Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

349

 

024 - NÛR SÛRESİ

 

CÜZ :

18

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

NUR SÛRESİ

Nur Sûresi Medine'de nazil olmuştur ve altmış dört âyettir.

Bu Sûre-i Celile'de, içtimai hayatımızın temelini teşkil eden aile hayatının esaslan ve kadın erkek münasebetleri beyan ediliyor. İnsanoğlunun içine düşeceği en büyük tehlikelereden biri olan gayr-ı meşru ilişkilere ve onlara verilecek cezalara yer veriliyor.

Zina eden erkek ve kadına verilecek ceza ile iffetli kadınlara zina iftirasında bulunanlara tatbik edilecek ceza beyan ediliyor. Hanımlarına zina suçunu isnad edip te bunu ispat edemeyenlerin durumu açıklanıyor.

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) validemize yapılan iftira hadisesi ve bizzat Kur’an’ı Kerim âyetleriyle temize çıkarılması açıklanıyor.

Günlük hayatımızda karşılıklı ziyaret münasebetlerimiz ve ziyaret etmek istediğimiz çeşitli yerlere nasıl gireceğimizin esaslan belirtiliyor.

Mahremiyet meselesinin esaslarını vaz eden Sûre-i Celile, hangi kadınların hangi erkeklere mahrem olduklarını, hangi kadınların, erkeklerden kimlere karşı örtülü olmak zorunda olduklarını, kimlerin yanında, belli ölçüleri muhafaza etmek kaydıyla örtünme zorunda olmadıklarını beyan ediyor.

Sûre-i celilede bundan sonra, evlilik müessesesinin ehemmiyetine temas ediliyor ve evlenme çağına gelen kız ve erkek evlatlarla, mü’minlerin emir ve idareleri altında bulunup ta evlenme çağına gelen bekârların evlendirilmeleri emrediliyor.

İman eden ve salih amel işleyenlerin mükâfatlandırılacakları, İnkârcıların ise yaptıklarının karşılığını görecekleri tekraren beyan edildikten sonra, Allahü teâlâ'nın, bulutlan sevkederek biz insanlara rahmet gönderdiği ve gökten indirilen su ile canlılara hayat verdiği beyan ediliyor.

Yine günlük hayatımızda her an karşılaştığımız, hayatımızla iç içe olan meselelerden bahisle, çocukların, günün hangi saatlerinde anne ve babalarının odalarıma giremeyecekleri, hangi zamanlarda ise izin alarak girebilecekleri açıklanıyor.

Sûre-i Celile, daha birçok meseleye temas ettikten sonra Mü’minlerin vasıflarını beyan ederek sona eriyor.

İçtimaî hayatımız için ölümsüz esaslar vaz eden Sûre-i celilede bulunan âyetlerin işte teker teker ve etraflıca izahı...

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

1

Bu, indirdiğimiz ve hükümlerini üzerinize farz kıldığımız bir suredir. Biz onda düşünüp öğüt alasınız diye apaçık âyetler indirdik.

Bu âyet-i kerime’de iki kıraat şekli vardır. Bunlardan birine göre âyetin mânâsı, mealde izah edildiği gibidir. İkinci kıraat şekline göre ise şöyledir: "Bu indirdiğimiz ve içinde hükümleri açıkladığımız bir suredir. Biz bu Surede hakkı gösteren apaçık âyetler indirdik ki düşünüp ibret ve öğüt alasınız ve bu surenin Allah katından geldiğini anlayasınız.

Burada açıklandığı ifade edilen hükümler, helaller, haramlar, emirler, yasaklar ve cezalar gibi hükümlerdir.

2

Zina eden kadın ve erkeğin her birerine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, Allah'ın dinini tatbik hususunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk ta onların cezalarına şahit olsun.

Bu âyet-i kerime, zina yapan erkek veya kadının bu dünyadaki cezasının ne olduğunu beyan etmektedir.

Zina yapan kimse ya evli olur veya bekâr. Bekar olarak zina yapan erkek veya kadının cezası burada zikredilmiştir. O da yüz değnek vurmaktır. Hanefi dışındaki diğer mezheplere göre, bekâr olarak zina yapan kimseye yüz değnek vurmakla, birlikte bir yıl da sürgün cezası verilir. Hanefiler ise sürgün etme cezasının Halifenin takdirine bırakıldığını söylemişlerdir.

Zina yapan kimse evli ise recmedilir. Yani taşlanarak öldürülür. Bu ceza, Resûlüllah'ın, fiilen uygulaması ile sabittir.

Ebû Hureyre ve Zeyd b. Halit (radıyallahü anhüm) diyorlar ki:

"Biz, Resûlüllah'ın yanında bulunuyorduk. Orada bulunan bir adam ayağa kalkıp "Allah hakkı için sana soruyorum. Aramızda mutlaka Allah'ın kitabıyla hüküm ver," dedi. Bunun üzerine, hakkında şikâyetçi olduğu adam ayağa kalktı. Bu adam, şikâyetçi olandan daha anlayışlıydı. Ve şöyle dedi: "Aramızda Allah'ın kitabıyla hükmet. Bana da izin ver meseleyi anlatayım." Resûlüllah "Anlat" dedi. Adam şunları söyledi: "Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi. Bunun karısıyla zina etti. Ben buna yüz koyun bir de hizmetçi fidye vererek oğlumu kurlardım. Sonra ilim adamlarına sordum. Bana, oğluma yüz sopa vurulması ve bir yıl da sürgün edilmesi, bunun karısının ise recmedilmesi gerektiğini söylediler." Bunu üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, ben, sizin aranızda yüce Allah'ın kitabıyla hüküm vereceğim. Yüz koyun ve hizmetçi sana geri verilecektir. Oğluna yüz sopa vurulması bir yıl da sürgün edilmesi gerekir." (Resûlüllah, Ensar'dan birisine seslenerek) "Ey Üneys, bu adamın karısına git. Eğer itiraf ederse onu recmet?" dedi.

Üneys kadına gitti. Kadın itiraf etti. Üneys de onu recmetti. Buhari.K.el-Hudud, bab: 30 K. es-Sulh, Bab: 5, K.el-Eyman, bab: 5 Müslim, K. el-Hudud, bab: 25, Hadis No: 1697,1698/Ebû Davud, K.el-Hudud, bab: 25 Hadis No: 4445/Tirmizi, K. el-Hudud, bab; 8, Hadis No: 1433

Ebû Hureyre (radıyallahü anh) diyor ki:

"Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescitte iken ona bir adam getirildi. (Diğer Rivâyetlerde bildirildiğine göre bu adamın ismi Mâiz b. Mâlik el-Eslemî'dir.) O kişi Resûlüllah'a seslenerek ve kendisini kastederek: "Ey Allah'ın Resulü, ben zina ettim." dedi. Resûlüllah bundan yüzünü çevirdi. Adam, Resûlüllah'ın yüzünü çevirdiği tarafa geçti ve tekrar: "Ey Allah'ın Resulü, ben zina ettim." dedi. Resûlüllah yine ondan yüzünü çevirdi. Adam tekrar Resûlüllah'ın yüzünü çevirdiği tarafa geçti. Bu kişi zina ettiğine dair dört defa itirafta bulununca Resûlüllah onu çağırdı ve ona şöyle dedi: "Sen deli misin?" Adam: "Hayır ey Allah'ın Resulü" dedi. Resûlüllah "Evli misin?" diye sordu. Adam da: "Evet, ey Allah'ın Resulü." dedi. Bunun üzerine Resûlüllah: "Alın bunu götürün ve recmedin." dedi. Cabir diyor ki: "Ben onu recmedenlerden biriydim. Biz onu namazgahta recmettik. Taşlar onu acıtınca kaçtı. Biz ona "Harre" denilen yerde kavuştuk ve onu recmettik. Buhari, K.el-Hudud, bab: 29/Müslim, K.el-Hudud,Bab: 16, Hadis No 1691 Ebû Davud, K. el-Hudud,K.el-Hudud, bab: 24 Hadis No 4419

Hazret-i Büreyde diyor ki:

"Cüheyne kabilesinin "Gâmid" kolundan bir kadın Resûlüllah’a'a geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü ben zina ettim beni temizle." dedi. Resûlüllah onu geri çevirdi. Ertesi gün kadın tekrar geldi ve "Ey Allah'ın Resulü beni niçin geri çevirdin? Belki de beni, Mâiz'i geri çevirdiğin gibi çeviriyorsun. Allah'a yemin olsun ki ben hamileyim." dedi. Resûlüllah: "Eğer mutlaka ısrar ediyorsan çocuğu doğuruncaya kadar git." dedi. Kadın çocuğu doğurdu ve onu bir parça beze sararak Resûlüllah'a geldi." İşte bu, onu doğurdum." dedi. Resûlüllah "Git onu, sütten kesilinceye kadar emzir." dedi. Kadın çocuğu sütten kesince, çocuğun elinde bir ekmek parçası bulunduğu halde Resûlüllah'a geldi ve "Ey Allah'ın Resulü, işte bu, sütten kestim. Artık yemek yer oldu." dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğu Müslümanlardan birine teslim etti. Kadın için, göğsüne kadar gömüleceği bir çukur kazılmasını emretti ve insanlara onu recmetmelerini söyledi. İnsanlar da onu recmettiler. Halid b. Velid bir taşla gelip kadının kafasına attı. Oradan Halid'in yüzüne kan sıçradı. Halid kadına sövdü. Resûlüllah, Halid'in kadına sövdüğünü işitti ve ona: "Yavaş ol Halid, hayatım, kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki bu kadın öyle bir tevbe etti ki, şâyet vergi memuru böyle tevbe etmiş olsaydı affedilirdi." Sonra Resûlüllah emretti kadının cenazesi kılındı ve defnedildi.

Diğer bir Rivâyette Hadisin sonu şöyledir: "Resûlüllah onun cenazesini kıldırdı. Ömer: "Ey Allah'ın Resulü, zina eden bir kadının cenaze namazını kıldırıyorsun." dedi. Resûlüllah: "O kadın öyle bir tevbe etti ki, onun tevbesi Medine halkından yetmiş kişiye dağıtılacak olsaydı onlar için yeterdi. Sen, kişinin canını Allah için feda etmesinden daha üstün bir tevbe bulabilir misin?" dedi. Müslim, K. el-Hudud, bab: 22, Hadis No 1695,1696/Ebû Davûd, K.el-Hudud bab 25, Hadis No 4442

Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Bir Cuma günü Ömer minbere çıktı. Müezzin ezanı bitirince ayağa kalktı. Allah'ı layık olduğu şekilde övdü. Sonra şöyle dedi; "Şimdi ben sizlere, bana söyleme imkânı verilen bir söz söyleyeceğim. Bilmiyorum, belki de bu söz, benim, ecelim gelmeden söyleyeceğim son sözdür. Kim bunu anlar ve ezberlerse, bineğinin varacağı yerlere kadar bunu anlatsın. Kim de bunu anlayamayacağından korkarsa bilsin ki kimsenin bana karşı yalan söylemesine müsaade etmem. Şüphesiz ki Allah, Muhammed'i hak olarak gönderdi. Ona kitap indirdi. Allah'ın indirdiği âyetlerden biri de "Recm" âyet idi. Biz onu okuduk anladık ve muhafaza ettik. Bu sebeple Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Recm cezasını uyguladı. Ondan sonra biz de uyguladık. Korkarım ki aradan uzun zaman geçer ve insanların içinden biri çıkıp: "Vallahi biz, Allah'ın kitabında Recm âyetini bulamıyoruz." der. Böylece Allah'ın indirdiği bir hükmü terkederek sapmış olurlar. Erkek olsun kadın olsun, evli olduğu halde zina edenin recmedilmesi, Allah'ın kitabında var olan bir hükümdür. Yeter ki buna dair şahit bulunsun, veya hamimelik olsun yahut itiraf bulunsun. Buhari, K.el-Hudud, bab: 31/Müslim, K.el-Hudud, bab: 15, Hadis No 1691/Ebû Davûd, K.el-Hudud, bab: 23, Hadis No 4418/Tirmizî, K. el-Hudud, Bab: 7, Hadis No 1432

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) bu sözüyle, hıfzı neshedilip Kur'an-ı Kerim'de yer almayan fakat mânâsı kalan Recm âyetini kastetmektedir. Yani Recm âyeti böyle bir âyettir. Lafzı Kur'an-ı Kerim'de olmadığı aide mânâsı var olan ve hükmü tatbik edilmiş olan âyettir.

Âyet-i kerime’de, zina eden erkek ve kadına zina ceası uygulanırken "Onlara karşı acıyacağınız tutmasın." ifadesi geçmektedir. Bazı müfessirlere göre bu ifadeden maksak, "Zina edenlere, Allah'ın koymuş olduğu cezayı uygulamayarak onlara acımanız tutmasın." demektir. Mücahid, Atâ, İbn-i Cüreyc, İbn-i Zeyd ve Ubeydullah bu görüştedirler.

Taberi de bu görüşü tercih etmektedir.

Diğer bazı müfesirlere göre ise bu ifadeden makat, zina cezasını tatbik ederken, darbeleri hafifleterek onlara acımanız tutmasın." demektir.

Katade, Hasan-ı Basrî, Saîd b. el-Müseyyeb ve Hammad bu görüştedirler. Âyet-i kerime’nin sonunda: "Mü’minlerden bir topluluk ta onların cezalarına şahit olsun." buyurulmaktadır. Bazı müfessirlere göre Recm cezası sırasında tek bir kişinin olaya şahit olması yeterlidir. Taberi de bu görüştedir.

Bazılarına göre en az iki,

diğer

bazılarına göre en az üç,

bazılarına göre ise en az dört kişinin Recm olayına şahit olması gereklidir.

3

Zina eden erkek, ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadın da, ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkekle evlenebilir. Böyle bir evlilik, mü’minlere haram kılnmıstır.

Müfessirler, bu âyet-i kerime’yi çeşitli şekillerde tefsir etmişlerdir.

Abdullah b. Amr, Said b. el-müseyyeb, Mücahid, Atâ, Zührî, Katade ve Abdullah b. Abbas, bu âyet-i kerime’yi izah ederlerken şöyle demişlerdir: Bu âyet-i kerime, bazı sahabîlerin, Resûlüllah'tan, fahişeliği ile meşhur olan müşrik kadınlarla evlenmeyi sormaları üzerine nazil olmuştur. Bu kadınlar, özel alâmetler taşıyorlar ve kendilerini kiralıyorlardı. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyet-i kerime'yi indirdi ve o kadınların mü’minlere haram olduğunu bildirdi.

Abdullah b. Amr diyor ki:

"Müslümanlardan bir adam, Ümmi Mahzul adında bir kadınla evlenmek için izi nistedi. Bu kadın, fahişelik yapıyor ve karşılığında da kendisine bakılmasını şart koşuyordu. Bu adam bu kadınla evlenmek için Resûlüllah'tan izin istedi. Veya bu kadının durumu bir başkası tarafından Resûlüllah'a anlatıldı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Zina eden kadınla ancak zina etfen bir erkek veya bir müşrik erkek evlenir. âyetini okudu.

Amr b. Şuayb'ın dedesi Abdullah b. Amr b. el-Ass diyor ki: Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2 S. 159,225

"Sahabilerden bir kişi vardı, adı Mersed b. Ebi Mersed idi. Bu şahıs Mekke'de esir düşen Müslümanları kaçırıp Medine'ye getirirdi. Mekke'de "Anak" isminde fahişe bir kadın vardı. Bu kadın o adamın dostuydu. Bir gün Mersed, Mekke'deki esirlerden birini kaçırmayı vaadetmişti. İşte bu Mersed diyor ki: "Mekke'ye vardım, Ay'ın ısıttığı bir gecede Mekke'nin bahçelerinden birinin gölgesine vardım," "Anak" ismindeki kadın geldi. Bahçenin kenarında benim gölgemi gördü. Kadın yanıma gelince beni tanıdı ve "Sen Mersed'sin değil mi?" dedi. "Evet, Mersed'im" dedim. Kadın: "Merhaba hoş geldin. Gel bu gece bizde kal." dedi. Ben de dedim ki: "Ey Anak, Allah, zinayı haram kıldı." Bunun üzerine Anak: "Ey çadır halkı, bu adam gelmiş esirlerinizi kaçırıyor." diye bağırdı. Bunun üzerine beni sekiz kişi kovaladı. Ben, dağa doğru tırmandım ve nihÂyet bir mağaraya vardım ve onun içine girdim. Adamlar gelip benim başucumda durdular ve içeriye doğru idrarlarını yaptılar. İdrarları başımı ıslattı. Fakat Allah onları kör etti. Beni göremediler. Sonra dönüp gittiler. Ben, kaçırmak istediğim arkadaşıma döndüm. Onu sırtıma yüklendim. Ağır bir adamdı. Onu, "İzhir" denen yere kadar taşıdım. Orada onun bağlarını çözdüm. Ben onu taşıyordum o da bana yardımcı oluyordu. Nihâyet Medine'ye geldik.

Resûlüllah'a vardım ve dedim ki: "Ben, Anak ile evleneyim mi?" Resûlüllah durdu ve bana hiçbir cevap vermedi ve nihÂyet: "Zina eden kadın, ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkekle evlenebilir." âyeti nazil oldu. Ve Resûlüllah şöyle buyurdu: "Ey Mersed, zina eden bir erkek ancak zina eden bir kadınla veya müşrik bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadın da ancak zina eden bir erkekle veya müşrik bir erkekle evlenir. Sen, bu kadınla evlenme. Tirmizî, K. tefsir el- Kur'an Sûre 24, bab: 1, Hadis no 3177

Saîd b. Cübeyr ve İkrime gibi diğer bir kısım âlimler ise bu âyet-i kerime’yi şöyle izah etmişlerdir: "'Zina eden bir çrkek ancak zina eden bir kadınla veya müşrik bir kadınla zina eder. Zina eden bir kadın da ancak zina eden bir erkekle veya müşrik bir erkekle zina eder. Zina etmek mü’minlere haram kılınmıştır."

Saîd b. el-Müseyyeb'in, bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah ettiği ve bu âyet-i kerime’nin neshediltliğini söylediği nakledilmektedir. "Zina eden bir erkek ancak zina eden bir kadınla veya müşrik bir kadınla evlenebilir. İffetli olan bir mü’min kadınla evlenemez. Zina eden kadın da ancak zina eden bir erkekle veya müşrik bir erkekle evlenebilir. Bu da iffetli bir mü’min erkekle evlenemez.

Said b. el-Müseyyeb'e göre bu şekilde yorumlanan bu âyet-i kerime’nin hükmü şu âyetle neshedilmiştir. "İçinizden bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakirlerse, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, geniş lütuf sahibidir. Herşeyi çok iyi bilendir. Nur sûresi, âyci: 32

Âyet-i kerime’de geçen "Bekârlar" kelimesi genel mânâdadır. Yani, zina eden bekan istisna etmemektedir.

4

İffetli kadınlara zina isnad edip te sonra (Bu iddialarını doğrulayacak) dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahitliklerini de ebediyyen kabul etmeyin. İşte onlar, fâsıklarin ta kendileridir.

Bu âyet-i kerime, hür ve iffetli mü’min kadınlara zina iftirasında bulunanların cezasını beyan etmektedir. Erkeğe de zina iftira edildiğinde yine aynı şekilde, iftira edene iftira cezası uygulanır. Bu hususta âlimler arasında herhangi bir ihtilaf yoktur.

Bu âyet-i kerime, zina iftirasında bulunan kimse için üç hüküm getirmektedir. Zina iftirasında bulunan kimse, doğru söylediğine dair dört şahit getiremediği takdirde ona seksen sopa vurulur. Onun şahitliği bir daha kabul edilmez (Bu husus ihtilaflıdır. İzahı gelecektir). O kimse fâsik bir insan olur. Adalet sıfatını kaybetmiş olur.

Bir kimseye zina iftirasında bulunmak, açık bir ifade ile olabildiği gibi kinayeli bir ifadeyle veya îmâ yoluyla da olabilir. Açık bir ifade ile zina iftirası "Zina ettin." "Fahişe" vb. sözlerle olur. Bunların yoruma ihtiyacı yoktur.

Kinayeli ifade ile zina iftirası "Fâsık." "Fâcir" "Habis" "Haram mahsulü çocuk." vb. sözlerle olur. Bu ifadeleri kullanan kimsenin, karşı tarafın zina ettiğini söyleme kastında bulunması gerekir. Bu itibarla bu çeşit sözleri söyleyen kisiye niyetinin ne olduğu sorulur ve ona göre muamele yapılır.

İmâ ile zina iftirası ise "Benim annem fahişe değil" "Anlaşıldı anlaşıldı senin annen temiz bir kadınmiş" vb. sözlerle olur.

Ebü Hanife ve Şafiî'ye göre bu çeşit îmâlı konuşmalar zina iftirası sayılmaz İmam Mâlik ise bu çeşit sözleri de zina iftirası saymıştır. İmam Ahmed b. Hanbel ise, kızgınlık halinde söylendiği takdirde bunları zina iftirası saymış normal durumlarda ise saymamıştır.

5

Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. (Bu hükmün dışındadır) Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Bundan önceki âyette üç hüküm zikredilmiştir. Bu hükümler, zina iftirasında bulunana, dört şahit getiremediği takdirde seksen sopa vurulması, şahitliğinin ebedî olarak kabul edilmemesi ve fâsık bir kimse olmasıdır.

Bu âyette ise, tevbe edip kendilerini düzeltenlerin müstesna oldukları beyan edilmiştir. Bütün müfessirler, önceki âyetin birinci hükmünün, yani, seksen sopa vurulması hükmünün istisna edilemeyeceğinde ittifak etmişlerdir. Bu itibarla zina iftirasında bulunan kimse tevbe etse dahi kendisine seksen sopa vurulması hükmü kaldınlmaz.

Önceki âyetin ikinci hükmünün, yani, zina iftirasında bulunanın şahitliğinin ebedi olarak kabul edilmemesi hükmünün ise bu istisnaya girip girmediği hususunda ihtilaf vardır.

Saîd b. el-Müseyeb, Şa'bî, Âmir, Ata, Tâvûs, Mücahid, Katade, Mesruk, Saîd b. Cübeyr, Ömer, b. Abdülaziz, Abdullah b. Utbe, Dehhak, Zührî vb. âlimlere göre zina iftirasında bulunan kimse, kendisine ceza uygulandıktan sonra tevbe eder ve kendisini düzeltirse artık şahitliği kabul edilir. Zira bu âyet-i kerime bunu ifade etmektedir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

İmam Mâlik, İmam Ahmet b. Hanbel ve İmam Şafiî bu görüştedirler. Kadı Şüreyh, İbrahim en-Nehaî, Said b. el-Müseyyeb, Hasan-ı Basrî vb. âlimlere göre ise, zina iftirasında bulunanın, iftira cezası uygulandıktan sonra, tevbe edip kendisini düzeltse dahi şahitliği kabul edilmez. Ebû Hanife de bu görüştedir.

Önceki âyetin üçüncü hükmünün, yani, zina iftirasında bulunanın "Fâsık" oluşu hükmünün bu istisnaya girdiği ittifakla kabul edilmektedir. Yani bir kimse bir iffetli kadına zina iftirasında bulunur sonra da doğru söylediğine dair şahit getiremez ve cezalandırılır ve böylece "Fâsık" olur, daha sonra da tevbe edip kendisini düzeltirse, hakkındaki "Fâsık" hükmü kalkar.

Bazı âlimlere göre, zina iftirasında bulunanın tevbesi, yalan söylediğini itiraf etmesiyle olur.

Diğer

bazılarına göre ise bu şahsın tevbesi, yaptıklarından vazgeçmesi ve Allah'tan bağışlanmasını dilemesiyle olur. Yalan söylediğini itiraf etmesine lüzum yoktur.

Taberi bu görüşü tercih etmiş ve "İftirada bulunana sopa vurularak kul hakkı alınmıştır. Ortada sadece Allahü teâlâ'nın hakkı bulunmaktadır. Bu hakkın ifa edilmesinin şartı ise, kul'un tevbe etmesidir" demiştir.

6

Hanımlarına zina isnad edip tc, kendilerinden başka şahitleri olmayanların şahitliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah'ı şahit tutup yemin etmesiyle olur.

7

Beşinci defasında, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerinde olmasını diler.

8

Kadının da kocasının, yalancılardan olduğuna dair, Allah'ı dört defa şahit tutup yemin etmesi, cezayı kendisinden kaldırır.

9

Beşinci defasında, kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerinde olmasını diler.

10

Ya üzerinizde Allah'ın lütfü ve merhameti olmasaydı ve Allah, tevbeleri çokça kabul eden yegane hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı, haliniz ne olurdu?

Bu âyet-i kerimeler, karısını iffetsizlikle suçlayıp buna dair dört şahit bulamayan kocalara, zina iftirası cezasından kurtulma ve kadından ayrılma için bir çare getirmektedir. O çare, "Mülaane"dir. Bu da şöyle olur: Hafife, karısını zina suçuyla itham eden kocayı ve karısını çağırır. Önce erkekten, şahitler huzurunda doğru söylemiş olduğuna dair dört defa Allah’ı şahit tutarak yemin etmesini ister. Beşinci defasında da, şâyet yalan söylüyorsa, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesini ister. Erkek bunları yerine getirirse karısı kendisinden boş olur ve kendisine ebediyyen haram olur. Kadına ise zina cezası gerekir.

Buna karşılık kadının, bu cezanın kendisinden düşmesi için kocasının yalan söylediğine dair, Allah'ı şahit tutarak dört defa yemin etmesi beşinci defasında ise, şâyet kocası, doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi gerekir. Kadın da bunları söylerse Halife bunların boşanmasına karar verir. Böylece "Mülaane" tahakku etmiş olur.

Bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında şu Hadîs-i Şerif Rivâyet edilmektedir: "Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Hilal b. Ümeyye, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in yanında, karısını, Şerik b. Semha ile zina yapmakla suçladı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Ya şahit getirirsin yahut sırtına sopa vurulacaktır." buyurdu. Hilal b. Ümeyye; "Ey Allah'ın Resulü, bizden birimiz, karısının üzerinde bir adam gördüğünde gidip te şahit mi arayacak?" dedi. Resûlüllah: "Ya şahit getirirsin, yahut da sırtına sopa vurulacaktır." Buyurdu. Hilal: "Seni hak ile gönderene yemin olsun ki ben doğru söylüyorum. Elbette ki Allah, benim sırtımı sopadan kurtaracak bir hüküm gönderecektir." dedi. Bunun üzerine Cebrâil geldi ve Resûlüllah'a: "İffetli kadınlara zina iftira edip te..." âyetinden devamla "Kadın, şâyet kocası doğru söylüyorsa, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diler..." âyetine kadar indirdi. Resûlüllah da bu âyetleri okudu. Bundan sonra Resûlüllah oradan ayrıldı. Kadının peşine adam gönderdi. Hilal, kadınla beraber geldi. Allah'ı şahit tutarak yemin etti. Resûlüllah o anda şöyle diyordu: "Şüphesiz ki Allah, ikinizden birinin yalancı olduğunu biliyor, İkinizden hanginiz tevbe edeceksiniz?" Sonra kadın kalkıp Allah'ı şahit tutarak yemin etti. Beşinci defasına varınca kadının konuşmasını kestiler ve ona: "Senin bu sözün Allah'ın gazabını gerektirir." dediler.

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Kadın biraz durakladı, konuşmaktan vazgeçer gibi oldu. Öyle ki bizler, kadının, iddiasından döndüğünü sandık. Sonra kadın şöyle dedi: "Ben, kavmimi hiçbir gün rezil etmem." ve yemininde devam etti Buharî, Tefsir ül-Kur'an Sûre: 24, bab: 2 Böylece karı koca boşanmış oldular.

Sehl b. Sa'd diyor ki:

"Üveymir adında bir kişi, Adan oğullarının efendisi olan Âsim b. Adiy'e geldi ve ona, "Karısını başka bir erkekle yakalayan bir kişi için ne diyorsunuz? O onu öldürür siz de onu öldürür müsünüz? Yoksa ne yaparsınız? Bu meseleyi benim için Resûlüllah'tan sor." dedi. Âsim Resûlüllah'a geldi ve ona: "Ey Allah'ın Resulü" dedi. Resûlüllah, kendisine mesele sorulmasını hoş karşılamadı. Uveymir ise Âsım'a gelip meselenin ne olduğunu sordu. Âsim da: "Resûlüllah, meselenin kendisine sorulmasını hoş karşılamadı ve bunu ayıpladı." dedi. Üveymir: "Allah’a yemin olsun ki ben bunu Resûlüllah'a sormaktan vazgeçmem." dedi. Ve Resûlüllah'a gelip: "Ey Allah'ın Resulü, bir erkek, karısını başka bir erkekle yakalarsa ne yapmalıdır?" O, o erkeği öldürür siz de onu mu öldürürsünüz? Yoksa ne yapmalıdır?" dedi. Resûlüllah: "Allah senin hakkında da eşin hakkında da âyet indirdi." dedi ve Allah'ın, Kur'an-ı Kerim'de isimlendirdiği şekilde "Mülaane" yapmalarını emretti. Erkek, kadınıyla Mülaane yaptı ve sonra: "Ey Allah'ın Resulü, eğer ben bunu nikâhımda tutacak olursam buna zulmetmiş olurum." dedi ve kadını boşadı. Bu boşama, bundan sonra yapılan "Mülaane"ler için ömek uygulama oldu. Buhari, K. tefsir el-Kur'an, Sûre: 24, bab: l

Abdullah b. Ömer diyor ki:

Resûlüllah'ın zamanında bir adam, karısını zina etmekle suçladı ve çocuğun, kendisinden olduğunu kabul etmedi. Bunun üzerine Resûlüllah, Allahü teâlâ'nın buyurduğu gibi, aralarında "Mülaane" yapılmasını emretti. Çocuğun kadına teslim edilmesine, Mülaane yapan kan ile kocanın da boşanmalarına karar verdi. Buhari,K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 24, Bab: 4

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç