Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

476

 

041 - FUSSİLET (SECDE) SÛRESİ

 

CÜZ :

24

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

FUSSILET SÛRESİ

Fussilet Sûresi elli dört âyettir ve Mekke'de nazil olmuştur.

Bu sûre-i celile, Kur'an-ı Kerimin, rahman ve rahim olan Allah tarafından indirildiğini beyan ederek başlıyor ve kâfirlerin Resûlüllah’a şöyle dediklerini haber veriyor: "Bizi davet ettiğin şeye karşı kalblerimizde bir örtü, kulaklarımızda bir ağırlık ve bizimle senin aranda bir perde vardır. Sen istediğini yap biz de istediğimizi yapacağız." Fussilet Sûresi, Âyet: 5.

Sûre-i celilede bundan sonra, Resûlüllah’ın da ancak bir insan olduğu fakat kendisine, ilahın ancak bir ilâh olduğu vahyinin geldiği beyan ediliyor.

Bundan sonra, Allahü teâlânın, yeri iki günde yarattığı ve oraya sabit dağlar yerleştirerek bereketler verdiği sonra Allah'ın iradesinin, duman halinde bulunan semaya yönelerek onlara "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dediği onların da "İsteyerek geldik." dedikleri beyan ediliyor. Daha sonra, Allahü teâlânın yedi semayı iki günde yarattığı ve her semaya, kendisine ait hususların vahyedildiği haber veriliyor.

Daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)e, Kur'andan yüz çeviren kâfirleri Âd ve Semud kavimlerinin başına gelen o korkunç yıldırıma benzer bir yıldırımla uyarması emrediliyor. Âd kavminin üzerine soğuk bir rüzgarın gönderildiği, Semud kavmini de zelil edici bir azabın yıldırımının çarptığı haber veriliyor.

Allah düşmanlarının âhirette derilerinin ve diğer azalarının aleyhlerine şahitlik edeceği beyan ediliyor.

"Rabbimiz Allah’tır" deyip doğru yolda devam edenlere, meleklerin inerek onlara korkmamalarını söyleyecekleri ve onları cennetle müjdeleyecekleri açıklanıyor.

"Ben Müslümanım" diyenden daha güzel sözlü kimsenin bulunmadığı, kötülüğün en güzel şekilde önlenmesi gerektiği, bunun da ancak sabredenlere ve hayırda büyük payı olanlara verildiği beyan ediliyor.

Sûre-i celilede daha sonra şu hususlar beyan ediliyor: "Gece, gündüz, güneş ve ay, Allah'ın delillerindendir. Gece ve gündüz, Allah’ı tesbih ederler ve bundan asla usanmazlar. Yeryüzü kupkuru iken gökten su iner ve orası harekete geçer ve canlanır.

Sûre-i celilede bundan sonra, salih amel işleyenin mükafaatmın kendisine ait olacağı, kötü amel işleyenin zararının da yine kendisine ait olacağı haber veriliyor.

Kıyametin ne zaman kopacağını bilmenin sadece Allah’a ait olduğu, aslında herşeyin bilgisinin de yine Allah'ın nezdinde bulunduğu, onun bilgisi dışında hiçbir meyvenin tomurcuğundan çıkamayacağı beyan ediliyor.

İnsanın, başına bir felaket geldikten sonra ona bir nimet tattırılınca "Bu benim hakkımdır. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum." dediği, inkâr edenlere, mutlaka yaptıklarının haber verileceği ve ağır bir cezaya çarptırılacakları beyan ediliyor ve sûre-i celile, "İyi bilinmelidir ki onlar, rablerinin huzuruna çıkmaktan şüphe etmektedirler. İyi bilinmelidir ki Allah, herşeyi kuşatandır. Fussilet Sûresi, Âyet: 54. âyetiyle sona eriyor.

İşte bunlar, Sûre-i celilenin ana hatlarıyla ihtiva ettiği meseleler ve mesajlardır. Şimdi bütün âyetlerin tekar tekar izahını görelim.

Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle.

1

Hâ. Mim.

Bu mukatta'a harfleri hakkında Bakara suresinin başında gerekli izahat verilmiştir. Burada geçen Hâ. Mim, harfleri için de ayrıca bundan öce geçen Hâ.Mim. de izahat verilmiştir.

2

Bu Kur'an, Rahman ve ruhim olan Allah tarafından indirilmiştir.

3

Bak. Âyet 4.

4

Bu, bilen bir kavim için âyetleri açıklanmış bir kitaptır. Müjdeleyici ve uyarıcı olan Arapça bir Kur'andır. Onların çoğu yüz çevirdiler. Onlar dinlemezler de.

Bu Kur'an, rahman ve rahim olan Allah tarafından peygamberi Muhammed'e indirilmiş bir kitaptır. Bu kitap, Arapça bilenler için, âyetleri açıklanmış Arapça bir kitaptır, Arapça bir Kur'andır. İnsanları, iman edip salih ameller işledikleri takdirde cennetle müjdeleyen, kendisini yalanlayıp hükümleriyle amel etmeyenleri ise cehennemde ebedi olarak kalmakla uyaran bir kitaptır Fakat Kur’an’ın kendilerine gönderildiği bu insanların bir çoğu, ondan yüzçevirdiler, gururlarından dolayı onurlarına yediremediler.

5

Kâfirler peygambere şöyle dediler: "Bizi davet ettiğin şeye karşı kalblerimizde bir örtü, kulaklarımızda bir ağırlık ve bizimle senin aranda bir perde vardır. Sen istediğini yap, biz de istediğimizi yapacağız."

Kur'andan yüzçeviren müşrikleri, Allah'ın peygamberi Muharnmed, Allah’ı birlemeye ve Kur'andaki emir ve yasakları tasdik etmeye çağırdığı zaman onlar peygambere şöyle dediler: "Ey Muhammed, senin, bizi davet ettiğin inancına ve getirdiğin şeylere iman etmeye karşı kalblerimiz kapalıdır. Senin ne dediğini anlamıyoruz. Kulaklarımız ağır işitiyor. Bizi davet ettiğin şeyi duymuyoruz. Bizimle senin aranda perde var. Bu da din ayrılığıdır. Bu sebeple bir araya gelip beraber olamıyoruz. Ey Muhammed, sen kendi dinine göre amel et. Biz de kendi dinimize ve görüşlerimize göre amel edelim. Sen bizi kendi dinine davet etmeyi bırak. Zira biz bu davetini kabul etmeyeceğiz.

6

Ey Rasûlüm, de ki: "Ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana, ilahınızın yalnız bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. O halde ona yönelin. Ondan, bağışlanmanızı dileyin. Müşriklerin vay haline."

Ey Rasûlüm, Allah'ın âyetlerinden yüzçeviren o insanlara de ki: "Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ben melek değilim. Sizin cinsinizden ve sizin şeklinizde bir insanım. Bana, hakkıyla ibadet edilecek ilahınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O halde o bir tek olan ilaha itaat ederek ve bütün putları ve ilahları bırakıp sadece ona kulluk ederek ona yönelin. Ve onun, daha önce ortak koşmanızdan dolayı günahlarınızı affetmesini isteyin. Allah’a ortak koşanların vay haline. Onlar, cehennemliklerin kan ve irinlerinin aktığı veyl deresine atılacaklardır.

7

Onlar ki zekâtlarını vermezler. Âhireti de inkâr ederler.

O müşrikler, öyle kimselerdir ki, Allah’a itaat ederek kendilerini günahlardan arındırmazlar ve Allah'ın, mallarında farz kıldığı zekatı vermezler. Onlar, kıyametin kopup Allah'ın, yaratıkları kabirlerinden tekrar kaldıracağı ahi ret gününü inkâr ederler.

Âyet-i kerime’de geçen "Onlar ki zekatlarını vermezler." cümlesi iki şekilde izah edilmiştir: Abdullah b. Abbas ve İkrime'ye göre buradaki "Zekat vermekken maksat, kendilerini şirkin pisliklerinden arındırmakla kötü ahlaklardan temizlemektir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Müşrikler öyle kimselerdir ki Allah’a itaat ederek ve onun bir olduğuna şehadet ederek kendilerini manevi kirlerden temizlemezler."

Süddi ve Katade'ye göre ise burada zikredilen "Zekat vermek"ten maksat, mallarının zekatlarım vermektir. Buna göre de âyetin manası şöyledir: "O müşrikler öyle insanlardır ki mallarının zekatı olduğunu kabul etmezler ve onların zekatını vermezler."

Taberi "Zekat verme" ifadesinde ilk hatıra gelenin, malın zekatının verilmesi olduğunu söylemiş ve bu son görüşü tercih etmiştir.

8

İman edip salih ameller işleyenlere ise, şüphe yok ki kesintisiz mü-kafaat vardır.

Allah'ı ve peygamberini tasdik edip onların emirlerini tutarak yasaklarından kaçınanlar için, eksiltilmeyecek olan mükafaatlar vardır.

9

Ey Rasûlüm, onlara de ki: "Siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip ona eşler mi koşuyorsunuz? İşte o, âlemlerin rabbi olan Allah’tır.

Allahü teâlâ bu âyette ve bundan sonra gelen âyetlerde yerin, göklerin ve oralarda bulunan varlıkların, henüz mevcut değillerken var edildiklerini beyan etmektedir. Bu âyetlere göre yeryüzü, göklerden önce yaratılmıştır.

Nâziat Sûresinin "Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü mü? ki Allah onu yaptı. Yüksekliğini yükseklere kaldırdı ve nizama koydu." Onun gecesini karanlık gündüzünü aydınlık yaptı. Nâziat Sûresi, âyet: 27-29. âyetleri ise önce göğün yaratıldığı daha sonra da yeryüzünün yaratıldığı intibaını vermektedir.

Bir kişi, Abdullah b. Abbas'ın yanına gelerek Kur'an-ı Kerimin bazı âyetlerini anlamakta güçlük çektiğini ona söylemiş ve bu âyetler içinde, göklerle yerin yaratılmasındaki sıralamayı belirten bu surenin âyetleriyle Nâziat Sûresinin yukarıda zikredilen âyetleri arasında bir farklılık olduğunu söylemiştir. Yani bu suredeki âyetlerin önce yerin yaratıldığım, Nâziat Süresindeki âyetlerin ise önce göğün yaratıldığını beyan ettiğini söylemiştir.

Abdullah b. Abbas bu kişiye şu cevabı vermiştir:

"Allah önce iki günde yeryüzünü yaratmış sonra iki günde de göğü yaratıp düzene koymuş, daha sonra da yeryüzünü iki gün içinde düzene koymuştur. Yeryüzünü düzene koymasından maksat ise, oradan sular çıkarma, otları bitirme, dağlan, develeri, diğer hayvanları ve yerle gök arasında bulunan diğer varlıkları yaratmasıdır. İşte Nâziat süresindeki "Bundan (göğün yaratılmasından) sonra yeryüzünü düzgün bir şekle koydu." ifadesinden maksat budur. Yani: Gökten önce yaratıların yerin, göğün yaratılmasından sonra düzene konmasıdır. Bu Fussilet suresinde geçen: "Yeri iki günde yaratan.." ifadesinden maksat, yeryüzünün gökten önce iki günde yaratılmasıdır. Yeryüzünü düzene koyması ve oradaki varlıkları yaratması ise, göklerin yaratılmasından sonraki iki günde olmuştur. Böylece yeryüzü tam dört günde gökler ise iki günde yaratılmıştır. Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 41, bab: I.

10

O, yeryüzünün üzerine sabit dağlar yerleştirdi. Ve oraya bereket verdi. Orada yaşayanların miktarını takdir etti. Bütün bunları tam dört günde yarattı. Bu, soranlar için bir açıklamadır.

Âyet-i kerime’de, Allahü teâlânın, yeryüzünde yaşayanların rızıklarını da o yeryüzünde var ettiği beyan edilmektedir. Bu rızıklardan maksat, yeryüzünde yaşayanların bütün geçimlikleri ve onlar için faydalı olacak şeylerdir. Bunlar da: Yiyecekler, bunların meydana gelmesine vesile olan yağmurlar, iklimler, bölgeler, altlarından çeşitli madenler çıkarılan dağlar, içinden çeşitli yiyecek ve eşyalar çıkarılan denizler vb. şeylerdir.

Allahü teâlâ, yeryüzünün kendisini iki günde yarattığını, yeryüzünde var edilen ve orada yaşayanlar için gerekli olan şeyleri de iki günde var ettiğini bildirmekte böylece bütün bu işlerin dört günde bittiğini beyan etmektedir.

Âyet-i kerime’nin "Bu, soranlara bir açıklamadır." diye tercüme edilen cümlesi, farklı şekillerde izah edilmiştir.

Katade ve Süddi diyorlar ki: "Bu cümlenin manası şöyledir: "Bu, yerin ve orada bulunan şeylerin kaç günde yaratıldığım soran kimseler için tam bir açıklamadır. Onlar, tam dört günde yaratılmıştır."

Bu cümleyi şu şekilde de izah edenler vardır: "Bu rızıklar, isteyecekler için tam istedikleri kadardır." veya: "Bu günler, soranlar için birbirine eşit tam dört gündür." Yahut: "Yerin ve üzerindekilerin yaratıldığı bu günler, tam dört gündür. Soranlar bunu böyle bilsinler." Veya: "Bu rızıklar soranlar için de sormayanlar içinde aynıdır." Yahut da: "Rızik isteyenlerin ihtiyaçları denktir."

Âyette zikredilen "Dört gün"ü dört mevsim olarak izah edenler de vardır.

11

Sonra Allah'ın iradesi, duman halinde bulunan semaya yöneldi. Semaya ve yere: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." dedi. Onlar da "isteyerek gcidik." dediler.

Sonra Allah, sulardan yükelen buhar halinde olan göğe yöneldi ve onlara: "İsteyerek veya istemeyerek, size vereceğim hükme boyun eğmek üzere gelin." Yani: "Ey sema, sen, sende yarattığım güneşi, ayı ve yıldızlan göster. Ey yer sen de senin üzerinde var ettiğim ağaç, meyva ve bitkileri dışarı çıkar ve nehirlerin akması için yarıklar meydana getir." hükmümüze, isteyerek veya istemeyerek boyun eğip gelin." dedi. Onlar da: "Ey rabbimiz, biz sana isyan ederek değil itaat ederek geldik, emirlerini yerine getirdik." dediler.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç