Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

352

 

024 - NÛR SÛRESİ

 

CÜZ :

18

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

28

Orada o evlerde, girmeye izin verebilecek birini veya evde

kimseyi bulamazsanız, izin vermeye yetkili biri tarafından

size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Sabredin. Çünkü başkasının mülkünde izinsiz tasarrufta bulunmak haramdır.

Eğer size: Geri dönün!' denilirse, hemen dönün. İnsanların kapılarında durmayın. Yani, ev halkı tarafından geri dönmeniz istenirse dönün; izin istemeyi sürdürerek direnmeyin. Nitekim bu davranış, insanların kalblerinde hoşnutsuzluk doğurur ve kişiliği rencide eder.

Çünkü bu, yani geri dönmeniz

sizin için, densizlik ve şahsiyetsizlik damgasını yemekten

daha temiz bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir. Allah, sizi sorumlu tuttuğu işlerden hangisini yapıp hangisini terkettiğinizi bilir ve ona göre size muamele eder.

29

içinde kendinize ait bir şeylerin bulunduğu oturulmayan evlere izin istemeden

girmenizde herhangi bir sakınca yani günah

yoktur. Belli kişilerin ikametine tahsis edilmeyen yerler genele ait yerlerdir. Bu sebeple insanların yararlanmak zorunda kaldıkları ribatlar, hanlar, mağazalar, hamamlar ve benzeri yerler, izin alınmadan girilebilecek yerlerdir. Çünkü bu yerler, bütün insanların yararlanabilmeleri için hazırlanmıştır. Nitekim sıcak ve soğuktan korunmak, malzeme ve eşya koymak, alış veriş yapmak ve yıkanmak gibi ev haline uygun diğer şeylerden istifade etmek hakkı vardır. Bu sebeple, söz konusu yerlere izin alınmadan girmek günah değildir.

Allah, sizin açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir. Bu ifade, bahis konusu edilen yerlerden birine, bozgunculuk etmek veya bazı mahrem sırlar elde etmek, için girene bir tehdit unsuru niteliği taşımaktadır.

Rivayete göre Hazret-i Ömer İbn Mes'ûd'la gece teftişinde bulunuyordu. Bu teftişlerin birinde bir kapı aralığından bakmış ve içeride, önünde şarap bulunan ve şarkıcı bir kadının da kendisine şarkı söylemekte olduğu bir ihtiyar görmüş. Bunun üzerine Hazret-i Ömer, kapı üstünden içeriye girmiş, ihtiyara hitaben: ”Senin gibi yaşlı birinin bu durumda olması doğru mudur?" diye sormuş. İhtiyar kalkıp: ”Ey mü'minler em iri! Müsade buyur, söyleyeceklerim var," demiş. Hazret-i Ömer de: ”Söyle," demiş. Bunun üzerine ihtiyar: ”Ben bir konuda Allah'a itaasizlik etmişsem sen üç konuda itaatsizlik ettin" dedi. Hazret-i Ömer: ”Onlar nedir?" deyince, ihtiyar: ”Allahü teâlâ: '...Birbirinizin kusurlarını araştırmayın...' (Hucûrât: 12) buyruğuyla kusur aramayı yasakladığı halde, kusur aradın. Yine Allah; '...Evlere kapılarından girin...' (Bakara: 189) buyurduğu halde, sen üstten girdin. Öte yandan Allah: 'Kendi evinizden başka evlere, izin almadan ve halkına selâm vermeden girmeyin...' (Nur: 27) buyurmasına rağmen eve izinsiz girdin" demiş. Hazret-i Ömer: ”Doğru söyledin. Beni bağışlar mısın?" demiş. Yaşlı adam: ”Seni Allah bağışlasın" cevabını verdikten sonra Hazret-i Ömer’in, Yüce Allah'ın emirleri karşısında kendisinden af dilemesi üzerine etkilenmiş ve tevbe etmiş. Bunun üzerine Hazret-i Ömer de ağlayarak: ”Allah bağışlamazsa, vay Ömer’in haline" demiştir.

30

Ey Rasülüm Muhammed!

Mü'min erkeklere, gözlerini harama

dikmemelerini, ırzlarını da helâl olmayan şeylerden

korumalarını söyle. Çünkü bu, göz dikmeme ve koruma

kendileri için şüphe kirinden

daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. O'na hiçbir şey gizli kalmaz. Bu sebeple onlar, her halükârda O'ndan korksunlar.

"Ğaddu": Görmeye mani olacak şekilde göz kapaklarını kapamaktır.

Rivayete göre Hazret-i İsa: ”Bakıştan sakının. Çünkü bakış, kalbte şehveti yeşertir" demiştir.

Hadis-i Şerifte de şöyle buyurulmuştur: ”Bana, kendinizle ilgili altı şeyi garantileyin ki, hen de size cenneti garanti edeyim: Konuştuğunuz zaman doğru konuşun. Söz verdiğiniz zaman sözünüzü yerine getirin. Size bir şey emanet edilince onu yerine getirin. Namusunuzu koruyun. Gözlerinizi harama dikmeyin ve ellerinizi kötülüklerden uzak tutun. ”

31

Mü'min kadınlara da şöyle: Gözlerini sakınsınlar. Bakmaları helâl olmayan erkeğe bakmasınlar. Bakmanın haram olduğu yerler de Ebû Hanife ve Ahmed b. Hanbel'e göre avret yeri sayılan yerlerdir. Şafiî mezhebinin tercih edilen görüşüne göre erkek kadına bakamadığı gibi, kadın da erkeğe bakamaz.

Zinadan korunarak veya örtünerek

namus ve iffetlerini korusunlar...

Mezhep imamları arasında avret (örtünmesi gereken) yerlerinin örtülmesinin farz olduğu konusunda herhangi bir görüş ayrılığı söz konusu değildir. Ancak avret yerinin vücudun hangi bölgeleri olduğu konusunda farklı görüşler ileriye sürülmüştür. Nitekim Ebû Hanife'ye göre erkeğin avret mahalli, göbeğinden diz kapağının altına kadar olan kısımdır. Hür olan her kadının ise, yüzü ve elleri dışında her yeri avret mahalli sayılmıştır. Yine Ebû Hanife'nin sahih olan görüşüne göre, kadının ayaklan, namazın dışında avret mahallidir, namazda değildir.

Diğer taraftan İmam Malik: ”Erkeğin avret mahalli, ön ve arkası ile baldırları; kadının ise, yüzü ve elleri dışında her yeridir" demiştir.

İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel ise: ”Erkeğin avret mahalli, göbekle diz kapağı arasıdır. Diz kapağı avret mahalli değildir ve hür kadının her yeri avret mahallidir" demişlerdir.

Âyet-i kerimede, öncelikle gözün sakınılması emredilmiştir. Çünkü bakış, zinanın aracı ve fesatın öncüsüdür. Yani Allah, bakış tehlikesinin büyüklüğüne dikkat çekmek için, harama bakmanın yasaklanışıyla namusu korumayı bir arada zikretmiştir. Nitekim bakış, fiiliyata geçmeye davet eder. Bu sebeple hadis-i şerifte: ”Bakış, Iblis’in oklarından bir oktur"(n) buyrulmuştur. Ayrıca bu konuda şöyle denmiştir: ”Harama göz diken felâkete sürüklenir."

Görünen kısımları hariç olmak üzere, zinetlerini, zinetlerinin takılacağı mahal şöyle dursun zinetlerini bile

teşhir etmesinler. ”Zinet": Kadının süs olarak kullandığı eşya, sürme, elbise ve allıktır. Bunların bir kısmı, yüzük, sürme ve allık gibi zilletlerdir ki, şehvetten emin olmak şartıyla bunları yabancı erkeklere göstermenin bir sakıncası yoktur. Diğerleri ise bilezik, gerdanlık ve küpe gibi gözükmeyen zilletlerdir. Bunları, âyet-i kerimede belirtilen kişilerin dışında başka kimselere göstermek helâl değildir.

Başörtülerini, yakalarının üzerine kadar örtsünler. ”Humur": Kadının başını örttüğü şey (baş örtüsü) demek olan ”hımâr" kelimesinin çoğuludur. Bu nitelikte olmayan baş örtüsü sayılmaz. ”Cüyûb" ise: Başın girmesi için kesilen yer (yaka) demek olan ”ceyb" kelimesinin çoğuludur. Buna göre âyetin anlamı şöyledir:

Saçlarını, küpelerini ve boyunlarını yabancılara karşı örtmek üzere başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Bu ifade, kadının göğsü ile boynunun avret mahalli olduğunun bir kanıtıdır. Bu sebeple, yabancı birinin bu yerlere bakması caiz değildir.

Zilletlerini göstermesinler. Buradaki zilletlerden maksat, bilezik, ayak bileziği, gerdanlık, küpe ve benzeri gözükmeyen zinetlerdir. Nitekim Ebu'l-Leys şöyle demiştir: ”Göğüs, bacak ve baş gibi zinet mahallerini göstermesinler. Çünkü göğüs, gerdanlığın yeri; bacak, ayak bileziklerinin takıldığı yer; kol, bilezik takma yeri ve baş da taç takma mahallidir. Dolayısıyle Allah, zineti zikretmiş ve fakat bundan zinet mahallerini kastetmiştir.

Ancak kocalarına... Yani, zilletlerini kocalarına gösterebilirler. Çünkü zinetle hedeflenen asıl kimseler onlardır. Nitekim kocalar, hanımlarının her tarafına bakabilecekleri gibi, zinet yerlerine de elbette bakabilirler. Âyette geçen ”buûle"“ba'l" kelimesinin çoğuludur. Eşlerden erkek olanına denir.

Babalarına... Dede de baba hükmündedir.

Kocalarının babalarına, kendi oğullarına, kocalarının oğullarına, erkek kardeşlerine, erkek kardeşlerinin oğullarına, kız kardeşlerinin oğullarına... Âyet-i kerimede belirtilen gruplarla, söz konusu kadınlar arasındaki yakınlık dolayısıyla, çoğu kez zarurî olarak bir arada bulunurlar. Aralarında bir fitnenin ortaya çıkma ihtimali son derece azdır. Çünkü akrabalık, insan tabiatında cinsi ilişki nefretini uyandırır. Bu sebeple o erkekler, kendilerine bu derece yakın olan kadınların hizmetleri esnasında görünen zilletlerine bakabilirler.

Şafiîlere göre ise söz konusu erkeklerin, göbekle diz kapağı arası hariç olmak üzere, gözükmeyen (batini) zinete bakmaları caizdir. Kadının kocası ise, hanımının göbekle diz kapağı arasındaki kısma da bakabilir.

Kendi kadınlarına... Bunlar, hür Müslüman kadınlardan bizzat kendileriyle sohbet eden veya hizmet eden kadınlardır. Çünkü kâfir kadınlar, mü'min hanımların özelliklerini erkeklere tanıtmada sakınca görmezler. Bu sebeple âyet-i kerimedeki kadınlardan maksat, kendi dinlerinden olan kadınlardır. Nitekim selef müfesirlerin görüşü bu doğrultudadır.

Konuyla ilgili olarak Fahruddin Razî şöyle demiştir: ”Selefin sözü müstehab olmak şeklinde yorumlanmış, fakat tercih edilen görüşe göre 'Kadınlarından maksat, bütün kadınlardır."

Fakir (müellif) ise şöyle der: ”Geçerli sayılan tefsirlerin çoğu selefin bu sözüyle doludur. Nitekim selef, Yahudi, Hristiyan, mecusî ve putperest kadını yabancı erkek hükmüne koyarak, Müslüman kadının bunlar yanında vücudunu açmasını menetmişlerdir. Bu yasaklamanın önemli iki sebebi vardır. Birincisi, her şeyden önce aralarında din farkı bulunmaktadır. Çünkü imanla küfür, onları birbirinden ayırmıştır. İkincisi de, Müslüman olmayan kadının, imandan mahrum olduğu için, güven telkin etmemesidir. Bu sebeple namuslu kadın, fâsık kadından, onunla dostluk kurmaktan ve yanında soyunmaktan kaçınmalıdır."

Öte yandan Hazret-i Ömer, Ebû Ubeyde'ye bir mektup yazarak, Yahudi ve Hristiyan kadınların Müslüman kadınlarla birlikte hamama girmelerine engel olmasını istemiştir.

Ellerinin altında bulunanlara, cariyelere...Kadının sahip olduğu köleyse, kendisine yabancı erkek hükmündedir. Bu köle, ister iğdiş edilmiş olsun, ister cinsî temas gücü bulunsun, aynıdır. Nitekim Ebû Hanife'nin görüşü olduğu gibi çoğu âlimlerin görüşü de bu doğrultudadır. Bu sebeple, kadının o köle ile hacca gitmesi veya yolculuğa çıkması caiz değildir. Fakat kölesi, kendisini şehvetten emin hissettiği zaman ona bakması caizdir.

Erkeklerden kadınlara karşı cinsî güçten düşmüş hizmetçilere...

Ev halkından sayılan yani evlere girip çıkan erkeklerden, kadınlara ihtiyaç duymayacak kadar yaşlı olan veya cinsel güçleri ve şehvet duyguları yok edilen erkeklerdir. Cinsel gücü olmayanlardan biri, ”muhannes" diye tanımlanıp kadın gibi davranan ve kadınlara karşı şehvet duymayan kimsedir. Ancak mecbûb ve hasî hakkında ihtilâf söz konusudur. Mecbûb, erkeklik organı ile yumurtaları kesilen; hasî de, sadece yumurtaları alınan, yani iğdiş edilen kişi demektir. Tercih edilen görüşe göre kadına bakmanın harami ığı konusunda iğdiş edilen, erkeklik uzvu kesilen ve cinsel temasa gücü olmayan erkekler, diğer erkekler gibidirler. Çünkü onlar, organları cinsel ilişkiye uygun olmasa da bu ilişkiyi arzu ederler.

Yahut henüz kadınların gizli kadınlık özelliklerinin farkında olmayan, henüz şehvet duyacak seviyeye ermeyen

çocuklara gösterebilirler... Çocuk, cins ismi olması dolayısıyla çoğul hükmündedir. Vasfı zikredilerek bununla yetinilnıiştir. Aynı şekilde ”düşman" da cins ismidir ve çoğul yerinde kullanılmıştır. Allahu teâlâ'nın: ”Şüphesiz onlar benim düşmanımdır..." (Şuarâ: 77) sözü buna örnektir.

Ragıb İsfahanı Müfredatında şöyle demektedir: ”Tifl" körpe sayılan çocuğa verilen addır. Tufeyli de, davetten davete koşuşan, asalak demektir."

Avret, insanın ön ve arka mahallelidir. Bu yerlerin gözükmesi veya onlara bakılması kötü görülmüş, dolayısiyle bu isimle adlandırılmıştır. ”Avret" kelimesi; noksanlık, kusur ve çirkin demek olan avr kelimesinden türemiştir.

Tek gözün kör olması ifadesinde yine bu kelime kullanılmaktadır.

Görülmemesi için

gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar... Yani, ayağa takılan bileziklere sahip olduklarının anlaşılması için, ses çıkaracak şekilde ayaklarım yere vurmasınlar. Çünkü bu hareket, erkeklerin onlara meyletmesine sebep olduğu gibi, onların da erkeklere meyletme arzularının olduğunu akla getirir. Öte yandan, bu bileziklerin sesini yabancı erkeklere duyurmak haram olunca, kadınların, aynı erkeklerin duyabilecekleri şekilde seslerini yükseltmeleri, öncelikle haram olur. Çünkü, onların sesi, fitneye bileziklerinin sesinden daha yakındır. Bu sebeple, ezanda sesin yükseltilmesi gerektiği için, kadınların ezan okuması mekruh sayılmıştır.

Ey mü'minler! Hep birlikte Allah'a tevbe ediniz. Çünkü herbiriniz, nerdeyse Allah'ın emri ve nehyi karşısında hatadan ve özellikle cinsel arzulardan uzak kalamayacaktır.

Bu âyet, günahın kulun imanını yok etmediğine delil teşkil etmektedir. Nitekim Allahu teâlâ, günahlardan dolayı tevbe edilmesini emrederek ”Ey mü'minler!" diye seslenmiştir.

Ki kurtuluşa eresiniz, ve böylece dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşursunuz.

Yüce Allah, bütün mü'minlere tevbe edip af dilemelerini emretmiştir. Çünkü zayıf kul, Allah'ın emirlerini gözetmeye çaba harcasa bile hata edebilir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1725  H : 1137)

 

RÛHU'L-BEYÂN TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

HANEFÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç