56
Seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
57
De ki:
"Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, ancak
Rabbine karşı bir yol edinmek isteyen müstesnadır".
58
Ölmeyen gerçek hayat sahibine tevekkül et ve onun
hamdi ile
tesbih et. O’nun kullarının günahlarından haberdar olması yeter.
"Buna karşılık sizden istemiyorum": Yani
Kur’ân’a ve vahyi tebliğe karşı, demektir,
"bir ücret": Bu, onun doğruluğunu tekit
etmektedir; çünkü eğer onlardan mal isteseydi, onu suçlarlardı.
"Ancak dilediği kimse hariç": Manası
şöyledir: Ancak bir kimse
"Rabbine bir yol dilerse” malını O’nun
rızasına harcama gibi, bunu yapar. Sanki şöyle
demek istiyor: Sizden kendim için bir şey istemiyorum. Sizin Allah rızası için
bir şey harcamak istemeniz hariç. Bundan sonraki kelimelerin tefsiri Al-i İmran:
159, Bakara: 30 ve A’raf: 54'te geçmiştir.
59
O ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı
gün(ler)de yarattı, sonra da Arş’e hükümran oldu. Rahman’dır. Bunu bir bilene
sor.
"Fes’el bihi habira":
"Bihi”
"anhu”
manasınadır. Şair Alkame şöyle demiştir:
Eğer bana kadınlardan sorarsan, şüphesiz ben,
Kadınların hastalıklarını bilirim, ben kadın
doktoruyum.
"Bihi"nin he’sinde de üç görüş vardır:
Birincisi: O, Aziz ve celil olan Allah’a
râcîdir.
İkincisi: Rahman ismine râcîdir; çünkü
onlar: Biz Rahman’ı bilmeyiz, demişlerdi.
Üçüncüsü: Göklerin, yerin ve diğer şeylerin
yaratılması gibi zikredilen şeylere râcîdir.
"Habîr” (bilen)de de dört görüş vardır:
Birincisi: O,
Cebrâil'dir, bunu da İbn Abbâs
demiştir.
İkincisi: O, aziz ve celil olan Allah’tır,
mana da: Ben haberdarım, demektir.
Üçüncüsü: O, Kur’ân’dır, bunu da Şimr,
demiştir.
Dördüncüsü: Ehl-i kitaptan Müslüman
olanlardır, bunu da Ebû Süleyman, demiştir.
Bu da onların: Biz Rahman’ı bilmeyiz, demelerine karşılık: Ehl-i kitabın
Müslümanlarına sorun, denilmiştir. Çünkü Allahü teâlâ Mûsa’ya Tevrat’ta Rahman
ismi ile hitap etti. Buna göre, hitap
Peygambere’dir, maksad da ondan
başkasıdır.
60
Onlara: "Rahman’a secde edin” denildiği zaman: "Rahman
nedir? Bize emrettiğine secde mi edeceğiz?” derler. Bu da onların kaçmalarını
artırır.
"Onlara denildiği zaman": Yani Mekke
kâfirlerine,
"Rahman’a secde edin; "Rahman nedir?” derler":
Müfessirler
şöyle demişlerdir: Onlar: Biz Yemame’nin Rahmanı Müseyleme’den başkasını
bilmeyiz, deyip Allah’ın isimlerinden olmasını inkâr ettiler.
"Enescüdü lima te’müruna":
Hamze ile
Kisâi, ye ile:
Lima ye’müruna Muhammed (Muhammed’in dediğine mi secde edeceğiz?). Bu da ret
manasına bir istifhamdır ki, manası: Bize secde etmeyi emrettiğin Rahman'a secde
etmeyiz, demektir.
"Onların artırdı” Rahman’ı zikretmek
"kaçmalarını": Yani imandan uzaklaşmalarını
demektir.
61
Gökte burçlar kılan ve onda bir kandil, bir de nûr
saçan ay kılan (Allah) pek yücedir!
"Gökte burçlar kılan ve onda nûr saçan bir ay kılan
Allah pek yücedir": Bunu Hicr: 16’de şerh etmiştik. Siraç’tan maksat:
Güneştir.
Hamze ile
Kisâi, “sîn” in ve ra’nın zammesi
ile elifsiz olarak "sürücen” okumuşlardır.
Zeccâc: Güneşi ve büyük yıldızları murat
etmiştir, demiştir. Ra’nın sükunu ile "sürçen”
okumak da câizdir, rüsl ve rüsül gibi.
Maverdi de şöyle
demiştir: Güneşin sıcaklığında yakıcılık da olduğu için onu ısısından dolayı
kandil kılmıştır. Ayda bu olmadığı için de onu nûr kılmıştır.
62
O ki, iyice düşünmek isteyen yahut şükretmek isteyen
için geceyi ve gündüzü art arda kıldı.
"O ki, geceyi ve gündüzü art arda kıldı":
Bunda da
iki görüş vardır:
Birincisi: Her birinin rengi diğerine
uymaz, bu beyaz, o ise siyahtır. Bu manayı İbn Abbâs,
Dahhâk'tan, İbn Ebi Necih de
Mücâhid'ten rivayet etmiş;
Katâde de böyle demiştir.
İkincisi: Onlardan her biri diğerini takip
eder, bunu da Amr b. Kays el - Mulai, Mücâhid’ten
rivayet etmiş; İbn Zeyd
ile dilciler de böyle demişlerdir. Züheyr’in
şu beyitini misal getirmişlerdir:
Orada antiloplar (ceylanlar) ve ak geyikler arka
arkaya yürürler,
Yavrulan da ağıllarda sıçrarlar.
Hilfetin: Arka
arkaya gruplar halinde gelmektir.
"iyice düşünmek isteyen için": Yani onların
farklı oluşundan öğüt ve ibret almak isteyen için, demektir.
Hamze, şeddesiz zal ve mazmum kâfile
"yezküre”
okumuştur. Bu da: Yetezekkerü manasınadır.
"Yahut şükretmek isteyen": Yani bu ikisinde
Allah’a şükretmek isteyen için, demektir.
63
Rahman’ın kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde vakarla
yürürler ve cahiller onlara hitap ettiği zaman: "Selam!” derler.
"Ve ibadur rahmani yemşune":
Ali, Ebû Abdurrahman es - Sülemi ve İbn
Semeyfa, ye’nin ref'i, mimin ve şinin fethi ve şinin şeddesi
ile
"yümeşşune”
okumuşlardır.
İbn Kuteybe de
şöyle demiştir: O kulları kendine nisbet etmesi, onları seçmesinden
dolayıdır, meselâ:
"Allah’ın dişi devesi” (A’raf: 73) gibi.
"Hevnen"in
manası: Ağır yürümektir. Ahbib habibeke hevnen ma (dostunu aşırı sevme) de
öyledir.
Mücâhid de: Vakar ve sükunetle yürürler,
demiştir.
"Cahiller onlara hitap ettiği zaman:
"Selam!” derler", yani doğru konuşurlar.
Hasen de: Kimseye karşı cahillik etmezler;
kendilerine cahillik edilirse, halim selim davranırlar, demiştir.
Mukâtil de.
"Selamen": Günaha düşmeyecek söz söylerler,
demiştir. Bu âyet çoklarına göre muhkemdir (mensuh değil)dir. Bazıları da
şöyle iddia etmişlerdir: Bunlar kâfirlere:
Bizimle sizin aranızda selamdan başka bir şey yoktur, derler. Sonra bu, kılıç
âyetiyle neshedilmiştir.
64
(Onlar) o kimselerdir ki, Rablerine secde ederek ve
ayakta durarak gecelerler.
"Vellezine yebitune lirabbihim":
Zeccâc şöyle
demiştir: Kim geceye kavuşur da uyusa da uyumasa da: Bate, derler. Bate fülanün
kalikan (geceyi endişeyle geçirdi) denir ki, mebiyt: Geceye kavuşmaktır.
65
(Onlar) o kimselerdir ki: "Rabbimiz, cehennem azabını
bizden çevir. Şüphesiz onun azabı ayrılmaz” derler.
"Kane garama":
Bunda
birbirine yakın beş görüş vardır:
Birincisi: Devamlı, demektir, bunu da Ebû
Said, Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet
etmiştir.
İkincisi: İncitici, demektir, bunu da
Dahhâk, İbn Abbâs’tan
rivayet etmiştir.
Üçüncüsü: Israrcıdır, bunu da
İbn Saib, demiştir.
İbn Cüreyc de: Ayrılmaz, demiştir.
Dördüncüsü: Helâktir, bunu da
Ebû Ubeyde, demiştir.
Beşincisi: Garam lügatte: Şiddetli azap
demektir. Şair şöyle demiştir:
Nisar ve Cifar savaşları azap idi,
Hem de şiddetli azap idi.
Bunu da
Zeccâc, demiştir.
66
"Şüphesiz o, karargah olarak da ikametgah olarak da ne
kötü yerdir!"
"Karargah olarak ne kötüdür!” Yani istikrar
ve ikamet yeri olarak, demektir.
67
(Onlar) o kimselerdir ki, harcadıkları zaman israf da
etmezler, sıkmazlar da. Bunun arasında ortalama olur.
"Vellezine iza enfeku lem yüsrifu ve lem yaktüru":
İbn Kesir ile
Ebû Amr, meftuh ye ve meksur te
ile
"yaktiru”
okumuşlardır. Âsım,
Hamze ve Kisâi
de, meftuh ye ve mazmum te ile
"yaktüru”
okumuşlardır. Nâfi
ile İbn Âmir de, mazmum ye ve meksur
te ile
"yuktiru”
okumuşlardır.
Kelâmın
manasında da iki görüş vardır:
Birincisi: İsraf, harcamada haddi aşmak,
iktar da: Lüzumlu şeyde kusur etmektir. Hazret-i
Ömer b. Hattab’ın şu sözü de bunu gösterir: Bir insanın her istediğini
yemesi israf olarak yeter.
İkincisi: İsraf, az da olsa Allah’a isyan
hususunda harcamaktır, iktar da: Allah’ın hakkını vermemektir. Bunu
İbn Abbâs,
Mücâhid, Katâde,
İbn Cüreyc ve diğerleri demişlerdir.
"Oldu": Yani harcama,
"bunun arasında": Yani israf
ile tutuculuk arasında,
"ortalama": Yani adil ve mutedil oldu,
demektir. Sa’leb: Kavam, kafin fethi
ile: Doğru ve adil demektir, kafin kesri
ile de: Bir şeyin devam ve istikrarını
sağlayan şey demektir.
|