82
Şeytanlardan kimi onun için (denize) dalar ve bundan başka
işler yaparlardı. Biz onlar için gözcüler idik.
"Şeytanlardan
kimi onun için denize dalar”
nefis şeyler çıka rırlardı.
Men edâtı rih'a atıftır
ya da mübteda’dır, haberi de mâkablidir, o, nekire-i mevsûfedir.
"Ve bundan başka
işler de yaparlardı”
Meselâ şehirler kurmak, saraylar yapmak ve güzel sanatlar icra etmek gibi. Ni
tekim Allahü teâlâ "onun için mihraplar ve heykeller
yaparlardı” (Sebe': 13) buyurmuştur.
"Biz onlar için
gözcüler idik”
emrinden çıkmasmlar ya hut karakterleri gereği
bozgunculuk yapmasınlar diye.
83
Eyyub'u da an. Hani,
Rabbine: Şüphesiz, bana dert dokundu, sen merhamet edenlerin en merhametli
sisin, diye seslenmişti.
(Eyyub'u
da an.
Hani, Rabb bine: Şüphesiz bana dert dokundu, diye seslenmişti)
bienni demek tir. Gizli kavl maddesiyle veyahut
nidaya kavl manası vererek inni de okunmuştur. Feth ile darr bütün sıkıntılara
denir, zam ile (durr) ise hastalık ve zayıflık
gibi nefse hâs olan şeylere denir.
"Sen merhamet
edenlerin en merhametlisisin".
Önce nefsini rahmeti gerektiren şeyle zikrettikten sonra Rabbini sonsuz rahmetle
yâd etti, bununla yetinip istemede nezaketi elden bırakmamak için arzusunu arz
etmedi. Ken disi Rum'du, İys bin İshak oğullarından idi, Allah ona peygamberlik
verdi. Ailesi ve malı çoğaldı; Allah damı başlarına çökertmekle evlât larını
alarak ve malını telef ederek onu imtihan etti. On sekiz yıl
yahut on üç yıl veyahut
yedi yıl yedi ay ve yedi saat hastalık çekti.
Rivâyete göre karısı Mahiyr
bint Mişa bin Yûsuf yahut Rahme bin Efraim bin
Yûsuf bir gün ona: Allah'a dua etsen, dedi! O da: Biz kaç yıl bolluk gör dük,
dedi. O da: Seksen yıl, dedi. Kendisi de: O kadar sıkıntı çekmeden Allah'a öyle
dua etmekten utanırım, dedi.
84
Biz de ona icabet edip sıkıntıyı açtık ve ona katımızdan
bir rahmet ve ibâdet edenler için bir hatıra olmak üzere ailesi ile onla rın bir
mislini de verdik.
"Biz de ona
icabet edip ondaki sıkıntıyı açtık”
hastalığına şifa vererek
"ve ona ailesiyle onların bir mislini de verdik”
eskisin den çok evladı oldu yahut evladı
diriltildi, onlardan da torunları oldu.
"Katımızdan bir
rahmet ve ibâdet edenler için bir hatıra olmak üzere”
Eyyub'a rahmet ve diğer
ibâdet edenlere de hatıra olmak üzere ki, onun gibi sabretsinler de onun gibi
sevap kazansınlar.
Ya da
ibâdet edenlere rahmet etmemiz için, çünkü biz onları ihsanla zikrederiz, onları
unutmayız.
85
İsmâîl'i, İdris'i ve Zülkifl'i de
an. Her biri sahillerdendir.
"İsmâîl'i,
İdris'i ve Zülkifl'i”
yani
İlyas'ı demektir, Yuşa da denilmiştir, Zekeriyya
da denilmiştir, ona o ismin verilmesi Allah'tan nasibi olmasındandır
yahut ümmetine kefalet etmesindendir
ya da zamanının peygamberleri kadar sevap
işlemesindendir. Kifl nasip, kefalet ve katlama
manalarına gelir.
"Her biri”
bunların her biri
"sabre denlerdendir” tekliflerin zorluklarına ve
belaların şiddetlerine.
86
Onları rahmetimize girdirdik. Hakikaten onlar iyilerdendir.
"Onları
rahmetimize girdirdik”
yani
peygamberliğe yahut âhiret nimeti ne demektir.
"Hakikaten onlar
iyilerdendir” sâlih
ve kâmil kimseler dendir, onlar da Peygamberlerdir, onlara salât ve selâm olsun.
Onların iyilikleri kötülük bulanıklığından masum olmalarıdır.
87
Balık sâhibini (Yûnus'u) da an.
Hani öfke ile gitmiş; kendisi ne güç yetiremeyeceğimizi zannetmişti. Karanlıklar
içinde: Senden başka ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Şüphesiz ben zâlimlerden
ol dum, diye seslendi.
"Balık sâhibini
de an” Yûnus bin
Metta'yı "hani öfke ile gitmişti” kavmini uzun
süre davet edip de sertieşmeleri, inadına ısrarları üzerine onlardan hicret
etti. Bunu da emir almadan ve azâp vaatları gelmeden yaptı. Tevbe ettikleri için
o süre içinde azapları gelmedi, kendisi de bunu bilmediği için yalan söylediği
zannedildi. O da buna kızdı. Muğadıben mübalağa kalıbıdır
ya da hicret etmekle onları kızdırdı, çünkü o
zaman azabın gelmesinden korktular. Muğdaben de okunmuştur.
"Kendisine güç
yetiremeyeceğimizi zannetmişti”
baskı yapamayacağımızı
yahut ceza hükmü veremeyeceğimizi, bu da
(nakdire) kader'den gelir. Nukaddire okunması da
bunu destekler ya da kudretimizin ona
işlemeyeceğini zannetti.
Şöyle de
denilmiştir: Onun
emrimizi beklemeden kavmi ile çekişmesi, gücümüzün yetmeyeceğini zanneden
kimsenin hâline benzetilmiştir.
Ya da
bu, şeytanî bir ha tıra idi,hme kapıldığı için, mübalağa babından ona böyle
denilmiş tir. Ye ile de (yakdire) okunmuştur.
Ya'kûb meçhul kalıbı ile okumuştur, bu
şeddeli de okunmuştur.
"Karanlıklar
içinde seslendi”
şiddetli zifiri karanlıklar içinde yahut balığın
karnı, denizin ve gecenin karanlıkları içinde,
"senden başka
ilâh yoktur, seni tenzih ederim”
herhangi bir şeyin seni aciz
bırakmasından.
"Şüphesiz ben
zâlimlerden oldum”
hicrete yeltenmekle kendime zulmettim. Peygamber
sallallahü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: Kim bir sıkıntıya düşer de bu duayı ederse mutlaka Allah onu kabul
eder.
88
Biz de ona icabet ettik ve onu kederlerden kurtardık. Mü
minleri de öyle kurtarırız.
"Biz de ona
icabet ettik ve onu kederden kurtardık”
bu da balığın onu dört saat
sonra sahile atmasıyla oldu. Üç gün sonra da denilmiştir. Keder de yutulma
kederidir, hata kederidir de denilmiş tir.
"Mü'minleri de
böyle kurtarırız” gam
ve kederlerden, ihlâsla dua ettikleri takdirde. İmâm Mushaf'ta
nûn cim ye (nücciy)
şeklindedir, bunun içindir ki, çoğunluk ikinci nunu ihfa ile okumuşlardır. Çünkü
nûn ağız boşluğundan çıkan harflerle ihfa edilir.
İbn Âmir ile Ebû
Bekir cimi şeddeli okumuşlardır, aslı da nünecciy'dir, ikinci
nûn hazf edilmiştir, tıpkı tezaHârûne'deki ikinci
te hazf edildiği gibi. Nûn her ne kadar
faul fiil ise de onun hazfı bir mana ifade eden
muzaraat harfi nin hazfinden daha güzeldir. Nunların harekelerinin değişik
olması buna bir zarar vermez, çünkü hazfin sebebi aynı olan iki harfin bir araya
gelmesidir, üstelik idgam da mümkün değildir. Tetecafa'da hazf edilmemesi ise
karışıklık korkusundandır. Bu, mâzi meçhuldür (nücciy)
mastarın zamirine isnat edilmiş ve hafif olması için sonu sâkin kılınmıştır,
denilmişse de reddedilmiştir. Çünkü mef'ûl zikredilmişken mastara isnat edilmez
(ukial inca), mazinin sonu da sâkin kılınmaz.
89
Zekeriyya'yı da an. Hani,
Rabbine: Rabbim, beni yalnız bırak mâ. Sen
varislerin en hayırlısısın, diye seslenmişti!
"Zekeriyya'yı da
an. Hani Rabbine: Rabbim, beni yalnız bı rakma, diye seslenmişti”
tek, mirasçı olacak
evlatsız.
"Sen varislerin
en hayırlısısın” eğer
bana mirasçı olarak birini nasip etmezsen, buna da aldırmam.
90
Biz de onun duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı bağışladık.
Ona zevcesini ıslah ettik. Gerçekten onlar hayırlara koşarlar ve bize umarak ve
korkarak dua edenlerdi. Bizim için derin saygı gösterirlerdi.
"Biz de onun
duasını kabul ettik ve ona zevcesini ıslah ettik”
yani
kısırken doğurur hâle getirdik ya da Zekeriyya'ya
karşı tutumunu demektir, çünkü ona çok kızardı.
"Gerçekten onlar
hayırlara koşarlardı”
hayır kapılarına
seğirtirlerdi.
"Ve bize umarak
ve korka rak dua edenlerdi”
korku ve ümit sâhibi idiler
yahut sevaba rağbet ederek ve dualarının
kabulünü umarak ya da taatta ümit eder ve ceza
dan korkarlardı.
"Bizim için
derin saygı gösterirlerdi”
mütevazı idiler
ya da bizden devamlı korkarlardı.
Mana da
şöyledir: Onlar
nâil olduk ları şeylere bu özelliklerle nâil oldular.
|