Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

437

 

035 - FÂTIR SÛRESİ

 

CÜZ :

22

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

31

Sana kitaptan vahyettiğimiz o şey, önündekini tasdik edici olarak gerçektir. Şüphesiz Allah, kullarından gerçekten haberdardır, her şeyi çok iyi görendir.

"Sana kitaptan vahyettiğimiz o şey” yani Kur'ân demektir, min de beyaniyedir yahut kitap cinsidir ki, min de bazı manasınadır "Önündekini tasdik edici olarak haktır” ben onu hak kılacağım, musaddikan da kendinden önce gökten indirilen kitapları tasdik edici demektir ki, müekkit hâl olur. Çünkü onun hak oluşu akaitte ve itikadi meselelerde ona uygun olmasını gerekli kılar.

"Şüphesiz Allah, kullarından gerçekten haberdardır, her şeyi çok iyi görendir” içleri de dışları da bilir. Eğer senin hâllerinin içinde peygamberliğe aykırı bir şey lsa idi sana böyle baştanbaşa muciz bir kitabı indirmezdi. Öyle bir kitaptır ki, diğer kitapların ayarıdır. Habir'in basir'den önce gelmesi bu işte ruhaniyetin esas olduğunu göstermek içindir.

32

Sonra kitaba seçtiğimiz kullarımızdan bazılarını mirasçı kıldık. İçlerinden kimi nefsine zulmedici, içlerinden kimi orta yolda, içlerinden kimi de Allah'ın izni ile hayırlarda öncüdür. İşte bu, büyük lütuftur.

"Sonra kitaba mirasçı kıldık” senden miras kalmasına hükmettik ya da onu miras kılacağız demektir. Bunu mâzi kalıbı ile vermesi gerçek olduğu içindir ya da onu geçmiş ümmetlerden miras kıldık demektir. Sümme ile atıf, innellezine yetlune paragrafının üzerinedir. Vellezi evhayna cümlesi de itiraziyedir, nasıl miras kılındığını anlatmak içindir.

"Seçtiğimiz kullarımızdan bazılarını mirasçı kıldık” bundan ashap ve tabiinden ümmetin ulemasını kast etmektedir ya da tüm ümmeti kast etmektedir; çünkü Allah onları diğer ümmetlerden seçmiştir.

"İçlerinden kimi nefsine zulmedici” onunla amelde kusurundan dolayı.

"İçlerinden kimi orta yolda” çoğu zaman onunla amel eder.

"İçlerinden kimi de Allah'ın izni ile hayırlarda öndedir” amele eğitim ve irşadı eklemekle.

Şöyle de denilmiştir: Zâlim cahildir, orta yolda olan öğrenendir, öncü de alimdir.

Şöyle de denilmiştir: Zâlim suç işleyendir, orta yolda olan iyi ile kötüyü karıştırandır. Öncü de iyilikleri kötülüklerine ağır basandır. Öyle ki, kötülükleri bağışlanmış olur. Bu da aleyhisselâm Efendimizin:

"Öncüler cennete hesapsız girenlerdir. Orta yoldakiler kolay hesap görenlerdir. Nefislerine zulmedenler de mahşer yerinde hapsedilenlerdir. Sonra Allah onları rahmeti ile karşılar” sözünün manasıdır.

Şöyle de denilmiştir: Zâlim kâfirdir, bu da zamir'in kullara gitmesine göredir. Bunun başa alınması zâlimlerin çok olmasındandır, bir de zulüm cahillik manasınadır, nefsin arzularına meyletmek de yaratılış icabıdır. Ortada bulunma ile önce geçme de arizi şeylerdir.

"İşte bu, büyük lütuftur” bu da miras bırakmaya ya da seçmeye yahut önce geçmeye işarettir.

33

O lütuf Adn cennetleridir ki, onlara girerler, orada altından ve inciden bileziklerle süslenirler. Orada elbiseleri ipektir.

 (O lütuf Adn cennetleridir) bu da mübteda ve haberdir, zamir de yukarıdaki üçlere gitmektedir ya da Ellezîne'ye yahut muktesıd'a yahut da sabik'a gitmektedir. Çünkü bu ikisinden maksat cinstir. Cennetü adnin şeklinde tekil olarak da okunmuştur. Zahirin tefsir ettiği gizli bir fiille mensûb olarak cennati adnin de okunmuştur. Ebû Amr meçhul kalıbı ile yüdhaluneha okumuştur. (Süslenecekler) bu da ikinci haberdir ya da mukadder hâl’dir. Yuhlevne de okunmuştur ki, hâliyetil mer'etü deyiminden gelir, ism-i fâili hâliyetündür, kadın süslenmek manasınadır. (Altından ve inciden bileziklerle) birinci min bazı manasınadır, ikincisi de beyan içindir.

"Ve lü'lüin” bu da zehebin lâfzına ma’tûftur yani inci kakmalı altın bilezik demektir.

Ya da altındandır, inci gibi parlaktır demektir. Nâfi' ile Âsım onu esavire'nin mahalline atfederek lü'lüen şeklinde mensûb okumuşlardır, Allah ikisine rahmet etsin.

"Orada elbiseleri ipektir".

34

Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz elbette çok bağışlayıcı, çok karşılık verendir, derler.

"Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun, dediler” akibet korkusundan kaynaklanan endişelerini ya da geçim ve sıkıntılarından doğan endişelerini ya da İblis'in vesvesesinden vesaireden olan endişelerini. Hüzn şeklinde de okunmuştur.

"Rabbimiz elbette çok bağışlayıcıdır” günahkârları "çok karşılık verendir” itaatkârlara.

35

O Allah ki, bizi lütfünden ikamet yurduna kondurdu. Orada bize bir yorgunluk dokunmaz ve orada bize bir usanç dokunmaz.

"O ki, bizi lütfünden ikamet yurduna kondurdu” ihsanından ve nimetinden kondurdu, çünkü onun için zorunluluk yoktur.

"Orada bize bir yorgunluk dokunmaz” bitkinlik "orada bize bir usanç da gelmez” hâlsizlik de gelmez. Çünkü orada mükellefiyet de yoktur iş de yoktur. Yorgunluktan sonra yorgunluğun ardından gelecek şeyi de kaldırması mübalağa içindir.

36

Kâfirler için cehennem ateşi vardır. Onlara hüküm verilmez ki, ölsünler. Orada onun azabından da hafifletilmez, işte biz, bütün küfürde ileri gidenleri böyle cezalandırırız.

"Kâfirler için cehennem ateşi vardır. Onlara hüküm verilmez” ikinci ölümlerine karar verilmez "ki, ölsünler!” rahat etsinler. (Feyemutu) gizli en ile mensûbtur, yukda'ya atfen feyemutune de okunmuştur. Bu da:

"Onlara izin verilmez ki, özür dilesinler” (Mürselat: 36) âyeti gibidir.

"Orada onun azabından da hafifletilmez” bilâkis söndükçe harlandırılır.

"Bunun gibi” bu ceza gibi "bütün küfürde ileri gidenleri böyle cezalandırırız” inkârda ileri gidenleri yahut nankörlükte ileri gidenleri. Ebû Amr meçhul kalıbı ile yücza okumuştur. O zaman küllü naibi fâil olur.

"Yücaza” da okunmuştur.

37

Onlar orada feryat ederler:

"Rabbimiz, bizi çıkar da yaptığımızdan başka iyi şey yapalımderler. Size düşünenin iyice düşüneceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı gelmedi mi? Tadın azâbı. Zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur.

 (Orada feryat ederler) bu da yefteilune veznindedir, surah kökünden gelir ki, seslenmektir. Sonra yüksek sesle yapıldığı için feryat manasında kullanılmıştır.

"Rabbimiz, bizi çıkar da yaptığımızdan başka iyi şey yapalım (derler)". Burada kavl maddesi gizlidir, iyi ameli böyle nitelemeleri yaptıkları iyi olmayan şeye üzülmelerindendir ve onu itiraf etmek içindir. Ve şunu da bildirmektedir ki, çıkmak istemeleri onu telâfi etmek içindir ve onlar eskiden yaptıklarını iyi zannediyorlardı. Şimdi ise öyle olmadığı meydana çıkmıştır.

"Size düşünenin iyice düşüneceği kadar ömür vermedik mi?” bu da Allah'tan cevaptır ve onlar için azarlamadır.

"Düşüneceği kadar” ifadesi her mükellefin düşünüp taşınacak kadar sürdüğü ömrü içine alır. Bunun yirmi ile altmış yaş arası olduğu söylenmiştir. Aleyhis-salâtü ves-selâm Efendimiz: Allahü teâlâ’nın kişiyi mazur gördüğü yaş altmış yıldır, buyurmuştur. (Ve câekümün nezir) kavli "evelem nüammırküm” kavlinin manasına atfedilmiştir, çünkü bu, onaylatmadır ve sanki: Ammernaküm ve câekümmün nezir, buyurmuştur (böylece haber habere atfedilmiş olur). O nezir yani uyarıcı da Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'dir yahut kitaptır. Akıl yahut ak saç veyahut yakınların ölümüdür de denilmiştir.

"Tadın azâbı, zâlimler için hiçbir yardımcı yoktur” azâbı onlardan uzaklaştıracak yardımcı.

38

Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybini bilendir. Çünkü o, göğüslerin sâhibini çok iyi bilendir.

"Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybini bilendir” ona hiçbir şey gizli kalmaz, ona hâlleri de saklı kalmaz.

"Çünkü o, göğüslerin sâhibini çok iyi bilendir” bu da yukarıdakinin gerekçesidir, zira o, göğüslerde saklı olanı bilince, diğer şeyleri daha iyi bilir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1286  H : 685)

 

BEYDÂVÎ TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

ŞÂFİÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç