Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

364

 

025 - FURKÂN SÛRESİ

 

CÜZ :

19

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

56

Seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

57

De ki:

"Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, ancak Rabbine karşı bir yol edinmek isteyen müstesnadır".

58

Ölmeyen gerçek hayat sahibine tevekkül et ve onun hamdi ile tesbih et. O’nun kullarının günahlarından haberdar olması yeter.

"Buna karşılık sizden istemiyorum": Yani Kur’ân’a ve vahyi tebliğe karşı, demektir,

"bir ücret": Bu, onun doğruluğunu tekit etmektedir; çünkü eğer onlardan mal isteseydi, onu suçlarlardı.

"Ancak dilediği kimse hariç": Manası şöyledir: Ancak bir kimse

"Rabbine bir yol dilerse” malını O’nun rızasına harcama gibi, bunu yapar. Sanki şöyle demek istiyor: Sizden kendim için bir şey istemiyorum. Sizin Allah rızası için bir şey harcamak istemeniz hariç. Bundan sonraki kelimelerin tefsiri Al-i İmran: 159, Bakara: 30 ve A’raf: 54'te geçmiştir.

59

O ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı gün(ler)de yarattı, sonra da Arş’e hükümran oldu. Rahman’dır. Bunu bir bilene sor.

"Fes’el bihi habira":

"Bihi”

"anhu” manasınadır. Şair Alkame şöyle demiştir:

Eğer bana kadınlardan sorarsan, şüphesiz ben,

Kadınların hastalıklarını bilirim, ben kadın doktoruyum.

"Bihi"nin he’sinde de üç görüş vardır:

Birincisi: O, Aziz ve celil olan Allah’a râcîdir.

İkincisi: Rahman ismine râcîdir; çünkü onlar: Biz Rahman’ı bilmeyiz, demişlerdi.

Üçüncüsü: Göklerin, yerin ve diğer şeylerin yaratılması gibi zikredilen şeylere râcîdir.

"Habîr” (bilen)de de dört görüş vardır:

Birincisi: O, Cebrâil'dir, bunu da İbn Abbâs demiştir.

İkincisi: O, aziz ve celil olan Allah’tır, mana da: Ben haberdarım, demektir.

Üçüncüsü: O, Kur’ân’dır, bunu da Şimr, demiştir.

Dördüncüsü: Ehl-i kitaptan Müslüman olanlardır, bunu da Ebû Süleyman, demiştir. Bu da onların: Biz Rahman’ı bilmeyiz, demelerine karşılık: Ehl-i kitabın Müslümanlarına sorun, denilmiştir. Çünkü Allahü teâlâ Mûsa’ya Tevrat’ta Rahman ismi ile hitap etti. Buna göre, hitap Peygambere’dir, maksad da ondan başkasıdır.

60

Onlara: "Rahman’a secde edin” denildiği zaman: "Rahman nedir? Bize emrettiğine secde mi edeceğiz?” derler. Bu da onların kaçmalarını artırır.

"Onlara denildiği zaman": Yani Mekke kâfirlerine,

"Rahman’a secde edin; "Rahman nedir?” derler":

Müfessirler şöyle demişlerdir: Onlar: Biz Yemame’nin Rahmanı Müseyleme’den başkasını bilmeyiz, deyip Allah’ın isimlerinden olmasını inkâr ettiler.

"Enescüdü lima te’müruna": Hamze ile Kisâi, ye ile: Lima ye’müruna Muhammed (Muhammed’in dediğine mi secde edeceğiz?). Bu da ret manasına bir istifhamdır ki, manası: Bize secde etmeyi emrettiğin Rahman'a secde etmeyiz, demektir.

"Onların artırdı” Rahman’ı zikretmek

"kaçmalarını": Yani imandan uzaklaşmalarını demektir.

61

Gökte burçlar kılan ve onda bir kandil, bir de nûr saçan ay kılan (Allah) pek yücedir!

"Gökte burçlar kılan ve onda nûr saçan bir ay kılan Allah pek yücedir": Bunu Hicr: 16’de şerh etmiştik. Siraç’tan maksat: Güneştir.

Hamze ile Kisâi, “sîn” in ve ra’nın zammesi ile elifsiz olarak "sürücen” okumuşlardır.

Zeccâc: Güneşi ve büyük yıldızları murat etmiştir, demiştir. Ra’nın sükunu ile "sürçen” okumak da câizdir, rüsl ve rüsül gibi.

Maverdi de şöyle demiştir: Güneşin sıcaklığında yakıcılık da olduğu için onu ısısından dolayı kandil kılmıştır. Ayda bu olmadığı için de onu nûr kılmıştır.

62

O ki, iyice düşünmek isteyen yahut şükretmek isteyen için geceyi ve gündüzü art arda kıldı.

"O ki, geceyi ve gündüzü art arda kıldı":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Her birinin rengi diğerine uymaz, bu beyaz, o ise siyahtır. Bu manayı İbn Abbâs, Dahhâk'tan, İbn Ebi Necih de Mücâhid'ten rivayet etmiş;

Katâde de böyle demiştir.

İkincisi: Onlardan her biri diğerini takip eder, bunu da Amr b. Kays el - Mulai, Mücâhid’ten rivayet etmiş; İbn Zeyd ile dilciler de böyle demişlerdir. Züheyr’in şu beyitini misal getirmişlerdir:

Orada antiloplar (ceylanlar) ve ak geyikler arka arkaya yürürler,

Yavrulan da ağıllarda sıçrarlar.

Hilfetin: Arka arkaya gruplar halinde gelmektir.

"iyice düşünmek isteyen için": Yani onların farklı oluşundan öğüt ve ibret almak isteyen için, demektir. Hamze, şeddesiz zal ve mazmum kâfile

"yezküre” okumuştur. Bu da: Yetezekkerü manasınadır.

"Yahut şükretmek isteyen": Yani bu ikisinde Allah’a şükretmek isteyen için, demektir.

63

Rahman’ın kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde vakarla yürürler ve cahiller onlara hitap ettiği zaman: "Selam!” derler.

"Ve ibadur rahmani yemşune": Ali, Ebû Abdurrahman es - Sülemi ve İbn Semeyfa, ye’nin ref'i, mimin ve şinin fethi ve şinin şeddesi ile

"yümeşşune” okumuşlardır.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir: O kulları kendine nisbet etmesi, onları seçmesinden dolayıdır, meselâ:

"Allah’ın dişi devesi” (A’raf: 73) gibi.

"Hevnen"in manası: Ağır yürümektir. Ahbib habibeke hevnen ma (dostunu aşırı sevme) de öyledir.

Mücâhid de: Vakar ve sükunetle yürürler, demiştir.

"Cahiller onlara hitap ettiği zaman:

"Selam!” derler", yani doğru konuşurlar.

Hasen de: Kimseye karşı cahillik etmezler; kendilerine cahillik edilirse, halim selim davranırlar, demiştir.

Mukâtil de.

"Selamen": Günaha düşmeyecek söz söylerler, demiştir. Bu âyet çoklarına göre muhkemdir (mensuh değil)dir. Bazıları da şöyle iddia etmişlerdir: Bunlar kâfirlere: Bizimle sizin aranızda selamdan başka bir şey yoktur, derler. Sonra bu, kılıç âyetiyle neshedilmiştir.

64

(Onlar) o kimselerdir ki, Rablerine secde ederek ve ayakta durarak gecelerler.

"Vellezine yebitune lirabbihim":

Zeccâc şöyle demiştir: Kim geceye kavuşur da uyusa da uyumasa da: Bate, derler. Bate fülanün kalikan (geceyi endişeyle geçirdi) denir ki, mebiyt: Geceye kavuşmaktır.

65

(Onlar) o kimselerdir ki: "Rabbimiz, cehennem azabını bizden çevir. Şüphesiz onun azabı ayrılmaz” derler.

"Kane garama":

Bunda birbirine yakın beş görüş vardır:

Birincisi: Devamlı, demektir, bunu da Ebû Said, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiştir.

İkincisi: İncitici, demektir, bunu da Dahhâk, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: Israrcıdır, bunu da İbn Saib, demiştir.

İbn Cüreyc de: Ayrılmaz, demiştir.

Dördüncüsü: Helâktir, bunu da Ebû Ubeyde, demiştir.

Beşincisi: Garam lügatte: Şiddetli azap demektir. Şair şöyle demiştir:

Nisar ve Cifar savaşları azap idi,

Hem de şiddetli azap idi.

Bunu da Zeccâc, demiştir.

66

"Şüphesiz o, karargah olarak da ikametgah olarak da ne kötü yerdir!"

"Karargah olarak ne kötüdür!” Yani istikrar ve ikamet yeri olarak, demektir.

67

(Onlar) o kimselerdir ki, harcadıkları zaman israf da etmezler, sıkmazlar da. Bunun arasında ortalama olur.

"Vellezine iza enfeku lem yüsrifu ve lem yaktüru": İbn Kesir ile Ebû Amr, meftuh ye ve meksur te ile

"yaktiru” okumuşlardır. Âsım, Hamze ve Kisâi de, meftuh ye ve mazmum te ile

"yaktüru” okumuşlardır. Nâfi ile İbn Âmir de, mazmum ye ve meksur te ile

"yuktiru” okumuşlardır.

Kelâmın manasında da iki görüş vardır:

Birincisi: İsraf, harcamada haddi aşmak, iktar da: Lüzumlu şeyde kusur etmektir. Hazret-i Ömer b. Hattab’ın şu sözü de bunu gösterir: Bir insanın her istediğini yemesi israf olarak yeter.

İkincisi: İsraf, az da olsa Allah’a isyan hususunda harcamaktır, iktar da: Allah’ın hakkını vermemektir. Bunu İbn Abbâs, Mücâhid, Katâde, İbn Cüreyc ve diğerleri demişlerdir.

"Oldu": Yani harcama,

"bunun arasında": Yani israf ile tutuculuk arasında,

"ortalama": Yani adil ve mutedil oldu, demektir. Sa’leb: Kavam, kafin fethi ile: Doğru ve adil demektir, kafin kesri ile de: Bir şeyin devam ve istikrarını sağlayan şey demektir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç