve Müslümanlar için harbi olmaktan çıkıştır, “henüz îman kalplerinize yerleşmedi” sözü görülmüyor mu? Bil ki kalbin muvafakati olmaksızın dille ikrar edilen şey isiamdır. Kalbin kendisine dile muvafakat ettiği şey ise imandır. Bu lügat itibariyledir. Şer'i yönden ise îman ve İslam bilindiği üzere birdir.(.......) da bir işin olmasını bekleme manası vardır. Oda onların bir kısminin daha sonra îman edeceklerine delalet etmektedir.

Âyet“îman kalple değil dille olur” diyen Kerramiyeti'nin görüşünü çürütmektedir. Eğer sen âyetin ibâresindeki“îman ettik demeyin. Lakin islam olduk deyin.” Ya da “De ki siz îman etmediniz. İslam oldunuz, “şeklinde olmalıydı dersen derim ki: Bu ibâre önce onların iddiasının yalan olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla güzel bir edeple“De ki: Siz îman etmediniz” denildi. Açık açık'yalan söylediniz'demedi, var olduğunu iddia ettikleri şeyin olmadığını ifade eden'siz îman etmediniz.'sözünü onun yerine getirdi. Manası îmanı sözle ifade etmeyi yasaklayan bir lafızla muhatap kılınmalarını, çirkin karşıladı için'îman ettik demeyin'denilmesi yerine, “siz îman etmediniz” sözüyle yetinildi. Onların “îman ettik” sözünde zan ve iddianın çıkış noktasından hariç kalması için'lakin siz İslam oldunuz'da demedi. Eğer'lakin siz İslam oldunuz'denilseydi bu onların sözünün kabul edilmesi olurdu. Bu da kabul edilen bir şey değildir.

“Henüz îman kalplerinize girmedi” sözü,“îman etmediniz” sözünün manaca tekrarı değildir. Çünkü “îman etmediniz” sözünün faydası, onların iddiasını yalanlamadır. “Henüz îman kalplerinize girmedi” sözünün faydası ise, demekle emrolundukları şeyin vaktini beyandır. Sanki onlara şöyle denilmiştir:

“Kalbiniz dilinize muvafakat etmediğinde,'lakin islam göründük'deyin.” Çünkü o “deyin “sözündeki zamîrden hâl olarak vaki olan bir sözdür. EğerAllah'a (celle celâlühü) ve Rasûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) nifakı terketmek suretiyle gizli de itâat edersenizAllah (celle celâlühü) iyiliklerinizin sevabından hiçbirşey eksiltmez.

Basra kırâat ekolüne göre(.......) şeklindedir.(.......) ve (.......) fiilleri aynı manaya gelmektedirler. O da eksiltmek demektir. Şüphesiz ki Allah günahları örtmek suretiyle çok bağışlayan, onları kusurlardan tevbeye hidâyet etmek suretiyle, çok merhamet edendir. Daha sonra Allah ihlâs sâhibi mü'minleri vasfetti şöyle buyurdu:

15

Gerçek mü'minler! Ancak Allah'a ve Rasûlü'ne îman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen,Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.

(.......) fiili kişiyi töhmetle birlikte şüpheye düşürdüğünde kullanılan(.......) fiilinin mutavatıdır. Mana; onlar îman ettiler sonra îman ettikleri, tasdik ettikleri hususta nefislerinde hiçbir şüphe meydana gelmedi. Yakin getirmek ve şüphe etmemek imanın özü olduğundan, makamını göstermek için îmandan sonra, onu yalnız zikretti ve onu gelecek zamanlar içinde de dipdiri kaldığını bildirmek için (.......) sonra kelimesiyle îmana atfetti. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır.” Bununla kendisine karşı cihad edilenin kastedilmesi mümkündür. O da savaşan düşman ya da şeytan ya da nefsin hevasıdır.

(.......) nin (.......) fiilinden mübalağa olması da mümkündür. “Canlarıyla savaşırlar,” sözüyle savaşırı kastolunması ve ibâdetlerin tamaminin ele alınması mümkündür. Malların bir benzerinin kastedilmesi zekâtın ve mala taallûk eden bütün sâlih amellerin ele alınması mümkündür. Mübteda olan (.......) nin haberi (.......) dır.

Yani“îman ettik” sözlerinde doğru söyleyenlerdir. Beni Esed bedevilerinin yalan söylediği gibi yalan söylemeyenlerdir. Ya da onlar îmanları doğru ve gerçek olanlardır.

(.......) sözü (.......) ün sıfatıdır.Bu âyet indiğinde bedevilerpeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldiler. Samimi olduklarına dair yemin ettiler. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu.

16

De ki: siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Halbuki Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah herşeyi hakkıyla bilendir.

Kalplerinizin tasdik ettiğini O'na mı bildiriyorsunuz? Allah nifakı ihlâsı ve diğerlerini hakkıyla bilendir.

17

Onlar İslâm'a girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki: Müslümanliğinızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimselerseniz bilesiniz ki, sizi îmana erdirdiği için asılAllah size lütufta bulunmuştur.

(.......)yani (.......) demektir. Müslüman olmalarını kastediyor: (.......) teşekkür edilsin diye nimet ve ihsanın zikredilmesidir.

“... bilesiniz ki, sizi îmana erdirdiği için asıl Allah size lütufta bulunmuştur.” yani başa kakma sizi karşı Allah'a âittir.(.......) sizi îmana erdirmesiyie ya da sizi îman erdirdiği için demektir.

“Eğer doğrulardan iseniz...” eğer zanmmz doğruysa, iddianız doğrulanmışsa, ancak siz Allah'ın bunun zıddmı bildiğine inanıyor ve iddia ediyorsanız şartın cevabı kendisinden öncesinin ve cehaletinizden dolayı hazfedilmiştir. Takdiri:Allah'a îman ettiğinize dair iddianızda eğer doğrulardansanız, öyleyse minnet size karşıAllah'a âittir” şeklindedir.

eğer sizi îmana erdirmişse” şeklinde de okunmuştur.

18

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin görülmeyen esrarını bilir. Allah yaptıklarınızı görendir.

Mekke kırâat imâmlarına göre(.......) şeklinde (.......) iledir. Bu onların davalarında doğrulardan olmadıklarını beyandır. Şunu kastediyor:

Allah Teâlâ âlemdeki her gizliyi bilir. Gizli ve açıkta işlediğiniz her ameli görür. O'ndan hiçbirşey O'na gizli kalmaz. Dolayısıyla O gaybleri bilen olduğu hâlde sizin kalplerinizdeki şeyler O'na nasıl gizli kalır?”

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1310  H : 710)

 

NESEFÎ / MEDÂRİK TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANEFÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç