Allah’a
karşı yalan uydurandan ve kendisine hak geldikten sonra onu yalanlayandan daha
zalim kimdir? Kâfirler için cehennemde yer mi yok?
Allah'ın çocuğu olduğunu veya haram
kılmadığı bir şeyi haram kıldığını iddia etme gibi iftiralarla Allah’a karşı
yalan uydurandan ve kendisine hak olan Kur'an geldikten sonra onu yalanlayandan
daha zalim kim olabilir? Allah’ı inkâr eden ve
Muhammed'in peygamberliğini reddeden kâfirlere cehennemde yer mi yok?
Cehennem onların hepsini içine alacak büyüklüktedir.
Doğruyu
getiren ve onu tasdik edenler, işte onlar takva sahiplerinin ta kendileridir.
Âyette zikredilen "Doğruyu
getiren"in kim olduğu, getirdiği doğrunun ne olduğu ve getirdiği bu doğruyu
tasdik edenin kim olduğu hakkında çeşitli izahlar verilmiştir.
Abdullah b. Abbas'tan nakledilen bir görüşe göre, "Doğruyu getiren"
Resûlüllah, getirdiği doğru, "Lailahe İllallah"tır. Getirdiği doğruyu
tasdik eden de yine kendisidir.
Hazret-i Ali'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise "Doğruyu getiren"
Resûlüllah, doğruyu tasdik eden ise
Hazret-i Ebubekir'dir.
Katade'den
nakledilen bir görüşe göre ise "Doğruyu getiren"
Resûlüllah, doğru da "Kur'an-ı Kerimdir" Doğruyu tasdik eden ise
mü’minlerdir.
Süddî'ye
göre ise "Doğruyu getiren" Cebrâil
"Doğru" Kur'an, doğruyu tasdik eden Resûlüllahtır.
Mücahid'e göre ise "Doğruyu getiren" mü’minlerdir. Onlar kıyamet gününde
Kur’an’ı getirip: "Ey rabbimiz senin bize verdiğin kitap işte budur."
diyeceklerdir. Buna göre doğruyu getirecek olanlar, mü’minler, getirdikleri
doğru Kur'an, o doğruyu tasdik edecek olanlar da yeni mü’minler olacaktır.
Taberi'ye
göre ise "Doğruyu getiren"den maksat, Allah’ı birlemeye, onun peygamberini
tasdik etmeye ve peygamberinin getirdiği ile amel etmeye davet eden herkestir.
Bu ifadenin içine, Resûlüllah, onun
sahabileri ve bu vazifeleri yapan
mü’minler dahildir. Doğru'dan maksat ise Kur'an-ı Kerim ve "Lailahe
İllAllah’tır." "Doğruyu tasdik edenler"den maksat ise, Kur’an’ı tasdik eden
herkestir.
Allahü
teâlâ, doğruyu getirenlerin ve getirilen doğruyu tasdik edenlerin
takva sahibi olduklarını zikretmektedir. Burada zikredilen "Takva sahipleri
"nden maksat, Allah’a ortak koşmaktan kaçınan, onun emirlerini yerine getiren ve
onun yasaklarından uzak durandır.
Onlar
için rableri katında diledikleri herşey vardır. İşte iyilikte bulunanların
mükafaatı budur.
Doğruyu getiren ve getirilen
doğruyu tasdik edenler için, kıyamet gününde rablerinin huzurunda arzuladıkları
ve gözlerinin hoş gördüğü herşey vardır. İşte dünyada iken Allah’a itaat edip
yasaklarından kaçınarak iyilikte bulunanların mükafaatı budur.
Çünkü
Allah onların işledikleri günahların en kötüsünü bile bağışlayacak, onları,
yaptıkları amellerin en güzeliyle mükafatlandıracaktır.
Allahü
teâlâ bu
âyet-i kerime ile, mü’min olduğu halde günah
işleyenlerin cennette verilen nimetlerden mahrum bırakılmayacaklarına işaret
buyurmaktadır. Tâ ki günahkarlar ümitsizliğe kapılmasın, Allah’tan günahlarının
affını dileyip nimetlerine mazhar olmaya çalışsınlar.
Bak. Âyet 37.
37
Allah,
kuluna kâfi değil midir? Ey Rasûlüm, kâfirler seni, Allah’tan başka şeylerle
korkutmak istiyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onu hidâyete erdirecek hiçbir
kimse yoktur. Kimi de hidâyete erdırırse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur.
Allah, herşeye galip olan ve layık olanın cezasını veren değil midir?
Allah, kulu
Muhammed'e kâfi değil midir? Ey Rasûlüm, bu müşrikler seni, Allah'ın
dışındaki putlarla korkutuyorlar. Onları yermen halinde putların seni çarpacağım
iddia ediyorlar. Allah kimi hak yoldan saptırırsa artık onu doğru yola getirecek
kimse yoktur. Kimi de iman etmeye muvaffak kılarsa onu saptıracak kimse yoktur.
Ey Rasûlüm, Allah, yaratıklarından kendisim inkâr edenlere karşı galip ve
intikam sahibi değil midir?
Katade
diyor ki: "Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) Halid b. Velid'i,
müşriklerin "Uzza" putunu diktikleri Sukam vadisine gönderdi. Putun hizmetçisi
Halid'i gorunce: "Ey Halid, ben seni, Uzza'ya karşı gelmekten sakındırırım. Zira
bunun öyle bir hışmı vardır ki hiçbir şey onun karşısında duramaz." dedi. Halid
onu dinlemeyerek ilerledi ve elinde bulunan balta ile putun burnunu dağıttı.
İşte müşrikler, Resûlüllahi
vemüslümanları, tapmış oldukları putlardan bu şekilde korkutuyorlardı.
Âyet-i kerime bu hususu beyan etmektedir.
Ey
Rasûlüm, yemin olsun ki eğer sen onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı? diye
sorsan, elbette "Allah yarattı." derler. Sen onlara şöyle de: "Söyleyin bakalım,
eğer Allah bana herhangi bir zarar vermek istese, sizin, Alladı bırakıp da
taptıklarınız onun bu zararını giderebilir mı? Yahut bana bir rahmet dilese onun
bu rahmetini durdurabilirler mi?" De ki: "Bana Allah yeter. Güvenenler sadece
ona güvenirler."
Ey Rasûlüm, yemin olsun ki sen,
putları Allah’a denk tutan bu müşriklere: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye
soracak olsan onlar, "Allah yarattı." diyeceklerdir. Onlar böyle söyleyince sen
onlara de ki: "Söyleyin bakayım, şâyet Allah bana herhangi bir zarar vermeyi
dileyecek olsa, sizin, Allah’tan başka taptığınız bu putlar Allah'ın o zararını
giderebilirler mi? Veya bana bir nimet ve bolluk verecek olsa onlar bu nimetin
bana gelmesine engel olabilirler mi? Elbette onlar "Hayır" demek zorunda
kalacaklardır. İşte o zaman de ki: "Allah bana yeter ondan başkasına benim
ihtiyacım yoktur. Ben sadece ona kulluk eder ve sıkıntılarımda sadece ona
başvururum. Zira zarar ve menfaat onun elindedir. Güvenenler ona güvenirler.
Abdullah b. Abbas diyor ki:
"Bir gün
Resûlüllah’ın
terkisine binmiştim. O bana şöyle buyurdu: "Ey cenç ben sana bazı şeyler
söyleyeceğim. Sen Allah'ın emrini koru, O da seni korur. Sen Allah'ın emrini
koru, onu yanında bulursun. Birşey istediğinde Allah’tan iste, yardım
dilediğinde Allah’tan yardım dile. Şunu iyi bil ki, şâyet bütün insanlar sana
bir menfaat sağlamak için bir araya gelmiş olsalar, Allah'ın, senin için takdir
ettiğinin dışında hiçbir fayda sağlayamazlar. Şâyet insanlar sana herhangi bir
zarar vermek için bir araya gelmiş olsalar, Allah'ın senin için takdir ettiğinin
dışında sana herhangi bir zarar veremezler. Artık kalemler kaldırılmış sahifeler
kurumuştur. Tirmizî, K.el-Kıyame, bab: 59, Hadis no:
2516 Ahmed b. Hanbel,
Müsned, el, S.293.
Bak. Âyet 40.
40
De ki:
"Ey kavmim, siz bulunduğunuz durumda devam edin ben de kendi yoluma devam
edeceğim. Rezil ve rüsvay edici azap kime gelecek, devamlı azap kime inecek
yakında bileceksiniz.
Ey Rasûlüm, kavminin, Allah’ı
bırakıp da putlara tapan müşriklerine de ki: "Sizler yapmakta olduğunuz
amellerinize bulunduğunuz yerde devam edin. Ben de bulunduğum benden önceki
peygamberlerin yolunda amel etmeye devam edeceğim. Yakında hor ve hakir kılan
azabın kime geleceğini ve ardı arkası kesilmeyen cehennem azabının kimi
yakalayacağını bileceksiniz.
Görüldüğü gibi bu âyetlerde Allah’ı
bırakıp da putlara tapan müşrikler, cehennem azabına uğratılmakla tehdit
edilmektedirler.
|