Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

311

 

019 - MERYEM SÛRESİ

 

CÜZ :

16

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

96

Şüphesiz iman edip iyi şeyler yapanlar (var ya), Rahman onlar için (kalplerde) bir sevgi kılacaktır.

"Rahman onlar için bir sevgi kılacaktır":

İbn Abbâs şöyle demiştir: Bu, Hazret-i Ali radıyallahu anh hakkında inmiştir, manası da şöyledir: Allah onları sever ve onları da mü’minlere sevdirir.

Katâde şöyle demiştir: Mü’minlerin kalplerinde onlara bir sevgi yaratır. Ebû Hureyre’nin, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den şu rivâyeti de böyledir: Allah bir kulu sevdiği zaman:

Ey Cebrâil, ben filancayı seviyorum, siz de onu sevin, der. Cebrail de göklerde seslenir: Şüphesiz Allah filancayı seviyor, siz de onu sevin, der. Yeryüzündeki insanlara onun sevgisi verilir, o da sevilir. Nefret hakkında da böyle denilmiştir. Herem b. Hayyan da şöyle demiştir: Herhangi bir kul kalbi ile Allah’a dönerse, Allah da ehl-i imanın kalplerini ona döndürür; öyle ki, ona sevgilerini ve merhametlerini nasip eder.

97

Onu (Kur’ân’ı) diline kolaylaştırdık ki, onunla müttakileri müjdeleyesin ve onunla inatçı bir kavmi uyarasın.

"Onu senin diline kolaylaştırdık": Yani Kur’ân’ı, demektir. İbn Kuteybe; onu sana düz hale getirdik ve onu senin dilinle indirdik, demiştir. Lüdd: İse eledd’in çoğuludur, o da çok uğraşan hasım demektir.

98

Onlardan önce nice nesiller helak ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor veyahut onlar için gizli bir ses işitiyor musun?

"Onlardan önce nice nesiller helak ettik": Bu, Mekke kâfirleri için korkutmadır.

"Onlardan hiçbirini hissediyor musun?":

Zeccâc şöyle demiştir: Görüyor musun? Hel ahseste sahibeke denir ki:

"Arkadaşını gördün mü?” demektir. Rikz ise: Gizli sestir.

İbn Kuteybe de: Anlaşılmayan sestir, demiştir. Ebû Salih de: Harekettir, demiştir. Allah daha iyi bilir.

20-TÂHÂ SÛRESİ

Mekke’de inmiştir. 135 ayettir.

Bismillahirrahmanirrahim

1

Ta. Ha.

2

Kur’ân’ı sana bedbaht olasın diye indirmedik.

O, ittifakla Mekki’dir,

"Taha” suresinin

İniş sebebinde de üç görüş vardır:

Birincisi: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namazda ayaklarını dinlendirir, bir ayağına ağırlık verirdi, bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Hazret-i Ali radıyallahu anh, demiştir.

İkincisi: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Kur’ân inince kendisi ve ashabı namaz kıldı, kıyamı uzattı; Kureyş: Allah Muhammed'e Kur’ân’ı bedbaht olsun diye indirdi, dediler. Bu âyet bunun üzerine indi.

Üçüncüsü: Ebû Cehil, Nadr b. Haris ve Mut'im b. Adiy, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e: Sen dinimizi terk etmekle bedbaht oldun, dediler; bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Mukâtil, demiştir.

Ta ha üzerinde de birkaç kıraat vardır:

İbn Kesir ile İbn Âmir, tının ve henin fethi ile "taha” okumuşlardır.

Hamze, Kisâi ve Ebû Bekir de Âsım'dan rivayet ederek, tının ve henin kesri ile okumuşlardır.

Nâfi de fetha ile kesre arasında "tahe” okumuştur ki, fethaya daha yakındır. Halef de, Müseyyebi’den böyle demiştir.

Ebû Amr da, tının fethi ve henin kesri ile okumuştur. Ondan Abbas da Hamze gibi rivayet etmiştir.

İbn Mes’ûd, Ebû Rezin Ukayli, Said b. Müseyyeb ve Ebû’l - Âliyye de tının kesri ve henin fethi ile okumuşlardır. Hasen de, tının fethi ve henin kesri ile "tah” okumuştur.

Dahhâk ile Muverrık da, tının kesri ve henin sükunu ile "tıh” okumuşlardır.

Onun manasında da dört görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: Manası: Ey adam, demektir. Bunu el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Hasen, Said b. Cübeyr, Mücâhid, Atâ’ ve İkrime de böyle demişlerdir.

Bunlar onun hangi dilden olduğunda da dört görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: Nabatça’dır, bunu da İkrime, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Said b. Cübeyr de - bir rivayette - ve Dahhâk böyle demişlerdir.

İkincisi: Uk dilindendir (büyük bir kabile), bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan demiştir.

Üçüncüsü: Süryanice’dir, bunu da bir rivayette İkrime, bir rivayette Said b. Cübeyr ve Katâde, demişlerdir.

Dördüncüsü: Habeşçe’dir, bunu da bir rivayette İkrime, demiştir.

İbn Enbari de şöyle demiştir: Kureyş lehçesi mana bakımından bu dile denk gelmiştir.

İkincisi: O, isimlerden alınmıştır;

sonra bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O, Allahü teâlâ’nın isimlerindendir,

ayrıca bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Tı, Latiften, he de Hadi’den alınmıştır. Bunu da İbn Mes’ûd ile Ebû’l - Âliyye demişlerdir.

İkincisi: Tı Tahir ve Tayyib isimlerinin baş harfidir, he de Hadi isminin baş harfidir. Bunu da Said b. Cübeyr, demiştir.

İkinci görüş: O, Allah’ın isimlerinden değildir,

sonra bunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Tı, Tabe’dendir ki, o da Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in şehridir. He de Mekke’dendir. Bunu da Ebû Süleyman Dımeşki nakletmiştir.

İkincisi: Tı, ehl-i cennetin tarab'ındandır (coşku), he de ehl-i narın hevan’ındandır (değersizlik).

Üçüncüsü: Tı, cümmel (ebcet) hesabında dokuzdur, he de beştir; toplamı on dörttür; mana da: Ey bedir (ay, ayın on dördü, ey ay yüzlü) biz sana Kur’ân’ı bedbaht olman için indirmedik, demektir. Bu iki görüşü Sa’lebî hikaye etmiştir.

Üçüncüsü: O, Allah’ın ettiği bir yemindir, o da Allah’ın isimlerindendir, bunu da Ali b. Ebi Talha, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Biz de onun isim olmasının manasını Meryem suresinin baş tarafında şerh etmiştik. Kurazi şöyle demiştir: Allahü teâlâ tavl (kudret) ve hidâyetine yemin etmiştir.

Dördüncüsü: Manası şöyledir: Yere iki ayağınla bas. Bunu da Mukâtil b. Hayyan, demiştir. "Liteşka"nın manası da: Yorulman ve bu kadar çabalaman için demektir. Şöyle ki, o, ibadette çabaladı ve aşırıya kaçtı; kıyamda uzun durduğu için ayaklarını değiştiriyordu; hafifletmesini emretti.

3

Ancak korkan için öğüt vermek için.

"İlla tezkireten": Ahfeş: O, liteşkadan bedeldir, mana da ancak öğüt için indirdik, demiştir.

4

Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından azar azar indirilmiştir.

"Tenzilen": Zeccâc, mana şöyledir, demiştir: Onu indirmekle indirdik,

"el- ulâ": Ulya’nın cem’idir, semaun ulya (yüksek gök) ve semavatun ulya” (yüksek gökler) dersin, tıpkı kübra ve küber gibi.

5

Rahman, Arş’i (zaman ve mekandan münezzeh olarak) istiva etti.

6

Göklerdeki, yerdeki, ikisinin arasındaki ve nemli toprağın altındaki şeyler O’nundur.

"Serâ” ise: Islak topraktır.

Müfessirler: Islak topraktan yedinci kat yerin altındaki kastedilmiştir, demişlerdir.

7

Eğer sözü açık söylersen, şüphesiz O, gizliyi de daha gizliyi de bilir.

"Eğer sözü açık söylersen": Yani sesini yükseltirsen,

"şüphesiz O, gizliyi de daha gizliyi de bilir":

Mana şöyledir: Sesini yükseltmekle kendini zorlama, çünkü Allah gizliyi daha gizlisini de bilir.

"Gizli ve daha gizliden” ne murat edildiğinde de beş görüş vardır:

Birincisi: Gizli, insanın içinde sakladığıdır, daha gizlisi de: Henüz olmayan ve ileride olacak şeydir, bunu da bir cemaat İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Dahhâk da böyle demiştir.

İkincisi: Gizli, içinden konuştuğun, daha gizli de: Telaffuz etmediğindir, bunu da Said b. Cübeyr, demiştir.

Üçüncüsü: Gizli: İnsanın başkalarından sakladığı şey, daha gizlisi de: Vesvesedir. Bunu da Mücâhid, demiştir.

Dördüncüsü: Kelâmın manası şöyledir: O, kullarının gizlediğini bilir, kendi sımm ise onlardan gizlemiştir; o bilinmez. Bunu da Zeyd b. Eslem ile oğlu demişlerdir.

Beşincisi: O insanın başkasına verdiği sırnnı da içinde sakladığını da bilir. Bunu da Ferrâ’, demiştir.

8

Allah O’dur ki, O’ndan başka ilâh yoktur. En güzel isimler O’nundur.

"En güzel isimler (esmâü’l-hüsna) O’nundur": Bunu da A’raf: 180’de şerh etmiş bulunuyoruz.

9

Sana Mûsa’nın haberi geldi mi?

"Sana Mûsa’nın haberi geldi mi?": Bu, onaylatma sorusudur, manası da: Gerçekten geldi, demektir.

İbn Enbari de şöyle demiştir: Şu nahiv bilginlerince bilinen bir şeydir ki,

"hel” kad manasını ifade eder. Arapların en fasihi olan Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: Allahümme hel bellağtu” demiş: Kad bellağtü (ya Rabbi, görevimi tebliği ettim) demek istemiştir.

10

Hani, bir ateş görmüştü de ailesine:

"Durun, şüphesiz ben bir ateş gördüm. Belki size ondan bir kor getirir yahut ateş üzerine bir yol gösterici bulurum” demişti.

Vehb b. Münebbih de şöyle demiştir: Mûsa, annesine dönmek için Şuayb aleyhisselam’dan izin istedi. O da ona izin verdi. O da ailesiyle birlikte çıktı. Yolda çetin bir kış gecesinde çocuğu oldu, çakmak çaktı, yanmadı. Onunla uğraşırken uzaktan yolun sol tarafından bir ateş gördü. Biz bu hadisi 'Kitabu'l - Hadaik’te uzun uzadıya zikrettiğimiz için burada tefsiri hikaye ile uzatmak istemedik. Çünkü bizim maksadımız ezberlenmesi kolay olması için kısa bir tefsir yazmaktır.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Mûsa bir nûr gördü, ancak Mûsa içinde düşündüğü şeyi haber verdi.

"Ailesine dedi": Yani karısına,

"durun": Yani yerinizde kalın, dedi. Hamze, burada ve Kasas 29’da he’nin zammesiyle "liehlihumküsu” okumuştur.

"Inni anestü nara":

Ferrâ’ şöyle demiştir: Ben buldum, hel aneste ahaden, "kimseyi buldun mu?” denir.

İbn Kuteybe de:

"Anestü": Gördüm, demiştir. Kabes kelimesine gelince,

Zeccâc: O, bir sopanın veya bir fitilin başındaki ateştir (meşaledir) demiştir.

"Ev ecidü alennari hüda":

Ferrâ’ şöyle demiştir: Hadiyen demek istemiş, mastarla ifade etmiştir.

İbn Enbari de şöyle demiştir: Burada

“alâ” nın, "inde” manasına, "maa” manasına ve "be” manasına olması câizdir. Tefsirciler şöyle demişlerdir: O, yolu şaşırmıştı, ateşin başında biri olacağını bildi.

Zeccâc şöyle demiştir: Suyu kaybetti, kendisine yol gösterecek veya suyu tarif edecek birini umdu.

11

Ona geldiği vakit:

"Ey Mûsa!” diye seslenildi.

"Ona geldiği vakit": Ateşe geldiği vakit,

"ey Mûsa, ben senin Rabbinim, diye seslenildi (inni ene rabbüke)". Mütekellim zamirinin iki defa tekrar edilmesi, manayı pekiştirmek, bilgiyi sağlamlaştırmak ve şüpheyi izale etmek içindir.

"İnni enen nezirül mübin” (Hicr: 89) âyetinde böyledir. İbn Kesir, Ebû Amr ve Ebû Cafer hemzenin fethi ve ye ile

"enniye” okumuştur; Nâfi, Âsım, İbn Âmir, Hamze ve Kisâi de hemzenin kesri ile okumuştur, ancak Nâfi yeyi fethe ile okumuştur.

Zeccâc şöyle demiştir: Kim "enni ene” okursa,

Mana şöyledir: Nudiye bienni ene rabbüke (ben senin Rabbinim diye seslenildi). Kim de kesre ile okursa, mana: Nudiye ya Mûsa, fekalallahu ene rabbüke (ey Mûsa, diye seslenildi, Allah da: Ben senin Rabbinim, dedi).

12

"Şüphesiz ben senin Rabbinim; ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen kutsal Tuva vadisindesin".

"Ayakkabılarını çıkar":

Onları çıkarmakla emrolunmasında da iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar ölü merkep derisinden idi. Bunu da İbn Mes’ûd, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiş; Ali b. Ebi Talip kerremallahu veçhe ile İkrime de böyle demişlerdir.

İkincisi: Onlar, boğazlanmış sığır derisinden idi, ancak kutsal toprağa değsin de bereketine nail olsun diye çıkarmalarını emretmiştir. Bunu da Hasen, Said b. Cübeyr, Mücâhid ve Katâde, demişlerdir.

"Sen kutsal vadidesin": Bunda da iki görüş vardır ki, biz onları Maide: 21’de,

"el – arda’l-mukaddese” kavlinde zikretmiş bulunuyoruz.

"Tuva": İbn Kesir, Nâfi ve Ebû Amr, "tuva ve ene” gayri munsarif okumuşlar; Âsım, İbn Âmir, Hamze ve Kisâi de, munsarif olarak

"tuven” şeklinde okumuşlardır. Hepsi de tiyi zammeli okumuşlardır. Hasen ile Ebû Hayve de tının kesri ve tenvinle

"tıven” okumuşlardır. Ali b. Nasr da Ebû Amr’dan, ünın kesri ile tenvinsiz olarak

"tıva” okumuştur.

Zeccâc şöyle demiştir:

"Tuva"da dört çeşit okuyuş vardır: Tının zammı tenvinli ve tenvinsiz,

"tuva". Kim onu tenvinlerse, o, vadinin ismidir. O müzekkerdir, fual veznindedir, tıpkı hutam ve surad gibi.

Kim tenvinsiz okursa iki sebeple gayri munsarif yapar:

Birincisi: Tavin’den dönüşmüş olmasıdır; o zaman adil’den bozulan Ömer gibi gayri munsarif olur.

İkincisi: O yerin ismi olmasıdır, tıpkı

"fil-bukatil mübareketi” (Kasas: 30)de olduğu gibi. Kesre ve tenvin ile okunursa, mian gibi olur, mana da: Üst üste kutsanmış demek olur. Nitekim şair Adiy b. Zeyd şöyle demiştir:

Ey kınayın, tahkik etmeden beni üst üste kınaman,

Senin katmerli cahilliğindedir.

Yani levm tıven: Üst üste kınamaktır. Kim de onu tenvinlemezse, onu yerin ismi yapar.

Müfessirlerin

"tuva"nın manasında üç görüşleri vardır:

Birincisi: Vadinin ismidir, bunu da İbn Ebi Talha, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

İkincisi:

"Tuva"nın manası: Vadiye ayak bas, demektir. Bunu da İkrime, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Mücâhid’ten de iki görüşün benzeri rivayet edilmiştir.

Üçüncüsü: O, iki kere kutsanmış demektir, bunu da Hasen ve Katâde, demişlerdir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç