62Diyecekler ki: "Kendilerini kötülerden saydığımız adamları ne diye göremiyoruz? Müşriklerin ileri gelenleri "diyecekler ki: Kendilerini kötülerden saydığımız adamları ne diye göremiyoruz?" Bu âyet hakkında İbn Abbâs dedi ki: Bu sözleriyle Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabını kastedeceklerdir. Ebû Cehil diyecek ki: Nerde Bilal? Nerde Suhayb? Nerde Ammar? Onlar Firdevstedirler. Ebû Cehil'in haline hayret doğrusu! O zavallı birisidir. Oğlu İkrime, kızı Cuveyriye müslüman oldu. Annesi müslüman olduğu, kardeşi müslüman olduğu halde kendisi kâfir olmuştur.(İbn Abbâs devamla) dedi ki: "Bir nûr ki doğudan batıya kadar yeryüzünü aydınlattı, Benim ayağımı bastığım yer ise, (nurun aydınlatmadığı) simsiyah ve karanlık bir yerdir." 63"Biz onları alaya aldık? Yoksa gözler onlardan başka tarafa mı kaymıştır?" "Biz onları alaya aldık." Mücahid dedi ki: Dünyada iken onları alaya aldık, bu bakımdan hata ettik. "Yoksa gözler onlardan başka tarafa mı kaymıştır" da biz de onların nerede olduklarını bilemiyoruz? el-Hasen dedi ki: Onlar bütün bunları yaptılar. Mü’minleri alaya aldılar, dünyada -onları küçümseyerek, hakir görerek- gözleri başka taraflara kaydı. "Yoksa gözler onlardan başka tarafa mı kaymıştır?" âyetinin şu anlama geldiği de söylenmiştir: Onlar bizimle birlikte cehennem ateşindedirler de biz onları göremiyoruz. İbn Kesîr,el-A'meş, Ebû Amr, Hamza veel-Kisaî: "Kötülerden... biz onları... aldık" âyetini vasıl halinde okudukları takdirde; (kat') "elifini hazfederek okumuşlardır. Ebû Cafer, Şeybe,Nafî', Âsım ve İbn Amir ise istifham(soru) olmak üzere kat' elifi ile okumuşlar ve vasl elifi düşmüş olmaktadır, çünkü ona ihtiyaç kalmamıştır. Elifi hazfederek okuyanlar " Kötüler" lâfzı üzerinde vakıf yapmaz. Çünkü " Biz onları... aldık" lâfzı da haldir. en-Nehhâs ile es-Sicistanî ise bunun "adamlar" lâfzının sıfatı olduğunu söylemişlerdir. İbnu'l-Enbarî ise: Bu bir hatadır, çünkü sıfat ne mazi, ne müstakbel (müzari) bir fiil olabilir, der. "Biz onları... aldık" anlamındaki lâfzı kat' elifiyle okuyanlar: "Kötülerden" lâfzı üzerinde vakıf yapar. el-Ferrâ'' dedi ki: Burada istifham azar ve taaccüb anlamındadır. "Yoksa gözler onlardan başka tarafa mı kaymıştır" âyeti da eğer(âyetin başı) istifham ile okunmuş ise bu durumda "yoksa" eşitlik anlamını verir. İstifhamsız olarak okunmuş ise bu durumda "Hayır" anlamında olur. Ebû Cafer, Nafî', Şeybe, el-Mufaddal, Hubeyre, Yahya, el-A'meş,Hamza ve el-Kisaî: "Alaya" lâfzını "sin" harfini ötreli olarak okumuşlardır, diğerleri ise esreli okumuşlardır. Ebû Ubeyde dedi ki: "Sin" harfini esreli okuyan kimseler bunu Alaya almak"tan gelen bir kelime kabul etmişlerdir. Ötreli okuyanlar ise: "Emir altında angaryada çalıştırmak" anlamından geliyor kabul etmiş olurlar. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. 64Cehennem ehlinin bu davalaşmaları hiç şüphesiz bir gerçektir. "Cehennem ehlinin bu davalaşmaları hiç şüphesiz bir gerçektir" âyetindeki "Bir gerçektir" âyeti "Şüphesiz" lâfzının haberidir. " Davalaşma" ise hazfedilmiş bir mübtedanın haberidir. O bir davalaşmadır demektir. Bununla birlikte "bir gerçek"den bedel olması da mümkündür, haberden sonra gelen bir haber olması da mümkündür. "Bu" lâfzının mahallinden bedel olması da mümkündür.Yani şüphesiz cehennem ehlinin cehennem ateşinde davalaşmaları elbette bir gerçektir. Bununla da onların: "Hayır, asıl siz rahat bulamayasınız" (Sad, 38/60) âyetinde ve benzeri âyetlerde sözü edilen cehennemliklerin söyleyeceği sözleri kastetmektedir. 65De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Bir tek, Kahhar olan Allah'tan başka hiçbir ilâh da yoktur." 66"O, göklerin yerin ve aralarında olan şeylerin Rabbidir, mutlak galibtir, çok mağfiret edendir." "De ki: Ben ancak bir uyarıcıyım."Allah'a isyan eden kimseleri Allah'ın azâbı ile korkutucuyum. Daha önce geçmişti. "Bir tek, kahhar olan" hiçbir ortağı bulunmayan "Allah'tan başka hiçbir ilâh" mabud "da yoktur. O göklerin, yerin ve aralarında olan şeylerin Rabbidir. Mutlak galibtir, çok mağfiret edendir." Buradaki "Mutlak galibtir, çok mağfiret edendir" buyrukları sıfat olarak ref ile okunur. Eğer birincisi nasb ile okunursa, bunlar da nasb ile okunur. Bununla birlikte birincisinin ref ile gelmesi, ondan sonrakilerin övgü olmak üzere nasbedilmeleri de mümkündür. "Mutlak galib(el-Aziz)" eşi bulunmayan ve gücü herşeyin üstünde olan demektir. "Çok mağfiret eden(el-Ğaffar)" ise kullarının günahlarını örten demektir. 67De ki: "O büyük bir haberdir. "De ki: O büyük bir haberdir."Yani ey Muhammed onlara "de ki: O büyük bir haberdir."Yani benim sizi kendisiyle korkuttuğum hesab, sevab ve ceza, değeri çok büyük olan bir haberdir. Onun hafife alınmaması gerekir. Bu anlamdaki açıklamayıKatade yapmıştır. Bunun bir benzeri de yüce Allah'ın: "Birbirlerine neyi soruyorlar? O büyük haberi" (en-Nebe’, 78/1-2) âyetidir. 68"Siz ise ondan yüz çevirenlersiniz. İbn Abbâs,Mücahid ve Katade dediler ki: Yani benim size haber verdiğim bu Kur'ân-ı Kerîm çok üstün ve değerli bir haberdir. Faydası çok büyüktür, diye de açıklanmıştır. "Siz ise ondan yüz çevirenlersiniz." 69"Onlar birbirleri ile tartışırlarken benim Mele-i A'la'ya dair bir bilgim yoktur. "Onlar birbirleri ile tartışırlarken benim Mele-i A'la'ya dair bir bilgim yoktur" âyetinde sözü geçen "Mele-i A'la" İbn Abbâs ve es-Süddî'nin açıklamasına göre meleklerdir. Onlar Âdem (aleyhisselâm) yaratıldığında durumu hakkında tartışmışlardı ve: "Orada bozgunculuk yapacak... bir kimse mi yaratacaksın?" (el-Bakara, 2/30) demişler, İblis de: "Ben ondan hayırlıyım." (el-Araf, 7/12) demişti. İşte bu, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Âdem ve diğerlerinin kıssaları hakkında haber verdiğini açıklamaktadır. Böyle bir şey ise ancak ilâhi bir te'yidin varlığı ile mümkün olabilir, düşünülebilir. O halde bu yolla onun doğru söylediğine dair mucize de ortaya konulmuş olmaktadır. O halde peygamberin doğruluğunu bilmek için Kur'ân'ın üzerinde gereği gibi düşünmekten ne diye yüz çevirdiler? İşte bundan ötürü (bu âyetler) yüce Allah'ın: "De ki: O büyük bir haberdir. Siz ise ondan yüz çevirmektesiniz" âyeti ile bitişik gelmiştir. İkinci görüşü Eşheb, el-Hasen'den rivâyet etmektedir. el-Hasen dedi ki: Rasulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Rabbim bana sordu ve dedi ki: Ey Muhammed! Mele-i A'la da neyin hakkında tartışmışlardır? Ben: Keffaretler ve dereceler hakkında dedim. Keffaretler nedir? diye sordu. Ben: Yürüyerek cemaat namazlarına gitmek, soğuklarda iyice abdest almak, bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı beklemek suretiyle ardı arkasına mescidlere gitmektir. Peki dereceler nedir? diye sordu. Ben: Selamı yaymak, yemeği yedirmek ve insanlar uykuda iken geceleyin namaz kılmak dedim." Bu hadisi bu manası ile Tirmizî,İbn Abbâs'tan rivâyet etmiş ve hakkında garib bir hadistir demiştir. Tirmizî, V, 368 Muaz b. Cebel'den de rivâyet etmiş olup: Bu hasen, sahih bir hadistir demiştir. hadisi "Kitabu'l-Esna fi Şerhi Esmaillahi'l-Hüsna" adlı eserimizde bütünüyle kaydettik ve açıklanması gereken yerleri orada açıkladık, yüce Allah'a hamdolsun. Daha önce de Yâsîn Sûresi'nde (36/12. âyet, 2. başlık ve devamında) mescidlere yürüyerek gitmeye, atılan adımların kötülüklere keffaret olup dereceleri yükselttiğine dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Âyet-i kerimede sözü edilen "Mele-i A'la"nın melekler olup "tartışırlarken" lâfzındaki zamirin iki ayrı fırkaya ait olduğu da söylenmiştir. Bununla da aralarından: Melekler Allah'ın kızlarıdır diyenler ile melekler (Allah'tan başka kendilerine) ibadet edilen ilâhlardır diyenler kastedilmektedir. Buradaki Mele-i A'la'nın Kureyşliler olduğu da söylenmiştir. Bununla onların kendi aralarındaki tartışmaları kastedilmiş olmaktadır. Allah da peygamberini bu tartışmadan haberdar etti. 70"Bana, ben ancak apaçık bir korkutup uyaran olduğum için vahyolunuyor." "Bana, ben ancak apaçık bir korkutup uyaran olduğum için vahyolunuyor." Yani bana ancak korkutup uyarmam(inzar) vahyediliyor, demektir. Ebû Cafer b. el-Ka'ka, " Ancak" lâfzındaki ikinci hemzeyi kesreli olarak okumuştur. Çünkü vahiy de bir söz (sözden sonra gelen "elif, nun"un elifi esreli okunur)dür. Sanki şöyle demiş gibidir: Bana deniliyor ki: Sen ancak apaçık bir uyaransın. Bu hemzeyi üstün okuyanlar ise, ref konumunda kabul ederler. Çünkü meçhul bir fiilin ismi (naib-i faili, sözde öznesi) olmaktadır. el-Ferrâ'' dedi ki: Şöyle demiş gibidir: Bana ancak korkutup uyarmak vahyolunuyor.en-Nehhâs dedi ki: " Ancak... için" anlamında nasb konumunda olması da mümkündür. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 71Rabbin o zaman meleklere demişti ki: "Şüphesiz ki Ben çamurdan bir beşer yaratacağım." "Rabbin o zaman meleklere demişti ki..." âyetindeki "O zaman" edatı "tartışırlarken" anlamındaki âyetin sılasındandır. Tartıştıkları zaman ve "Rabbinin meleklere: Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer yaratacağım" dediği zaman Mele-i A'la'ya dair benim bir bilgim yoktu, demektir. " O zaman... demişti ki" âyetinin "tartışırlarken" lâfzından bedel olduğu ve "tartışırların mahzuf bir kelimeye taalluk ettiği de söylenmiştir. Çünkü anlam: Benim tartıştıkları zamanda Mele-i A'la'nın sözlerine dair bir bilgim olmamıştı, şeklindedir. 72"Ben onu tamamlayıp ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secdeye kapanın." "Ben onu tamamlayıp" âyetinin başındaki: edatı, mazi olan fiile müstakbel(muzari) anlamını verir. Çünkü bu edat şart harflerine benzemektedir. Bunun cevabı da şartın cevabı gibidir. "Onu yarat(aca)ğımda demektir. "Ona ruhumdan üflediğim zaman"yani ancak Benim malik olduğum, Benden başka kimsenin malik olmadığı ruhtan... İşte izafetin anlamı budur. Buna dair yeterli ve güzel açıklamalar en-Nisa Sûresi'nde Îsa hakkındaki: "Ve kendinden bir ruhtur" (en-Nisa, 4/171) âyeti açıklanırken geçmiş bulunmaktadır. "Hemen ona secdeye kapanın" âyetindeki: "Secdeye varanlar olarak" lâfzı hal olarak nasbedilmiştir. Buradaki secdeden kasıt, ibadet maksadıyla yapılan bir secde değil, tahiyye(selamlama) secdesidir. Buna dair açıklamalar da daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/34. âyet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. 73Meleklerin tümü hep birlikte secdeye kapandılar. "Meleklerin tümü hep birlikte secdeye kapandılar." Yani hemen emre uydular, yüce Allah'a tazim ve itaat ile secdeye kapandılar. 74İblis müstesna. Büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. "İblis müstesna." Âdem'e secdenin yüce Allah'a itaat olduğunu bilmeyerek, önünde secdeye varmayı büyüklüğüne yedirmedi. Allah'a itaat etmeyi büyüklüğüne yedirmeyerek kabul etmemek ise, bir küfürdür. Bundan dolayı o yüce Allah'ın emrine karşı büyüklenmesi sebebiyle kâfirlerden olmuştur. Bu hususa dair yeterli açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/34. âyet, 7. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. 75Buyurdu ki: "Ey İblis! Kendi ellerimle yarattığıma secdeden seni ne alıkoydu? Büyüktendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?" "Buyurdu ki: Ey İblis! Kendi ellerimle yarattığıma secdeden seni ne alıkoydu?" Secde etmeni ne önledi, ne engel oldu? Yüce Allah herşeyin yaratıcısı olmakla birlikte Âdem'e ikram olmak üzere onu yaratmayı bizzat kendi zatına izafe etmektedir. Bu ruhu, beyti (Kabeyi), nakayı (Allah'ın dişi devesi) ve mescidleri kendi zatına izafe etmesi gibidir. İnsanlara karşılıklı ilişkilerinde bildikleri, alışkın oldukları bir üslub ile hitab etmektedir. Yaratılmışlardan başkanlık konumunda olan bir kimse ancak büyüklüğünü ortaya koymak ve ona ikramda bulunmak üzere herhangi bir işi doğrudan kendi elleriyle yapar, işte burada da "el"in zikredilmesi bu anlamdadır. Mücahid dedi ki: Burada el teekküd ve ilişki anlamındadır. Bu da bizzat benim yarattığıma... demektir. Bu bakımdan yüce Allah'ın: "Rabbinin vechi kalıcıdır" (er-Rahmân, 55/27) âyeti gibidir ki Rabbin kalıcıdır demek olur. Bir diğer açıklamaya göre; yüce Allah'ın yaratmasında "el"deki benzetme, bu yaratmanın nimet, güç ve kudret manasına olmadığını, aksine bunların yüce Allah'ın zat sıfatlarından iki sıfat olduğunu göstermektedir. Bir başka açıklamaya göre "el" ile kudreti kastetmiştir. Mesela, bu işe benim elim yetmez, ağır yükü kaldırmaya benim iki elim yoktur, denilir. (Buna güç yetiremem demek istenir.) Buna da yaratmanın ancak kudret ile gerçekleştiğine dair icmaın varlığı delil teşkil etmektedir. Şair de şöyle demektedir: "Afra'dan benim de o sapasağlam dağların da, İki elimin yetemediği (güç yetiremediğim) şeyleri yüklendim." "Kendi ellerimle yarattığıma" âyetinin vasıtasız olarak yarattığıma anlamında olduğu da söylenmiştir. Secde etmekten "büyüktendin mi yoksa" Rabbine karşı büyüklük taslayarak "yücelerden mi oldun?" Muhammed b. Salih'in Şibl'den onunİbn Kesîr'den rivâyet ettiğine göre ve Mekkeliler: "Kendi ellerimle... büyüklendin mi?" şeklinde "elifi vasl elifi olarak okumuşlardır. Bu da haber anlamını ifade eder. O vakit "Yoksa" munkatı' olup " Hayır" anlamında olur. Buna göre anlam şöyle olur: Kendi ellerimle yarattığıma secdeden seni ne alıkoydu? Sen büyüklendin, hatta yücelik taslayanlardan oldun. O takdirde: "Yoksa onlar onu kendiliğinden uydurdu mu derler?" (es-Secde, 32/3) âyeti ve benzerleri gibi olur. Bunu soru olarak kabul edenlere göre ise: "Yoksa" lâfzını istifham hemzesi gibi kabul ederler. Bu ise bir takrir ve bir azardır. (Mealde olduğu gibi) Yani sen Âdem'e secde etmeyi kabul etmeyince, kendi kendine büyüklendin? Yoksa sen büyüklük taslayanlardan olup bundan dolayı büyüklendin? 76Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." "Dedi ki: Ben ondan hayırlıyım."el-Ferrâ'' dedi ki: Araplar arasında: "Ben ondan hayırlıyım ve ben ondan şerliyim" diyen(ve bu arada hayırlı ve şerli lâfızlarının başına ismi tafdil hemzesini getirenler) vardır. Asıl olan budur, ancak çokça kullanım dolayısıyla (âyet-i kerimede de olduğu gibi) bu hemze hazfedilmiştir. "Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın" diyerek ateşin çamurdan üstün olduğunu ileri sürdü. Bu ise onun bir cahilliğidir, çünkü cevherler(madde özleri) cins olarak birbiriyle aynı değerdedir. O bunları kıyas etmekle yanlış bir kıyaslama yapmış oldu. Buna dair açıklamalar daha önceden el-Araf Sûresi'nde (7/12. âyet, 3. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. 77Buyurdu ki: "Defol oradan, çünkü sen artık kovulansın. "Buyurdu ki: Defol oradan" cennetten "çünkü sen artık kovulansın" Yıldızlarla ve yıldızlardan atılacak alevli ateşlerle kovulacak, uzaklaştırılacaksın. 78"Ve kıyâmet gününe kadar da lanetim şüphesiz senin üzerinedir." "Ve kıyâmet gününe kadar da lanetim"seni kovmam ve rahmetimden uzaklaştırmam "senin üzerinedir." Bu âyetle onun küfür üzere ısrar ettiği bize anlatılmaktadır. Çünkü kıyâmet gününde lânetleme kesilmiş olacaktır, sonra da cehennem ateşine girmesi ile bu lânetleme gerçekleşmiş olacaktır. 79Dedi ki: "Rabbim, o halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver." "Dedi ki: O halde Rabbim, tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!" Lanetli yaratık ölmemeyi istedi, ancak onun bu isteği kabul olunmadı. Bilinen bir vakte kadar eceli ertelendi. Bu ise bütün mahlukatın öleceği gündür. Ona hiçbir şekilde önem verilmediği için bu vakte kadar ertelendi. 80Buyurdu ki: "O halde sen kendisine mühlet verilenlerdensin. 81"O belli zamanın gününe kadar." 82Dedi ki: "İzzetin hakkı için hepsini mutlaka azdıracağım. "Dedi ki: İzzetin hakkı için hepsini mutlaka azdıracağım." Âdem'den ötürü yüce Allah onu kovup uzaklaştırınca, o da Allah'ın izzetine Âdemoğullarını arzu ve isteklerini kendilerine süslü göstermek, kalblerine şüpheler sokmak suretiyle saptıracağına yemin etti. Buna göre "hepsini mutlaka azdıracağım" âyeti onları masiyetlere çağıracağım demektir. 83"Aralarından ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna." Bununla birlikte kendisi ancak vesvesede bulunabileceğini ve vesvese vermese dahi bir türlü ıslah olmayacak kimseleri ancak bozup ifsada uğratacağını bilmişti. İşte bundan dolayı: "Aralarından ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna" dedi.Yani senin kendine ibadet için halis kıldığın ve bana karşı koruduğun kimseler müstesna. Buna dair açıklamalar da daha önceden el-Hicr Sûresi'nde (15/40. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. |