Bak. Âyet 85.
85
Allah
şöyle dedi: "Ben, hakkım, hakkı söylerim. Yemin olsun ki ben cehennemi seninle
ve onlardan bütün sana uyanlarla dolduracağım."
Allahü
teâlâ bu âyetlerde, şeytanı ve şeytana uyanlan cehenneme koyacağını
ve cehennemi bunlarla dolduracağını beyan etmektedir.
Ey
Rasûlüm, sen onlara şöyle de: "Ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Ben,
özenerek kendiliğinden birşey yapan kimselerden değilim.
Bu
Kur'an, sadece âlemlere bir öğüttür.
Onun
haberlerinin doğru olduğunu bir müddet sonra mutlaka öğreneceksiniz.
Ey Rasûlüm,: "Aramızda vahiy buna
mı indirilmiş?" diyerek seninle alay eden kavminin müşriklerine de ki: "Bana
inen bu Kur'andan dolayı ben sizden herhangi bir maddi menfaat beklemiyorum ve
ben, zorla birşeyler ortaya koymaya çalışanlardan da değilim. Bu Kur'an ancak
bütün âlemler için bir öğüt ve bir hatırlatandır. Allah bununla insanlara ve
cinlere, kendisine iman edenleri kurtarıp kâfirleri helak edeceğini
bildirmektedir. Ey Allah’a ortak koşan müşrikler, bu Kur’an’ın verdiği
haberlerin gerçek olduğunu belli bir süre sonra mutlaka bilmiş olacaksınız.
Âyette zikredilen "Belli bir
süre"den maksat, "Ölüm"dür. Kişi ölünce Kur’an’ın verdiği haberlerin gerçek
olduğunu idrak edecektir.
İbn-i
Zeyd'e göre buradaki "Belli bir zaman"dan maksat, kıyamettir. Kıyamet
kopunca insanlar Kur’an’ın bildirdiği vaad ve tehditlerin gerçek olduğunu
anlayacaklardır.
Süddî
buradaki "Belli bir zaman"ı, Bedir savaşıyla yorumlamıştır. Bu izaha göre
müşrikler, Bedir savaşından sonra Kur’an’ın bildirdiği haberlerin gerçek
olduğunu anlamışlardır.
Taberi
buradaki belli bir zamanın, herhangi bir zamanla tahsis edilmeyip genel
bırakılmasının, Kur’an’ın ruhuna daha uygunluğunu söylemiş ve insanların,
Kur’an’ın haberlerinin gerçek olduğunu, kişiden kişiye değişen belli zamanlarda
anladıklarını beyan etmiştir. Şöyle ki, bir kısım insanlar, Kur’an’ın verdiği
haberlerin gerçek olduğunu Bedir savaşından sonra anlamış diğer bir kısımları
ise ölümlerinden sonra anlayacaklardır. Başka bir gurup ise kıyamet koptuktan
sonra anlamış diğer bir kısımları ise ölümlerinden sonra anlayacaklardır. Başka
bir gurup ise kıyamet koptuktan sonra anlayacaklardır.
Zümer Sûresi yetmiş beş âyettir.
52, 53 Ve 54. âyetleri Medine'de diğerleri Mekke'de nazil olmuştur.
Bu Sûre-i Celile, Kur'an'ın, Allah
tarafından hak olarak indirildiğini beyan ederek başlıyor.
Allahü
teâlânın, gökleri ve yeri yerli yerince yarattığı, gece ile gündüzün
birbirlerini bürüdükleri beyan ediliyor. İnsan olarak Hazret-i Âdem'in
yaratılışı, ondan da eşinin var edilişi ve onlardan türeyip çoğalan
insanoğulunun yaratılışlarındaki merhaleler beyan ediliyor. İnsanın başına bir
dert gelince hemen rabbine yönelip yalvardığı, kendisine bir nimet verilince de
daha önceki durumunu unutup Allah’a eşler koşmaya başladığı ifade ediliyor.
Sûre-i celilede bundan sonra
Resûlüllah’a hitaben buyuruluyor ki: "Ey
Rasûlüm, de ki: "Ben, dini sadece Allah’a tahsis ederek ona ibadet etmekte ve
müslumanların ilki olmakla ernrolundum. Ben, rabbime karşı gelirsem şüphesiz
büyük bir günün azabından korkarım." Zümer Sûresi,
âyet: 11, 12, 13.
Gerçekten zarara uğrayanların
kıyamet gününde hüsrana uğrayanlar oldukları, onlara üstlerinden ve altlarından
ateşler verileceği, Allah’a yönelenlere ise müjdelerin bulunduğu haber
veriliyor.
Allah'ın, gökten su indirip onu yer
altındaki kaynaklara kattığı, o sularla çeşitli renklerde bitkiler bitirdiği
beyan ediliyor ve bütün bunlardım akıl sahiplerinin ibret alacağı açıklanıyor.
Allahü
teâlânın, Kur’an’ı, insanların ondan öğüt almalım için indirdiği ve
Kur’an’ın, insanlara doğruyu ve yanlışı beyan ettiği bildiriliyor.
Doğruyu tasdik eten takva sahipleri
için rableri katında diledikleri herşeyin bulunduğu, Allah'ın onları
bağışlayacağı ve onları, işlediklerinin en güzeliyle mükafaatlandıracağı haber
veriliyor.
Sûre-i celilede bundan sonra,
insanın uykudaki hali ölüm haline benzetiliyor. Uyuduktan sonra eceli gelenlerin
ruhlarının bedene iade edilmeyerek öldükleri, eceli gelmeyenlerin ise uyanarak
tekrar yaşamaya devam ettikleri ifade ediliyor.
Allahü
teâlâ, biz kullarından, kendisinden ümit kesmememizi istiyor ve
Resûlüllah’a hitaben buyuruyor ki: "Ey
Rasûlüm, kullanma şöyle dediğimi söyle: "Ey, kendi aleyhine haddi aşan kullarım,
Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki Allah, bütün günahları
bağışlar. Muhakkak ki o, çok affeden ve çok merhamet edendir."
Zumer Sûresi, âyet: 53
Sûre-i celilede bundan sonra
kıyametin kopmasına işaret edilerek, kıyamet için Sur'a birinci defa üfürüldüğünde insanların, kabirlerinden doğrularak
bakışacakları haber veriliyor ve kâfirlerin bölük bölük cehenneme, rablerinden
korkan mü’minlerin ise bölük bölük cennete sevkedilecekleri beyan ediliyor ve
sûre-i celile, âhiretin ahvalinden haber veren: "Meleklerin, arşın etrafını
çepeçevre kuşatarak rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Artık
varlıkların arasında adaletle hükmedilir" Âlemlerin rabbi olan Allah’a
hamdolsun." denilir." Zümer Sûresi, âyet: 75. âyetiyle
sona eriyor.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın
ismiyle.
Bu
kitabin indirilmesi, her şeye galip, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah
tarafındandır.
Şüphesiz
biz sana bu Kur’an’ı hak olarak indirdik. O halde dini sadece Allah’a tahsis
ederek ona ibadet et.
İyi
bilinmelidir ki, hâlis din Allah’ındir. Allah’ı bırakıp ondan başka dost
edinenler: "Biz onlara ancak, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet
ediyoruz." derler. Muhakkak ki Allah, aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda
hükmedecektir. Şüphesiz ki Allah, yalancı ve kâfir olan bir kimseyi hidâyete
erdirmez.
Ey Rasûlüm, bu kitabın sana
indirilmesi, düşmanlarını cezalandırmaya gücü yeten ve yaratıklarının sevk ve
idaresinde hikmet sahibi olan Allah taraf ındandır. Bu hususta hiçbir şüphen
bulunmasın.
Ey Rasûlüm, biz bu Kur’an’ı sana,
hak ve adaleti emreden bir kitap olarak indirdik. Bu hak ve adaletten biri de,
dinin sadece Allah’a ait olduğuna iman ederek ona kulluk etmendir. O halde
sadece Allah’a kulluk et. Dinin ona ait olduğunu ortaya koy. İbadetinde ona
herhangi bir şeyi ortak koşma.
İyi bilinmelidir ki ibadet ve itaat
sadece Allah’adır. Onun hiçbir ortağı yoktur. Böyle bir iddiada bulunmak ta
kimseye yaraşmaz. Zira Allah'ın dışındaki bütün varlıklar onun mülküdür.
Kendilerinin gerçek mâlikleri olan Allah’a itaattan başka bir yollan yoktur.
Allah’ı bırakıp da başka şeyleri dostlar edinip onlara tapanlara gelince, onlar
ilahları için şöyle derler: "Biz bunlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırmaları ve
Allah katında bize şefaatçi olmaları için tapıyoruz." Şüphesiz ki Allah, dünyada
iken Allah’tan başkasını dostlar edinen bu hizipler arasında, dünyada iken kime
kulluk edeceği hususundaki ihtilafları hakkında kıyamet günü hükmünü verecektir.
Sadece Allah’a ibadet edenleri cennete gönderecek, onların dışındakileri ise
cehenneme sevkedecektir. Şüphesiz ki Allah, kendisine karşı yalan uyduran ve
"Allah çocuk edindi." şeklinde iftirada bulunan ve Allah'ın rahmetine karşı
nankörlük edeni, onun rabhğını inkâr edeni, hakka ve islam dinine ve Allah’ı
birlemeye muvaffak kılmaz.
*Âyette zikredilen: "Biz sana bu
Kur’an’ı hak olarak indirdik." ifadesinden maksat, "Biz sana Kur’an’ı indirdik.
O, hakkı ve adaleti emreder." demektir. "Dini sadece Allah’a tahsis ederek ona
ibadet et." ifadesinden maksat ise, "İbadeti sadece Allah’a yap, ilahlığın
sadece ona ait olduğunu bil ve yaptığın ibadetten herhangi bir şeyi ona ortak
koşma." demektir.
"İyi bilinmelidir ki halis din
Allah’ındır." ifadesi ise "İbadet ve itaat sadece Allah’adir, onun hiçbir ortağı
yoktur." manasınadır.
Âyet-i
kerime’de
yine müşriklerin: "Biz, putlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet
ediyoruz." dedikleri beyan edilmektedir. Mücahid
diyor ki "Kureyş müşriklerinin, putları için söyledikleri bu sözlerini, onlardan
önceki müşrikler, meleklere, Meryernoğlu İsa'ya ve Hazret-i Üzeyir'e
söylemişlerdi."
Görülüyor ki müşrikler Allah'ın
varlığını inkâr etmeyip onun rızasına tam olarak erişmek için birtakım araçlara
tapmaktadırlar. Mü’minlerin bu tür davranışlardan uzak olmaları ve Allah'ın
birliğine gölge düşürecek davranışlardan uzak olmaları ve Allah'ın birliği
inancına ters düşürecek her türlü iş ve sözden kaçınmaları gerekmektedir.
Eğer
Allah, çocuk edinmek isteseydi yarattıklarından dilediğini seçerdi. O,
(kendisine layık olmayan şeylerden) münezzehtir. O, bir ve herşeye galip olan
Allah’tır.
Eser Allah çocuk edinmek isteseydi,
müşriklerin zannetikleri gibi melekleri kızlar edinmek veya Hıristiyanların
zannettikleri gibi İsa'yı oğul edinmek gibi belli şahısları evlat edinme
ihtiyacını hissetmezdi. Yaratıklarından dilediği şeyi seçip evlat edinirdi.
Halbuki Allah böyle birşeyden münezzehtir O, birdir ondan başka ilâh yoktur. O,
bütün yaratıklarını kahredecek güce sahiptir. Her şey ona boyun eğmektedir ve
onun gazabı karşısında korku içindedir.
O,
gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. O, gece ile gündüzü sarıyor. O, güneşi ve
ayı emrine âmâde kıldı. Onların her biri belli bir zamana kadar hareket eder.
İyi bilinmelidir ki Allah, herşeye galiptir ve çok affedendir.
Allah, gökleri ve yeri yerli
yerince yaratmıştır. Gece ile gündüzü sarmaktadır, gündüz ile de geceyi
sancaktadır. Bunlardan biri gelince diğeri örtülmektedir. Allah, güneşi ve ayı
da kullarının hizmetine tahsis etmiştir. Güneş ve aydan her biri belli bir
vadeye kadar dönmeye devam edeceklerdir. İyi bilinmelidir , ki bütün bunları
yapan Allah, herşeye galiptir, kendisine karşı gelenleri şiddetle cezalandırır.
Hata ve günahlarından vazgeçenler için ise çokça affedendir.
|