Nur Sûresi Medine'de nazil olmuştur
ve altmış dört âyettir.
Bu Sûre-i Celile'de, içtimai
hayatımızın temelini teşkil eden aile hayatının esaslan ve kadın erkek
münasebetleri beyan ediliyor. İnsanoğlunun içine düşeceği en büyük
tehlikelereden biri olan gayr-ı meşru ilişkilere ve onlara verilecek cezalara
yer veriliyor.
Zina eden erkek ve kadına verilecek
ceza ile iffetli kadınlara zina iftirasında bulunanlara tatbik edilecek ceza
beyan ediliyor. Hanımlarına zina suçunu isnad edip te bunu ispat edemeyenlerin
durumu açıklanıyor.
Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) validemize yapılan iftira hadisesi ve bizzat
Kur’an’ı Kerim âyetleriyle temize çıkarılması açıklanıyor.
Günlük hayatımızda karşılıklı
ziyaret münasebetlerimiz ve ziyaret etmek istediğimiz çeşitli yerlere nasıl
gireceğimizin esaslan belirtiliyor.
Mahremiyet meselesinin esaslarını
vaz eden Sûre-i Celile, hangi kadınların hangi erkeklere mahrem olduklarını,
hangi kadınların, erkeklerden kimlere karşı örtülü olmak zorunda olduklarını,
kimlerin yanında, belli ölçüleri muhafaza etmek kaydıyla örtünme zorunda
olmadıklarını beyan ediyor.
Sûre-i celilede bundan sonra,
evlilik müessesesinin ehemmiyetine temas ediliyor ve evlenme çağına gelen kız ve
erkek evlatlarla, mü’minlerin emir ve idareleri altında bulunup ta evlenme
çağına gelen bekârların evlendirilmeleri emrediliyor.
İman eden ve salih amel
işleyenlerin mükâfatlandırılacakları, İnkârcıların ise yaptıklarının karşılığını
görecekleri tekraren beyan edildikten sonra, Allahü
teâlâ'nın, bulutlan sevkederek biz insanlara rahmet gönderdiği ve
gökten indirilen su ile canlılara hayat verdiği beyan ediliyor.
Yine günlük hayatımızda her an
karşılaştığımız, hayatımızla iç içe olan meselelerden bahisle, çocukların, günün
hangi saatlerinde anne ve babalarının odalarıma giremeyecekleri, hangi
zamanlarda ise izin alarak girebilecekleri açıklanıyor.
Sûre-i Celile, daha birçok meseleye
temas ettikten sonra Mü’minlerin vasıflarını beyan ederek sona eriyor.
İçtimaî hayatımız için ölümsüz
esaslar vaz eden Sûre-i celilede bulunan âyetlerin işte teker teker ve etraflıca
izahı...
Rahman ve Rahim olan Allah'ın
ismiyle
Bu,
indirdiğimiz ve hükümlerini üzerinize farz kıldığımız bir suredir. Biz onda
düşünüp öğüt alasınız diye apaçık âyetler indirdik.
Bu
âyet-i kerime’de
iki kıraat şekli vardır. Bunlardan birine göre âyetin mânâsı, mealde izah
edildiği gibidir. İkinci kıraat şekline
göre ise şöyledir: "Bu indirdiğimiz ve içinde hükümleri açıkladığımız bir
suredir. Biz bu Surede hakkı gösteren apaçık âyetler indirdik ki düşünüp ibret
ve öğüt alasınız ve bu surenin Allah katından geldiğini anlayasınız.
Burada açıklandığı ifade edilen
hükümler, helaller, haramlar, emirler, yasaklar ve cezalar gibi hükümlerdir.
Zina eden
kadın ve erkeğin her birerine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve âhiret gününe
iman ediyorsanız, Allah'ın dinini tatbik hususunda onlara acıyacağınız tutmasın.
Mü’minlerden bir topluluk ta onların cezalarına şahit olsun.
Bu
âyet-i kerime, zina yapan erkek veya kadının bu dünyadaki cezasının
ne olduğunu beyan etmektedir.
Zina yapan kimse ya evli olur veya
bekâr. Bekar olarak zina yapan erkek veya kadının cezası burada zikredilmiştir.
O da yüz değnek vurmaktır. Hanefi dışındaki diğer mezheplere göre, bekâr olarak
zina yapan kimseye yüz değnek vurmakla, birlikte bir yıl da sürgün cezası
verilir. Hanefiler ise sürgün etme cezasının Halifenin takdirine bırakıldığını
söylemişlerdir.
Zina yapan kimse evli ise
recmedilir. Yani taşlanarak öldürülür. Bu ceza,
Resûlüllah'ın, fiilen uygulaması ile sabittir.
Ebû
Hureyre ve Zeyd b. Halit (radıyallahü anhüm)
diyorlar ki:
"Biz,
Resûlüllah'ın yanında bulunuyorduk. Orada bulunan bir adam ayağa
kalkıp "Allah hakkı için sana soruyorum. Aramızda mutlaka Allah'ın kitabıyla
hüküm ver," dedi. Bunun üzerine, hakkında şikâyetçi olduğu adam ayağa kalktı. Bu
adam, şikâyetçi olandan daha anlayışlıydı. Ve şöyle dedi: "Aramızda Allah'ın
kitabıyla hükmet. Bana da izin ver meseleyi anlatayım."
Resûlüllah
"Anlat" dedi. Adam şunları söyledi: "Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi.
Bunun karısıyla zina etti. Ben buna yüz koyun bir de hizmetçi fidye vererek
oğlumu kurlardım. Sonra ilim adamlarına sordum. Bana, oğluma yüz sopa vurulması
ve bir yıl da sürgün edilmesi, bunun karısının ise recmedilmesi gerektiğini
söylediler." Bunu üzerine Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, ben, sizin aranızda yüce
Allah'ın kitabıyla hüküm vereceğim. Yüz koyun ve hizmetçi sana geri
verilecektir. Oğluna yüz sopa vurulması bir yıl da sürgün edilmesi gerekir." (Resûlüllah,
Ensar'dan birisine seslenerek) "Ey Üneys, bu adamın karısına git. Eğer itiraf
ederse onu recmet?" dedi.
Üneys kadına gitti. Kadın itiraf
etti. Üneys de onu recmetti.
Buhari.K.el-Hudud, bab: 30 K. es-Sulh, Bab: 5, K.el-Eyman, bab: 5 Müslim, K.
el-Hudud, bab: 25, Hadis No: 1697,1698/Ebû Davud, K.el-Hudud, bab: 25 Hadis No:
4445/Tirmizi, K. el-Hudud, bab; 8, Hadis No: 1433
Ebû
Hureyre (radıyallahü anh) diyor ki:
"Bir gün
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) Mescitte iken ona
bir adam getirildi. (Diğer Rivâyetlerde bildirildiğine göre bu adamın ismi Mâiz
b. Mâlik el-Eslemî'dir.) O kişi Resûlüllah'a
seslenerek ve kendisini kastederek: "Ey Allah'ın Resulü, ben zina ettim." dedi.
Resûlüllah bundan yüzünü çevirdi.
Adam, Resûlüllah'ın yüzünü çevirdiği
tarafa geçti ve tekrar: "Ey Allah'ın Resulü, ben zina ettim." dedi.
Resûlüllah yine ondan yüzünü çevirdi.
Adam tekrar Resûlüllah'ın yüzünü
çevirdiği tarafa geçti. Bu kişi zina ettiğine dair dört defa itirafta bulununca
Resûlüllah onu çağırdı ve ona şöyle
dedi: "Sen deli misin?" Adam: "Hayır ey Allah'ın Resulü" dedi.
Resûlüllah "Evli misin?" diye sordu. Adam
da: "Evet, ey Allah'ın Resulü." dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah: "Alın bunu götürün ve
recmedin." dedi. Cabir diyor ki: "Ben onu recmedenlerden biriydim. Biz onu
namazgahta recmettik. Taşlar onu acıtınca kaçtı. Biz ona "Harre" denilen yerde
kavuştuk ve onu recmettik. Buhari, K.el-Hudud, bab:
29/Müslim, K.el-Hudud,Bab: 16, Hadis No 1691 Ebû Davud, K. el-Hudud,K.el-Hudud,
bab: 24 Hadis No 4419
Hazret-i Büreyde diyor ki:
"Cüheyne kabilesinin "Gâmid"
kolundan bir kadın
Resûlüllah’a'a geldi ve: "Ey Allah'ın
Resulü ben zina ettim beni temizle." dedi.
Resûlüllah onu geri çevirdi. Ertesi gün kadın tekrar geldi ve "Ey
Allah'ın Resulü beni niçin geri çevirdin? Belki de beni, Mâiz'i geri çevirdiğin
gibi çeviriyorsun. Allah'a yemin olsun ki ben hamileyim." dedi.
Resûlüllah: "Eğer mutlaka ısrar ediyorsan
çocuğu doğuruncaya kadar git." dedi. Kadın çocuğu doğurdu ve onu bir parça beze
sararak Resûlüllah'a geldi." İşte bu,
onu doğurdum." dedi. Resûlüllah "Git
onu, sütten kesilinceye kadar emzir." dedi. Kadın çocuğu sütten kesince, çocuğun
elinde bir ekmek parçası bulunduğu halde
Resûlüllah'a geldi ve "Ey Allah'ın Resulü, işte bu, sütten kestim.
Artık yemek yer oldu." dedi. Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) çocuğu
Müslümanlardan birine teslim etti. Kadın için, göğsüne kadar gömüleceği bir
çukur kazılmasını emretti ve insanlara onu recmetmelerini söyledi. İnsanlar da
onu recmettiler. Halid b. Velid bir taşla gelip kadının kafasına attı. Oradan
Halid'in yüzüne kan sıçradı. Halid kadına sövdü.
Resûlüllah, Halid'in kadına sövdüğünü işitti ve ona: "Yavaş ol Halid,
hayatım, kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki bu kadın öyle bir tevbe etti
ki, şâyet vergi memuru böyle tevbe etmiş olsaydı affedilirdi." Sonra
Resûlüllah emretti kadının cenazesi
kılındı ve defnedildi.
Diğer bir Rivâyette Hadisin sonu
şöyledir: "Resûlüllah
onun cenazesini kıldırdı. Ömer: "Ey Allah'ın Resulü, zina eden bir kadının
cenaze namazını kıldırıyorsun." dedi. Resûlüllah:
"O kadın öyle bir tevbe etti ki, onun tevbesi Medine halkından yetmiş kişiye
dağıtılacak olsaydı onlar için yeterdi. Sen, kişinin canını Allah için feda
etmesinden daha üstün bir tevbe bulabilir misin?" dedi.
Müslim, K. el-Hudud, bab: 22, Hadis No 1695,1696/Ebû
Davûd, K.el-Hudud bab 25, Hadis No 4442
Abdullah b. Abbas diyor ki:
"Bir Cuma günü Ömer minbere çıktı.
Müezzin ezanı bitirince ayağa kalktı. Allah'ı layık olduğu şekilde övdü. Sonra
şöyle dedi; "Şimdi ben sizlere, bana söyleme imkânı verilen bir söz
söyleyeceğim. Bilmiyorum, belki de bu söz, benim, ecelim gelmeden söyleyeceğim
son sözdür. Kim bunu anlar ve ezberlerse, bineğinin varacağı yerlere kadar bunu
anlatsın. Kim de bunu anlayamayacağından korkarsa bilsin ki kimsenin bana karşı
yalan söylemesine müsaade etmem. Şüphesiz ki Allah,
Muhammed'i hak olarak gönderdi. Ona kitap indirdi. Allah'ın indirdiği
âyetlerden biri de "Recm" âyet idi. Biz onu okuduk anladık ve muhafaza ettik. Bu
sebeple
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) Recm cezasını uyguladı. Ondan sonra biz de
uyguladık. Korkarım ki aradan uzun zaman geçer ve insanların içinden biri çıkıp:
"Vallahi biz, Allah'ın kitabında Recm âyetini bulamıyoruz." der. Böylece
Allah'ın indirdiği bir hükmü terkederek sapmış olurlar. Erkek olsun kadın olsun,
evli olduğu halde zina edenin recmedilmesi, Allah'ın kitabında var olan bir
hükümdür. Yeter ki buna dair şahit bulunsun, veya hamimelik olsun yahut itiraf
bulunsun. Buhari, K.el-Hudud, bab: 31/Müslim,
K.el-Hudud, bab: 15, Hadis No 1691/Ebû Davûd, K.el-Hudud, bab: 23, Hadis No
4418/Tirmizî, K. el-Hudud, Bab: 7, Hadis No 1432
Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) bu sözüyle, hıfzı neshedilip Kur'an-ı Kerim'de yer
almayan fakat mânâsı kalan Recm âyetini kastetmektedir. Yani Recm âyeti böyle
bir âyettir. Lafzı Kur'an-ı Kerim'de olmadığı aide mânâsı var olan ve hükmü
tatbik edilmiş olan âyettir.
Âyet-i
kerime’de, zina eden erkek ve
kadına zina ceası uygulanırken "Onlara karşı acıyacağınız tutmasın." ifadesi
geçmektedir. Bazı müfessirlere göre bu
ifadeden maksak, "Zina edenlere, Allah'ın koymuş olduğu cezayı uygulamayarak
onlara acımanız tutmasın." demektir.
Mücahid, Atâ, İbn-i Cüreyc,
İbn-i Zeyd ve Ubeydullah bu görüştedirler.
Taberi
de bu görüşü tercih etmektedir.
Diğer bazı müfesirlere göre ise bu
ifadeden makat, zina cezasını tatbik ederken, darbeleri hafifleterek onlara
acımanız tutmasın." demektir.
Katade,
Hasan-ı Basrî, Saîd b. el-Müseyyeb ve
Hammad bu görüştedirler. Âyet-i kerime’nin
sonunda: "Mü’minlerden bir topluluk ta onların cezalarına şahit olsun."
buyurulmaktadır. Bazı müfessirlere göre
Recm cezası sırasında tek bir kişinin olaya şahit olması yeterlidir.
Taberi de bu görüştedir.
Bazılarına göre en az iki,
diğer
bazılarına göre en az üç,
bazılarına göre ise en az dört
kişinin Recm olayına şahit olması gereklidir.
Zina eden
erkek, ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenebilir. Zina
eden kadın da, ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkekle evlenebilir.
Böyle bir evlilik, mü’minlere haram kılnmıstır.
Müfessirler, bu
âyet-i kerime’yi
çeşitli şekillerde tefsir etmişlerdir.
Abdullah b. Amr, Said b.
el-müseyyeb,
Mücahid, Atâ, Zührî,
Katade ve
Abdullah b. Abbas, bu âyet-i kerime’yi
izah ederlerken şöyle demişlerdir: Bu âyet-i kerime, bazı sahabîlerin,
Resûlüllah'tan, fahişeliği ile meşhur
olan müşrik kadınlarla evlenmeyi sormaları üzerine nazil olmuştur. Bu kadınlar,
özel alâmetler taşıyorlar ve kendilerini kiralıyorlardı. Bunun üzerine
Allahü teâlâ bu âyet-i kerime'yi indirdi ve o
kadınların mü’minlere haram olduğunu bildirdi.
Abdullah b. Amr diyor ki:
"Müslümanlardan bir adam, Ümmi
Mahzul adında bir kadınla evlenmek için izi nistedi. Bu kadın, fahişelik yapıyor
ve karşılığında da kendisine bakılmasını şart koşuyordu. Bu adam bu kadınla
evlenmek için
Resûlüllah'tan izin istedi. Veya bu
kadının durumu bir başkası tarafından Resûlüllah'a
anlatıldı. Bunun üzerine Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Zina eden
kadınla ancak zina etfen bir erkek veya bir müşrik erkek evlenir. âyetini okudu.
Amr b. Şuayb'ın dedesi
Abdullah b. Amr b. el-Ass diyor ki: Ahmed b.
Hanbel, Müsned, C.2 S. 159,225
"Sahabilerden
bir kişi vardı, adı Mersed b. Ebi Mersed idi. Bu şahıs Mekke'de esir düşen
Müslümanları kaçırıp Medine'ye getirirdi. Mekke'de "Anak" isminde fahişe bir
kadın vardı. Bu kadın o adamın dostuydu. Bir gün Mersed, Mekke'deki esirlerden
birini kaçırmayı vaadetmişti. İşte bu Mersed diyor ki: "Mekke'ye vardım, Ay'ın
ısıttığı bir gecede Mekke'nin bahçelerinden birinin gölgesine vardım," "Anak"
ismindeki kadın geldi. Bahçenin kenarında benim gölgemi gördü. Kadın yanıma
gelince beni tanıdı ve "Sen Mersed'sin değil mi?" dedi. "Evet, Mersed'im" dedim.
Kadın: "Merhaba hoş geldin. Gel bu gece bizde kal." dedi. Ben de dedim ki: "Ey
Anak, Allah, zinayı haram kıldı." Bunun üzerine Anak: "Ey çadır halkı, bu adam
gelmiş esirlerinizi kaçırıyor." diye bağırdı. Bunun üzerine beni sekiz kişi
kovaladı. Ben, dağa doğru tırmandım ve nihÂyet bir mağaraya vardım ve onun içine
girdim. Adamlar gelip benim başucumda durdular ve içeriye doğru idrarlarını
yaptılar. İdrarları başımı ıslattı. Fakat Allah onları kör etti. Beni
göremediler. Sonra dönüp gittiler. Ben, kaçırmak istediğim arkadaşıma döndüm.
Onu sırtıma yüklendim. Ağır bir adamdı. Onu, "İzhir" denen yere kadar taşıdım.
Orada onun bağlarını çözdüm. Ben onu taşıyordum o da bana yardımcı oluyordu.
Nihâyet Medine'ye geldik.
Resûlüllah'a vardım ve dedim ki: "Ben, Anak ile evleneyim mi?"
Resûlüllah durdu ve bana hiçbir cevap
vermedi ve nihÂyet: "Zina eden kadın, ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan
bir erkekle evlenebilir." âyeti nazil oldu. Ve
Resûlüllah şöyle buyurdu: "Ey Mersed, zina eden bir erkek ancak zina
eden bir kadınla veya müşrik bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadın da ancak
zina eden bir erkekle veya müşrik bir erkekle evlenir. Sen, bu kadınla evlenme.
Tirmizî, K. tefsir el- Kur'an Sûre 24, bab: 1, Hadis
no 3177
Saîd b. Cübeyr ve
İkrime
gibi diğer bir kısım âlimler ise bu âyet-i kerime’yi
şöyle izah etmişlerdir: "'Zina eden bir çrkek ancak zina eden bir kadınla veya
müşrik bir kadınla zina eder. Zina eden bir kadın da ancak zina eden bir erkekle
veya müşrik bir erkekle zina eder. Zina etmek mü’minlere haram kılınmıştır."
Saîd b. el-Müseyyeb'in, bu
âyet-i kerime’yi şu şekilde izah
ettiği ve bu âyet-i kerime’nin
neshediltliğini söylediği nakledilmektedir. "Zina eden bir erkek ancak zina eden
bir kadınla veya müşrik bir kadınla evlenebilir. İffetli olan bir mü’min kadınla
evlenemez. Zina eden kadın da ancak zina eden bir erkekle veya müşrik bir
erkekle evlenebilir. Bu da iffetli bir mü’min erkekle evlenemez.
Said b.
el-Müseyyeb'e göre bu şekilde yorumlanan bu
âyet-i kerime’nin
hükmü şu âyetle neshedilmiştir. "İçinizden bekârları, kölelerinizden ve
cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakirlerse, Allah onları
lütfuyla zenginleştirir. Allah, geniş lütuf sahibidir. Herşeyi çok iyi bilendir.
Nur sûresi, âyci: 32
Âyet-i kerime’de geçen "Bekârlar"
kelimesi genel mânâdadır. Yani, zina eden bekan istisna etmemektedir.
İffetli
kadınlara zina isnad edip te sonra (Bu iddialarını doğrulayacak) dört şahit
getiremeyenlere seksen değnek vurun. Onların şahitliklerini de ebediyyen kabul
etmeyin. İşte onlar, fâsıklarin ta kendileridir.
Bu âyet-i kerime, hür ve iffetli
mü’min kadınlara zina iftirasında bulunanların cezasını beyan etmektedir. Erkeğe
de zina iftira edildiğinde yine aynı şekilde, iftira edene iftira cezası
uygulanır. Bu hususta âlimler arasında herhangi bir ihtilaf yoktur.
Bu âyet-i kerime, zina iftirasında
bulunan kimse için üç hüküm getirmektedir. Zina iftirasında bulunan kimse, doğru
söylediğine dair dört şahit getiremediği takdirde ona seksen sopa vurulur. Onun
şahitliği bir daha kabul edilmez (Bu husus ihtilaflıdır. İzahı gelecektir). O
kimse fâsik bir insan olur. Adalet sıfatını kaybetmiş olur.
Bir kimseye zina iftirasında
bulunmak, açık bir ifade ile olabildiği gibi kinayeli bir ifadeyle veya îmâ
yoluyla da olabilir. Açık bir ifade ile zina iftirası "Zina ettin." "Fahişe" vb.
sözlerle olur. Bunların yoruma ihtiyacı yoktur.
Kinayeli ifade ile zina iftirası
"Fâsık." "Fâcir" "Habis" "Haram mahsulü çocuk." vb. sözlerle olur. Bu ifadeleri
kullanan kimsenin, karşı tarafın zina ettiğini söyleme kastında bulunması
gerekir. Bu itibarla bu çeşit sözleri söyleyen kisiye niyetinin ne olduğu
sorulur ve ona göre muamele yapılır.
İmâ ile zina iftirası ise "Benim
annem fahişe değil" "Anlaşıldı anlaşıldı senin annen temiz bir kadınmiş" vb.
sözlerle olur.
Ebü Hanife ve Şafiî'ye göre bu
çeşit îmâlı konuşmalar zina iftirası sayılmaz İmam
Mâlik ise bu çeşit sözleri de zina iftirası saymıştır.
İmam Ahmed b. Hanbel ise, kızgınlık halinde söylendiği takdirde bunları
zina iftirası saymış normal durumlarda ise saymamıştır.
Ancak
bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. (Bu hükmün dışındadır) Çünkü
Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Bundan önceki âyette üç hüküm
zikredilmiştir. Bu hükümler, zina iftirasında bulunana, dört şahit getiremediği
takdirde seksen sopa vurulması, şahitliğinin ebedî olarak kabul edilmemesi ve
fâsık bir kimse olmasıdır.
Bu âyette ise, tevbe edip
kendilerini düzeltenlerin müstesna oldukları beyan edilmiştir. Bütün
müfessirler, önceki âyetin birinci
hükmünün, yani, seksen sopa vurulması hükmünün istisna edilemeyeceğinde ittifak
etmişlerdir. Bu itibarla zina iftirasında bulunan kimse tevbe etse dahi
kendisine seksen sopa vurulması hükmü kaldınlmaz.
Önceki âyetin
ikinci
hükmünün, yani, zina iftirasında bulunanın şahitliğinin ebedi olarak kabul
edilmemesi hükmünün ise bu istisnaya girip girmediği hususunda ihtilaf vardır.
Saîd b. el-Müseyeb,
Şa'bî, Âmir, Ata, Tâvûs,
Mücahid, Katade,
Mesruk, Saîd b. Cübeyr, Ömer, b. Abdülaziz,
Abdullah b. Utbe, Dehhak, Zührî vb. âlimlere
göre zina iftirasında bulunan kimse, kendisine ceza uygulandıktan sonra tevbe
eder ve kendisini düzeltirse artık şahitliği kabul edilir. Zira bu
âyet-i kerime bunu ifade etmektedir.
Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.
İmam
Mâlik, İmam Ahmet b. Hanbel ve İmam Şafiî bu görüştedirler.
Kadı Şüreyh, İbrahim en-Nehaî,
Said b. el-Müseyyeb,
Hasan-ı Basrî vb. âlimlere göre ise, zina
iftirasında bulunanın, iftira cezası uygulandıktan sonra, tevbe edip kendisini
düzeltse dahi şahitliği kabul edilmez. Ebû Hanife
de bu görüştedir.
Önceki âyetin
üçüncü
hükmünün, yani, zina iftirasında bulunanın "Fâsık" oluşu hükmünün bu istisnaya
girdiği ittifakla kabul edilmektedir. Yani bir kimse bir iffetli kadına zina
iftirasında bulunur sonra da doğru söylediğine dair şahit getiremez ve
cezalandırılır ve böylece "Fâsık" olur, daha sonra da tevbe edip kendisini
düzeltirse, hakkındaki "Fâsık" hükmü kalkar.
Bazı âlimlere göre, zina
iftirasında bulunanın tevbesi, yalan söylediğini itiraf etmesiyle olur.
Diğer
bazılarına göre ise bu şahsın tevbesi, yaptıklarından vazgeçmesi ve
Allah'tan bağışlanmasını dilemesiyle olur. Yalan söylediğini itiraf etmesine
lüzum yoktur.
Taberi
bu görüşü tercih etmiş ve "İftirada bulunana sopa vurularak kul hakkı
alınmıştır. Ortada sadece Allahü teâlâ'nın
hakkı bulunmaktadır. Bu hakkın ifa edilmesinin şartı ise, kul'un tevbe
etmesidir" demiştir.
Hanımlarına zina isnad edip tc, kendilerinden başka şahitleri olmayanların
şahitliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah'ı şahit tutup
yemin etmesiyle olur.
Beşinci
defasında, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerinde
olmasını diler.
Kadının
da kocasının, yalancılardan olduğuna dair, Allah'ı dört defa şahit tutup yemin
etmesi, cezayı kendisinden kaldırır.
Beşinci
defasında, kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerinde
olmasını diler.
Ya
üzerinizde Allah'ın lütfü ve merhameti olmasaydı ve Allah, tevbeleri çokça kabul
eden yegane hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı, haliniz ne olurdu?
Bu
âyet-i kerimeler, karısını iffetsizlikle suçlayıp buna dair dört
şahit bulamayan kocalara, zina iftirası cezasından kurtulma ve kadından ayrılma
için bir çare getirmektedir. O çare, "Mülaane"dir. Bu da şöyle olur: Hafife,
karısını zina suçuyla itham eden kocayı ve karısını çağırır. Önce erkekten,
şahitler huzurunda doğru söylemiş olduğuna dair dört defa Allah’ı şahit tutarak
yemin etmesini ister.
Beşinci defasında da, şâyet yalan
söylüyorsa, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesini ister. Erkek
bunları yerine getirirse karısı kendisinden boş olur ve kendisine ebediyyen
haram olur. Kadına ise zina cezası gerekir.
Buna karşılık kadının, bu cezanın
kendisinden düşmesi için kocasının yalan söylediğine dair, Allah'ı şahit tutarak
dört defa yemin etmesi
beşinci defasında ise, şâyet kocası, doğru
söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi gerekir.
Kadın da bunları söylerse Halife bunların boşanmasına karar verir. Böylece
"Mülaane" tahakku etmiş olur.
Bu
âyet-i kerime’nin
nüzul sebebi hakkında şu Hadîs-i Şerif Rivâyet edilmektedir: "Abdullah
b. Abbas diyor ki:
"Hilal b. Ümeyye,
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem)in yanında,
karısını, Şerik b. Semha ile zina yapmakla suçladı. Bunun üzerine
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Ya şahit getirirsin yahut sırtına
sopa vurulacaktır." buyurdu. Hilal b. Ümeyye; "Ey Allah'ın Resulü, bizden
birimiz, karısının üzerinde bir adam gördüğünde gidip te şahit mi arayacak?"
dedi. Resûlüllah: "Ya şahit
getirirsin, yahut da sırtına sopa vurulacaktır." Buyurdu. Hilal: "Seni hak ile
gönderene yemin olsun ki ben doğru söylüyorum. Elbette ki Allah, benim sırtımı
sopadan kurtaracak bir hüküm gönderecektir." dedi. Bunun üzerine
Cebrâil geldi ve
Resûlüllah'a: "İffetli kadınlara zina
iftira edip te..." âyetinden devamla "Kadın, şâyet kocası doğru söylüyorsa,
Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diler..." âyetine kadar indirdi.
Resûlüllah da bu âyetleri okudu. Bundan
sonra Resûlüllah oradan ayrıldı.
Kadının peşine adam gönderdi. Hilal, kadınla beraber geldi. Allah'ı şahit
tutarak yemin etti. Resûlüllah o anda
şöyle diyordu: "Şüphesiz ki Allah, ikinizden birinin yalancı olduğunu biliyor,
İkinizden hanginiz tevbe edeceksiniz?" Sonra kadın kalkıp Allah'ı şahit tutarak
yemin etti. Beşinci defasına varınca
kadının konuşmasını kestiler ve ona: "Senin bu sözün Allah'ın gazabını
gerektirir." dediler.
Abdullah b. Abbas diyor ki: "Kadın biraz durakladı, konuşmaktan vazgeçer
gibi oldu. Öyle ki bizler, kadının, iddiasından döndüğünü sandık. Sonra kadın
şöyle dedi: "Ben, kavmimi hiçbir gün rezil etmem." ve yemininde devam etti
Buharî, Tefsir ül-Kur'an Sûre: 24, bab: 2 Böylece karı koca boşanmış
oldular.
Sehl b. Sa'd diyor ki:
"Üveymir adında bir kişi, Adan
oğullarının efendisi olan Âsim b. Adiy'e geldi ve ona, "Karısını başka bir
erkekle yakalayan bir kişi için ne diyorsunuz? O onu öldürür siz de onu öldürür
müsünüz? Yoksa ne yaparsınız? Bu meseleyi benim için
Resûlüllah'tan sor." dedi. Âsim
Resûlüllah'a geldi ve ona: "Ey Allah'ın Resulü" dedi.
Resûlüllah, kendisine mesele sorulmasını hoş karşılamadı. Uveymir ise
Âsım'a gelip meselenin ne olduğunu sordu. Âsim da: "Resûlüllah,
meselenin kendisine sorulmasını hoş karşılamadı ve bunu ayıpladı." dedi.
Üveymir: "Allah’a yemin olsun ki ben bunu
Resûlüllah'a sormaktan vazgeçmem." dedi. Ve
Resûlüllah'a gelip: "Ey Allah'ın Resulü,
bir erkek, karısını başka bir erkekle yakalarsa ne yapmalıdır?" O, o erkeği
öldürür siz de onu mu öldürürsünüz? Yoksa ne yapmalıdır?" dedi.
Resûlüllah: "Allah senin hakkında da eşin
hakkında da âyet indirdi." dedi ve Allah'ın, Kur'an-ı Kerim'de isimlendirdiği
şekilde "Mülaane" yapmalarını emretti. Erkek, kadınıyla Mülaane yaptı ve sonra:
"Ey Allah'ın Resulü, eğer ben bunu nikâhımda tutacak olursam buna zulmetmiş
olurum." dedi ve kadını boşadı. Bu boşama, bundan sonra yapılan "Mülaane"ler
için ömek uygulama oldu. Buhari, K. tefsir el-Kur'an,
Sûre: 24, bab: l
Abdullah b. Ömer diyor ki:
Resûlüllah'ın zamanında bir adam, karısını zina etmekle suçladı ve
çocuğun, kendisinden olduğunu kabul etmedi. Bunun üzerine
Resûlüllah,
Allahü teâlâ'nın buyurduğu gibi,
aralarında "Mülaane" yapılmasını emretti. Çocuğun kadına teslim edilmesine,
Mülaane yapan kan ile kocanın da boşanmalarına karar verdi.
Buhari,K. Tefsir el-Kur'an, Sûre: 24, Bab: 4
|