98Bu, dedi: rabbımdan bir rahmettir, rabbımın va'di vakit de onu düm düz edecektir, rabbımın va'di hakkoldu (.......) dedi ki,(.......) işte bu, rabbımdan bir rahmettir. - Ya'ni ne sizin işinizdir, ne benim, mahza nı'meti ilâhiyyeden bir ınayeti rabbaniyedir. Maamafih bunun da bir eceli vardır (.......) rabbımın va'di geldiği vakıtta onu hâk ile yeksan edecektir. (.......) ve rabbımın va'da haktır. - Kıyamet muhakkaktır. İleride Sûre-i Enbiyada geleceği vechile (.......) sirri zahir olup Ye'cûc ve Me'cûc çıkacak, nizamı Arz, fesad bulacak, Kıyamet kopacaktır. Ba'zıları bunu seddi Çin zannetmişler ve binaenaleyh Ye'cûc ve Me'cûcun Mogollar ve Tatarlar olduğunu tevehhüm eylemişlerdir. Gerçi Pekin civarında denizden başlıyarak Altay dağlarının altlarına doğru yüzlerce saatlik bir mesafede uzanıp giden seddi Çinin hicretten dokuz asır kadar evvel dördüncü Çin sülâlesi devrinde Şimalden Mogol ve Tatarların tecavüzlerine karşı yapılmış olduğu tarihen nakilediliyor ve asârı cesimenin en hüyüklerinden sayılıyor ise de yapılmasından çok bir zaman geçmeksizin aşılmış geçilmiş olan bu seddin metaneti ve sureti binası Kur’ân’da mezkûr olan evsafa mutabık olmadığı anlaşılıyor. Diğer taraftan ba'zıları da demir kapı seddi demişler ve binaenaleyh Ye'cûc ve Me'cûc bu günkü Rusya sahasında tesavvur eylemişlerdir ki, bu harab olmuştur. Doğrusu Kur’ân’daki evsaf, ikisine de muntabık olmadığı gibi diğer yerlerde ma'lûm olabilen sedlerin de hiç birine uymıyor, Allahü a'lem Kur’ân’ın haber verdiği bu redim Zül'karneynden onun yapılmasını taleb eden kavmin bu sayede teşkil ettikleri hey'eti içtimaıyyeleri olsa gerektir ki, demir kütleleri gibi salâbetli olan unsurlarına akıtılan feyzı rabbanî ile teşekkül etmiş madde ve ma'nevî bir sedd demek olur. Eğer bu kavmin, müfessirînin veçhile Türk idise burada Zül'kârneyne kuvvetle yardım eden Türklerin mazıde Arzı fesaddan kurtarmak için ettikleri hizmetin ehemmiyyeti iş'ar edilmiş olduğu gibi bi'seti seniyyeden sonra islâma yapacakları hizmete de işaret edilmiş demektir. Ve şu halde Türklerin inkırazı, Ye'cûc ve Me'cûc seddinin yıkılması ve nizamı Arzın fesadı demek olacaktır ki, eşratı saattendir. Hâsılı Şark-u Garbı dolaşan Zül'karneynin en büyük işi, mahzâ bir rahmeti rabbaniyye olan bu redmin inşasıdır ki, yıkılması Yer yüzünde beşeriyyetin pek büyük bir felâketi olacaktır. Nizamüddin Haseni Nisaburî «Garaibül'kur'an ve Regaibül'fürkan» namındaki tefsirinde buraya müteallık te'vilâti Sofiyyeden olmak üzere der ki, insan için terbiye ve irşad ile tahsıli mümkin bir kemali meknun ve bir kenzi medfun bulunduğu beyan edıldikten sonra Zül'karneyn kısasiyle şu da beyan edilmiş oluyor ki, Arzda hılâfete müstehıkk olan ancak insani kâmildir, o ise iki canibine malik olan Zül'karneyndir. Çünkü ona Arzda temkin verilmiş ve vesaıt-u esbab âleminde her şeyin sebebine irdirilmiştir, bu suretle o hem nefsinde kâmil hem de gayrısini mükemmil olmuştur. Binaenaleyh bir sebeb ta'kıb ederek aşağı âleme doğru gitti ki, o ruhı insanî Güneşinin Mağribidir, onu bir «ayni hamie» de batıyor buldu ki, o âlemi tabiat ve ecsaddır. Ve orada bir kavim buldu onlar, kuvayı bedeniyye ve nüfusi Arzıyyedir. Ya Zel'karneyn, dedik, ya onları riyazat bıçağı ve mücahede kılıciyle öldürmek suretiyle ta'zib edeceksin yâhud da haklarında rıfk-u müdarâ ile güzellik yapacaksın, hâ, dedi: haysıyyetini mevzıinın gayrıda isti'mal ile alçaltarak zulm edene azâ bedeceğiz, arzu ve muradının hılâfına kahreyliyeceğiz, sonra rabbı olan Allahü teâlâya reddolunacak o da onu te'bıd azâbile ta'zib edecek. Îman edip salih amel yapana ise mükâfat olarak husnâ var ki, o, vusul ve vısal makamıdır, hem ona emirlerimizden yüsür söyleyeceğiz ki, o da fenâ ve mücahededen sonra hafiflik ve istirahattir. Sonra ervah âlemine vusul esbabından bir sebeb ta'kıb etti ki, o insanın nefsi natıkası Güneşinin matlaıdır. Onu cismanî alâkalardan tecerrüd etmiş bir kavm üzerine doğuyor buldu, nihayet iki sedd arasına vardığında ki, o teayyüş ve temeddün âlemi ve bedenin salâhı - meâde doğru cismaniyyet suretiyle kıyam ve kıvamı esbabının sahai cevelânıdır. Onların önünde hemen hemen söz anlamıyacak gibi bir kavm buldu, bunlar, gâyei emirleri cehli basıt olan avam, dediler ki, Ye'cûc ve Me'cûc ya'ni muhtelif tabiat kuvvetleri beşeriyyet Arzında havassını mâ - hulika - lehinin gayrısında kullanarak fesad yapıyorlar biz, sana harc versek, terki vücud ve bezli mevcud etsek de bize bir sed yapıversen olur mu? Bana, dedi: kuvvet ileya'ni himmeti sarife ve azîmeti sadıka ile yardım edin, demir kütleleri ya'ni melekâtı rasiha yahud demir gibi sağlam kalbler getirin, iki ucu denkleştirince:(.......) olunca üfleyin! Dedi: ezkâr-u evrada devam edin, nihayet kalb demirinde taat ve zikir hararetinin te'siriyle onu ateş haline getirince, getirin, dedi: ona bakır kaynağı dökeyim. Şeytanın hîlesi işlemiyecek veçhile o kalblerin içine mahabbet cevheri metanet kimyası dökeyim de ona rahmânın mâsivası yükselmesin. (.......) Zül'karneynin sözü hıtam buldu. Şimdi bakın va'di hak nasıldır? Hak teâlâ buyuruyor ki, 99Ve o gün onları bırakıvermişizdir, bir kısmı diğerinin içinde dalgalanıyorlar, surada üfürülmüştür, artık hepsini toplamış da toplamışızdır ve 100Cehennemi o gün kâfirlere bir gösteriş göstermişizdir 101Onlar ki, beni ıhtar eden âyetlerimden gözleri bir gıtâ içinde idi, işitmeğe de tehamül edemiyorlardı 102Ya o kâfirler beni bırakıpda kullarıma kendilerine mevlâ ittihaz edeceklerini mi zannettiler, biz Cehennemi o kâfirler için bir konukluk hazırladık 103Size, de: amelleri en ziyade hüsrana gidenleri haber vereyim mi? 104Onlar ki, Dünya hayatta saiyleri boşa gitmektedir de kendilerini zannederler: ki, cidden güzel san'at yapıyorlar. 105Bunlar işte o kimselerdir ki, rablarının âyetlerine ve lıkasına küfretmişlerdir de hayır namına yaptıkları bütün amelleri heder olmuştur, artık Kıyamet günü biz onlara hiç bir vezin tutturmayız 106İşte böyle onların cezaları Cehennemdir, çünkü küfretmişler ve benim âyetlerimi ve Peygamberlerimi eğlence yerine tutmuşlardır 107İman edip salih salih ameller işliyen kimselere gelince: onlar için Firdevs Cennetleri bir konukluk olmuştur 108İçlerinde muhalled olmak üzere kalırlar, onlardan çıkmak istemezler Bu tezkir ve ıhtarı kâfi görmeyip de daha ziyade tafsıl istiyenlere karşı ya Muhammed! İlâhınız ancak bir tek İlâhdır, onun için her kim râbbının lıkasını arzu ederse salih bir amel işlesin ve rabbının ıbâdetine hiç bir şirk karıştırmasın 109De ki, eğer rabbımın kelimâtı için deniz mürekkeb olsa idi her halde rabbımın kelimatı tükenmeden deniz tükenirdi, bir misli de meded getirsek bile (.......) cinsi bahir, bütün cinsiyle deryalar (.......) MİDAD, fil'asıl bir şeyin uzatılmasına medar olan şey'in ismidir. Fakat orfte yazı yazılan mürekkebe mahsus olmuştur. (.......) kelimatullah ki,Allahü teâlânın ılm-ü hikmeti kelimeleri(.......) çünkü kelimetullah, nâmütenahî, denizler mütenahîdir. Mütenahîye mütenahî zammının mecmuu da mütenahîdir. Mütenahînin nâmütenahîye intıbakı ise muhaldir, tenakuzdur 110De ki, ben sırf sizin gibi bir beşerim ancak bana şöyle vahyolunuyor: (.......) de ki, ben ancak sizin gibi bir beşerin - ya'ni Allahü teâlânın cemi'ı kelimatını ihata edemem, öyle bir iddiada bulunmuyorum. Şu kadar ki, (.......) bana şöyle vahy olunuyor: (.......) hepinizin ilâhı ancak bir ilâhdır - ki, Allahdır. (.......) Binaenaleyh her kim rabbının likasını reca ediyorsa -Allah’ın huzuruna varmak, hisabından kurtulup sevabına irmek, rızasını bulmak veya cemalini görmek arzu eyliyor, vâsılînden olmak ümidini besliyorsa:(.......) salih - o likaya lâyık hâlis - iş yapsın (.......) ve rabbına ıbadete hiç bir kimseyi şerik etmesin. - Ne yukarıda geçtiği üzere âyet ve likasına küfedenler gibi şirki celî, ne de riya gibi bir şirki hafî karıştırmasın. Sûre-i Kehfin bu hâtimesi Sûre-i Meryeme intikal için ne büyük bir esas, ne güzel bir temhid olmuştur. |