Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

500

 

045 - CÂSİYE SÛRESİ

 

CÜZ :

25

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

23

"Ey Resûlüm! Kötü arzularını ilah edinen ve Allah'ın bir bilgiye göte şaşırttığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık onu Allah'tan başka kim hidâyete eriştirebitir! Yine de ibret almayacak mısınız?"

A- "Ey Resûlüm! Kötü arzularım ilah edinen ve Allah'ın bir bilgiye göre şaşırttığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü?"

Bu kelâm, hidâyeti bırakıp da kendi nefsinin kötü arzularına uyan ve sanki onun kul-köiesi olan kimsenin batinin taaccübe, şayan olduğunu beyân etmektedir.

Yani Allah'ın, dalâletin ve insanları, üzerinde yarattığı fıtratı değiştirdiğini bildiği, öğütlerden etkilenmeyecek ve âyetler ile uyarıları tefekkür etmeyecek şekilde kulaklarını ve kalbini mühürlediği ve gözünün üstüne de, basiret ve ibretle, bakmaya engel bir perde çektiği kimseyi gördün mü?

B- "Artık onu Allah'tan başka kim hidâyete eriştirebitir! Yine de ibret almayacak mısınız?"

Yani öylesi insanların hidâyet körlüğü ve ısrarlı azgınlığı yüzünden Allah onlari şaşırttıktan sonra onları kim hidâyete eriştirebitir! Yine de tefekkür edip de ibret almayacak mısınız?

24

"Onlar dediler ki. "Hayat, dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak deftir (mürur-ı zaman) helâk eder." Onların buna dâir hiçbir bilgileri de yoktur. Onlar ancak zanna göre hükmediyorlar."

A- "Onlar dediler ki. "Hayat, dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak dehir (mürur-ı zaman) helâk eder."

Burada, onların anlatılan dalâlederinin hükümleri beyân edilmektedir. Yani onlar, aşırı dalâlet ve azgınlıklarindan dediler ki; hayat, yaşadığımız dünya hayatından ibarettir; hayat da, ölüm de, bu dünyada vardır; bunun ötesinde başka bir hayat yoktur.

Bir görüşe göre, yani Biz, meniden önceki ve sonraki aşamalardan geçeriz ve ondan sonra yaşarız. Yahut Biz kendimiz ölürüz ve evladımızın bekasıyla da yaşarız. Yahut bazılarımız ölür; bazılarımız da yaşar.

Onlar, bundan tenasüh (Ölümden sonra ruhların başka canlılarda tekrar tekrar dünyaya gelip yaşaması) de kastetmiş olabilirler. Zîrâ puta tapanların çoğu bu inançta idi.

O müşrikler, Azrail'i (aleyhisselâm) ve onun, Allah'ın emriyle ruhları aldığını inkâr ederek canlılarm helâk olmalarında müessir olan, günlerin ve gecelerin geçmesi (mürûrı zaman) olduğunu iddia ediyorlardı ve bütün hâdiseleri zamânâ izafe ediyorlardı.

İşte bundan dolayıdır ki, Peygamberimiz: "Dehre sövmeyin; çünkü dehir, Allah'tır." demiştir. (Ahmed b. Hanbel. Müsned: 5/299, 311) yani hâdiseleri gerçekleştiren, dehir değil, Allah'tır.

B- "Onların buna dâir hiçbir bilgileri de yoktur. Onlar ancak zatına göre hükmediyorlar."

Yani onların, hayatın yalnız dünya hayatından ibaret olduğu ve hayat ile ölümün zamânâ istinad ettiği konusunda, akli ve nakli hiçbir bilgileri de yoktur. Onların hükümleri, zanna ve taklide dayanmaktadır; asgari ölçüde dayanak olabilecek hiçbir şeyleri yoktur. İşte onların bâtıl inançları budur.

25

"Ayetlerimiz açık deliller halinde kendilerine okunduğu zaman, onların bunlara karşı: "Eğer doğru sözlü iseniz, atalarımızı diriltip getirin" demelerinden başka hüccetleri yoktur."

Yani sadece hakkı ifâde eden ve ezcümle uhrevî hayati bildiren âyetlerimiz açık deliller halinde, yahut uhrevî hayatin gerçek olduğunu gayet açık olarak bildiren âyetlerimiz kendilerine okunduğu zaman, "Eğer ölümden sonra tekrar diril öleceğimiz hususunda doğru sözlü iseniz, eski atalarımızı diriltip getirin" demelerinden başka dayanacakları hiçbir hüccetleri, hüccet kabilinden kabul edilmesi imkânsız olan bu boş sözden başka ekerinde ileri sürecekleri hiçbir şey yoktur.

Onların söylediklerine hüccet denilmesi, onu hüccet konusunda ileri sürdüklerine binâendir. Bu da, onlarla istihza anlamım taşımaktadır.

26

"Ey Peygamberim! De ki: "Sizi Allah diriltiyor; sonra canınızı alıyor; sonra sizi kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Bunda hiçbir şüphe yoktur." Fakat insanların çoğu bilmiyorlar."

A- "Ey Peygamberim! De ki: "Sizi Allah diriltiyor; sonra canınızı alıyor; sonra sizi kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Bunda hiçbir şüphe yoktur."

Yani Allah, başta size hayat veriyor; sonra ecelleriniz sona erdiğinde sizin canınızı alıyor. Yoksa sizin iddia ettiğiniz gibi sizi yaşatan ve öldüren zaman değildir. Sonra Allah, ölümünüzden sonra kıyamet gününde, dünyada yaptıklarınızın karşılığını vermek için sizi bir araya toplayacaktır. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Zîrâ başta size hayat vermeye Kadir olan Allah, sizi tekrar hayata döndürmeye de Kadirdir. Ve ilâhî hikmet, kıyamette sizi bir araya getirmeyi kesinlikle gerektirmektedir. Âyetlerle tasdik edilen ilâhî vaat da, kıyametin vaki olacağına kesin olarak delâlet etmektedir. Onların atalarının diriltilip getirilmesi, teşriî hikmete ters düştüğü için gerçekleşmesi imkânsızdır.

B- "Fakat insanların çoğu bilmiyorlar."

Bu cümle, ya söylenmesi emredilen kelâmın tamamına dâhildir; yahut doğrudan doğruya Allah tarafından vârid olmuş bir cümle olup hakkı, tahkik etmekte ve o müşriklerin, bu konudaki şüphelerinin cehaletlerinden ve kusurlu bakış ve tefekkürlerinden kaynaklandığına, yoksa bu konuda bir şüphe şaibesi bile olmadığına dikkat çekmektedir.

27

"Bütün göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah'ındır. Kıyamet kopacağı gün, o batılcılar, hüsrana uğrayacaklardır."

Bundan önce Allah'ın, insanlarda, hayat vermek, can almak, tekrar diriltmek ve amellerinin karşılığını vermek için onlari kıyamet gününde bir araya getirmek gibi mutlak tasarruflara sahip olduğu beyân edildikten sonra burada da, bütün göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan varlıklarda mutlak hükümranlığın Allah'a (celle celâlühü) mahsus olduğu beyân edilmektedir,

28

"Ve sen o gün her ümmeti diz çökmüş bir halde göreceksin. Her ümmet, kendi Kitabına çağırılacak. Onlara şöyle denilecek: bugün yaptıklarınıza göre muamele göreceksiniz."

Yani her ümmet, kendi amel defterine çağırılacak ve kendilerine böyle denilecektir. "Bu gün yaptıklarınıza göre muamele göreceksiniz."

29

"İşte bu Kitabımız, yüzünüze karşı gerçeği söylüyor. Çünkü Biz, yaptıklarınızı kesinlikle kaydettiriyorduk."

Bu kelâm da, o gün her ümmete söylenecek olanlara dâhildir. Her ümmetin Kitabı, Allah'ın emri ile yazıldığı için "İşte bu Kitabımız" denilerek şânını tazim ve muhtevasını korkunç göstermek için kitap, Allah'a izâfe edilmiştir.

Yani işte bu Kitabımız, bir ilâve ve noksan olmamak üzere sizin aleyhinize tam hak ile şahitlik etmektedir. Çünkü. Biz, iyi amel olsun olsun, kötü amel olsun olsun dünyada bütün yaptıklarınızı meleklere yazdırıyorduk.

30

"îman edip de sâlih ameller de yapanlara gelince, işte Rableri onları rahmetinin içine alacaktır. İşte bu, apaçık kurtuluşun ta kendisidir.

Burada Allah'ın rahmetinden murat, Cennettir.

Bundan önce, ceza ve mükâfat vaaderini içeren kelâm ile kendilerine yapılacak hitap, beyân edildikten sonra burada da, ümmetler hakkında yapılacak olanlar açıklanmaktadır.

31

"Ama kâfirlere gelince, onlara denecek ki: âyetlerimiz, yüzünüze karşı okunmakta değil miydi? Fakat siz büyüklük tasladınız da, mücrim bir zümre oldunuz."

Yani kâfirlere de, kınama ve takbih mahiyetinde denilecek ki; Bizim peygamberlerimiz size gelmedi mi ve âyetlerimiz, yüzünüze karşi okunmakta değil miydi? Fakat siz, âyetlerimize karşı büyüklük taslayıp onlara îmân etmediniz ve her zaman cürüm işleyen bir zümre oldunuz.

32

"Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir; kıyamet gününde de şüphe yoktur" denildiği zaman, siz: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz; biz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; kesin bir bilgi de edinmiş değiliz" demiştiniz.

Yani kendilerine: "Şüphesiz Allah'ın vaat ettiği gelecek hâdiseler, yahut bunları vaat etmesi haktır; mutlaka gerçekleşecektir; yahut gerçeğe uygundur ve vaat ettiklerinin en meşhuru olan kıyamet de şüphe götürmez bir gerçektir" denildiği zaman, siz, son derece sapkın olduğunuzdan dolayı, kıyameti garipseyerek dediniz ki; kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz; biz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; hakkında kesin bir bilgi de edinmiş değiliz.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1574  H : 982)

 

İRŞÂD, EBU'S-SUÛD TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANEFÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç