75(O kul):“Ben sana, sen benimle beraber bulunmaya dayanamazsın dememiş miydim?” dedi. Bu âyete, önceki benzer âyette olmayan (.......) lâfzı ziyade edilmiştir. Çünkü ikinci olaydaki kötülük daha çoktur. 76(Mûsa) dediki: “Eğer bundan sonra (bir daha) sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaş olma. (O zaman) benim tarafımdan sana özür ulaşmıştır (artık benden ayrılmakta mazur sayılırsın) Eğer bu seferden sonra ya da bu sorudan sonra sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaş olma. Benim tarafımdan sana özür ulaşmıştır. Aramızdaki ayrılık meselesinde mazur sayılırsın. (.......) deki(.......) Medenî ve Ebû Bekir'e göre şeddesizdir. 77Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. (Köy halkı) onları misafir etmekten kaçındı. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular; Hızır hemen onu doğrulttu. (Mûsa): “İsteseydin buna karşılık bir ücret alırdın” dedi. Kent halkına vanp yemek istediler. Kent Antakya ya da Eyle'dir. Eyle, Allah'ın gökten en uzak mekân'dır. Misafir edilmelerini istediler. Onlarda kaçındı. (.......) onu indirdi ve misafir etti, demektir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: “O kent halkı düşük kişilerdi” “Kentlerin en şerlisi orada cimrilik yapılanıdır.” denilmiştir. O kentte uzunluğu yüz zira olan yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. Neredeyse yıkılıyordu. (.......) , (.......) yaklaşmak ve sarkmak manalarına istişare olarak kullanılmıştır. İstek ve azim manalarına istişare olarak kullanıldığı gibi. Onu eliyle doğrulttu. Ya da eliyle dokundu. O da doğruldu, düzgün hale geldi. Ya da önce onu yıktı, sonra yaptı. Onların yiyeceğe şiddetle ihtiyacı vardı. Hatta ihtiyaç onları kazanç yollarının sonuncusuna sevketmişti. O da istemekti. Yardım edecek birini bulamamışlardı. Hızır duvan doğrultunca Mûsa kendine hâkim olamadı. Çünkü muhtaçtılar ve mahrumiyet görmüşlerdi. Şöyle dedi:“İsteseydin buna karşdık bir ücret alırdın” yani çalışmana karşılık şu sıkıntıyı defedecek kadar bir ücret talep etseydin. Basrfye göre(.......) şeddesiz (.......) kesreli ve (.......) idğamlıdır. Mekkî ye göre (.......) açık okunur. Hafsa göre (.......) şeddeli, (.......) fethalı ve(.......) açık okunur. Bunlardan başkaianna göre ise, (.......) şeddeli,(.......) fethalı ve (.......) ye idğam edilmelidir. (.......) deki (.......) deki (.......) gibi asıldır. (.......) Veznindeki (.......) ondandır(.......) dun geldiği gibi(.......) fiilinden değildir. 78İşte dedi bu benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim. Buüçüncü soruya işarettir. Yani bu itiraz aynlış sebebidir. Aslı bu, benimle senin aramızın aynlmasıdır.(.......) kelimesiyle söylendi. Mastar zarfa izafe edildi. Mef’ûlu bihe izafe edildiği gibi. 79O gemi, deniz de çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü onların ilerisinde her (sağlam) gemiyi zorla alan bir kral vardı. Çünkü onların önlerinde ya da arkalannda, dönüş yolları üzerinde bekleyip kusursuz sağlam gemileri zorla alan bir kral var. Kusurlu gemileri almıyordu. Mastar ya da mef'ûlun lehdir. “Onu kusurlu kılmayı istedim” sözünün sebebi “Geminin çalınması korkusuyla o zaman onun hakkı, sebepten sonra gelmesi değil miydi?” diye sorarsan derim ki“Burada tehir edilen kastedilmiş ve öneminden dolayı da o cümle takdim edilmiştir.” 80Erkek çocuğa gelince: onun anası babası mü’min insanlardır. Bunun için (çocuğun) onlara azgınlık ve nankörlükte boğmasından korktuk. Çocuğun ismi Hüseyin'di. Mü'min ana-babaşına karşı gelmesinden, onların ona olan iyiliklerini inkâr etmesinden, onlara karşı isyan edip kötülük yapmasından ve dolayısıyla o ikisine şer ve bela isabet etmesinden korktuk. Ya da manevi hastaliğiyla ve sapkınhğıyla onları, saptırmasından ve onların da onun sebebiyle dinden çıkmalarından korktuk. Bu Hızır'ın sözüdür. Hızır bundan korktu. Çünkü Hazret-i Allah ona, onun durumunu bildirdi. Ve onu gizli olan sırra muttali kıldı. Eğer buAllah'ın sözü ise o zaman mana:“Eğer yaşarsa ana babasının küfrüne sebep olacağını bildiğimizden korktuk” demektir. 81İstedik ki Rableri onun yerine onlara ondan daha temiz, daha merhametli birini versin. (.......) Medenî ve Ebû Amr'a göre(.......) dir. İstedik ki rableri onun yerine onlara daha günahsız, daha merhametli, daha hürmetkar ve daha dürüst birini versin. (.......) Temyizdir. Rivâyet edildiğine göre onların bir kız çocuğu olmuş ve birpeygamberle evlenmiş. Ve opeygamberden bir ya da yetmişpeygamber doğmuştur. Ya da onlara kendileri gibi mü'min bir erkek çocuk vermiştir. Şamî'ye göre (.......) dir. Bunlar iki ayrı kelimedir. 82Duvar ise şehirde iki yetim çocuğun idi. Altında onlara âit bir hazine vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki onlar(büyüyüp) güçlü çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Bunları, ben kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur. Çocukların ismi Asram ve Sarim idi. O duvar, zikri geçen kentteydi. Hazine ise altın bir levha idi. Üzerinde şunlar yazılıydı. Kadere inandığı hâlde üzülene şaşarım. Rızka inandığı hâlde yorularıa şaşanın. Ölüme inandığı hâlde rahat olana şaşanın. Hesaba inandığı hâlde gâfil olana şaşanın. Dünyanın ve onun halkının devri daim içerisinde olduğunu bildiği hâlde ona bağlarıana şaşanın.Allah'tan başka ilâh yoktur.Muhammed Allah'ın Rasûlü'dur. Ya da o hazine de altın, gümüş ve içerisinde bazı ilmi hakikatlerin bulunduğu sahifeler vardı. Birinci görüş daha sağlamdır. Katâde'den rivâyet edildiğine göre, hazineler bizden öncekilere helâl, bize haram kılındı. Ganimetler ise onlara haram, bize helâl kılındı. Denildiğine göre,“Babaları” ifadesindekİ kişi onların yedinci dedesi idi. Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anh) den rivâyet edildiğine göre, o bazı Hâricîlere aralarında geçen bir konuşmada şöyle demişti: “Allah o iki çocuğu neyle muhafaza etti?” Onlar: “Babalarının iyiliğiyle” dediler, bu cevap üzerine o şöyle dedi:“Babam ve Dedem o iyi kişiden daha hayırlıdır” (.......) mefulün leh ya da mastardır. (.......) iie mensûb olmuştur. Çünkü mana “O ikisine merhamet etmiştir” demektir. O gördüğün şeyler ben kendi düşünceme göre yapmadım. Onları Allah'ın emriyle yaptım.(.......) daki (.......) hepsine ya da duvara gider. İşte senin sabredemediğin şeylerin cevabı budur. İfade kolayliği olsun diye(.......) daki (.......) hazfedildi. Veli'yi, peygamber üzerine tafdil eden sapık görüşlülerin ayakları kaydırmıştır.Bu açık bir küfürdür. Onlar“Mûsa, veli olan Hızır'dan öğrenmekle emrolundu” diyorlar. Bunun cevabı şudur:“Bazıları her ne kadar öyle olmadığını zannetseler de Hızır peygamberdir”bu olay, Mûsa (aleyhisselâm) hakkında bir imtihandır. Ehl-i kitap veMûsa'nın Mûsa b. İmran değil, Mûsa b. Men'an olduğunu söylemişlerdir. Veli'nin veli olabilmesi için peygambere inanması lazımdır. Ama Nebinin Nebi olabilmesi için veliye inanması gerekmez. Mûsa(aleyhisselâm) ın ilim öğrenmesinde bir zillet yoktur. Çünkü ilim, artması istenen bir şeydir. Birinci olayda(.......) dedi. Çünkü o zahirde kötü bir şey yapmıştı. Üçüncü olay da(.......) dedi. Çünkü burada katıksız bir nimetlendirme vardır. İkinci olayda ise (.......) dedi. Çünkü burada fiil yönünden kötülük, ona bedel başkasının verilmesi yönünden ni'metlendirme vardır.Zeccâc şöyle demiştir:(.......) Azîz ve celil olanAllah istedi, demektir, bunun benzeri Kur'anı Kerîm'de çoktur. 83-84(Ey Resûlüm Muhammed) Sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki “Size ondan bir hatıra okuyacağım.” Biz onu yeryüzünde güçlü kıldık ve ona herşeyden bir sebep verdik. İmtihan kastıyla Yahûdîler ya da Ebû Cehil ve taraftarları sana Zülkarneyn'den soruyorlar, o bütün dünyaya hakim olan İskender'dir. Bütün dünyaya iki mü'min ve iki kâfir hakim olmuştur. Mü'minler, Zulkarneyn ve Süleyman (aleyhisselâm) dır. Kâfirler ise Nemrût ve Buhtunnasır'dır. Zamanı Nemrût'tan sonraydı. Denildiğine göre sâlih bir kuldu. Allah onu dünyaya hakim kıldı. Ona ilim ve hikmet verdi. Işığı ve karanlığı onun emrine verdi. Yürüdüğünde, önünden ışık yol gösteriyor. Arkasından karanlık örtüyordu.Peygamber olduğu, meleklerden biri olduğu söylendi. Hazret-i Ali(radıyallahü anh) den rivâyet edildiğine göre o şöyle demişti: “O melek değildi. Peygamber de değildi. O ancak sâlih bir mü'mindi. Allah'a itâat hâlinde iken şakağından vuruldu ve öldü. Sonra Allah onu diriltti. Bu sefer sol şakağından vuruldu ve öldü. Allah onu tekrar diriltti ve onu Zulkarneyn diye isimlendirdi. Hazret-i Ali kendini kastederek“sizin içinizde onun bir benzeri vardır” dedi. Denildiğine göre, o, insanları tevhide çağırıyor, onlar da onu öldürüyorlardı.Allah da onu diriltiyordu. Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Zülkarneyn diye isimlendirildi. Çünkü o, dünyanın iki tarafını da gezdi dolaştı” Yani doğusunu da batısını da gezdi. Onun Zülkarneyn diye isimlendirilmesi hakkında çeşitli sebepler sayılmıştır. İki saç örgüsü olduğu, onun devrinde yaşayan iki milletin olması, Rum ve Farsa hakim olması, Türkler'e ve Rumlara hakim olması, Tacı üzerinde iki boynuz olduğu, başı üzerinde boynuza benzer bir şey olduğu ve ana-baba cihatiyle kerem sâhibi sülalelerden gelmesi sebepler arasında sayılmıştır. Kendisi Rumlardandı. Biz onu orada güç ve kudret verdik. Mülkünde kastettiği herşeye ulaşmanın yolunu, aracını verdik. |