5Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette haklarında hayırlı olurdu. Bununla beraber Allah onlar içinden tevbe edenlerin günahlarını çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Âyet-i kerîme’de geçen "Ennehüm"lâfzı,mübtedaolmaküzeremerfu'dur.Birgörüşe göreisemukadderbir"sebete"Mininfailiolmaküzeremerfudur. 6Bu âyet-i kerîme Velid b. Ukbe hakkında nâzil olmuştur. Şöyle ki: Hazret-i Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve's-selâm) kendisini Beni Mustalik yurduna zekât memuru olarak göndermişti. Ancak Velid, cahiliyye devrinde kendisi ile bu kavim arasındaki bir düşmanlık sebebiyle onlardan korkup geri döndü ve: Mustalikoğulları'nın zekâtı vermedikleri gibi kendisini öldürmeye bile kalkıştıklarını söyledi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve's-selâm) Mustalikoğulları'na bir ordu çıkararak kendileri ile savuşmaya karar verdi. Ne var ki, onlar derhal Hazret-i Peygamber'e gelerek Velid b. Ukbe'nin haklarında söylediklerini inkâr ettiler. Ey îman edenler! Eğer size bir fâsık bir haber getirir ise, onun doğru olduğunu yalan olduğundan ayıracak bir biçimde araştırın. Çünkü cehalet ile bilginiz olmadığı hâldebir kavme sataşırsınız da sonra yaptığınıza -ki, o da o kavme karşı yapılan yanlışlıktır- pişman olursunuz. bundan korkulur. Mustalikoğulları, yurtlarına döndükten sonraHazret-i Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve's-selâm) kendilerine kalıcı bir memur gönderdi. Gönderilen zat kendilerinden itâat ve hayırdan başka bir şey görmedi ve tüm bu gelişmeleri Hazret-i Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve's-selâm)'e bildirdi. Âyet-i kerîme’de geçen "Fetebeyyenû"lâfzı,birkıraatta"Fetesebbetû"şeklinde okunmuştur.Bunagöre"sebat'kökündengelmektedir.Âyet-i kerîme’de geçen "Entüsîbû"lâfzı meful-uleh,"Bicehaletin"dehaldir. 7Bilin ki, aranızda Allah'ın Peygamberi vardır. Dolayısıyla yalan söylemeye kalkışmayın. Zira Allahü teâlâ kendisini anında haberdar eder. Eğer O, kendisine gerçeğe uygun olmayarak haber verdiğiniz birçok işlerde size uysaydı ve dolayısıyla verilen haberin gereğini yerine getirmiş olsaydımuhakkak ki, siz sıkıntıya girerdiniz, sizler neticeye zemin hazırlama günahıyla günahkâr olurdunuz, odeğil...Lâkin Allah, size imanı sevdirdi ve onu gönüllerinizde müzeyyen kıldı, güzelleştirdi. Küfrü, fıskı ve isyanı ise size iğrenç gösterdi. Buradaki istidrak, mânâ bakımındandır. Lâfız bakımından değil. Çünkü kendisine îman güzelleştirilip, küfür, fısk ve isyan iğrenç gösterilen kişinin sıfatı, yukarıda sözü geçen kişinin sıfatına mugayirdir. İşte bu gibiler, kemâle erenlerin, dinleri üzere sebat edenlerin ta kendileridirler. Âyet-i kerîme’de muhatabdan gaybe iltifat edilmiştir. 8Bu, Allah'dan bir lütuftur ve O'ndan bir nimettir. Allah onlarıhakkıyla bilendir, kendilerine inam buyurması hususunda hikmet sâhibidir. Âyet-i kerîme’de geçen "Fadlen"lâfzı,mukadderbir"Efdale"fiiliilemansubmeful-u mutlaktır. 9Eğer mü'minlerden iki taife çatışırlarsa, bu âyet-i kerîme bir olay hakkında nâzil olmuştur. Şöyle ki: Hazret-i Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve's-selâm) bir merkebe binerek İbn Ubeyy'in yanından geçti. Bu sırada merkeb bevletti ve İbn Übeyy burnunu tuttu. Bunun üzerine İbn Revaha, “Vallahi onun merkebinin bevli senin miskinden daha hoş kokuludur“ dedi. Daha sonra İbn Übeyy ile İbn Revaha'nın yakınları arasında yumruklu, ayakkabılı ve sopalı çatışma oldu hemen aralarını bulun. Şayet biri diğerine tecavüz ederse, Allah'ın emrine, hakka dönünceye kadar tecavüz edenle savaşın. Dönerse yine adaletle insaf ölçüsüne bağlı olarak aralarını bulun. Ve daima adil olmaya bakın. Çünkü Allah, adil olanları sever. Âyet-i kerîme’de geçen "İktetelû"lâfzı,mânâyanazarancemisigasıilegelmiştir.Çünkü hertaife,birtopluluktur.Âyetindevamındaki"Hümâ"zamiriiselafzanazarantesniyeolarakgelmiştir. Âyet-i kerîme’de geçen "İktetelû"lâfzı,birkıraatta,"Ikteteletâ"şeldindeokunmuştur. 10Mü'minler ancakdindekardeştirler. Şu hâlde iki kardeşinizin çekiştikleri zaman arasını düzeltin ve Allah'dan korkun ki, merhamet olunasınız. Âyet-i kerime’de geçen “ Ahaveyküm” lâfzı, “İhvetiküm“ şeklinde de okunmuştur. 11Ey îman edenler! Hiç bir kavim sizlerden hiç bir erkekler topluluğu diğer bir kavimle alay etmesin. Bu âyet-i kerîme Temim elçilerinin, Ammar ve Suheyb gibi fakir durumundaki müslümanlarla alay ettikleri vakit nâzil olmuştur. Sühriyyet; dalga geçip hafife almak demektir. Olur ki, alay edilenler Allah katında kendilerinden daha hayırlıdırlar. Sizden olan bir takım kadınlar da diğer kadınlarla alay etmesinler. Olur ki, alay edilenler, kendilerinden daha hayırlı bulunurlar. Hem kendi nefislerinizi ayıplamayın. Başkalarını ayıplamayın ki, ayıplanmayasınız. birbirlerinizi ayıplamayın.Ve kötü lâkablarla atışmayın. Birbirinizi istemediğiniz, meselâ”Ey fâsık, ey kâfir“ gibi lâkablarla çağırmayın,imandan sonra ne kötü bir isimlendirmedir., sözü geçen alay etmek, ayıplamak ve kötü lâkabla atışmak (ne kötü bir) fasıklıktır.Kim de bundan tevbe etmez ise işte onlar zâlimlerin ta kendileridirler. Âyet-îkerimede geçen “el-Füsûkü"lâfzı,"el-ismü"denbedeldir.Çünkübulafız,geride zikredilendavranışların-adetentekrarlanacağından-fasıklıkolduklarınıifadeetmektedir. |