Ey Rasûlüm, iman edenlere söyle. Allah'ın ceza
günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar ki, Allah her kavmi kazandığı
ile cezalandırsın.
Ey Rasûlüm, Allah’a inanan ve sana tabi olan mü’minlere de ki: "Kendilerine,
Allah'ın cezalandırma günlerinden korkmayan kâfirler herhangi bir zarar
verdiklerinde ve bir kötülük yaptıklarında onlara aldırış etmesinler ki Allah
âhirette, her kavme, yaptığının karşılığını vermiş olsun. Onların eziyetlerine
tahammül eden mü’minleri mükafaatlandırsm. Eziyet eden kâfirleri ise layık
oldukları azaba uğratsın.
Bu âyet-i kerime, İslamın ilk dönemlerinde
nazil olmuş ve müslümanların zayıf oldukları zamanlarda müşriklere karşılık
vermemelerini emretmiştir. Daha sonra İslam güçlenince, mü’minlerin onlara karşı
cihad etmeleri ve onlarla savaşmaları emredilmiş böylece bu Âyetin hükmü
neshedilmiştir.
Abdullah b. Abbas bu âyeti izah ederken şöyle
demiştir: "Müşrikler, Resûlüllah’a
eziyet ettiklerinde onların eziyetlerine aldırış etmiyordu. Müşrikler onu alaya
alıyor ve onu yalanlıyorlardı. Bunun üzerine Allahü
teâlâ: "Ey mü’minler, müşrikler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa
siz de onlarla topluca savaşın. Tevbe Sûresi, âyet: 36
emrini gönderdi ve böylece bu âyet neshedilen âyetlerden oldu.
Katade ise bu âyetin, adı geçen Tevbe
suresinin otuz altıncı âyetiyle ve Enfal
suresinin: "Eğer savaşta onları yakalarsan arkalarındakileri dağıtacak bir
şekilde cezalandır. Belki ibret alırlar. Enfal Sûresi,
âyet: 57âyetiyle neshedildiğini söylemiş,
Dehhak bu âyetin, Tevbe suresinde, müşriklerle savaşmayı emreden âyetle
neshedildiğini, Ebû Salih ise yine bu âyetin,
Hacc suresinin: "Kendileriyle savaşılan mü’minlere, zulmedildikleri için cihad
etme izni verildi. Şüphesiz ki Allah, onlara yardım etmeye elbette kadirdir.
Hacc Sûresi, âyet: 39 âyetiyle
neshedildiğini söylemiştir. İbn-i Zeyd de bu
âyetin, cihadın farz olduğunu belirten âyetlerle neshedildiğini söylemiştir.
Enfal Sûresi, âyet: 57
Kim salih amel işlerse, (Onun mükafaatı) kendinedir.
Kim de kötü amel işlerse, (Onun zararı) yine kendinedir. Sonra rabbinize
döndürüleceksiniz.
Allah'ın kullarından kim, onun emirlerine itaat edip yasaklarından kaçınarak
salih amel işleyecek olursa bunun faydası kendisine aittir. Zira Allah'ın hiçbir
amele ihtiyacı yoktur. Kim de Allah'ın emirlerine karşı gelerek ve yasaklanın
işleyerek kötü bir amel yapacak olursa o kimse kendi aleyhine hareket etmiş
olur. Zira o kişi bu haliyle kendisini Allah'ın gazabına ve azabına sürüklemiş
olur. Sonra ey insanlar, hepinizin döneceği yer rabbinizdir. O, sizlerden iyilik
yapana iyiliğinin, kötülük yapana da kötülüğünün karşılığını verecektir.
Şüphesiz biz İsrailoğullarına kitap, hikmet ve
peygamberlik vermiştik. Onları güzel nimetlerle rizıklandırmiştık. Ve onları
âlemlerden üstün kılmıştık.
Ey Rasûlüm, şüphesiz ki biz, İsrailoğullarına da önce Tevratı sonra da İncil'i
vermiştik. Onlara, kitabı anlama ve sünnetleri idrak etme bilgisini vermiştik.
Ve onlardan peygamberler yapmıştık. Onları, kudret helvası ve bıldırcın eti gibi
azıklarla rıziklandırmıştık. Ve onları, zamanlarının insanlarından üstün
kılmıştık.
Din hususunda onlara apaçık deliller vermiştik. Onlar
ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik ve düşmanlık
yüzünden ihtilafa düşmüşlerdi. Şüphesiz senin rabbin, kıyamet günü, onların
ihtilafa düştükleri hususlarda, aralarında hüküm verecektir.
Biz, İsrailoğullarına, içinde herşeyin açıklaması bulunan Tevrat'ı indirerek,
emrimiz hususunda apaçık deliller vermiştik. Onlar, ancak kendilerine ölüm
geldikten sonra aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Bu ihtilafın sebebi ise,
liderlik kavgası ve birbirlerine karşı haksız davranmalarıdır. Ey Rasûlüm,
şüphesiz ki rabbin, kıyamet gününde İsrailoğullarının aralarında ihtilafa
düştükleri konular hakkında kesin kararını yerecek ve böylece haklılar haksız
okullarından ayırdedilmiş olacaktır.
Bu âyet-i kerime,
Muhammed ümmetini, İsrailoğullarının
düştüğü kötü akıbetlere, düşmemeleri için uyarmaktadır.
Sonra Ey Rasûlüm, biz seni de din hususunda bir şeriat
sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.
Ey Rasûlüm, İsrailoğullarına şeriat verdikten sonra seni de emirlerimiz
hususunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen bu şeriata uy. Hakkı batıldan
ayırdedemeyen cahillerin davetine uyma. Aksi halde helak olursun.
Âyette zikredilen "Şeriaf'tan maksat, Abdullah b.
Abbas'a göre "Hidâyet ve apaçık bir yol"dur.
Katade'ye göre "Emirler, yasaklar, farz ve cezalar"dır.
İbn-i Zeyd'e göre ise "din"dir.
Onlar, Allah’tan gelen hiçbir şeyi senden
uzaklaştıramazlar. Şüphesiz zalimler, birbirlerinin dostudurlar. Müttakilerin
dostu ise Allah’tır.
Ey Rasûlüm, rablerini tanımayan ve seni heva ve heveslerine uymaya çağıran bu
cahiller, rabbinin şeriatını bırakıp onlara uyduğun takdirde, rabbinin, seni
cezalandırmasına karşı seni müdafaa edemezler. Zalimler, Allah’a iman etme ve
ona itaatte bulunmaya karşı birbirlerinin yardımcıları ve dostlarıdır. Allah ise
emirlerini tutup yasaklarından kaçınan takva sahiplerinin dostudur. O halde sen,
Allah’tan kork. O zalimlere karşı senin için kâfidir. Sayılan çok da olsa onlar
sana bir şey yapamayacaklardır.
Bu Kur'an, insanlar için kalb güzleridir. Kesin olarak
inanan bir topluluk için de bir hidâyet rehberi ve bir rahmet kaynağıdır.
Ey Rasûlüm, sana indirdiğimiz bu kitap, insanların kalb gözlerim açan bir
nurdur. İnsanlar, onun vasıtasıyla hakkı batıldan ayırdederter ve doğru yolu
tanımış olurlar. Bu kitap, kendisinin hak bir kitap olduğunu kesin bir şekilde
idrak eden bir topluluk için bir rehber ve bir rahmettir. Zira, Kur'andan ancak
onlar faydalanırlar. O Kur'an, kendisini yalanlayan kâfirlerin ise kötülüğünü
artırır. O, onlar için bir üzüntü kaynağıdır.
Yoksa kötülükleri işleyenler, hayatlarında ve
ölümlerinde, iman edip salih ameller işleyenlerle kendilerini bir tutacağımızı
mı sanırlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
Bu âyet-i kerime, çeşitli kıraatlar
sebebiyle farklı şekillerde izah edilmiştir. Bunlardan biri mealde verildiği
gibidir. Buna göre âyetin izahı şöyledir: "Dünyada iken Allah'ın peygamberlerini
yalanlayarak, Allah’tan başka şeylere taparak ve onun emirlerine karşı gelerek
kötü amel işleyenleri hiçbir zaman, iman edip salih amel işleyenlerle bir
tutamayız. Onların hayatları da ölümleri de birbirlerinden farklıdır. Çünkü
salih amel işleyenler Allah’a itaat ederek yaşamışlar, âhirette nimetlere
erişecekleri müjdesiyle ölmüşlerdir. Kötü amel işleyenler ise hayatta iken
Allah’a karşı gelmişler ve cehennemde yanacakları ihtarıyla ölmüşlerdir. Elbette
ki bunlar hayatlarında ve ölümlerinde farklıdırlar.
Diğer bir izah tarzına göre, âyetin manası şöyledir: "Kötü amel işleyenler,
dünya hayatında, iman edip salih amel işleyenlerle eşit oldukları gibi öldükten
sonra da onlarla eşit olacaklarını mı sanıyorlar? Dünya hayatındayken sıhhat ve
rızık bakımından farksız olsalar da âhirette, mü’minler cennete sevkedilecekler
kâfirler ise cehenneme sürüleceklerdir. Böylece birbirlerinden tamamen
ayrılacaklardır. Dünya hayatlarıyla ölümlerden sonraki yaşantıları bir
olmayacaktır.
Başka bir izah tarzına göre ise âyetin manası şöyledir: "Kötü amel işleyenler,
kendilerini, iman edip salih amel işleyenlerle bir tutacağımızı mı sanırlar?
Mü’minler, hayatta iken de öldüklerinde de mü’mindirler. Kâfirler ise, hayatta
iken de öldükten sonra da kâfirdirler. Bunlar asla eşit olamazlar. Bunların,
iman edenlerle eşit olacaklarına dair vermiş oldukları hüküm ise ne kötü bir
hükümdür!
Allah, gökleri ve yeri yerli yerince hem de herkes
yaptığının karşılığım görsün diye yarattı. Onlar zulma uğratılmaz.
Allah, gökleri ve yeri, yaratıklarına zulmetmek için değil, hak ve adaleti icra
etmek için yarattı. Bu itibarla herkes yaptığının karşılığını görecek ve hiçbir
kimseye zulmedilmeyecektir. İyilik yapan mükafatlandırılacak kötülük yapan ise
cezalandırılacaktır.
|